25 Mayıs 2019 Cumartesi

İstanbul BB Başkan seçim iptali karar-17




İSTANBUL BB BAŞKAN SEÇİMİNİN GEREKÇELİ İPTAL KARARI-17

İptal Kararına Karşı Çıkan Üyeler

Üye : CENGİZ TOPAKTAŞ

- K A R Ş I  O Y -
31/03/2019 tarihinde yapılan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından, olağanüstü itiraz yoluyla iptalinin istenilmesi üzerine, Kurulumuz seçimin iptaline ve 23/06/2019 tarihinde yenilenmesine oy çokluğuyla karar vermiştir. 
 Kurulumuzun çoğunluk görüşü; sandık kurulu başkanı ve bir üyesinin kamu görevlilerinden belirlenmemiş olması, diğer bir deyişle 298 sayılı Kanunun 22 ve 23. maddelerine uygun bir şekilde sandık kurulu oluşturulmadığı gerekçesine dayanmaktadır.
 Kurulumuz çoğunluğunun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali yönünde verdiği bu karara katılmam mümkün değildir şöyle ki;
 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 21. maddesi; “Sandık kurulu bir başkan ile altı asıl ve altı yedek üyeden kurulur. Bu kurul asıl üyeleriyle toplanır.” 
 298 sayılı kanunun sandık başkanının belirlenmesi başlıklı 22. maddesi; “İlçede görev yapan tüm kamu görevlilerinin listesi, mülki idare amiri tarafından yerleşim yeri adresleri esas alınmak suretiyle ilgili ilçe seçim kurulu başkanlıklarına gönderilir. İlçe seçim kurulu başkanı, bu kamu görevlileri arasından ihtiyaç duyulan sandık kurulu başkanı sayısının iki katı kamu görevlisini ad çekme suretiyle tespit eder ve bu kişiler arasından mani hali bulunmayanları sandık kurulu başkanı olarak belirler.
 Sandık kurulu başkanının göreve gelmemesi halinde, kamu görevlileri arasından belirlenen üye, bu üyenin de bulunmaması durumunda en yaşlı üye kurula başkanlık eder.” 
 298 sayılı kanunun sandık kurulu üyelikleri başlıklı 23. maddesi; “Sandık kurulu üyelikleri aşağıdaki şekilde belli edilir:
 İlçe seçim kurulu başkanı, o seçim çevresinde seçime katılan ve ilçede teşkilatı bulunan siyasi partilerden, son milletvekili genel seçiminde o ilçede en çok oy almış olan beş partiye, her sandık için birer asıl ve birer yedek üye adını beş gün içinde bildirmelerini tebliğ eder.
 Bu yoldan tespit edilen sandık kurulu üye sayısı beşten az olduğu takdirde, eksik kalan üyelikler, aynı şartları taşıyan diğer siyasi partilerden, aldıkları oyların büyüklük sırasına göre, aynı usulle tamamlanır.
 Oylarda eşitlik halinde ad çekilir.
 Yukarıdaki hükümlerin uygulanmasına rağmen beş asıl ve beş yedek üyenin tümü belirlenemediği takdirde, o ilçede seçime katılan ve teşkilatı bulunan diğer siyasi partiler arasında ad çekilir. Ad çekmedeki sıraya göre, adı çıkan, eksik üyelik sayısı kadar siyasi partinin yukarıda yazılan usulle bildireceği kimseler, sandık kurulu üyesi olur.
 İlçe seçim kurulu başkanı, sandık kurulunun kalan bir asıl ve bir yedek üyesini belirlemek için önce, 22 nci maddenin birinci fıkrası uyarınca bildirilen listeden sandık kurulu başkanı olarak belirlenmeyenler arasından, ihtiyaç duyulan sandık kurulu üye sayısının iki katı kamu görevlisini ad çekme suretiyle tespit eder ve bu kişilerden mani hali bulunmayanları sandık kurulu asıl ve yedek üyesi olarak belirler.
 Yukarıdaki fıkralar gereğince belirlenen sandık kurulu asıl üyelerinden göreve gelmeyenin yerine, öncelikle, gelmeyen üyenin yedeği alınır.
 Sandık kurulu başkan ve üyelikleri için ad çekme işlemleri, ilçe seçim kurulu huzurunda, bu kurulun başkanı tarafından yapılır.
 Üyeliklerin bu şekilde doldurulması mümkün olmazsa, eksikler, ilçe seçim kurulu başkanı tarafından, o çevrede bulunan ve sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca olmayan kimselerden doldurulur.”
 298 sayılı Kanunun adaylar ve müşahitleri başlıklı 25. maddesi; “Sandık başı işlemlerini takibetmek üzere, siyasi partiler ve bağımsız adaylar, birer müşahit gönderebilirler.”
 298 sayılı Kanunun kurullarda görev alamayacaklar başlıklı 26. maddesi; “İdare amirleri, zabıta amir ve memurları, Askeri Ceza Kanununun 3 üncü maddesinde yazılı askeri şahıslar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ve adaylar, bu Kanunda gösterilen kurullara seçilemezler.
 648 sayılı Siyasi Partiler Kanununa göre, siyasi partilere üye olamayacak kimseler; bu kurullarda üye, müşahit veya temsilci olarak, siyasi partiler tarafından görevlendirilemezler.”
  298 sayılı Kanunun 130/2 maddesi; “Şu kadar ki; siyasi partilerin il başkanlarıyla genel merkezleri veya bağımsız aday tarafından tutanağın düzenlenmesinden sonra (7) gün içinde seçimin neticesine müessir olaylar ve haller sebebiyle yapılan itirazlar, seçimin sonucu hakkında kesin karar vermek yetkisine sahip olan kurullarca, seçimin neticesine müessir görüldüğü takdirde, alt kademelerce verilen kararların kesin veya kesinleşmiş olması veya kurullara derece derece ve müddeti içinde müracaat edilmemiş olması, bu itirazın incelenmesine ve reddine sebep teşkil etmez.”  şeklindedir.
 Öncelikle, sandık kurulunun kamu görevlisi olması gereken sandık başkanı ve bir üyesinin kanunda belirtilen usule göre belirlenmemiş olmasının mutlak ve başlı başına bir iptal nedeni olup olmadığı tartışılmalıdır. Sandık başkanı ve bir üyenin kanunda belirtilen usule göre belirlenmemiş olmasının mutlak ve başlı başına bir iptal nedeni olmadığını belirtmeliyim. Seçimin iptali ile ilgili yapılacak değerlendirmede, bu konudaki kanun maddelerinin bir bütün olarak ele alınması ve yorumlanması zorunluluğu vardır. Kamu görevlisi olması gereken sandık başkanı ve bir üyenin kanundaki usule uyulmadan belirlenmesi halinde bunun 298 sayılı Kanunun 130/2 maddesine göre tek başına seçimin neticesine müessir olup olmadığına bakılacaktır. Nitekim itiraz nedeniyle yapılan araştırmada, seçim sonuçlarının bir parti lehine değiştirilmesi için örgütlü bir şekilde hareket edildiği tespit edilememiştir. Sandık kurullarının oluşturulması sırasında yapılmaması gereken ancak zaman zaman ve değişik tarihlerdeki seçimlerde de yapılan ihlaller yapılmıştır. 
 Bu konu değerlendirilirken Yüksek Seçim Kurulunun değişik zamanlarda vermiş olduğu kararlara da bakmak gerekmektedir. Yüksek Seçim Kurulu değişik zamanlarda verdiği istikrar kazanan kararlarda, sandık kurullarının oluşumundaki ihlallerin tek başına sandık sonuçlarının geçerli sayılmamasına neden olamayacağını belirtmiştir. Bu konuda çok sayıda örnek karar bulunmaktadır. Yüksek Seçim Kurulunun 18/11/1970 ve 370 sayılı kararında; “Sandık kurullarının 298 sayılı Yasanın 23 üncü maddesine uygun adette aza ile kurulmadığı ve noksan üyeliklerin seçme yeterliliğini haiz kimseler tarafından dahi doldurulmamış olduğu seçim kurulunun ..... numaralı sandıklarda iddiaya uygun şekilde tutanakların bir başkan ve iki aza tarafından imza edilmiş olduğunun tespiti ile kısmen sübut bulmuş ise de sandık kurullarının teşekkül tarzı seçim sonuçlarına etkili değildir. Kaldı ki bu tarz kuruluşun seçim sonucunu ve bilhassa itinalının hukukunu herhangi bir şekilde ihlal ettiği iddia ve belgelendirilmiş değildir. Bu yoldaki itirazın da iddianın seçim sonucuna etkili olmaması ve belgesizlik nedeniyle reddi gerekir.” denilmiştir. Yüksek Seçim Kurulunun 27/04/2009 tarih ve 1616 sayılı kararında “298 sayılı Kanunun 26’ncı maddesi uyarınca aday olanların kurullarda yer alması mümkün değil ise de bu aykırılığın seçimin iptaline neden olabilmesi için neticeye müessir olduğunun kanıtlanması gerektiği, muterizlerin bu hususa ilişkin somut kanıt sunmadıkları anlaşıldığından 2028 ve 2029 no’lu sandıklarda sayım ve döküm esnasında 298 sayılı Kanuna ve Yüksek Seçim Kurulu genelgelerine aykırı bir işlem yapıldığına ilişkin somut delil ve gerekçe gösterilmediğinden,” denilmek suretiyle itirazın reddine karar verilmiştir. Yüksek Seçim Kurulunun 14/04/2019 tarih ve 2760 sayılı kararında “Erzurum ili Pasinler ilçesi Karavelet mahallesi 1043 no’lu sandık kurulunda üye olarak görev yapan aza adaylarının seçim sonuçlarına ne şekilde etki ettiklerine dair somut tespit bulunmadığından Erzurum İl Seçim Kurulunun 06/04/2019 tarihli, 2019/54 sayılı kararının kaldırılmasına,” denilmiştir. Yüksek Seçim Kurulunun 31/01/1974 tarih ve 664 sayılı kararında “Kurulumuzun 8.8.1972 günlü ve 14270 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 28.07.1972 günlü ve 235 sayılı kararında öngörüldüğü üzere sandık kurullarında görev almaları mümkün bulunmayan kimselere görev verilmiş olması nedenine dayanılarak bir seçimin iptal edilebilmesi için kanuna aykırı bu davranışın seçim sonuçlarına etki yaptığının gerçekleşmiş bulunması şarttır. İtiraz dilekçesinde bu yolda bir gerekçe olmadığı gibi, durumu belirten bir belge de bulunmamaktadır. O halde, yersiz bulunan itirazın reddine karar verilmelidir.” denilmiştir. Kuşkusuz Yüksek Seçim Kurulunun buna benzer çok sayıda kararı vardır ve hepsini tek tek buraya yazmak mümkün değildir. Yüksek Kurulumuzun en son verilen bu karara kadar sandık başkanı ve sandık kurulu üyesi ataması nedeniyle iptal ettiği bir seçim bulunmamaktadır.
 298 sayılı Kanunun 21, 22 ve 23. maddelerini göz önüne aldığımızda sandık kurulunun bir başkan altı asıl ve altı yedek üyeden oluşacağı, bir başkan, bir asıl ve bir yedek üyenin mülki idare amiri tarafından bildirilen kamu görevlileri listesinden belirlenmesi gerektiği açıktır. Kural, sandık başkanı, bir asıl ve bir yedek üyenin mülki idare amiri tarafından bildirilen listeden seçilmesi olmakla birlikte, bunun istisnalarına da kanunda yer verilmiştir. 298 sayılı Kanunun 22/2 ve 23/son maddeleri istisnaları göstermiştir. Sandık başkanlarının kamu görevlilerinden belirlenmesi asıl olmakla birlikte, 298 sayılı kanunun 22/2 maddesinde kamu görevlileri dışında belirlenmesi doğrultusunda bir istisnaya yer verilmiş olması, yine sandık kurulunun bir asıl ve bir yedek üyesinin kamu görevlilerinden belirlenmesi zorunlu olmakla birlikte 298 sayılı Kanunun 23/son maddesi gereğince eksik üyeliklerin sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca olmayanlardan doldurulması hususları gözetildiğinde, sandık başkanı ve üyelerin kamu görevlilerinden alınmaması başlı başına ve mutlak bir iptal nedeni olmayacaktır. 
 298 sayılı Kanunun 23. maddesi gereğince sandık kuruluna siyasi partiler tarafından bildirilen üyeler ve 298 sayılı Kanunun 25. maddesine göre sandık başı işlemlerini takip etmek üzere görevlendirilen müşahitler, siyasi partilerin birer temsilcisi olarak hareket etmektedirler.  Gerek siyasi partili sandık kurulu üyelerinin gerekse siyasi partili müşahitlerin sandık başında bulunmaları, sandık kurulu üyelerinin salt çoğunlukla alınan karara katılmayarak alınacak karara muhalefet şerhi düşmeleri, müşahitlerin sandık başı iş ve işlemlerine itiraz haklarının bulunması, kısacası sandık başı iş ve işlemlerini denetlemelerinin seçimin sonucuna sıhhat kazandıracağı açıktır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali ve seçimin yenilenmesi için itiraz eden partinin sandık kurulu üyelerinden ve müşahitlerinden sandık başında hiç bir itiraz gelmemiş olmasının seçimin sıhhatine zarar verilmediğini gösterdiği açıktır. Sandıklarda yapılan sayımlar sırasında, sayım döküm işlemlerini engellememek kaydıyla vatandaşların da sayımı izlemesi mümkündür. Gizli oy açık sayım ilkesine göre yapılan seçimde, sandık kurulunda partili üyelerin görevli olarak bulunup karar alma sürecine katıldığı, itiraza yetkili partili müşahitlerin sandıklarda bulunduğu, vatandaşlarında oy sayım ve dökümünü izlediği koşullarda oyların herhangi bir parti lehine değiştirildiğini söylemek mümkün değildir. Böyle bir durum ancak bütün sandık görevlilerinin ve müşahitlerin bu konuda anlaşmaları ile mümkün olabilir ki,  itiraz eden dahi böyle bir iddia ileri sürmemiştir.
 Sandık kurullarının oluşumuna, 26/12/2018 tarih ve 1128 sayılı kararla kabul edilen, Resmi Gazetede yayımlanan, 139 sayılı genelgemizin 13. maddesinde belirtilen esaslar ve sürelerde itiraz edilmeksizin, sandık kurulları tarafından oyların sayım ve döküm işleminden ve sonuçların ortaya çıkmasından sonra itiraz edilmesi ve sandık kurullarının teşekkülü ile ilgili yapılan araştırmada örgütlü bir şekilde hareket edildiğinin de tespit edilememiş olması nedeniyle, sandık kurullarının usulsüz olarak teşkil edildiği iddiasına dayalı olarak artık seçimin iptaline karar verilmesi doğru değildir. 
 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde oyların sandık kurullarınca sayılmasından sonra, tüm sandıklarda yeniden sayım yapılması için Adalet ve Kalkınma Partisi ilgili ilçe ve İstanbul İl Seçim Kuruluna itirazlar yapmıştır. İlçe ve il seçim kurullarına yapılan itirazlardan sonra da Kurulumuza yeniden sayıma karar verilmesi için itiraz dosyaları gelmiştir. Kurulumuzca, 298 sayılı kanunun 112. maddesi gereğince gerekçesi ve delili olmayan itirazların incelenmemesi ve talebin en başta reddine karar verilmesi gerekirken, Kurulumuz benim yeniden sayım yapılmasına muhalif olduğum 05/04/2019 tarih ve 1880 sayılı kararda olduğu gibi, verdiği çok sayıda karar sonucunda İstanbul genelinde tüm sandıklarda geçersiz oylar, bir kısım sandıklarda ise tüm oyların yeniden sayılmasını sağlamıştır. Bu oyların yeniden sayımı sonucunda da her zaman yapılabilen maddi ve olağan hataların dışında bir hataya rastlanmamış ve maddi hatalar ile geçerli sayılması gerekirken geçersiz sayılan oylar nedeniyle yapılan sayım hataları düzeltilmiştir. Yeniden sayım ilçe seçim kurullarının nezaretinde yapılmış olup, oy pusulaları bir kez daha elden geçirilmiştir. Sandık kurullarınca sandık başlarında yapılan sayım sonuçları ilçe seçim kurullarınca yapılan yeniden sayımlar sonucunda bir kez daha meşruiyet kazanmıştır. İki kez yapılan sayım sonuçlarının tanınmaması ve sırf sandık kurulunun oluşumundan hareket edilerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin iptaline karar verilmesi kabul edilemez bir durumdur.
 298 sayılı Kanunun 26/1 maddesinde sayılan, sandık kurullarında görev alamayacağı belirtilen kişilerin sandık kurulunda görev almaları da tek başına sandık sonuçlarının  sıhhatine halel getirmez. Burada da yine 298 sayılı Kanunun 130/2 maddesine göre sandık sonucunun neticesine tesir eden bir hal olup olmadığına bakılır. Aynı şekilde 298 sayılı kanunun 26/2 maddesi gereğince siyasi partilere üye olamayacaklar siyasi partilerce sandık kuruluna üye olarak bildirildiğinde ve sandık kurullarında görev yaptıklarında, bu kişilerin sandık sonucuna tesir edip etmediklerine bakılır. Esasen siyasi partilerin 298 sayılı Kanunun 26/2 maddesi gereğince sandık kurulunda görev alamayacak üye ve müşahit görevlendirip görevlendirmedikleri doğrultusunda yapılacak bir araştırmada, siyasi partilerin sandık kurulunda üye ve müşahit olamayacakları bildirip bildirmediklerinin tespiti mümkündür. Ancak başlı başına iptal nedeni olamayacak bu hal nedeniyle bugüne kadar bu yönde bir araştırmaya da gerek görülmemiştir.
 Adalet ve Kalkınma Partisi Yüksek Seçim Kurulu temsilcisi Recep Özel'in “16/04/2017 günü yapılmakta olan halk oylamasında bazı sandıklarda oy pusulalarının veya oy zarflarının ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü ile mühürlenmediği, seçmenin hiç bir kusuru olmadan bunun gerçekleştiği, seçmenin iradesinin tam bir şekilde sandığa yansıması için söz konusu oy pusulalarının ve zarfların geçerli olması yönünde karar verilmesine dair müracaatı üzerine, Kurulumuz mühürsüz oy pusulalarının ve mühürsüz zarfların geçerli sayılmasına  16/04/2017 gün ve 560 sayı ile karar vermiş olup bu kararda;  
 “Anayasa ve Uluslararası Sözleşmeler ile koruma altına alınan temel bir hakkın kullanılması sırasında uyulması gereken kurallara aykırı davranılması halinde, somut olayla ilgili olarak yapılacak olan değerlendirmede; hakkın özünün korunması ve normun yorumunun, gerçekleşmesi beklenilen amaçla uyumlu olması gerekir. 
 Asıl olan temel bir hakkın korunması olup, hakkın kullanılmasına ilişkin belirlenen usul kuralları hakkın güvenli bir şekilde kullanılmasını temin eden araç niteliğindedir. Bireye tanınan hakkın güvenli şekilde kullanıldığının tespit edildiği hallerde, hakkın kullanılmasının korunmasına yönelik bir araç olan usul hükümlerinden birine aykırılığın, hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde yorumlanması mümkün değildir.  
 298 sayılı Kanunun, seçim süreci ve oy verme gününe ilişkin yukarıda yer alan hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, seçimlerin güven içinde yapılması, seçmen iradesinin tam olarak belirmesi açısından aşamalı ve birden fazla kontrol mekanizması öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Seçim güvenliğinin tek bir usul işlemine bağlanmadığı, aksine birden çok mekanizmayla bu güvenliğin temininin amaçlandığı görülmektedir. Nitekim, seçimlerde kullanılan oy pusulası ve zarfların sadece Yüksek Seçim Kurulu tarafından ve filigranlı olarak üretileceği, zarfların üzerinde Yüksek Seçim Kurulu logosunun yer alacağı, zarfların ve oy pusulalarının mühürlü paketlerle ilçe seçim kurullarına ulaştırılacağı, zarfların önce ilçe seçim kurulu mührü ile mühürleneceği, yine oy pusulası ve zarflarının yukarıda belirtilen hükümler çerçevesinde oluşturulan sandık kurullarına mühürlü paket olarak teslim edileceği, paketlerin, beşi siyasi parti temsilcilerinden oluşan yedi kişilik sandık kurulunun huzurunda ve birlikte açılacağı, bu kurulca teslim alınan oy pusulası ve zarflarının sayısının tespitine ilişkin tutanak düzenleneceği, oy pusulalarının ve zarflarının sandık kurulunca mühürleneceği, oy verme işleminin belirlenen saatte bitmesinden sonra kullanılmayan oy pusulası ve zarflarının sayılarak tespitinin yapılacağı, sandıktaki oy zarflarının sayısının belirleneceği, kullanılan oy zarfları ile oy kullanan seçmen sayısı ve artan zarf sayısının sayılarak sağlamasının yapılacağı, tüm bu işlemler bittikten sonra oy sayım işlemine geçileceği, oy sayımının, parti müşahitleri ve vatandaşların izlemesine olanak sağlayacak şekilde gerçekleştirileceği, sayım işlemleri tamamlandıktan sonra sandık kurulunca ıslak imzalı olarak tutanağa bağlanacağı, tutanak örneğinin sandık kurulunun siyasi partili üyelerine ve talep halinde sandık kurulunda temsil edilmeyen diğer siyasi parti müşahitlerine de verileceği ayrıntılı olarak düzenlenerek seçim güvenliği, birden çok yöntemle denetlenerek teminat altına alınmıştır.  
 16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşmekte olan oy verme işlemleri sırasında, münferit de olsa bazı sandıklarda, Yüksek Seçim Kurulunca gönderilen ve sahte olarak benzerlerinin üretilmesinin engellenmesi amacıyla sandık kurullarına filigranlı olarak teslim edilen oy zarfları ve pusulalarının sandık kurullarınca mühürlenmeden seçmenlere verildiği, kullanılan oy zarfları ve pusulalarının Yüksek Seçim Kurulunca gönderilen filigranlı oy pusulası ve zarfları olduğu, oy pusulası ve zarflarının mühürlenmemesinin sandık kurulunun ihmali veya hatasından kaynaklandığı, bu sorunun yaşandığı sandıkların bağlı olduğu bazı ilçe seçim kurulları tarafından Kurulumuza şifahi olarak iletilmiştir. 
 Münferit de olsa bazı sandık kurullarının 298 sayılı Kanunun 77. maddesinin dördüncü fıkrasındaki görevini yapmaması, netice itibariyle yukarıda özetlenen usule uygun olarak sandık kurullarına ulaştırılan oy pusulası ve zarf kullanılmak suretiyle gerçekleşen oylamada, seçmene yüklenebilecek bir kusur olmamasına rağmen Anayasal hakkını kendisinden beklenen yükümlülüklere uygun olarak kullanan seçmenin oyunun geçerli sayılmamasının, yönetime katılma hakkının özünü ortadan kaldıracak bir sonuç yaratacağı açıktır. 
 Oy kullanma işleminin; oy güvenliğini sağlamaya yönelik ve sahte oy kullanılmasını engellemek amacıyla getirilen kontrol mekanizmalarına uygun olarak, Yüksek Seçim Kurulunca üretildiğinden kuşku bulunmayan oy pusulası ve zarf kullanılarak gerçekleşmesi halinde, sandık kurulunca mühürleme işleminin yapılmaması tek başına seçmenin oyunun geçersiz sayılması için yeterli değildir. Aksine bir uygulama, bu hakkı korumak için getirilen ve araç niteliğinde olan usul kurallarından sadece birinin ihlalinin, hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde uygulanması sonucunu doğurur ki; bu sonuç, beklenilen amaca aykırıdır.” denilmiştir. 
 Kararda görüldüğü üzere, Yüksek Kurulumuz sandık kurullarınca mühürlenmeyen oy pusulalarının ve zarfların geçersiz olduğu kanunun açık hükmüne ve bu konudaki genelgesindeki düzenlemeye rağmen, daha seçim sonuçları ortaya çıkmadan, önüne bu konu ilgili somut bir dosya gelmeden, asıl olanın seçmen iradesi ve oy kullanma hakkı olduğunu ve hakkın özünün korunması gerektiğini belirterek mühürsüz oy pusulalarının ve mühürsüz zarfların geçerli sayılması gerektiğini söylemiş, şimdi ise sonuçlar birden fazla aşamadan geçerek ortaya çıktıktan sonra, üstelikte kanuna uygun olmayan şekilde oluşturulan  sandık kurullarının yaptığı işlemlerin yok sayılması gerektiğine dair kanuni bir düzenleme de bulunmamasına rağmen, oy sayım ve döküm işlemlerini yok sayarak, seçimin iptali ve yenilenmesi kararı ile seçmenlerin iradesini yok saymıştır.
 Seçmenlerin sandık kurulunun oluşumuna itiraz etmeleri ve sandık kurulunun nasıl oluşturulduğunu bilmeleri mümkün değildir. Seçmenler Anayasa gereğince kendilerine tanınan seçme hakkını kullanarak oy vermişlerdir. Sandık kurulunun oluşumunda bir hata varsa bunun sorumluluğu seçmenlere yüklenemez. Nitekim yukarıda bahsi geçen 16/04/2017 tarihli kararla ilgili verilen dilekçede de; sandık kurulundakilerin mühür vurmamalarının seçmenin kusuru olmadan gerçekleştiği, seçmenin iradesinin tam bir şekilde sandığa yansıması için söz konusu oy pusulalarının ve zarfların geçerli olması gerektiği doğrultusundadır. 
 Çoğunluk görüşü olarak, sayım döküm cetvelleri ve tutanaklardaki usulsüzlüklerin de bir iptal sebebi olduğu belirtilerek gerekçeli karar oluşturulmuş ise de; yapılan müzakereler sırasında bu durum bir iptal sebebi olarak belirlenmemiş olup, bu nedenle de kısa karara seçimin iptal sebebi olarak sadece sandık kurullarının kurulmasındaki usulsüzlükler derç edilmiştir. İptal sebebi olarak belirlenmediği kısa karardan da anlaşılan bir konuda, karşı oy gerekçesi yazmaya gerek görülmemiştir.
 Yukarıda belirtmiş olduğum gerekçelerle, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin sandık kurullarının oluşumundaki kanuna aykırılıklar nedeniyle iptaline ve 23/06/2019 tarihinde yenilenmesine dair 06/05/2019 gün ve 4219 sayılı karardaki Kurulumuzun çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Üye
Cengiz TOPAKTAŞ





Bizi Takip Edin

Share

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder