İSTANBUL BB BAŞKAN SEÇİMİNİN GEREKÇELİ İPTAL KARARI-18
Üye : KÜRŞAT HAMURCU
- K A R Ş I O Y -
İtiraz edenin 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve
Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 112 ve 130 uncu maddelerine aykırı olarak
itiraz dilekçelerinde iddialarını ispata yönelik, somut, açık ve doğrudan
ulaşılabilir kanıtlarını bildirmemesi; sandık kurullarının teşkiline ilişkin
itirazların seçim takvimi içerisinde tamamlandıktan sonra 2 Mart 2019 tarihinde
kesinleştirilmiş olması; bazı sandık kurullarında sandık kurulu başkanının kamu
görevlisi olmaması halinde bu durumun seçim sonuçlarına ne şekilde etki
yaptığının somut ve açık olarak ortaya konulmaması karşısında, bu hususların
seçimin iptaline gerekçe olamayacağından, 31 Mart 2019 Pazar günü İstanbul
ilinde yapılan Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı seçimin iptali ve yenilenmesine karar veren çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
Çoğunluk görüşüne katılmama gerekçelerim, üç ana
başlık altında aşağıda açıklanmıştır.
Buna göre ;
I-Seçim yasaları ve Yüksek Seçim Kurulu kararları ile
seçim hukukuna egemen olan usul ve esaslar belirlenmiştir. Seçim hukuku, süreler ve itirazlar konusunda sıkı kurallar
belirlemiştir. Seçimin sağlıklı ve hızla sürdürülüp sonuçlanabilmesi, seçim
kurullarına güvensizlik oluşmaması, işlemlerin askıda bırakılmaması amacıyla
disipliner hükümler vazetmiştir. Bu nedenledir ki, süreler bir, iki, üç gibi çok kısa olarak
belirlenmiş hatta çoğu kez itiraz süresi sonu saat olarak öngörülmüştür.
Yapılacak itirazlarda, itiraz edenin gerekçe ve delillerini dilekçelerine
ekleme yükümlülüğü getirilmiş, bu husus dilekçenin geçerlilik şartı kabul edilmiş
ve kanıtları araştırma ve toparlamakla seçim kurullarını görevli kılmamıştır.
Yüksek Seçim Kurulunun 09/04/2014 tarihli ve
1199,1200, 07/02/2009 tarihli ve 99,
10/02/2009 tarihli ve 130, 29/04/1999 tarihli ve 1004, 21/10/1975 tarihli ve
471 sayılı kararları dahil bir çok kararında yerleşik olarak içtihat ettiği
üzere, seçim yasaları kanıtları araştırma ve toparlamakla seçim kurullarını
görevli kılmamış, itiraz edeni somut delil ve gerekçe göstermekle yükümlü
tutmuştur. Bu düzenleme olağan itirazların şeklini düzenleyen 298 sayılı
Kanunun 112 nci maddesinde yer almış, olağanüstü itirazları düzenleyen aynı
Kanunun 130 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında da tekrar edilmiş, itirazın
olağanüstü olması nedeniyle daha sıkı bir kurala bağlanmıştır. Bu düzenlemelere
göre; itiraz dilekçelerinde, gerekçelerin açıkça gösterilmesi ve ileri sürülen
yolsuzlukların, seçim sonuçlarını nasıl etkilediği somut, belgelere dayalı ve
hukukî sebepleri gösterilmek suretiyle açıklanmalıdır. Bu husus dilekçenin
geçerlilik şartıdır. Tahmine dayanan itiraz sebeplerini kapsayan dilekçe,
geçerlilik şartlarından yoksun bir dilekçe niteliğindedir. Kanun, delillerin
gösterilmesi ve belgelerin bağlanması görevini itirazcıya yüklemiş, seçim
kurullarını ve bu arada Yüksek Seçim Kurulunu bu nitelikte belgeleri toplamakla
yükümlü kılmamıştır.
Yine, 298 sayılı Kanunun 112/5 ve 130/3 üncü
maddelerinde, itirazlarda, delillerin gösterilmesi ve belgelerin bağlanması, bu
belgelerin elde edilmesi mümkün değil ise, sebeplerinin ve nereden ve ne suretle
temin olunabileceğinin bildirilmesi lazımdır, hükmü bulunmakta ise de madde
bütün olarak değerlendirildiğinde, genel kuraldan ayrılmayı gerektirir bir
durum bulunmamaktadır. İtiraz eden, delillerin hangi resmi makamda bulunduğunu
somut, açık ve doğrudan ulaşılabilir şekilde bildirmesi gerekmektedir. Seçim
kurullarının, itiraz edenin tahmini iddialarını ispata yarar şekilde, soyut ve
açık olmayan taleplerle ilgili resmî makamlardan itirazcı adına delil toplama
görevi bulunmamaktadır.
Nitekim, Yüksek Seçim Kurulu 20/04/2009 tarihli ve
1378 sayılı kararında, engelli olduğu ileri sürülen kişilerin hangi sandıkta oy
kullandığı ve haklarında Türk Medenî Kanunun 405 ve 406 ncı maddeleri uyarınca
kısıtlılık kararı bulunduğuna ilişkin somut kanıt ve belgelerin itiraz
dilekçesine eklenmemiş olması, yine 16/06/1990 tarihli ve 191 sayılı kararında,
silah altında bulunan bir kişiye oy kullandırıldığı iddiası hakkında delil
ibraz edilmemesi nedeniyle bu istemlerin incelenemeyeceğine hükmetmiştir.
Yüksek Seçim Kurulu 09/04/2014 tarihli ve 1199-1200
sayılı kararlarında, “Sandık başında
seçimi siyasi partilerin yaptığının kabulü gerekir. Yedi kişilik sandık
kurulunun beş üyesi siyasi partilerin bildirdiği isimlerden oluşmaktadır. Başka bir anlatımla, sandık kurulu başkanının,
sandık kurulunun siyasi partili üyesinin huzurunda bu denli yanlı davranmaya
cesaret edemeyeceği değerlendirilmektedir.298 sayılı Kanunun 112 nci
maddesinin ikinci fıkrasında delil ve gerekçe göstermeyenlerin itirazlarının
incelenmeyeceği öngörülmüştür. Seçim
hukukunda disiplin ön plânda tutulduğundan, itirazlarda resen araştırma
prensibi geçerli kabul edilmemiş, itirazlarda delil ve gerekçe gösterilmesi
veya delilin hangi resmî makamlarda bulunduğunun bildirilmesi istenilmiştir.
Bir anlamda yapılacak itiraz ve şikâyetlerde ciddiyet ve sorumluluk aranmıştır.
Öyle ki, anılan Kanunda itirazlarda sadece gün belirtilmesi ile yetinilmemiş,
saat (298 sayılı Kanun md. 128, 130) olarak da gösterilmesi yoluna gidilmiştir.
Delil ve gerekçe gösterilmeyen itirazların incelenmesi usulünün benimsenmiş
olması halinde seçimlerin kesinleştirilmesi uzun süreye yayılabileceğinden, bu
sürecin uzaması durumunda seçimi yöneten kurullara karşı güvensizlik oluşması
kaçınılmaz olacaktır. İtiraz ve şikâyetlerde delil ve gerekçe gösterilmesi
kanunî bir zorunluluk olduğundan, hak arama hürriyetine müdahale olarak
değerlendirilmesinin yasal dayanağı bulunmamaktadır” saptaması ile delil ve
gerekçe gösterilmeyen soyut itirazlarının incelenemeyeceğini belirtmiştir.
Öncelikli olarak,298 sayılı Kanunun 112 ve 130 uncu
maddeleri ve yerleşik Kurul kararları uyarınca itiraz edenin, itiraz
dilekçesinde iddialarını ispata yarar şekilde, somut, açık ve doğrudan
ulaşılabilir kanıtlarını bildirmesi gerekirken, Yüksek Seçim Kurulunun
23/04/2019 tarihli ve 267383 Muh. numaralı ara kararı ile itiraz eden adına
resen araştırma yaparak delil toplama görevi üstlenmesi, yasal düzenlemelere ve
seçim hukukunun temel prensiplerine uygun düşmemiştir.
II-Seçimin düzen içerisinde yürütülmesini teminen, her seçim
türüne ilişkin olarak seçim iş ve işlemlerinin yürütülmesi amacıyla seçim takvimi hazırlanır. 2972
sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi
Hakkında Kanununun 8 inci maddesinde seçim takviminin başlangıcı olarak, 1 Ocak
tarihi belirlenmiştir.
31 Mart 2019 Pazar günü gerçekleştirilen mahallî
idareler seçimlerinin önceden plânlanarak düzen içinde yürütülmesi, seçimle
ilgili iş ve işlemlerin hangi sürelerde yapılması gerektiğinin
belirlenmesi, bu nedenle de seçim
sürecinin başlaması ile oy verme gününe kadar bütün ilgililerce yapılması
gereken yasal işlemlerin bir takvime bağlanması gerekmektedir. Kanunlar, oy verme ile sonuçlanacak olan
seçim süreci içerisinde seçim kurullarına, siyasi partilere, vatandaşlara ve tüm
ilgililere sürelere tabi olarak görevler vermiş, yetki ve haklar tanımıştır.
Bu ilkelerden hareketle, Yüksek Seçim Kurulu 13/12/2018 tarihli ve 1105 sayılı
kararı ile Seçim Takvimi kabul ederek yayımlamıştır. Bu takvimde belirtilen süre ve koşullara uygun olarak oy verme gününden
önce, seçmen kütükleri, sandık kurullarının teşkili, aday listeleri
kesinleştirilmiştir.
Yüksek Seçim Kurulunun 26/12/2018 tarihli, 2018/1128
sayılı kararı ile kabul edilen 139 sayılı Genelgenin 13 üncü maddesinde;
“Sandık kurullarının teşkiline dair şikâyet, ilçe seçim kurulu veya başkanı
tarafından yapılan işlemlerin düzeltilmesi için bu işlemlerin neticesinden
itibaren bu kurullara veya başkanlarına sözlü olarak veya dilekçeyle iki gün
içinde (26-27 Şubat 2019 tarihleri arasında) 298 sayılı Kanunun 110 uncu
maddesinde gösterilenler tarafından yapılır. Şikâyetin reddine dair kararlara
karşı, 1 Mart 2019 Cuma günü il seçim kuruluna itiraz olunur. İl seçim kurulu 2
Mart 2019 Cumartesi günü kararını kesin olarak verir. Bu şikâyetin yapılmamış
olması sandık kurulunun teşekkülüne karşı itiraza engel olmamakla birlikte,
itirazın sandık kurulunun teşekkülünden itibaren yukarıda belirtilen sürede
yapılması şarttır (298/119).” hükmü yer almaktadır. Buna göre 298 sayılı
Kanunun 22 ve 23 üncü maddeleri uyarınca oluşturulan sandık kurullarının
teşkiline ilişkin itirazlar, seçim takvimi içerisinde tamamlandıktan sonra 2
Mart 2019 tarihinde kesinleştirilmiştir.
Sandık kurulunun
teşkiline ilişkin yapılan itirazı değerlendiren Yüksek Seçim Kurulu,
20/04/2019 tarihli ve 3469 sayılı kararında, “Sandık kurullarının teşkiline
ilişkin itirazların
Yüksek Seçim Kurulunun 13/12/2018 tarihli ve 2018/1105 sayılı kararı ile
kabul edilen Seçim Takvimine göre 2 Mart 2019 tarihinde kesin olarak karara
bağlanması nedeniyle tam kanunsuzluk iddiasına ilişkin talebin reddine” karar
vererek sandık kurulunun teşkiline ilişkin itirazların seçim takvimi sürecinde
kesin olarak karara bağlanacağına hükmetmiştir.
Yüksek Seçim Kurulu 10/04/2004 tarihli ve 1093,
03/04/2009 tarihli ve 640, 05/02/1974 tarihli ve 739, 18/11/1970 tarihli ve 307
sayılı kararları dahil bir çok kararında, sandık kurullarının kuruluşuna
ilişkin işlemlerin kesinleşmesinden sonra, bu kuruluşa karşı yapılacak
itirazların, seçimden sonra o seçimin iptali için bir itiraz sebebi olarak
ileri sürülemeyeceğini belirtmiştir.
298 sayılı Kanunun 22/son maddesinde, sandık kurulu
başkanının göreve gelmemesi halinde, kamu görevlileri arasından belirlenen
üyenin, bu üyenin de bulunmaması durumunda en yaşlı üyenin kurula başkanlık
edeceği, aynı Kanunun 23/son maddesinde kamu görevlisi dahil sandık kurulu
üyeliklerinde eksiklik bulunması halinde ise ilçe seçim kurulu başkanı
tarafından, o çevrede bulunan ve sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca
olmayan kimselerden doldurulacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemelerden de
anlaşılacağı üzere, sandık kurulu başkanının ve üyenin kamu görevlisi olmaması,
tek başına seçimin iptalini gerektirmemektedir.
298 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi uyarınca hiçbir
şekilde kurullarda görev alamayacak olanların dahi kurullarda görev alması
halinde, bu aykırılığın seçimin iptaline neden olabilmesi için mutlaka neticeye
müessir olduğunun kanıtlanması gerektiği Yüksek Seçim Kurulunun istikrar
kazanmış kararları ile ortaya konulmuştur.
Yüksek Seçim Kurulunun 03/04/2009 tarihli ve 640
sayılı, 27/04/2009 tarihli ve 1616, 14/04/2019 tarihli ve 2760 sayılı
kararlarında, 298 sayılı Kanunun 26 ncı maddesine aykırı olarak belediye
meclisi veya ihtiyar heyeti üyeliğine aday olan kişinin aynı zamanda sandık
kurulunda görev almasını seçimin iptali için tek başına yeterli görmemiş, bu
hususun mutlaka neticeye müessir olduğunun somut olarak kanıtlanması
gerektiğini belirtmiştir.
298 sayılı Kanunun 21 inci maddesindeki düzenleme
uyarınca sandık kurulu, bir başkan ile altı asıl ve altı yedek üyeden oluşur.
Bu kurul asıl üyeleriyle toplanır. Aynı Kanunun 73 üncü maddesi gereğince
sandık kurulunun, bir başkan ve üç üye olmak üzere dört kişi ile toplanması
asgarî toplanma koşuludur. Yüksek Kurul 11/04/2019 tarihli ve 2420 sayılı
kararında, bir başkan ve iki üye olmak üzere toplam üç kişi ile görev yapan
sandık kurulunun, işlemlerine herhangi bir itiraz ya da şikayetin vuku
bulmaması nedeniyle, bu kurulca düzenlenen sandık sonuç tutanağını geçerli
kabul etmiştir. Buradaki yasaya aykırılık, seçimin iptali sebebi olarak kabul edilmemiş,
oy kullanan seçmen iradesi üstün tutulmuştur.
Ayrıca Yüksek Seçim Kurulunun 02/12/2000 tarihli ve
718 sayılı, 17/06/1995 tarihli ve 206 sayılı kararlarında da, 298 sayılı
Kanunun ya da Türk Ceza Kanununun ilgili ceza maddelerini ihlal edenler hakkında,
soruşturma yapılması, dava açılması suçların takibi yönünden doğal bir süreç
olup verilip kesinleşen mahkumiyet kararlarının bile seçimin iptalini
gerektirmeyeceği belirtilmiştir.
Bazı sandıklarda sayım döküm cetveli (çetele) tanzim
edilmeden ya da imzalanmadan sandık sonuç tutanağı tanzim edildiği iddia
edilmiş ise de, bu hususun seçim sonuçlarına etki yaptığının açık olarak ortaya
konulmamış olması halinde tek başına seçimin iptaline neden olamayacağı da
yerleşik Yüksek Seçim Kurulu kararları ile sabittir. Nitekim, Yüksek Kurul 20/04/2009 tarihli ve 1378
sayılı kararında, sandık sonuç tutanaklarına partili üyeler dahil sandık
kurulunda herhangi bir itirazın olmadığı, dilekçe sahibi parti temsilcilerinin
de itirazî kayıt olmaksızın tutanakları imzaladıkları, sandık sonuç tutanağının
gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğine ilişkin somut bir kanıtın da sunulmadığı
gerekçesi ile bu yöndeki itirazı reddetmiştir.
Gerçekten de, sayım döküm cetveli ve sandık sonuç
tutanağı aynı sandık kurulu üyelerince birlikte tazim edilip imza altına
alınmakta ve aynı anda düzenlenmektedir. Sandık sonuç tutanakları, sandık
kurulu üyelerinin tamamı tarafından ıslak imzalı olarak birlikte tanzim
edilmektedir. Bir örneği sandık kurulunda görevli siyasi parti temsilcilerine verilmekte,
ayrıca tüm vatandaşların bilgisine ulaşması açısından o yerde asılarak ilân
edilmektedir. Sayım döküm cetveli tanzim edilmeyen ya da imzalanmayan
sandıklarda, sandık kurulunun tamamının
imza altına aldığı sandık sonuç tutanakları mevcuttur. Bu anlamda SEÇSİS’e
girilmemiş hiçbir sandık sonuç tutanağı bulunmamaktadır. Siyasi parti
temsilcisi sandık kurulu üyeleri dahil oy sayım döküm işlerini takip eden
müşahit ya da vatandaşlar, sayım döküm cetveli tanzim edilmeden ya da
imzalanmadan düzenlenen sandık sonuç tutanaklarına itiraz etmemişlerdir. Kaldı
ki, vaki bir itiraz üzerine seçimden sonra sayım döküm cetveli düzenlenmeyen
sandıktaki oy pusulalarının tekrar sayılarak bu eksikliğin her zaman
giderilmesi de mümkündür.
Yüksek Seçim
Kurulunun 02/04/2019 tarihli ve 1795 sayılı kararında da, ihtiyar heyeti
adayları için tutulmayan sandık sayım döküm cetvelinin, sonradan sandık kurulu
üyelerince tamamlatılması gerektiği belirtilmiştir.
Yüksek Seçim Kurulunun
31/01/1974 tarihli ve 664, 05/02/1974 tarihli ve
739,18/11/1970 tarihli ve 307, 09/04/2014 tarihli ve 1199,1200 sayılı
kararlarında belirtildiği üzere; sandık kurullarında görev almaları mümkün
bulunmayan kimselere görev verilmiş olması nedenine dayanılarak bir seçimin
iptal edilebilmesi için, kanuna aykırı bu davranışın seçim sonuçlarına etki
yaptığının mutlaka açık ve net olarak ortaya konulması şarttır. İtiraz
dilekçelerinde bu yolda bir gerekçe olmadığı gibi, bu hususun seçim sonuçlarına
nasıl etki yaptığı da açık, net, somut belge ve kanıtlarla ortaya
konulmamıştır. Kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanının, parti
temsilcisi olan beş sandık kurulu üyesinin bilgisi ve onayı dışında hangi eylem
ve işlemiyle, seçimin dürüstlüğü ve objektifliğine müdahale ettiğine ilişkin
somut iddia ve itiraz bulunmamaktadır. Tahmini
ve farazî gerekçelerle, seçmen iradesi yok sayılarak salt sandık kurulu
başkanın kamu görevlisi olmaması nedeniyle seçimin iptaline karar verilmesinde
hukukî uyarlık bulunmamaktadır.
III-Yüksek Seçim Kurulunun 01/04/1984 tarihli ve 272,
02/04/1994 tarihli ve 334, 08/04/1994 tarihli ve 680, 03/04/2004 tarihli ve
935, 16/04/2017 tarihli ve 560, 16/04/2017 tarihli ve 573 sayılı kararları
dahil bir çok kararı ile yerleşik olarak
kabul ettiği üzere,Yüksek Seçim Kurulu tarafından gönderildiğinde şüphe
bulunmayan hallerde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen
oy zarfı ve oy pusulası ile seçmene kullandırılan oyların geçerli olduğunun
kabulü gerektiği belirtilmiştir. Yüksek Kurul, burada sandık seçmen listesinde
yazılı herkesin oy kullanma hakkı bulunduğunu, Anayasanın 67 ve 90/5 inci
maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 No.lu Protokolün 3 üncü
maddesi birlikte değerlendirildiğinde, sandık kurullarının hata veya ihmali
sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan oyların geçerli
kabul edilmesi gerektiğini kabul ederek, seçmen iradesine üstünlük tanımıştır.
Gerçekten de, serbest ve demokratik seçim hakkı,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Ek 1 No.lu Protokolün 3 üncü maddesi ile
güvence altına alınmıştır.
Ek 1 Protokol 3 üncü madde, sadece milletvekili
seçimine ilişkin seçme hakkını düzenlemekle birlikte özü itibariyle serbest
seçim hakkını önemsemekte ve koruma altına almaktadır. Zira söz konusu hak,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre “gerçekten demokratik siyasal bir rejimin
temel ilkelerinden biridir”.
Mahkeme “aktif” ve “pasif” seçim hakkı, yani seçime oy
kullanarak katılma hakkı ile seçimlerde aday olma hakkı arasında ayrıma
gitmektedir. “Pasif” seçim hakları, oy kullanarak katılma hakkı olan “aktif”
haklara göre daha az korunmaktadır. Oy
kullanma hakkı, kişinin devlet yönetimine katılmasını sağlayan haklardandır. Bu
nedenle, öğretide oy kullanma hakkı “katılma hakkı” olarak kabul
edilmektedir.
Anayasa, Uluslararası Sözleşmeler ve seçim mevzuatı
hükümleriyle koruma altına alınan temel bir hakkın kullanılması sırasında
uyulması gereken kurallara aykırı davranılması halinde, somut olayla ilgili
olarak yapılacak olan değerlendirmede; hakkın özünün korunması ve normun
yorumunun, gerçekleşmesi beklenilen amaçla uyumlu olması gerekir.
Asıl olan temel bir hakkın korunması olup, hakkın kullanılmasına
ilişkin belirlenen usul kuralları hakkın güvenli bir şekilde kullanılmasını
temin eden araç niteliğindedir. Bireye tanınan hakkın güvenli şekilde
kullanıldığının tespit edildiği hallerde, hakkın kullanılmasının korunmasına
yönelik bir araç olan usul hükümlerinden birine aykırılığın, hakkın özünü
ortadan kaldıracak şekilde yorumlanması mümkün değildir.
31 Mart 2019 Pazar günü İstanbul ilinde
yapılan mahalli idareler seçiminde, sandık kurulu başkanının kamu görevlisi
olmadığı bazı sandıklar dahil tüm sandıklarda, itiraz edenin de içinde
bulunduğu siyasi partilerce belirlenen beş parti temsilcisi üye, sandık kurulu
üyesi olarak görev almıştır. Bundan ayrı olarak siyasi partiler, sandık başı
işlemlerini takip etmek üzere müşahitler de görevlendirmektedir. Bu nedenledir
ki, sandık başında seçimi siyasi
partilerin yaptığı kabul edilir. Oy
verme işlemleri, oyların sayımı ve dökümü, buna ilişkin tutanakların tanzimi,
beşi siyasi parti temsilcisi olan yedi kişilik sandık kurulu tarafından
birlikte gerçekleştirilmektedir.
Özgür iradesi ile seçme hakını
kullanan seçmenden, sandık kurulu başkanı ve üyelerini denetleme görevi
beklenemez. Bu sorumluluk seçimi yöneten idarelere aittir. Sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmaması, seçmene yüklenecek
bir kusur değildir. Bu nedenle, bu sandıklarda oy kullanan seçmenin oyunu
geçersiz kabul ederek iradesinin yok sayılması, Anayasa, Uluslararası Sözleşmeler
ve seçim mevzuatı ile güvence altına alınan en temel yurttaşlık haklarından
olan seçme hakkının özüne müdahale
anlamı taşır.
Sandık kurulu başkanının kamu
görevlisi olmadığı sandıklarda, sandık başı işlemlerine, itiraz edenin
temsilcisi olan siyasi partili üye dahil hiçbir kimsenin itirazı vuku
bulmamıştır. Sandık kurulunca tutulan tutanaklar, hiçbir itirazî kayıt ileri
sürülmeksizin birlikte imza altına alınmıştır. Bu sandıklarda kamu görevlisi
olmayan sandık kurulu başkanının, seçmenin oyunu yönlendirdiği, değiştirdiği
veya etkilediği yönünde aynı sandık kurulunda görevli olan beş siyasi partili
sandık kurulu üyesinin herhangi bir şikayeti veya itirazı olmamıştır.
Sandık kurulu başkanının kamu
görevlisi olmadığı sandıklarda, oy kullanan seçmenin oyunun, hangi neden ve
gerekçeyle geçersiz sayılması gerektiğine ilişkin itiraz eden tarafından hiçbir
somut kanıt ve belge sunulmamıştır. Seçim
hukukuna egemen olan serbest, genel oy, eşit, tek dereceli, gizli oy, açık
sayım ve döküm ilkelerinin hangisinin kamu görevlisi olmayan sandık kurulu
başkanı tarafından ihlal edildiği, hiçbir şekilde ortaya konulmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, seçimin sonucuna ne
şekilde etki ettiği hususunda somut hiç bir kanıt ve belge sunulmaksızın sadece
sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı sandıklarda kullanılan oyların
tamamının geçersiz sayılarak 31 Mart 2019 Pazar günü İstanbul ilinde yapılan
Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı seçimin iptali ve yenilenmesine karar veren
çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
Üye
Kürşat HAMURCU
KARAR DETAYLARI :
Follow @AlpWebSite
Tweetle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder