Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :(Bölüm - 4)
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
PADİşAHIN BİLDİRİSİ
20 Eylül 1919 tarihli, Sadrazam
Damat Ferit Paşa imzalı bir genel duyuru ile Padişah'ın da bir bildirisinin
yayınlandığını hatırlayacaksınız. Bu bildirinin dikkate değer noktalarını
tekrar hatırlatmak isterim. Bu noktaları sıra ile işaret edeceğim :
1- Hükûmetin güttüğü siyaset
sonunda, İzmir'de meydana gelen facialar, Avrupa devletlerinin ve medenî
milletlerin dikkatini çekti ve bize karşı sevgi uyandırdı.
2
- Bir özel hey'et, yerinde tarafsız
olarak soruşturmaya başladı. Hakkımız medenî dünyanın gözleri önüne
serilmektedir.
3
- Millî birliğimizi bozacak hiçbir
karar ve teklif olmadı.
4
- Bazı kimseler tarafından halk ile
hükûmet arasında sözde bir anlaşmazlık varmış gibi ilân ediliyor.
5
- Bu durum, kanun şartları içinde
bir an önce yapılmasını istedigimiz seçimleri de geri bıraktırıyor ve barışın
yaklaşmakta bulunduğu bir sırada, varlığı zarurî olan Meclis-i Mebusân'ın
toplanmasını da geciktirecektir.
6
- Bugün vatandaşlarımdan beklediğim,
hükûmetin emirlerine tamamiyle uymaktır.
7
- Büyük devletlerin hak verici
duyguları, Avrupa ve Amerikan kamuoyunun ölçüseverliği, yakında durumumuzu ve
haysiyetimizi koruyacak bir barışa kavuşma ümidimi kuvvetlendirmektedir.
Yüksek hey'etinizce de bilinmektedir
ki, bu bildirinin yayınlanması ve dağıtılması, bizim, memleketle İstanbul
Hükûmeti arasındaki haberleşme ve ilişkileri kestiğimiz ve bu noktada ısrar
etmekte bulunduğumuz günlerde olmuştur. Herhalde verdiğimiz talimat ve genel
emirlere uyulduğu takdirde, bu bildirinin hiç bir yerden alınmaması ve millete
de okutturulmaması gerekirdi. Oysa, şimdi arz edeceğim bir telgraftan, karar ve
tebliğlerimize aykırı ve görüşümüze büsbütün ters düşen bu bildirinin bazı
yerlerden alındığı anlaşıldı.
Trabzon Mevki Komutanı'na
Yüce Padişah Hazretleri'nin
milletine karşı yayınlamak lûtfunda bulundukları bildirinin derhal memurlara ve
şehir halkına duyurulması gerekir. Ta ki, iş başındaki hain hükûmetin, melek
huylu Padişahımız Efendimiz'i ne kadar küstahça bir cür'etle hâlâ aldatmakta
olduklarını anlamayanlar kaldıysa, iyice öğrensinler.
Millet ve memleketi için mübarek yüreklerinin ne kadar büyük bir sevgi ve koruyuculukIa dolu olduğunu gösteren bu bildiride, en açık bir biçimle göze çarpan nokta, kabinenin haince hareketi hakkında Hilâfet makamına millet tarafından arz olunan şikâyetnamenin hâlâ Padişah Hazretleri'nin bilgisine ulaşmamış bulunmasıdır.
Çünkü, millete ve vatana karşı doğrudan doğruya kabine üyeleri tarafından yöneltilen ihanet hançerini görüp bilmiş olsalardı, bu hainleri bir dakika bile yerlerinde tutmayacaklarına mübarek bildirideki ifade içtenliği en büyük tanıktır. Bu hainler, bu gerçeği bildikleri için, Halifemiz Efendimiz'i doğrudan doğruya milletle karşı karşıya getirmiyorlar.
Bu durumda, millete düşen görev, şanlı padişahına olan sonsuz sevgi ve bağlılığını biribiri ardınca tekrarlayarak göstermekle birlikte, bütün milletin ve ordunun, ayrılmaz bir bütün halinde, millet varlığını ve memleketi kurtarmaya çalıştıklarını, ancak bu hain kabinenin, milletin bağlılık belirten bu meşru hareketini Padişahımız Efendimiz'den gizleyerek büsbütün ters bir şekilde göstermiş oldukları gerçeğini, dün karar verildiği üzere, Hilâfet makamına aracı kullanmadan arz etmek ve duyurmaktır.
Erzurum halkının bu yolda yazacakları telgraf sureti oraya bildirilecektir. 21.9.1919 15' inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir
Millet ve memleketi için mübarek yüreklerinin ne kadar büyük bir sevgi ve koruyuculukIa dolu olduğunu gösteren bu bildiride, en açık bir biçimle göze çarpan nokta, kabinenin haince hareketi hakkında Hilâfet makamına millet tarafından arz olunan şikâyetnamenin hâlâ Padişah Hazretleri'nin bilgisine ulaşmamış bulunmasıdır.
Çünkü, millete ve vatana karşı doğrudan doğruya kabine üyeleri tarafından yöneltilen ihanet hançerini görüp bilmiş olsalardı, bu hainleri bir dakika bile yerlerinde tutmayacaklarına mübarek bildirideki ifade içtenliği en büyük tanıktır. Bu hainler, bu gerçeği bildikleri için, Halifemiz Efendimiz'i doğrudan doğruya milletle karşı karşıya getirmiyorlar.
Bu durumda, millete düşen görev, şanlı padişahına olan sonsuz sevgi ve bağlılığını biribiri ardınca tekrarlayarak göstermekle birlikte, bütün milletin ve ordunun, ayrılmaz bir bütün halinde, millet varlığını ve memleketi kurtarmaya çalıştıklarını, ancak bu hain kabinenin, milletin bağlılık belirten bu meşru hareketini Padişahımız Efendimiz'den gizleyerek büsbütün ters bir şekilde göstermiş oldukları gerçeğini, dün karar verildiği üzere, Hilâfet makamına aracı kullanmadan arz etmek ve duyurmaktır.
Erzurum halkının bu yolda yazacakları telgraf sureti oraya bildirilecektir. 21.9.1919 15' inci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir
Kâzım Karabekir Paşa, bu telgrafını
şöyle bir notla bize de bildiriyordu :
Bu konuda yüksek düşünceleriniz var
mı? Bu kutsal bildiri, milletin padişahına karşı gerçeği bildirmesine yeniden
fırsat vermiştir. Erzurum halkı, kabinenin bûtün cinayetlerini tekrar etmek
suretiyle, yeniden huzura maruzatta bulunacaktır. Bunun suretini ya çekilmek
üzere yahut da bilgi için sayın hey'etinize takdim edeceğim.
Kâzım Karabekir
Makine başında buna cevap olarak
bildirdiğimiz görüş şuydu :
Ferit Paşa Kabinesi'nin canice iş ve
hareketleri ile ilgili belgelerin aldatıcı bildirinin Bâbıâli'de hazırlanmakta
olduğunu daha önce haber almış olduğu yüksek malûmlarıdır. Böyle olsa bile, bu
tebligat ile padişahın bildirisini biribiri ile karşılaştırarak muhakemeye
dayanan bir sonuç elde etmek ve gerçek durumu kavramak pek mûmkûn değildir.
Bu bakımdan ve biz, aslında böyle bir aldatıcı bildirinin Bâbıâli'de hazırlanmakta olduğunu daha önce haber almış olduğumuzdan, bunun milletin zihnini bulandırmasını önlemek için İstanbul'dan alınmamasını uygun bulmuştuk.
Zaten İstanbul ile resmi haberleşmenin kesilmiş bulunması dolayısıyla, doğrudan doğruya
Bu bakımdan ve biz, aslında böyle bir aldatıcı bildirinin Bâbıâli'de hazırlanmakta olduğunu daha önce haber almış olduğumuzdan, bunun milletin zihnini bulandırmasını önlemek için İstanbul'dan alınmamasını uygun bulmuştuk.
Zaten İstanbul ile resmi haberleşmenin kesilmiş bulunması dolayısıyla, doğrudan doğruya
Saray'dan değil, yine Ferit Paşa'
nın notu ile Bâbıâli'den verilen bu bildirinin Sivas, Ankara, Kastamonu ve
öteki merkezlerde olduğu gibi hiçbir yerden alınmamış olduğunu sanıyorduk. Bu
bildiriyi almak için daha önee milletin padişaha durumu ve gerçeği anlatmasına
izin verilmesi gerekirdi.
Bu sebeple bildirinin yayılıp herkese duyurulmasına aracılık etmeyi yararlı bulmuyoruz. Öyle vâr ki, bu bildiri Trabzon, Erzurum ve Sivas gibi merkezlerde ilgililer tarafından okunmuş bulunduğuna göre, düşündüğümüz gibi her merkezden İstanbul'a bir telgraf çekilmesi uygun olur. Mustafa Kemal
Bu sebeple bildirinin yayılıp herkese duyurulmasına aracılık etmeyi yararlı bulmuyoruz. Öyle vâr ki, bu bildiri Trabzon, Erzurum ve Sivas gibi merkezlerde ilgililer tarafından okunmuş bulunduğuna göre, düşündüğümüz gibi her merkezden İstanbul'a bir telgraf çekilmesi uygun olur. Mustafa Kemal
Padişah'ın bu bildirisinin,
kamuoyunda yaratacağına şüphe olmayan olumsuz etkinin bir dereceye kadar olsun
önüne geçebilmek için, bu bildiride yer alan düşünceleri yalanlamaya ve
çürütmeye yarayacak şekilde Padişah'a bir cevap yazmayı ve bunu memlekete yayıp
duyurmayı tek çıkar yol olarak düşündük ve öyle yaptık.
HALİT BEY'İN TRABZON VE ÇEVRESİNDE
MİLLİ TEşKİLAT KURMAK ÜZERE
GÖREVLENDİRİLMESİ
Efendiler, Trabzon'da bir iki
kişinin, pek vatansever ve saygıdeğer Trabzon halkının hiçbir bilgisi
bulunmadığı halde, onlar adına, oradaki millî varlığı kendi şahıslarında
temsile kalkıştıkları ve bu yüzden millî teşebbüs ve kararların gerektiği
şekilde uygulanıp yerine getirilemediği kanaatına vardım.
Trabzon'da vali bulunan Galip Bey adında bir zatın da olumsuz akım yaratmakta rol oynadığını anladım. Bunun üzerine, Trabzon yakınında Torul'da bulunan ve daha tümenine omutaya başlamamış olan Hâlit Bey'in Trabzon çevresinde sinde millî teşkilât kurmak üzere görevlendirilmesi uygun bulundu ve bu düşünce Kolordu Komutanı'na bildirildi. 20 Eylül 1919 tarihinde alınan cevapta : İngilizlere karşı gizlenmekte olan Hâlit Bey'in yaradılışı dolayısıyla ortaya çıkarabileceği durumların, bu nazik zamanda belki düzeltilmesi mümkün olamaz yolunda bazı düşüncelerden sonra Hâlit Bey haberim olmadan maruzatta bulunsa bile yerine getirilmemesi bildiriliyordu.
Trabzon'da vali bulunan Galip Bey adında bir zatın da olumsuz akım yaratmakta rol oynadığını anladım. Bunun üzerine, Trabzon yakınında Torul'da bulunan ve daha tümenine omutaya başlamamış olan Hâlit Bey'in Trabzon çevresinde sinde millî teşkilât kurmak üzere görevlendirilmesi uygun bulundu ve bu düşünce Kolordu Komutanı'na bildirildi. 20 Eylül 1919 tarihinde alınan cevapta : İngilizlere karşı gizlenmekte olan Hâlit Bey'in yaradılışı dolayısıyla ortaya çıkarabileceği durumların, bu nazik zamanda belki düzeltilmesi mümkün olamaz yolunda bazı düşüncelerden sonra Hâlit Bey haberim olmadan maruzatta bulunsa bile yerine getirilmemesi bildiriliyordu.
Kâzım Karabekir Paşa'nın bu
telgrafına verdiğimiz karşılıkta : İngiliz engelinin bizlerce söz konusu
olamayacağnnı, şiddetli ve kesin hareket sakıncalı görüldüğüne göre, Trabzon'da
durumun düzeltilmesi neye ve ne gibi bir tedbire bağlı ise, onun doğrudan
doğruya kendisi disi tarafından alınmasını, 22 Eylül 1919 tarihli bir şifreli
telgrafla rica ettik.
Bizim, 15 inci Kolordu Komutanı ile
bu haberleşmeleri yaptığımız tarihlerde, Torul'dan Yarbay Hâlit Bey de doğrudan
doğruya bizimle haberleşmeye başladı. Kendisini cevapsız bırakmamak ve durumu
aydınlatmak üzere karşılık verdik.
15 inci Kolordu Komutanı'nın bir
bakıma bizim 22 Eylül 1919 tarihli telgrafımıza cevap oluşturan, 27 Eylül 1919
tarihli bir şifreli telgrafını aldık. Bunda, halkı, önce aydınlatma ve doğru
yola çekme görevini yaptıktan sonra; karşı gelenler görülürse, onları da
müstahak oldukları muameleye uğratmaktan ibaret olan ve pek büyük tecrübelerle
elde edilen prensibini aynen Trabzon çevresinde uyguladığını belirttikten, 9
uncu Tümen Komutanı Rüştü Bey' in kurmay hey'eti ile birlikte, 3 üncü Tümen Komutanlığı
vekilliği ile Trabzon'a gönderdiğini,Halit Bey'i Trabzon için uygun bulmadığını
bildirdikten sonra, İngilizlerle ilgili görüşe geIince, bana kalırsa, elden
geldiği sürece açıktan ve belirli bir düşmanlıktan kaçınmayı tercih ederim
kanaatı ileri sürülüyordu.
Buna verdiğim 29 Eylül 1919 tarihli
özel cevabımda şunları yazdım :
Trabzon ilinde halkın ne düşündüğü
konusunda buraca da aydınlanılmıştır. Trabzon merkezi dışında, bütün ilçe ve
sancakları ile haberleşilmektedir. Merkezdeki gergin durum da valinin
tutuklanıp uzak laştırılmasından sonra ortadan kalkmıştır (Emrim üzerine valiyi
tutuklayarak göz altında Erzurum'a gönderen Hâlit Bey'dir). Rüştü Bey'in 3 üncü
Tümen Komutanlığı Vekilliği ile Trabzon'a gönderilişinde hatırıma gelen
noktaları arz edeceğim.
Önce, valiyi tutuklayan Halit
Bey'dir. Birkaç gûn sonra Rüştü Bey'in bu şekilde gönderilmesi, Hâlit Bey'in
hareketini oradaki kötü niyetlilere karşı eleştirmek gibi olabilir.
İkincisi, Halit Bey, nazik
durumlarda tümeninin başına geçmeyi beklerken, bugün geçirmekte olduğumuz ciddî
ve tarihî anlarda, başka bir şahsın yerine geldiğini görmekten üzüntü
duyabilir. Bu tutumdan vazgeçilmesini rica ederim. Bununla birlikte
kolordunuzun askeri işlerine karışmak istemem.
Kâzım Karabekir Paşa'nın verdiği 2
Ekim 1919 tarihli uzun cevapta, bu işlemin Hâlit Bey' in müracaatı üzerine
yapıldığını ve kendisine durumu iyice anlatmak için Erzurum'a davet edildiğini
bildirdi. Halbuki,1 Ekim 19l9 tarihinde 3 üncü Tümen Emir Subayı Üsteğmen Tarık
imzasıyla, Başyaverim Cevat Abbas Bey'e gelen özel bir şifrenin son cümleleri
şöyleydi :
Son günlerde Komutan Bey, 3 üncü
Tümen'in bugûnkü komuta durumunun değiştirilmesini kolordudan istedi. Eğer
kolordu bu teklifi kabul etmez ve yerine getirmezse, emir almadan komutayı ele
alacağını ve daha önce alınan karar uyarınca kolordudan ayrıarak doğrudan
doğruya kongrenin emrinde olacağını arz ederirim. Paşa Hazretleri'ni gerektiği
şekilde aydınlatınız efendim.
Bu tarihten on beş gün sonraydı.
Kâzım Karabekir Paşa'dan 17 Ekim 1919 tarihli şu telgrafı aldım
:
Kendi bölgemde millî isteğin
gerçekleştirilmesi ve yerine getirilebilmesi için son noktaya kadar askerlikten
ve komuta zincirinin gereklerine uymaktan ayrılmamayı, geleceğin disiplini
bakımından da son derece gerekli görüyorum. Cür'etkârlıkla ileri görüşlülüğün
bağdaştırılamadığı yerlerde ve işlerde, sonuç pek parlak da olsa, bunun tezelden
tersine döndüğü ve yararsız kaldıgı örnekleriyle görülmüştür. Özellikle,
İngiliz, Fransız temsilcilerinin bulunduğu Trabzon çevresinde, komuta zincirine
değer verilmesine, pek uyanık ve ileri görüşlü davranılmasına büyük bir ihtiyaç
duyulmaktadır.
Maalesef, verdiğim açık talimata
rağmen, Halit Bey'in kendi kendine ve askerî kıyafetiyle valiyi tutuklayarak
gösterdiği tuhaflık dillere destan olmuştur. (Halit Bey'i bu işe yöneltenin kim
olduğunu arz etmiştim). Seçimler konusunda da bu şekilde faaliyet gösterirse
kendisi için İngilizlere bir çıkış daha yapılması ve güç bir duruma düşülmesi
kaçınılmaz olur (Seçimler konusunun çabuklaştırılması ve millî isteğe uygun bir
sonuca bağlanabilmesi için Halit Bey'e ve gereken daha birçok kişiye yardım ve
gayrette bulunmaları özellikle rica edilmişti.
Bir de İngilizler tarafından
yapılacak çıkışın kaçınılmaz ne gibi bir durum yaratabileceğini, kendi durumunu
göz önüne getirerek bir türlü anlayamamış olduğunuzu itiraf edeyim. Bunun için
adı geçen kimse ile haberleşme yapılmayarak, yüksek arzularınızın yerine
getirilmesinde bendenizin aracılığını istirham ederim. Adı geçenin kişiliği her
türlü iddianın ötesinde ise, herhangi bir bölgeden milletvekili seçilmesi
hakkındaki yüksek düşüncelerinizin bildirilmesi arz olunur.
Bu telgrafa 19 Ekim 1919 tarihinde
sadece şu cevabı verdim :
Halit Bey'in milletvekili olmak veya
olmamak konusundaki eğilimlerini bilemediğimden bu hususta görüş
bildiremeyeceğim efendim.
Efendiler, Ferit Paşa Kabinesi'nin
düşmesine kadar geçen 9 gün içinde karşılaştığımız sorunlar çeşitlidir.
Engeller ve güçlükler az değildi. Bunların hepsini saymak ve açıklamaya
kalkışmak yüksek heyetinizi çok yorabilir. Bu sebeple bu safhayı
tamamlayacağını sandığım bazı noktalara yalnız dokunmakla yetineceğim.
Ali Galip'in tavsiyesi üzerine,
İstanbul Hükûmeti'nce Dersim Mutasarrıflığı'na tayin edildiği anlaşılan ve
Sıvas'a gelen Osman Nuri Bey 8 Eylülde Sıvas'ta alıkonuldu.
Millî akıma karşı haince
hareketlerde bulunduğu ortaya çıkan Ankara Valisi Muhittin Paşa, belli bir
maksatla geziye çıkmıştı. 13 Eylülde Çorum'da bulunuyordu. Muhittin Paşa'nın
yakalanıp korumalı olarak Sivas'a gönderilmesi için Ankara'da Kolordu
Komutanı'na ve Samsun'da 5 inci Kafkas Tümeni Komutanı'na emir verildi.
Muhittin Paşa tutuklu olarak Sivas'a getirilmiştir.
Kendisiyle bizzat görüştüm. Gereken öğüt ve uyarılandan sonra yaşına hürmeten Samsun üzerinden İstanbul'a gönderdim. Çorum Mutasarrıfı Samih Fethi Bey de üç dört gün sonra özel olarak Sivas'a davet olundu.
Kendisiyle bizzat görüştüm. Gereken öğüt ve uyarılandan sonra yaşına hürmeten Samsun üzerinden İstanbul'a gönderdim. Çorum Mutasarrıfı Samih Fethi Bey de üç dört gün sonra özel olarak Sivas'a davet olundu.
Millî Mücadele'ye karşı geldikleri
anlaşılan Niğde Mutasarrıfı, muhasebecisi ve komiserinin korumalı olarak
Sivas'a gönderilmeleri için 15 Eylülde Niğde'de Tümen Komutanlığı'na emir
verildi.
KASTAMONU VALİSİNİN İSTANBUL
HÜKÜMETİNCE DEĞİşTİRİLMESİ VE BUNDAN ÇIKAN
OLAY
Efendiler, Kastamonu'da vali bulunan
İbrahim Bey, ben ordu müfettişi iken, kurmay başkanım olan Albay Kâzım Bey'in
şahsen tanıdığı bir kimseydi. Bu sebeple kendisine her türlü sırlar
bildirilmişti. Aramızda şifreli haberleşmeler yapılıyordu. Kendisi İstanbul
Hükûmeti tarafından İstanbul'a davet edildi. Bu daveti ,yerine getirmemesi
gerekirken, anlaşılmaz gerekçe ve düşüncelerle İstanbul'da tutuklanmak için
Kastamonu'dan ayrılmıştı.
Îstanbul, İbrahim Bey'in yerine bir başkasını Kastamonu'ya vali olarak atamıştı. Bu zat, Eylülde İnebolu'ya varmış bulunuyordu. Kendisinin tutuklanmasını oradaki ilgililere emrettik. Bu konuda ilgi çekici küçük bir şey geçti. Müsaadenizle biraz etraflıca anlatayım : Kastamonu bölgesinde ve Kastamonu il merkezinde gevşeklik ve zayıflık belirtileri görülmeye başlayınca, Kastamonu'ya güvenilir ve güç sahibi bir subayın gönderilmesini Ankara 'da bulunan Ali Fuat Paşa'dan rica etmiştim.Fuat Paşa, Kastamonu Bölge Komutanı sıfatıyla oraya Albay Osman Bey'i göndermişti.
Osman Bey, tam 16 Eylül günü Kastamonu'ya varmıştı. Biz de kendisinden yeni gelen vali için verdiğimiz emrin uygulanmasını bekliyorduk. Arzettiğim emri verdikten sonra, uygulama ve yürütme hakkında telgraf başında bilgi bekliyordu. Gece olmuştu. Kastamonu'dan benimle konuşarak istediğim bilgiyi verecek bir kimseyi bulamıyordum. Nihayet, 16/ 17 Eylül gecesi, Kastamonu ve Dolayları Komutanı Albay Osman Bey, Kastamonu telgrafhanesine geldi ve aynen şu telgrafı verdi:
Îstanbul, İbrahim Bey'in yerine bir başkasını Kastamonu'ya vali olarak atamıştı. Bu zat, Eylülde İnebolu'ya varmış bulunuyordu. Kendisinin tutuklanmasını oradaki ilgililere emrettik. Bu konuda ilgi çekici küçük bir şey geçti. Müsaadenizle biraz etraflıca anlatayım : Kastamonu bölgesinde ve Kastamonu il merkezinde gevşeklik ve zayıflık belirtileri görülmeye başlayınca, Kastamonu'ya güvenilir ve güç sahibi bir subayın gönderilmesini Ankara 'da bulunan Ali Fuat Paşa'dan rica etmiştim.Fuat Paşa, Kastamonu Bölge Komutanı sıfatıyla oraya Albay Osman Bey'i göndermişti.
Osman Bey, tam 16 Eylül günü Kastamonu'ya varmıştı. Biz de kendisinden yeni gelen vali için verdiğimiz emrin uygulanmasını bekliyorduk. Arzettiğim emri verdikten sonra, uygulama ve yürütme hakkında telgraf başında bilgi bekliyordu. Gece olmuştu. Kastamonu'dan benimle konuşarak istediğim bilgiyi verecek bir kimseyi bulamıyordum. Nihayet, 16/ 17 Eylül gecesi, Kastamonu ve Dolayları Komutanı Albay Osman Bey, Kastamonu telgrafhanesine geldi ve aynen şu telgrafı verdi:
Bugün Kastamonu'ya geldim. İstanbul
Hükûmeti'nin adamlan, vali vekili ve Jandarma
Komutanı'nın oyunu ile evimde
tutuklandım. Vatanseverlik örneği subaylanmızın yardımlanyla şimdi kurtuldum.
Ben de vali vekilini ve Jandarma Alay Komutanı'm birlikte tutuklattım.
Telgrafhaneyi işgal ettim. Buradaki
durum önemlidir. Kongreden istirham ediyorum, buraya, aldığı bütün kararları
ile ilgili bilgi vererek sayın Kastamonu halkını aydınlatsın. Yeni valinin
İnebolu'ya indiği haber alındı. Hakkında nasıl bir işlem yapılacaktır? Burada,
vali vekili ve başkalarının tayini konusunda millî kongrenin bana yetki
vermesini ve bu istirhamımla ilgili cevabı şu anda makine başında beklemekte
olduğumu arz ederim.
Osman Bey ile makine başındaki
görüşmemiz şu şekilde devam etti. Kendisinden sordum:
"İimdi orada duruma hâkim
misiniz? Ne kadar kuvvetiniz vardır? Orada ilin ileri gelenlerinden güvenilir
kim vardır? Yeni tayin edilip İnebolu'ya geldiği haber alınan valinin adı
nedir?"
Osman Bey'in cevabı şuydu : Hâlen
ile hâkim durumdayım. Her halde, kongrenin bana yardımcı olması ve beni
aydınlatması gerekir. Atanan valinin Konya valiliğinden emekli, çok eski bir
zat olduğu söyleniyor. Adı Ali Rıza' dır. Kuvvetim iki yüz elli kişilik bir
tabur ve dört tüfekli, bir ağır makineli bölüğünden ibarettir. Daha halk ile
görüşülememiştir. İlin ileri gelenlerinden Defterdar Ferit Bey
vardır."
Osman Bey' e şu emri verdim : "
İimdi siz vali vekilliğini kendi üzerinize alınız. Bütün askerî ve sivil
kuvvetleri elinizde tutmaya tam olarak yetkilisiniz : Gelmekte olan valiyi
hemen tutuklatacak çabuklukta tedbirler alınız. Yaptıklarımıza açıktan açığa
karşı koyanlara karşı kararsızlığa düşmeden silâh kullandırınız. İl defterdarı,
benim Diyarbakır'dan tanıdığım Ferit Bey ise, size yardım etmesi gerekir. Bolu
mutasarrıfına, aldığınız durumu ve yetkiyi hemen şimdi bildirerek onun da
İstanbul'a karşı aynı şekilde hareket etmesini tarafımızdan söyleyiniz. Sinop
Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey'e de benim tarafımdan aynı talimatı veriniz.
Yanınızda hangi şifre anahtarı vardır?"
Osman Bey' in cevabı : " Vali
vekilliğini Defterdar Ferit Bey'e vereceğim, kendi üzerime alamayacağım.
Bildiğiniz Ferit Bey' dir. Sinop mutasarrıfı bildiğinizdir; kendisi görevden
alınmıştır. Vekilliği Jandarma Tabur Komutanı Remzi Bey' dedir. Mazhar Tevfik
Bey'in Sinop'ta olduğu bildiriliyor. İifre anahtarı tutuklu alay
komutanındadır; istendi, alacağım cevaba göre arz ederim, efendîm."
"Yanınızda başka şifre anahtarı
var mıdır? Ferit Bey şimdi nerededir? Durum hakkında bilgisi var mıdır? diye
sordum.
" Durumdan bilgisi yoktur,
şimdi çağrıldı, gelecektir. Ben hiç şifre anahtarı almadım; çünkü
tutuklanacağımı bilmiyordum, makam şifresi ile yazarım ümidinde idim."
cevabını verdi.
"Oradaki jandarma tabur
komutanı kimdir; ne kadar jandarma kuvveti vardır; emriniz altına girdi
mi?" sorusunu yazdırdım. Buna da verdiği cevapta : "Jandarma Komutanı
Emin Bey, yanımda ve benimle işbirliği yapmıştır. Merkezde jandarma sayısı otuz
beş kadardır. Polis Müdürü Halil Bey de yanımda ve benimle işbirliği etmiştir.
Polis sayısı kırktır. Piyade Tabur Komutanı İerif Bey biraz budala olduğundan
şimdilik tutuklanmıştır. Jandarma Tabur Komutanı Emin Bey, yüzbaşıdır.
Defterdar Ferit Bey geldi, yanımdadır."
"Emin Bey' i biraz anlatır
mısınız" sorusuna 1902 (318) çıkışlı, Üsküp' lü Emin, tanırsınız. Ayrıca
ellerinizden öpüyorlar."
Bunun üzerine şu satırları
yazdırdım:
" Emin Efendi'yi tanırım,
teşekkür ederim. Ferit Bey'e durumu anlattınız mı? Önemli hususlar makam
şifresiyle bildirilebilir. Sinop mutasarrıf vekili olan Jandarma Komutanı
güvenilir bulunmadığı takdirde, yerine sizce uygun görülecek birinin vekilliğe
getirilmesi için gerekli olan tedbirler düşünülmelidir. Yardıma ihtiyaç duyuyor
musunuz?"
0sman Bey :" Kuvvete ihtiyaç
duyup duymadığımı daha sonra arz edeceğim; Jandarma Tabur Komutanı yeni geldiği
için durumu anlaşılamamıştır, efendim" cevabını verdi. Osman Bey' e başka
bir söyleyeceği olup olmadığını ve Ferit Bey' le durum değerlendirmesi yapıp
yapmadıklarını sorup anladıktan sonra, şu telgrafı yazdırdım :
Osman Bey'e ve Ferit
Beyefendi'ye
Alınacak tedbirler ve yapılacak
işlerinizde başarılar dilerim. Bize durumunuzdan ve gelmekte olan valinin
tutuklandığından haber vermenizi bekleriz. (Mustafa Kemal)
KASTAMONU DA İSTANBUL'A KARşI
HAREKETE GEÇİYOR
Ferit Bey vali vekili; Albay Osman
Bey, Kastamonu ve dolayları komutanı olarak faliyete geçtikten bir iki gün
sonra, kendilerini tekrar telgraf başına çağırarak bilgi istemiştim.
İstanbul'da gereken makamlara,
istenildiği şekilde ve halkın imzası ile telgraflar çekildiği, bütün illere ve
sancaklara da bu telgrafların duyurulduğu bildirilmekle birlikte, birtakım
sorular da soruluyordu.Söz gelişi " Halk diyormuş ki :
1
- Öteki illerin kamuoyu bizimle
birlikte değiller midir?
2
- Bu olağan dışı durum ne zamana
kadar sürecektir?
3
- Kabinenin direnmesine karşı ne
gibi tedbir buyuruldu? Lûtfen bizi aydınlatınız Paşam!"
Halk adına yöneltilen bu soruların
vali vekili ve komutan beylerinde zihinlerini işgal etmekte olduğunu hesaba
katarak ona göre cevap vermek, yorgunluğuna değerdi. Bunun için Sivas -
Kastamonu telini saatlerce işgal eden uzun bilgi verildi ve açıklamalar
yapıldı. Bu açıklamaları şöylece özetleyebilirim :
1- Millî kaynaşma, vatanın her
köşesinde kuvvetli ve ateşli bir şekilde vardır. Bütün illerin en ufak
köylerine varıncaya kadar halk, en ufak birliğine kadar da bütün ordularımız
tam bir duyarlık içinde ve tam bir birlik halinde, bildirilen kararlan
uygulamakta ve yürütmektedirler. Halkın ikinci ve üçüncü sorusuna cevap olmak
üzere de :
2 - Ne zaman Kastamonu halkı bu
durumu olağan dışı bulup endişeye düşmek zayıflığından kurtularak, amacımıza
ulaşıncaya kadar dayanmakta kararsızlık göstermezse, işte o zaman bu olağandışı
durum kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Kabinenin direnmesi tabiîdir. Buna
karşı başka bir tedbire girişmeden önce, ilk tedbirimizi hakkıyla ve her yerde
kesinlikle uygulama çarelerini düşünelim.
Söz gelişi, Bolu'nun durumu hakkında ne yapılmıştır? Bolu kesimine kadar olan bütün yerlerin İstanbul ile resmî haberleşmelerinin kesildiğinden emin miyiz? Bununla ilgili olarak, beklemekte olduğumuz bilgiler daha gelmemiştir. İşte, bu dediğim tedbir İstanbul'a kadar yaygınlaştırıldığı takdirde, kabinenin direnmeye gücü kalmayacağını sanınm. Bununla birlikte, bundan sonra da pek cahilce ve pek ahmakça bir inadı devam ettirmek isterlerse, herhalde daha etkin tedbirler uygulanmasına imkan vardır.
Söz gelişi, Bolu'nun durumu hakkında ne yapılmıştır? Bolu kesimine kadar olan bütün yerlerin İstanbul ile resmî haberleşmelerinin kesildiğinden emin miyiz? Bununla ilgili olarak, beklemekte olduğumuz bilgiler daha gelmemiştir. İşte, bu dediğim tedbir İstanbul'a kadar yaygınlaştırıldığı takdirde, kabinenin direnmeye gücü kalmayacağını sanınm. Bununla birlikte, bundan sonra da pek cahilce ve pek ahmakça bir inadı devam ettirmek isterlerse, herhalde daha etkin tedbirler uygulanmasına imkan vardır.
Bundan sonra vali ve komutanın
verdiği bilgilerden şunlar anlaşıldı İnebolu'dan İstanbul'a geri gönderilen
yeni vali, Zonguldak ta, Dahiliye Nâzırı'ndan şöyle bir emir almış :
"Bolu ve çevresi serbesttir.
Zonguldak'a çıkınız. İlin gereken yerleri ile haberleşiniz ve son gelecek emre
kadar orada bekleyiniz." Gerçekten yeni vali Zonguldak'ta kalmış ve etrafa
gözdağı vermeye başlamış.
Ferit ve Osman Beyler, Zonguldak
mutasarrıfına yeni valinin tutuklanıp karadan Kastamonu'ya gönderilmesini
emretmişler. Mutasarrıf bunu yapmamış. Bununla birlikte, durumu öğrenen yeni
vali orada barınamayarak, İstanbul'a dönmüş.
ALİ FUAT PAşA BATI ANADOLU KUVA-YI
MİLLİYE KOMUTANI
Bir münasebetle arz etmiştim ki, 20'
nci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa, kongre adına bazı kararlar alıp,
hazırlıklar yapmıştı. Ali Fuat Paşa 'ya kongrece "Batı Anadolu Kuva-yı
Milliye Komutanı" ünvanı verildi. Paşa, Eskişehir ve dolaylarını milli bir
bölge olarak kabul edip komutanlığına Süvari Yarbayı Atıf Beyi Afyonkarahisar
dolaylarını da millî bir bölge olarak kabul edip Komutanlıgına 23 üncü Tümen
Komutanı Ömer Lütfi Bey'i tayin etmişti.
Bu tümen ile, Anadolu'ya geldiğimizin daha ilk günlerinde temas kurup ilgilenildiğini o günlere ait açıklamalarım arasında belirtmiştim. İstanbul Hükûmeti, Fuat Paşa'nın yerine Hamdi Paşa 'yı tayin etmiş ve göndermişti. Hamdi Paşa, Eskişehir'e kadar geldi.
Orada kendisine, 16 Eylülde İstanbul'a dönmesi gerektiği bildirildı. İngilizler, Eskişehir Bölgesi Kuva-yı Millîye Komutanı Atıf Bey'i tutuklayıp İstanbul'a gönderdiler. Kuva-yı Milliye Komutanı olan bir şahsın, kendisini kolaylıkla düşman eline düşürmeyecek tedbirleri almış olması gerekirdi. Bu konudaki gaflet ve tedbirsizlik kendisini kurtarmak için uzun zaman biribiri ardınca teşebbüslerde bulunmamızı gerektirdi. Bildiğiniz üzere, o tarihlerde Eskişehir'de İngiliz birlikleri vardı.
Fuat Paşa, toplayabildiği milli kuwetlerle birlikte Eskişehir'e yakın Cemşit'e gitmişti. Eskişehir'i uzaktan çevirtti. Eskişehir' de bulunan İtilâf Kuvvetleri Komutanı General Solly Flood ( Soli Flud)'un Fuat Paşa'ya gönderdiği bir mektupla kullanılan ifadeler ve Kuva-yı Milliye'nin tanıtma şekli, milli komutanlarımızın ve Kuva-yı Milliye'mizin yüksek şeref ve haysiyetlerine karşı bir saldırı sayıldığından ve adı geçen generalin hak ve etkisi dışında görüldüğünden bu konuda İstanbul'da bulunan İtilâf Devletleri siyası temsilcilerinin bir muhtıra ile dikkatleri çekilmişti. 25 Eylül 1919 tarihinde General Solly Flood'un Fuat Paşa'ya gönderdiği, bir kurmay binbaşı ile Eskişehir İngiliz kontrol subayından oluşan bir hey'et, İngilizlerin, iç işlerimize ve Millî Mücadele'mize asla karışmayacakları konusunda söz verdiler.
Bu sıralarda, İngilizler, Merzifon'da bulunan kuvvetlerinin geri çekilmesine memnun olup olmayacağımızı öğrenmek istemişlerdi. Elbette pek memnun olacağımızı bildirmiştik. Gerçekten de oradaki kuvvetlerini bütün ağırlıkları ile birlikte önce Samsun'a çektiler, daha sonra oradan da İstanbul'a götürdüler. Eskişehir'e hâkim olduktan sonra, Fuat Paşa'yı Bilecik ve Bursa yörelerine göndermeyi düşünüyorduk.
Bu tümen ile, Anadolu'ya geldiğimizin daha ilk günlerinde temas kurup ilgilenildiğini o günlere ait açıklamalarım arasında belirtmiştim. İstanbul Hükûmeti, Fuat Paşa'nın yerine Hamdi Paşa 'yı tayin etmiş ve göndermişti. Hamdi Paşa, Eskişehir'e kadar geldi.
Orada kendisine, 16 Eylülde İstanbul'a dönmesi gerektiği bildirildı. İngilizler, Eskişehir Bölgesi Kuva-yı Millîye Komutanı Atıf Bey'i tutuklayıp İstanbul'a gönderdiler. Kuva-yı Milliye Komutanı olan bir şahsın, kendisini kolaylıkla düşman eline düşürmeyecek tedbirleri almış olması gerekirdi. Bu konudaki gaflet ve tedbirsizlik kendisini kurtarmak için uzun zaman biribiri ardınca teşebbüslerde bulunmamızı gerektirdi. Bildiğiniz üzere, o tarihlerde Eskişehir'de İngiliz birlikleri vardı.
Fuat Paşa, toplayabildiği milli kuwetlerle birlikte Eskişehir'e yakın Cemşit'e gitmişti. Eskişehir'i uzaktan çevirtti. Eskişehir' de bulunan İtilâf Kuvvetleri Komutanı General Solly Flood ( Soli Flud)'un Fuat Paşa'ya gönderdiği bir mektupla kullanılan ifadeler ve Kuva-yı Milliye'nin tanıtma şekli, milli komutanlarımızın ve Kuva-yı Milliye'mizin yüksek şeref ve haysiyetlerine karşı bir saldırı sayıldığından ve adı geçen generalin hak ve etkisi dışında görüldüğünden bu konuda İstanbul'da bulunan İtilâf Devletleri siyası temsilcilerinin bir muhtıra ile dikkatleri çekilmişti. 25 Eylül 1919 tarihinde General Solly Flood'un Fuat Paşa'ya gönderdiği, bir kurmay binbaşı ile Eskişehir İngiliz kontrol subayından oluşan bir hey'et, İngilizlerin, iç işlerimize ve Millî Mücadele'mize asla karışmayacakları konusunda söz verdiler.
Bu sıralarda, İngilizler, Merzifon'da bulunan kuvvetlerinin geri çekilmesine memnun olup olmayacağımızı öğrenmek istemişlerdi. Elbette pek memnun olacağımızı bildirmiştik. Gerçekten de oradaki kuvvetlerini bütün ağırlıkları ile birlikte önce Samsun'a çektiler, daha sonra oradan da İstanbul'a götürdüler. Eskişehir'e hâkim olduktan sonra, Fuat Paşa'yı Bilecik ve Bursa yörelerine göndermeyi düşünüyorduk.
KONYA VALİSİ CEMAL BEY İSTANBUL'A
KAÇIYOR VE KONYA HALKI DA İSTANBUL'U
TANIMIYOR
Efendiler, Konya'da Vali bulunan
Cemal Bey, Ferit Paşa Kabinesi nin Anadolu'da önemli bir dayanak noktası
durumuna geldi. Ordu Müfettişi olan Cemal Paşa'nın İstanbul'a gidip dönmemesi,
orada bulunan Kolordu Komutanı Selâhattin Bey'in kararsızlık içindeki tutum ve
davranışları ve sonunda da haber vermeden İstanbul'a çekip gitmesi, Konya ve
dolaylarını Vali Cemal Bey'in hükmü altında bırakmıştı. Oraya, maksadı iyice
kavramış bir kimsenin gönderilmesi gerekiyordu.
Sivas'ta iken yanımızda bulunan Refet Bey'in gönderilmesi uygun bulundu. Refet Bey hareket etti. Konya'da, Hey'et-i Temsiliye tarafından gönderilen bir komutanın gelmekte olduğu haber alınınca, vatan sevgisi ile dolu kimseler canlanmıştı. Ancak, öte yandan da Vali Cemal Bey, hapishanede ne kadar kanlı katil ve tutuklu varsa hepsini çıkarıp silâhlandırarak kendisine bir kuvvet yapmak istemişti. Konya'nın sayın halkı, bu alçakça harekete karşı ayaklanarak vatanseverliğin gerektirdiği şeyin yapılmasına karar vermiş; bunun farkına varan Cemal Bey de 26 Eylül'de İstanbul'a kaçmıştır. Halk, Belediye'de toplanarak Hoca Vehbi Efendi'yi vali vekilliğine getirmişti.
Sivas'ta iken yanımızda bulunan Refet Bey'in gönderilmesi uygun bulundu. Refet Bey hareket etti. Konya'da, Hey'et-i Temsiliye tarafından gönderilen bir komutanın gelmekte olduğu haber alınınca, vatan sevgisi ile dolu kimseler canlanmıştı. Ancak, öte yandan da Vali Cemal Bey, hapishanede ne kadar kanlı katil ve tutuklu varsa hepsini çıkarıp silâhlandırarak kendisine bir kuvvet yapmak istemişti. Konya'nın sayın halkı, bu alçakça harekete karşı ayaklanarak vatanseverliğin gerektirdiği şeyin yapılmasına karar vermiş; bunun farkına varan Cemal Bey de 26 Eylül'de İstanbul'a kaçmıştır. Halk, Belediye'de toplanarak Hoca Vehbi Efendi'yi vali vekilliğine getirmişti.
REFET BEY'İN YERİNDE OLMAYAN BAZI
TEKLİFLERİ
Efendiler, dikkate değer bir
noktadır. İu anda hatırıma geldi. Yüksek hey'etinize arz etmeden geçemeyeceğim.
Sivas-Konya yolu üzerindeki bir telgraf merkezinden Refet Bey'in özel bir
telgrafını aldım.
Refet Bey, bu telgrafında Konya ve
dolaylarında başarı sağlanabilmesi için, kendisine İkinci Ordu
Müfettişliği ünvan ve yetkisinin
verilmesi gereğini bildiriyordu, Refet Bey birçok zaman sonra Ankara'da
bulunduğum sırada, Bolu ve dolaylarındaki âsîlerin tepelenmesi ile
görevlendirildiği zaman bile, orada bir şifre ile ve halk üzerinde önemli
etkisi bulunacağı gerekçesi ile, benden, kendisine paşa ünvanının verilmesini
istemişti.
O zamanlar Refet Bey'in gerek birinci gerek ikinci isteklerini yerine getirecek resmî bir mevki ve yetkide bulunmadığımı açıklamaya gerek yoktu: Özellikle Refet Bey'in bunu çok iyi bilmiş olmasından şüphe edilebilir mi? Refet Bey, bu isteklerini yerine getirtmek için, dolaylı yoldan benim İstanbul Hükûmeti'ne aracılık etmemi istiyordu da denemezdi.
Çünkü dünyaca bilinmekte idi ki, ben ordu müfettişliğinden ve askerlikten istifa etmiş olma bir yana, Padişah ve İstanbul Hükumeti tarafından da kovulmuş ve idama mahkum edilmiş bulunuyordum. Çalışmalarım bir kongrenin seçmiş olduğu bir hey'et içinde, yani bir Hey'et-i Temsiliye içinde ve onun adına idi. Milli amaca hizmet için çalışmak ve özellikle bu konuda başarıya ulaşmak için, resmî bir ünvan ve yetki şartı var idiyse, o şart zaten benim kendimde yoktu. İçinde bulunduğum durum ve şartların nelerden ibaret olduğu anlaşıldıktan sonra, başarıya ulaşabilmek için, benden resmî formalitelere bağlı ünvan ve yetki beklenemeyeceği tabiî idi. Esasen, biz Refet Bey'i Konya'ya gönderirken, kendisine, amaca uygun bütün iş ve faaliyetler için tam ve geniş bir yetki vermiştik. Bunun kullanılması ve yerini bulabilmesi, onun göstereceği şahsî güç ve kudrete bağlı idi.
O zamanlar Refet Bey'in gerek birinci gerek ikinci isteklerini yerine getirecek resmî bir mevki ve yetkide bulunmadığımı açıklamaya gerek yoktu: Özellikle Refet Bey'in bunu çok iyi bilmiş olmasından şüphe edilebilir mi? Refet Bey, bu isteklerini yerine getirtmek için, dolaylı yoldan benim İstanbul Hükûmeti'ne aracılık etmemi istiyordu da denemezdi.
Çünkü dünyaca bilinmekte idi ki, ben ordu müfettişliğinden ve askerlikten istifa etmiş olma bir yana, Padişah ve İstanbul Hükumeti tarafından da kovulmuş ve idama mahkum edilmiş bulunuyordum. Çalışmalarım bir kongrenin seçmiş olduğu bir hey'et içinde, yani bir Hey'et-i Temsiliye içinde ve onun adına idi. Milli amaca hizmet için çalışmak ve özellikle bu konuda başarıya ulaşmak için, resmî bir ünvan ve yetki şartı var idiyse, o şart zaten benim kendimde yoktu. İçinde bulunduğum durum ve şartların nelerden ibaret olduğu anlaşıldıktan sonra, başarıya ulaşabilmek için, benden resmî formalitelere bağlı ünvan ve yetki beklenemeyeceği tabiî idi. Esasen, biz Refet Bey'i Konya'ya gönderirken, kendisine, amaca uygun bütün iş ve faaliyetler için tam ve geniş bir yetki vermiştik. Bunun kullanılması ve yerini bulabilmesi, onun göstereceği şahsî güç ve kudrete bağlı idi.
Efendiler, her tarafı faaliyet
göstermeye ve millî teşkilâtlar kurmak için yöneltmeye çalışırken, İstanbul
Hükûmeti'nin emeline hizmet eden bazı sivil idare âmirlerinden, sözde manevî
birer gözdağı olabilecek telgraflar da alıyorduk. Söz gelişi, Urfa Mutasarrıfı
Ali Rıza adında biri tarafından, yaptıklarımızın İtilâf Devletleri'ne karşı bir
saldırı gibi sayıldığı, bu yüzden bütün Osmanlı ülkesinin İtilâf Devletleri'nce
askerî işgal altına alınarak Türk Hükûmeti'ne son verileceği, temas sonucu elde
ettiği bilgilere dayanılarak belirtiliyor ve kabine ile uzlaşma önerisinde
bulunuluyordu. Bu telgrafın mutasarrıfa yabancılar tarafından dikte
ettirildiğine şüphe yoktu. Buna elbette gerektiği şekilde karşılık verildi.
GENERAL HARBORD HEYETİ VE GENERAL'E
VERDİĞİM CEVAP
Efendiler, hatırlarınızda olsa
gerektir ki, memleketimizde ve Kafkasya'da incelemeler yapmak üzere Amerikan
Hükumeti General Harbord'un başkanlığında bir hey'et göndermişti. Bu heyet
Sivas'a geldi. 22 Eylül 1919 günü General Harbord ile uzun uzadıya görüştük.
General'e, Millî Mücadele'nin maksat ve gayesi, milli teşkilât ve birliğin
ortaya çıkış sebebi, müslüman olmayan azınlıklara karşı gösterilen duygular,
yabancıların memleketimizdeki yıkıcı propaganda ve eylemleri üzerinde ayrıntılı
ve belgelere dayanan açıklamalarda bulundum.
General'in bazı garip soruları ile de karşılaştım.Söz gelişi : "Millet, tasarlanıp yapılabilecek her türlü teşebbüs ve fedakarlığa başvurduktan sonra da başarı sağlanamazsa ne yapacaksın?" gibi. Yanlış hatırlamıyorsam, verdiğim cevapta demiştim ki : Bir millet varlığını ve istiklâlini kurtarabilmek için düşünülebilen her türlü teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra başarıya ulaşır.Ya başaramazsa demek, o milletin ölmüş olduğu hükmüne varmak demektir. Öyle ise, millet yaşadıkça ve fedakârca teşebbüslerine devam ettikçe başarısızlık da söz konusu olamaz.
General'in bazı garip soruları ile de karşılaştım.Söz gelişi : "Millet, tasarlanıp yapılabilecek her türlü teşebbüs ve fedakarlığa başvurduktan sonra da başarı sağlanamazsa ne yapacaksın?" gibi. Yanlış hatırlamıyorsam, verdiğim cevapta demiştim ki : Bir millet varlığını ve istiklâlini kurtarabilmek için düşünülebilen her türlü teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra başarıya ulaşır.Ya başaramazsa demek, o milletin ölmüş olduğu hükmüne varmak demektir. Öyle ise, millet yaşadıkça ve fedakârca teşebbüslerine devam ettikçe başarısızlık da söz konusu olamaz.
General'in bu sorusunun altında
yatan asıl maksadın ne olabileceğini araştırmak istemedim. Ancak, verdiğim
cevabın kendisince takdirle karşılandığını bugün yeri gelmişken belirtmek
isterim.
ABDULKERİM PAşA'NIN ARACILIKLARI
Efendiler, Eylülün 25'inci günü
akşamı, Ankara'da bulunan Kolordu Komutan Vekili Mahmut Bey'den aldığım bir
şifreli telgrafta şunlar bildiriliyordu :
Bu gece İstanbul telgrafhanesinden
Fuat Paşa'yı telgraf başına istediler. Dahiliye Nezareti'nin vilâyet şifresi
ile bir şifre yazdırdılar. Bunun özeti : Vatanın kurtulması yalnız padişah'ın
bildirisindeki en doğru yol göstermelere uygun hareket etmekle kolaylaşacaktır.
Millî Mücadele, medeniyet dünyasına iğrenç gayeler gibi aksettirildi. Hükûmet
ile millet arasındaki ayrılık yabancıların işe karışmasına yol açacaktır.
Konferans, bizim hakkımızda karar verirken, bu anlaşmazlık iyilik ve kurtuluş belirtisi olmayacaktır. Sonuç olarak, hareketin liderleri ile görüşmek üzere, yüksek şahsiyetlerle, bildirilecek yerde buluşma bir oldu bitti şekline sokularak, vaktin darlığı dolayısıyla hemen cevap beklenmektedir. Görüş ayrılıklarına saygılı davranılacağını, şahsa ve şerefe dokunulmayacağını abartmalı bir şekilde ekliyor. Telgrafı yazan zat,
Konferans, bizim hakkımızda karar verirken, bu anlaşmazlık iyilik ve kurtuluş belirtisi olmayacaktır. Sonuç olarak, hareketin liderleri ile görüşmek üzere, yüksek şahsiyetlerle, bildirilecek yerde buluşma bir oldu bitti şekline sokularak, vaktin darlığı dolayısıyla hemen cevap beklenmektedir. Görüş ayrılıklarına saygılı davranılacağını, şahsa ve şerefe dokunulmayacağını abartmalı bir şekilde ekliyor. Telgrafı yazan zat,
Genelkurmay Tuğgenerallerinden
Abdülkerim Paşa'dır. Bu telgrafa Ticaret ve Ziraat Nâzırı Hâdi Paşa vasıtasıyla
ve aynı şifre ile cevap beklemektedir. Adı geçenin, böyle bir hileye
başvurarak, müracaatın bizden geldiğini ilân etme ve yayma gayesi güttüğü anlaşılıyor.
Telgraf başında beklediklerinden, bir an önce, kabul edilip edilmeyeceği ile ne
cevap verileceğinin bildirilmesi istenmektedir. Ali Fuat Paşa HazretIerine de
yazılmıştır.
Mahmut Bey'e aynı gün saat 19.00'dan
sonra makine başında verdiğim telgrafta şunları bildirdim : "Kerim ve Hadi
Paşa'lara, Fuat Paşa'nın Ankara'da olmadığını ve meşgul bulunduğunu, ancak,
görüşmek istedikleri takdirde, Sivas'ta bulunan Hey'et-i Temsiliye ve bu Hey'et
içinde bulunan Mustafa Kemal Paşa ile istedikleri şekilde görüşmenin mümkün
olduğunu bildirirsiniz (onlar görüşme isteğinde iseler) , diye kaydettirirken
dikkatli bulunmak gerekir"
Mahmut Bey, Kerim Paşa'nın Ankara'ya
çektiği telgrafı aynen bize de yazdı. İçindekiler aşağı yukarı Mahmut Bey'in
özetledikleriydi.
Efendiler, İstanbul Hükûmeti ile
haberleşmeyi kesişimizin on beşinci günündeyiz. Millî karara karşı muhalefet
durumuna geçen bazı yerler, ister istemez millî akıma uymaya mecbur edildi.
İstanbul'a, her gün bütün memleketten, hükûmetin düşürülmesi isteği ile ilgili
telgraflar yağdırılmaya başladı.
İtilaf Devletleri'nin Anadolu da dolaşan subay ve memurları, her yerde açıktan açıga, Milli Mücadele'ye karşı tarafsız olduklarını ve memleketin iç durumuna karışmadıklarını söylemeye başladılar. Bu durum karşısında, Padişah ve Ferit Paşa'nın,artık Millî Mücadele liderleri ile uzlaşmaktan başka çıkar yol kalmadığını hesaba katarak, fakat, herhalde mevkilerini de korumak şartıyla, bir uzlaşma yolu olabilecek imkânlar araştırmaya başladıkları kanısına varmak yanlış olmaz inancındayım.
İtilaf Devletleri'nin Anadolu da dolaşan subay ve memurları, her yerde açıktan açıga, Milli Mücadele'ye karşı tarafsız olduklarını ve memleketin iç durumuna karışmadıklarını söylemeye başladılar. Bu durum karşısında, Padişah ve Ferit Paşa'nın,artık Millî Mücadele liderleri ile uzlaşmaktan başka çıkar yol kalmadığını hesaba katarak, fakat, herhalde mevkilerini de korumak şartıyla, bir uzlaşma yolu olabilecek imkânlar araştırmaya başladıkları kanısına varmak yanlış olmaz inancındayım.
Efendiler, adı geçen rahmetli
Abdülkerim Paşa, benim çok eski bir arkadaşımdı. Pek namuslu, gayretli, temiz
kalpli bir vatanseverdi. Selânik'te, ben kolağası o binbaşı olarak aynı büroda
çalışmış, yıllarca özel arkadaşlık etmiştik. Rahmetlinin tavır ve durumundan
bir tarikata bağlı olduğu anlaşılıyordu. Bazı tekkelere devam ettigi de
görülmüştür.
Ancak, herhangi bir şeyhe bağlılığını bilen yoktur. Çünkü, kendisini inançları ve vicdanî değerlendirmelerinde taşıdığı manevi derece bakımından hazret-i evvel , büyük hazret olarak kabul eder, kendi dostluk çevresi içinde yer alanlara, kendisince, karşısındakinde gördüğü yeteneğe uygun hazret, kutup gibi makamlar verirdi. Bana "kutbu'l-akdab" derdi.
İimdi açıkyacağım görüşmemizde de bu noktalara tesadüf edeceğiz. Kerim Paşa nın, kendine has bir konuşma ve yazış tarzı vardı. Kerim Paşa, çok samimi ve zamanında kendisine büyük şöhret kazandıran yüksek bir söz söyleme gücü ile konuşur ve öyle yazardı. Kendisinde, inandırma güç ve kudreti oldugu da sanılır ve öyle kabul edilirdi. Bizim Selânik'te bulunduğumuz sıralarda, orada ordu komutanlığı ve ordu müfettişliği ile bulunmuş olan Hadi Paşa, Kerim Paşa'yı açıkladığım vasıflar ile, dostlar arasında sayılır ve sevilir bir kimse olarak tanımıştı.
Ancak, herhangi bir şeyhe bağlılığını bilen yoktur. Çünkü, kendisini inançları ve vicdanî değerlendirmelerinde taşıdığı manevi derece bakımından hazret-i evvel , büyük hazret olarak kabul eder, kendi dostluk çevresi içinde yer alanlara, kendisince, karşısındakinde gördüğü yeteneğe uygun hazret, kutup gibi makamlar verirdi. Bana "kutbu'l-akdab" derdi.
İimdi açıkyacağım görüşmemizde de bu noktalara tesadüf edeceğiz. Kerim Paşa nın, kendine has bir konuşma ve yazış tarzı vardı. Kerim Paşa, çok samimi ve zamanında kendisine büyük şöhret kazandıran yüksek bir söz söyleme gücü ile konuşur ve öyle yazardı. Kendisinde, inandırma güç ve kudreti oldugu da sanılır ve öyle kabul edilirdi. Bizim Selânik'te bulunduğumuz sıralarda, orada ordu komutanlığı ve ordu müfettişliği ile bulunmuş olan Hadi Paşa, Kerim Paşa'yı açıkladığım vasıflar ile, dostlar arasında sayılır ve sevilir bir kimse olarak tanımıştı.
İşte Ferit Paşa' nın kabine arkadaşı
Hâdi Paşa , sıkışmış olan Padişah'ın ve Ferit Paşa'nın pek elverişli bir yolla
imdadına yetişmek istiyordu. Kerim Paşa, Ali Fuat Paşa'yı da Selânik'ten
tanıyordu.
Efendiler, 27/28 Eylül 1919 gecesi,
gece yarısına bir saat kala telgraf başında, Kerim Paşa ile karşı karşıya
geldik. İki taraf biribirini şu sözlerle tanıdı :
Sivas - Mustafa Kemal Paşa telgraf
başındadır. Kerim Paşa'ya söyleyiniz, buyursunlar diyorlar.
İstanbul - Yüksek şahsiyetleri,
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri misiniz, ruhum?
Ben - Evet, sayın Kerim Paşa
Hazretleri,dedikten sonra :
Kerim Paşa - "Sivas'ta Mustafa
Kemal Paşa Hazretleri'ne" adresini yazdırdı ve "Paşa'ya söyleyiniz
anlar; Hazret-i Evvel karşınızdadır." sözlerini bir çeşit parola gibi
ilâve etti. Kerim Paşa : "Zâtıâlîlerinin afiyetleri iyidir inşallah
kardeşim." diye başladı.
Kerim Paşa'nın İstanbul Hükûmeti
tarafından kalbinin temizliğinden ve ahlâkının güzelliğinden yararlanılarak
nasıl aldatıldığını anlamak için, sözlerinin başlangıcını kendisine olduğu gibi
tekrarlatacağım. Rahmetli Kerim Paşa şöyle devam etti :
"Vatanın iyiliği için büyük
vatansever kardeşimle ve sayın temsilci kardeşlerimle görüşmek isterim.
Ayağınız toprağına ulaştırılmak üzere Ali Fuat Paşa vasıtasıyla bir telgraf
göndermiştim. İşte, zâtıâlînizin eline ulaşan o telgraftaki esaslar üzerinde
inşallah sevindirici bir çözüm buluruz. Memleketin geçirmekte olduğu nazik ve
pek önemli karışık devreyi Allah'ın lûtfu ile kolayca aydınlığa çıkartınz.
Bunun için de Allah'ın keremi ve nurdan yaratılmış kurtarıcı emellerinizin gönül mürşîdi ile, bu konuda önemli şeyler konuşarak, vatan için olan dileklerimizi birleştirelim değil mi? Pek anlayışlı ve tedbirli kardeşim! Ne buyurursunuz, ruhum? Yere bâtasıca kötü niyetlilerin bu güzel memleketimiz üzerindeki iftiralarına ve açıktan açığa kötülük yapmalarına engel olalım, onların ümitlerinin pusularında kötürüm ve cansız olarak bırakalım, Yalnız hükûmet ile milletin sırf vatanın kurtuluşu ile ilgili hizmetlerini ve işlerini birleştirelim. Çünkü ortak ve yüce gaye aslında hep birdir.
Vatan düşüncesiyle gösterilen bunca asil tepkilerin, medeniyet dünyası karşında aziz topraklanmızın korunması ile ilgili en büyük vatanseverlik olduğunu bir kere daha belirtmek üzere içinde bulunduğumuz durumun güçlüklerini yok edelim ve buna bir çare bulmak için de bu aziz kardeşiniz ile görûşmeye başlayalım, bekliyorum kardeşim. Bu teşebbüsüm hakkında, hükûmetin geniş ölçüde iyiniyet gösterdiğini ilâve ederim, ruhum!"
Bunun için de Allah'ın keremi ve nurdan yaratılmış kurtarıcı emellerinizin gönül mürşîdi ile, bu konuda önemli şeyler konuşarak, vatan için olan dileklerimizi birleştirelim değil mi? Pek anlayışlı ve tedbirli kardeşim! Ne buyurursunuz, ruhum? Yere bâtasıca kötü niyetlilerin bu güzel memleketimiz üzerindeki iftiralarına ve açıktan açığa kötülük yapmalarına engel olalım, onların ümitlerinin pusularında kötürüm ve cansız olarak bırakalım, Yalnız hükûmet ile milletin sırf vatanın kurtuluşu ile ilgili hizmetlerini ve işlerini birleştirelim. Çünkü ortak ve yüce gaye aslında hep birdir.
Vatan düşüncesiyle gösterilen bunca asil tepkilerin, medeniyet dünyası karşında aziz topraklanmızın korunması ile ilgili en büyük vatanseverlik olduğunu bir kere daha belirtmek üzere içinde bulunduğumuz durumun güçlüklerini yok edelim ve buna bir çare bulmak için de bu aziz kardeşiniz ile görûşmeye başlayalım, bekliyorum kardeşim. Bu teşebbüsüm hakkında, hükûmetin geniş ölçüde iyiniyet gösterdiğini ilâve ederim, ruhum!"
Efendiler, Kerim Paşa ile 27/28
Eylül, gece yarısından önce saat 23.00'te başlayan bu görüşmemiz, sabah saat
07.30'a kadar tam sekiz buçuk saat sürdü. Üç ana noktaya ayrılabilen bu
görüşmemiz, yazıda esercedit denilen büyük tabaka kâğıtlardan yirmi beş sayfayı
doldurdu. Bunların hepsini burada okuyarak sabrınızı kötüye kullanmaktan
korkarım. Rahmetli Kerim Paşa'nın, sağlam görüşlere ve kendi inancına ters
düşmesine rağmen maalesef güçlü bir mantığa da dayanmayan bu tatlı sözlerinin
ve tantanalı cümlelerinin okunup dinlenebilmesi için, yayınlayacağım belgeler
arasında bu konuşmaya da olduğu gibi yer vereceğim.
Yalnız, bu görüşmede her iki tarafın
güttükleri hedef ve dayandıkları temel noktalar hakkında, özellikle sonucu
bakımından kısa bir fikir verebilmek için müsaade buyurursanız bu noktaların
her birine bir parça dokunacağım.
Kerim Paşa 'nın bilginize sunduğum
ilk telgrafına karşılık verirken biraz da onun tarz ve üslûbuna uymuş olduğum
görülecektir.
Cevabımda, ben de böyle başladım
:
" Kerim Paşa Hazretleri'ne
"kutbü'l-akdâb" deyiniz, anlar" diye başladıktan sonra
"şimdi cevap veriyorum" dedim.
"Pek sayın ve temiz kalpli
kardeşim .Abdülkerim Paşa Hazretleri'ne. Tanrı'ya şükürler olsun, sağlığım
yerindedir. Büyük ve asil milletimizin meşru haklarının bilincine varmış, onu
korumaya ve savunmaya bütün varlığı iIe girişmiş olduğunu görmekle pek
mutluyum... Karşılıklı görüş belirtmek hususunda gösterilen isteğe içten
gelerek teşekkür ederiz...
Fuat Paşa aracılığı ile çekilmiş olan telgrafın içindekileri öğrenmiş bulunuyoruz ... Dayanak noktası olarak kabul buyurulan bildiride ileri sürülen hususların, Ferit Paşa ve arkadaşlarına karşı yöneltilmiş bir haykırış ve çıkışma olduğu azıcık bir düşünme ve inceleme ile anlaşılacak açıklıktadır. Padişah'ın kalbini derin üzüntülere boğan durum ve davranışlar, milletimiz tarafından değil, Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı Adil Bey Harbiye Nâzırı Süleyman İefik Paşa ve bunların çalışma arkadaşları olan Harput Valisi Ali Galip Bey, Ankara Valisi Muhittin Paşa, Trabzon Valisi Galip Bey, Kastamonu Valisi Ali Rıza Bey ve Konya Valisi Cemal Bey tarafından işlenen kötülüklerle ortaya konmuştur.
Fuat Paşa aracılığı ile çekilmiş olan telgrafın içindekileri öğrenmiş bulunuyoruz ... Dayanak noktası olarak kabul buyurulan bildiride ileri sürülen hususların, Ferit Paşa ve arkadaşlarına karşı yöneltilmiş bir haykırış ve çıkışma olduğu azıcık bir düşünme ve inceleme ile anlaşılacak açıklıktadır. Padişah'ın kalbini derin üzüntülere boğan durum ve davranışlar, milletimiz tarafından değil, Ferit Paşa, Dahiliye Nâzırı Adil Bey Harbiye Nâzırı Süleyman İefik Paşa ve bunların çalışma arkadaşları olan Harput Valisi Ali Galip Bey, Ankara Valisi Muhittin Paşa, Trabzon Valisi Galip Bey, Kastamonu Valisi Ali Rıza Bey ve Konya Valisi Cemal Bey tarafından işlenen kötülüklerle ortaya konmuştur.
Malatya'daki ihanet teşebbüsü,
Çorum'daki haince tertip, Konya'daki kanlı teşebbüs eğer içyüzleri ile
bilginize ulaşmış değilse, zâtıâlîlerinizi bir çözüm başlangıcı olarak
düşündüğünüz noktadaki isabetsizlikten dolayı mazur görürüz...
Yabancılann görüşlerinin lehimize
döndüğü tamamiyle doğrudur. Ancak, bu dönüş, hiçbir vakit Ferit Paşa
Hükûmeti'nin güttüğü siyasetin sonucu değildir. Bu sonuç, milletimizin
varlığını göstermek ve ispat etmek için kendi kendine girişmiş olduğu kararlı
teşebbüsünün eseridir. İşte bu konuda Zâtışâhâne'yi aldatıyorlar.
Kurtuluş çaresi ve yaşama ilkesi
ancak ve ancak Kuva-yı Milliyenin önderliğinin benimsenmesinde ve millî
iradenin hâkim olmasındadır. Bu sağlam ve meşru temelden en küçük bir sapma,
Allah korusun, devlet, millet ve vatanımız için pek acı bir yıkım
getirir...
MiIIetimizin asil mücadelesini
kötüye yormaktan ve etrafa öyle tanıtmaktan geri durmayan kötü niyetli aşağılık
kimselerin çok olduğu bir gerçektir. Ancak, asıl derin bir esefle karşılanacak
olan husus, bu kötülükten başka bir şey düşünmeyenlerin başında, sonsuzluğa
kadar yaşayacak olan devletimizin sadrazamı Ferit Paşa ile nâzırlık mevkilerini
tutan Âdil Bey, Süleyman İefik Paşa gibi devlet adamlarının yer almış
bulunmasıdır.
Memleketimize takım takım
bolşeviklerin girdiğini ve Millî Mücadele'nin bir bolşevik, mücadelesi olduğunu
resmî olarak ilân eden ve yayan bu bahtsızlardır.
Asil ve temiz Millî Mücadele'mizin,
İttihatçıların son çırpınışları ve kanlı hareketleri olduğunu ve onların
parasıyla yürütüldüğünü resmen ve açıktan açığa bütün dünyaya ve yabancı
gazetecilere söyleyen bu gafillerdir.
Anadolu'da karışıklık olduğunu basın
yoluyla resmen ilân eden ve Ateşkes Anlaşması'nın özel maddesine göre aziz
vatanımızı düşman işgaline uğratmak isteyen bu cahillerdir.
Malatya'nın Müslüman halkı ile
Sivas'ın Müslüman halkını biribirleri ile boğazlaşmaya sürüklemek isteyenler bu
zavallılardır. Millî Mücadele'nin önüne geçeceğim diye Sivas'ın ve millî
duyarlığın görüldüğü her yerin yabancılar tarafından işgalini isteyen bu
hainlerdir. Bununla birlikte, bizim en yüce gayemiz, tıpkı siz kardeşimin
düşündükleri gibi, kötü niyetlilerin bu güzel memlekete yönelttikleri
iftiraları ve açıktan açığa yürüttükleri mel'unlukları kırmak ve onları kendi
ümitlerinin pusularında körkötürüm ve cansız düşürmek, devlet ile milletin
faaliyetini sırf vatanın kurtuluşu ile ilgili noktada birleştirmektir.
Yüce Tanrı'ya şükürler olsun, bu gayenin gerçekleştirilmesinde, artık milletimiz her türlü kötü niyet belirtilerini kırmış, bütün kahramanlığı ile dönüşü olmayan kesin adımlarını atmıştır. Yabancılar bile, milletin yaygın gücünü ve kesin kararını, buna karşılık İstanbul Hükûmeti'nin ne kadar soysuz ve milletle ilgisi bulunmayan âciz bir hey'et olduğunu iyice anlamıştır. Merzifon'u boşalttılar. Samsun'u da boşaltmaya başladılar. İç işlerimize ve Millî Mücadele'mize karşı tarafsız kalacaklarını söylüyorlar. İşte millî teşebbüslerimizin, istiklâlimizi güvence altına alma yolunda elde etmeyi başardığı ilk sonuç budur.
Yüce Tanrı'ya şükürler olsun, bu gayenin gerçekleştirilmesinde, artık milletimiz her türlü kötü niyet belirtilerini kırmış, bütün kahramanlığı ile dönüşü olmayan kesin adımlarını atmıştır. Yabancılar bile, milletin yaygın gücünü ve kesin kararını, buna karşılık İstanbul Hükûmeti'nin ne kadar soysuz ve milletle ilgisi bulunmayan âciz bir hey'et olduğunu iyice anlamıştır. Merzifon'u boşalttılar. Samsun'u da boşaltmaya başladılar. İç işlerimize ve Millî Mücadele'mize karşı tarafsız kalacaklarını söylüyorlar. İşte millî teşebbüslerimizin, istiklâlimizi güvence altına alma yolunda elde etmeyi başardığı ilk sonuç budur.
Millî akım, İstanbul'da Kanun-ı
Esasî hükümlerine uyulmasını sağlamakla sonuca ulaşacaktır.
İimdiki hükûmetin, geniş ölçüde bir
iyiniyete sahip olduğunu sanmanın doğru olmadığını arz etmeme müsaade
buyurmanızı rica ederim.
Ben, daha Erzurum'da iken Ferit
Paşa' ya gerçeği ve durumu açıklayarak, milletin kuvvet ve iradesine karşı
çıkacak hiçbir kuvvet kalmadığını yazmış; kendisini, karşı koyma ve engelleme
yolunda devam etmemesi gereği ile uyarmıştım. Bu gafil zat, buna cevap
vermediği gibi, milli akımın birkaç kişinin körüklemesinin eseri olduğunu da
ilân etti.
Çıkar hırsı ile, bilgisizlik gaflet ve körlüğü ile iki tarafı da idare ederek mevkilerini koruyabilecekleri şeklinde boş bir zan içinde bulunan birkaç valinin aldatıcı raporlarını benim tertemiz ve vatanseverce uyarılarımdan daha üstün tuttu. Bugün, her türlü kötülük, hainlik, beceriksizlik ve zavallılık durumunda kaldıktan ve millet de bütün olup bitenlerin içyüzünü tam bir açıklıkla kavradıktan sonra, bize düşen görev, hemen millî dâvâyı benimseyecek yeni bir kabinenin iş başına gelmesini sağlamaktır.
Çıkar hırsı ile, bilgisizlik gaflet ve körlüğü ile iki tarafı da idare ederek mevkilerini koruyabilecekleri şeklinde boş bir zan içinde bulunan birkaç valinin aldatıcı raporlarını benim tertemiz ve vatanseverce uyarılarımdan daha üstün tuttu. Bugün, her türlü kötülük, hainlik, beceriksizlik ve zavallılık durumunda kaldıktan ve millet de bütün olup bitenlerin içyüzünü tam bir açıklıkla kavradıktan sonra, bize düşen görev, hemen millî dâvâyı benimseyecek yeni bir kabinenin iş başına gelmesini sağlamaktır.
Eğer şimdiki kabinenin şahısları ve
hayatları bakımından herhangi bir çekinceleri varsa, bugün için bu gibi
şeylerle uğraşma tenezzülünden pek yüksek olan milletimiz adına kendilerine
istedikleri söz ve güvenceyi vermeyi' de milletimizin çıkarı açısından gerekli
sayarız. Ancak, tuttukları yanlış yolda inatla direnmeye devam edecek
olurlarsa, bundan doğacak sonuçların sorumluluğu kendilerine ait
olacaktır.
İşte yapılan bu iyi niyetli teşebbüs
dolayısıyla, durumu bir defa daha ve son olarak, asil yüksek şahsiyetleri gibi
kalbi gerçekten de vatan ve millet sevgisi, padişaha muhabbet ve bağlılıkla
dolu olan ve kardeşlik hatıralarını daima saygı ile taşımakta olduğum siz
kardeşim Abdülkerim Paşa Hazretleri ile de bildirmiş olmak, bizim için her
türlü vicdan huzurunun daha da sağlamlaşmasına vesile olmuştur."
Efendiler, buraya kadar
söylediklerim bir tek maddenin özetidir. Bundan sonra gelen maddede :
"Millî Mücadele bütün genişliği
ile İstanbul'a doğru ilerlemektedir. Ferit Paşa ve arkadaşları bunu bilmektedir.
Zâtıâlîleri de bu bilgileri işleyip aydınlanınız dedikten sonra, o günlerde
yapıLmış olan başarılı hareketlerin raporlarını özetleyerek açıkladım ve :
artık bütün bu hareketleri durdurmak yalnız ve ancak bir tek şeye bağlıdır. O
da kabine başkanlığının millî dâvâyı bütün anlamıyla benimseyecek bir zata
verilmesi ve o zatın da bu millî dâvâyı kavrayarak ona göre tedbir almaya
girişmesidir". dedim.
"Bütün bu söylenenler
karşısında siz kardeşimin de bir düşünceleri varsa lûtfen bildirmenizi rica ederim"
cümlesinden sonra, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Hey'et-i
Temsiliyesi adına Mustafa Kemal" diye imzamı koydum.
Bundan sonra Kerim Paşa :
"Önce, zâtıâlîleriyle birlikte olan sayın zevatın hepsine selâm ve
saygılarımızı arz etmek ve duyurmak lûtfunda bulunmanızı rica ederim"
girişi ile görüşmemizin ikinci noktasına geçtiler. Kerim Paşa devam etti :
"Başladığım kısa konuşmanın
bütün safhalarını zâtıâlîniz anlattınız. İşin çözüme götürülmesi bakımından iki
yerde isabet gösterilmediğini söyleyerek mazur görüleceğimi belirttiniz. Gerçi,
bütün durumlar ve çeşitli bölgelerdeki olaylar bilinmedikçe, bir konuda
hakemlik etmek güç ise de, memleketle ilgili bir işin çözüme bağlanmasında bize
ışık tutan, tertemiz vatan endişesi olduğundan, dayanağımız sağlam ve açıktır.
Vatanın alın yazısına karar verileceği şu sıralarda, tek vücut olarak birleşmiş
bir millet ve hükûmetin göreceği işi göz önünde bulundurarak, bunun kolaylıkla
bir çözüme ulaşması dileğimi arz etmek isterdim.
Padişahın hareket noktası olarak
aldığıma işaret buyurduğunuz bildirisini anlamakta bendenizin yanılmış olması
mümkündür. Yalnız, müsaade ediniz de, asıl, işlerin çözümünde en büyük dayanak
sayılan bu yüksek bildirideki toplayıcı yönleri açıklayarak, Padişah'ın sözlerinin
neleri içine almış olduğunu belirteyim. Ben zannediyorum ki,
Padişahımız..."
Ben, derhal Kerim Paşa'nın devam
etmesine fırsat vermeden İunu yazdırdım :
-
Kerim Paşa Hazretleri, gereğinden
fazla açıklama yapmak, her ikimizi de asıl gayeden uzaklaştırabilir. Bir de
Padişah'ın bildirisinin yorumları ile fazla uğraşmanın yararı yoktur. Rica
ederim asıl konu üzerinde görüşelim.
Kerim Paşa cevap verdi:
-
Asıl konu üzerinde görüşeceğiz.
Müsaade buyurursanız devam edelim efendim.
Ben - Rica ederim en son söz ve
teklif üzerinde anlaşalım, dedim.
Kerim Paşa - Evet, oraya geleceğiz
efendim.
FERİT PAşA KABİNESİ
ÇEKİLMELİDİR
Söze ben devam ettim ve :"
Kerim Paşa Hazretleri, meşru çalışmalarımızın ve milli tepkilerimizin artık
daha fazla kötüye yorulmasına ve düzeltilmeye muhtaç görülmesine; hele bu
düzeltme ve değiştirmeler içinde, suçluluğu ve hainliği ortaya çıkmış bir
kabine üyelerinin meşru olmayan savunmalarının esas alındığını görmeye
tahammülümüz yoktur.
Biz, son durumu açıklayarak milletin kesin isteğini arz ettik. Bilmem tekrarı gerekli midir? Zâtıâlîleri sonuçlandırılması gerekli bu millî isteğe karşı, Ferit Paşa Kabinesi'nin, devletin en yüksek sadrazamlık mevkiini hâlâ kirletmesine aracılık etmek istiyorsanız, bu gayretiniz hiçbir yararlı sonuç veremeyeceği gibi siz kardeşimiz hakkındaki eski kardeşlik duygularımızın da sarsılmasına yol açacağından endişe ederim.
Biz, son durumu açıklayarak milletin kesin isteğini arz ettik. Bilmem tekrarı gerekli midir? Zâtıâlîleri sonuçlandırılması gerekli bu millî isteğe karşı, Ferit Paşa Kabinesi'nin, devletin en yüksek sadrazamlık mevkiini hâlâ kirletmesine aracılık etmek istiyorsanız, bu gayretiniz hiçbir yararlı sonuç veremeyeceği gibi siz kardeşimiz hakkındaki eski kardeşlik duygularımızın da sarsılmasına yol açacağından endişe ederim.
İimdi, Ferit Paşa, bir an bile
kaybetmeden mevkiini bir namuslu kimseye bırakacaksa ve buna siz de
inanıyorsanız, çözüm bekleyen hiçbir güçlük kalmamış demektir. Aksi takdirde,
aracılığınız, kalbinizin kırılmasından ve boşuboşuna yorgunluktan başka bir
sonuç vermeyecektir.
Ferit Paşa, mevkiini korumaya devam
ederse, kendisinin çok acı bir sonla karşılaşmasına yol açacaktır. En son ve en
kesin söz şudur : Maksadı.mız bu sarsılmaz gerçeği Padişah'ın bilgisine
sunmaktır. Siz, ancak bu asil görevi yerine getirerek bugün vatan ve milletin
yüksek kişiliğinizden beklediği dinî ve millî görevi yapmış
olursunuz."
Kerim Paşa, "Sözü uzatmamak
elbette asıl maksattır" diye başlayarak, sözü gereğinden fazla uzattı. Bu
uzun sözler şu cümle ile son buldu : "Burada vatan için yaptığım şu
teşebbüs elbette Allah ve millet katında bütün asaletiyle bezenmiş olarak kalır
ve işin gerçek sahibi olan her şeye kadir ulu Tanrı, millet ve vatanın
kurtuluşunu sağlayacak esasları orada bulunanlara böylece bağlayarak tamamlar.
Ulu Tanrı güçlükleri çözücüdür. Değerli gözlerinizden öperim. "
Yeniden cevap verme sırası bana gece
yarısından sonra saat 4.30'da geldi. Kerim Paşa'nın dokunduğu noktaları
karşılıksız bırakamazdım. Ben de uzun düşünceler ileri sürdüm ve sonunda :
"O halde, dedim, bizim ve sizin gibi onur sahibi ve vatansever kimselerin
yapacakları teşebbüsün gayesi ne olmak gerekir?
Yönetiminin her dakikasından millet için, gelecekteki kaderimiz için yeni bir yıkım yolu hazırlamaktan başka bir sonuç beklenmeyen Ferit Paşa ile milletin arasını bulmak imkânsızlığn ile uğraşmak mı, yoksa bir an önce bu meşru olmayan kabinenin yerine millet ve memleketin ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte yeni bir hey'etin devlet işlerini üzerine alması gereğini Padişah'a bildirmek üzere yol aramak mıdır?
Lûtfedip bu iki noktadan biri için evet veya hayır şeklinde cevap verirseniz, Tanrı ve millet katında bütün asaletiyle değerli kalacağına şüphe olmayan bu asil teşebbüsünüzün bizlerle ilgili yönünü tamamlamış olursunuz."
Yönetiminin her dakikasından millet için, gelecekteki kaderimiz için yeni bir yıkım yolu hazırlamaktan başka bir sonuç beklenmeyen Ferit Paşa ile milletin arasını bulmak imkânsızlığn ile uğraşmak mı, yoksa bir an önce bu meşru olmayan kabinenin yerine millet ve memleketin ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte yeni bir hey'etin devlet işlerini üzerine alması gereğini Padişah'a bildirmek üzere yol aramak mıdır?
Lûtfedip bu iki noktadan biri için evet veya hayır şeklinde cevap verirseniz, Tanrı ve millet katında bütün asaletiyle değerli kalacağına şüphe olmayan bu asil teşebbüsünüzün bizlerle ilgili yönünü tamamlamış olursunuz."
Kerim Paşa, istediğimiz kısa cevaba
yine uzun bir cevap verdi: Fakat bu uzun sözler arasında, bazı cümlelerle, bize
padişahın aldatılmış olmayıp her şeyi bildiğini anlatıyordu.
Kerim Paşa'nın bazı cümlelerinde şu
sözler vardı : "Yüce padişahlık katı kesin karar ve çözüm makamı olup
meşru bir devlette bu yüksek makam, bütün millet fertlerinin yöneleceği
mihraptır. Anadolu'nun bütün dileklerinin Halife Hazretleri'ne duyurulduğu
hakkında bendenize bilgi vermişlerdir. O halde, millet işlerinin yöneleceği ve
dileklerinin kabul edileceği yüksek bir makam olan Padişahımız Efendimiz her
şeyi bilmektedir."
Kerim Paşa, kendisine has cümlelerle
devam ettiği görüşlerine şöylece son verdi :
"Ulu Tanrı, nice yüksek
sebepler yaratarak ve telkin ederek bu çözülmesi güç düğümü bütünüyle
çözecektir. Elbette ki, Tanrı'nın buyruğu güzeldir ve yakındır. Tanrı'nın eli
bütün ellerden üstündür. Geleceğimiz, Tanrı'nın lûtfu ile milletçe lâyık
olduğumuz yücelikte uğurlu ve hayırlı olacaktır. İşte Kerim ' in inancı budur
aziz ruhum."
Bu defa Efendiler, gece yarısından
sonra saat 6.10'a gelmiş olmasına rağmen, üçüncü safhanın açılmasına ben sebep
oldum.
Merhum Kerim Paşa'nın pek
hoşlandığını bildiğim bir ifadeyle "Büyük Hazret" diye söze başladım
:
"Ümmetin ve milletin yüce
mihrâbı olduğu içindir ki, milletin dileklerini bildirme yolunu bulma
teşebbüsünden geri durmadık.
Yalnız, zâtıâlînizi büyük bir
yanlışlıktan kurtarmak maksadıyla arz edelim ki, Anadolu'nun bütün dileklerinin
Halife'ye duyurulduğu hususundaki sözlere, milletin daha, kesin bir güveni
yoktur. Çünkü, millet bilmektedir ki, Padişah, hainlikleri ortaya çıkmış birkaç
kişiyi millete tercih buyurmazlar."
Kerim Paşa'nın dokunmuş olduğu
noktalara cevap verirken şunları da söyledim : " Pek güzel ve yakın olan
Tanrı emrinin yerine gelmesi ile, bahtsız ve zulme uğramış asil milletimizin
kurtuluşa ve huzura kavuşmasını yüce Tanrı'nın denizler kadar engin olan
koruyuculuğundan ümitle diler ve ufukları hep inatçı bir dumanla sarılı olan
İstanbul'daki bazı kimselerin gerçeği görmemek için aşağılıkça direnen
duygularının eriyip kaybolmasını bekleriz. Milletin asil ruhu da işte böylesine
duygularla doludur.
Yalnız tekrarlamama müsaadenizi rica
ederim ki, evet veya hayır şeklinde karşılık verilmesini istirham ettiğimiz
sorular maalesef karşılıksız bırakılmıştır. Azizim, Allah'ın eli bütün ellerden
üstündür. Ancak bununla birlikte güçlükleri yenmeye ve problemleri çözmeye
girişenlerin kesinleşmiş bir hedefi olmak gerekti ..." Millet, Tanrı'nın
buyruğunu yerine getirecektir ve buyurduğunuz gibi milletçe elde edeceklerimiz
hayırlı ve uğurlu olacaktır. Lûtufkâr dualarınızın eksik edilmemesini rica
ederim. Gayret bizden, yardım ve kolaylık ölümsüz Tanrı'dandır."
Mustafa Kemal
Artık Kerim Paşa'nın yorulduğu
anlaşılıyordu. " Son iki sözüm ruhum diyerek millî dâvâ'nın ilkelerini
üstün tutmak ve korumak şartıyla, içten gelen dileklerin sayılıp döküldüğünü ve
Tanrı'nın eli.. yüce âyetinin, Tanrı tarafından hayırla kabul buyurulması için
kullanılmış olduğunu söyledikten sonra Allaha ısmarladık yine
görüşeceğiz..." diyerek çekilmek istedi. Bırakmadık!
Son sözü biz söylemek istedik ve
dedik ki : "Kardeşimizin hatırında kalsın diye son bir cümle arz ediyorum
:
- Millet güçlü, her şeyi kavramış ve
tuttuğu yolda kesin kararlıdır. Millî Mücadele hızlı bir gelişme seyrindedir.
Yüce ve İevketli Padişahımız Efendimiz'in lûtuflarının ve sevgilerinin bir
belirtisi olmak üzere karar vermelerinin ve soruna çözüm getirmelerinin
zamanıdır"
Efendiler, bundan sonra Ferit Paşa
Kabinesi ancak üç gün dayanabilmiştir.
Kendisi ile görüşemediğim dostum
Rahmetli Kerim Paşa'nın bazı kimselere söylediğine göre, bu görüşmemizi olduğu
gibi Padişah'a göstermeyi başarmış ve bunun üzerine direnme gücü kırılmış.
Kerim Paşa'nın Kara Vasıf Bey'e
yazmış olduğu 8 Kasım 1919 tarihli mektubunda da buna işaret edilmiştir.
Rahmetlinin bu mektubunda şu
satırlar vardır : "Eski sadrazam en son yapılan görüşme, bunun yol açtığı
sürekli etki ve ciddî tartışmalar sonunda, çekilmek gerektiğine inanarak ve
bütün direnme gücü kaybolarak istifasını sundu... İşte sessiz sedasız, vatarı
için çalışan ve tek başına bendenizin tertemiz gayreti ile başarılan büyük olay
budur. .
Dikkate almak gerekir ki, bu
yazıları ben yazmıştım. Eski sadrazam ile Padişahımız Efendimiz Hazretleri,
bütün bu görüşmelerin sonuçlarını öğrendikten sonra, dayandıkları sağlam
temeller karşısında kararlarını vermişlerdir. . . Yapılan teşebbüsün ve yazılan
yazıların ne dereceye kadar önemli noktaları içine aldığı ve nasıl bir dürüst
vicdan ve keskin görüşle, yaşanan gerçeklerin kâğıda geçirildiği, elbette Tanrı
katında ve milletin tarihî değerlendirmesine asaletle bezenmiş bir değer olarak
kalacaktır. .
Beni, bütün bunları sayıp dökmeye
yönelten gerekçeler, geride kalmış olayları gerçek yüzleri ile ortaya
koymaktır..." Rahmetli Kerim Paşa mektubunun sonunda, abu kâğıdımın bir
kopyasını Hey'et-i Temsiliye'ye göndermek lûtfunu esirgemezseniz, büyük
gerçeklerin tam olarak ve birlikte yayınlanmasına yardım etmiş olursunuz"
demiş. Oysa, bana mektubun kopyası değil aslı gönderilmişti. Bu mektubu da
yayınlanacak belgeler arasına koyacağım.
Efendiler, bu görüşmenin yapıldığı
gecenin ertesinde, yani 28 Eylül günü, görüşme özeti bütün kolordulara şifre
ile bildirildi.
TRABZON'DAN GELEN TEKLİF
Rahmetli Kerim Paşa'nın Fuat Paşa'ya
yolladığı ilk telgrafında, İstanbul'daki yüksek mevkili şahısların mücadele
liderleriyle belli bir yerde buluşup konuşmalarından söz edildiğini görmüştük.
Bunun benzeri, fakat aksine yani Anadolu'dan İstanbul'a gitme yolunda bir
teklif de, bundan daha önce Trabzon'dan çıkmıştı. Müsaade buyurursanız bunu
biraz açıklayayım :
Trabzon Valisi GaIip Bey, 18/19 Eylül tarihlerinde teftiş göreviyle Ardasa 'da bulunuyordu. Kâzım Karabekir Paşa'nın Ardasa'ya gidip vali ile görüşmesi kriz konusu idi. Bu konu üzerinde 19 Eylülde telgraf başında Kâzım Karabekir Paşa ile görüştük. Sebebi Trabzon'dan aldığım 18 Eylül tarihli bir telgraftı.
Trabzon Valisi GaIip Bey, 18/19 Eylül tarihlerinde teftiş göreviyle Ardasa 'da bulunuyordu. Kâzım Karabekir Paşa'nın Ardasa'ya gidip vali ile görüşmesi kriz konusu idi. Bu konu üzerinde 19 Eylülde telgraf başında Kâzım Karabekir Paşa ile görüştük. Sebebi Trabzon'dan aldığım 18 Eylül tarihli bir telgraftı.
Kendisine olduğu gibi verdiğim bu
telgrafta : "Milli çıkarları bozan altı maddeyi kabul etmiyoruz (Bu altı
madde İstanbul ile ilişki kesme konusundaki emirdir).
Arzedeceklerimizin Zâtışâhâne'ye ulaştırılması da oraya gönderilecek bir hey'etle sağlanabilir kanısındayız" denilmekte idi. Kâzım Karabekir Paşa, makine başında Trabzon Valisi ile görüşmüş, özetini bildirdi. Vali soru tarzında birtakım görüşler ileri sürmüş. Karabekir Paşa uygun karşılıklar vermiş. Vali, en sonunda : "İstanbul'a bir hey'et gönderilerek durumun Padişah'a arzını ve bu hey'etle birlikte kendisinin gitmesini teklif etmiş ise de, artık bizim çeşitli yollarla konuyu arza bir çare düşünmüş olmamız dolayısıyla, bu düşüncesinden vazgeçmiştir. Böyle bir hey'etin gitmesi ve buna sarayın durumunu iyi bilen Gümüşhane temsilcisi Zeki Bey'in de katılması teklif edilmektedir" denilmekte idi.
Arzedeceklerimizin Zâtışâhâne'ye ulaştırılması da oraya gönderilecek bir hey'etle sağlanabilir kanısındayız" denilmekte idi. Kâzım Karabekir Paşa, makine başında Trabzon Valisi ile görüşmüş, özetini bildirdi. Vali soru tarzında birtakım görüşler ileri sürmüş. Karabekir Paşa uygun karşılıklar vermiş. Vali, en sonunda : "İstanbul'a bir hey'et gönderilerek durumun Padişah'a arzını ve bu hey'etle birlikte kendisinin gitmesini teklif etmiş ise de, artık bizim çeşitli yollarla konuyu arza bir çare düşünmüş olmamız dolayısıyla, bu düşüncesinden vazgeçmiştir. Böyle bir hey'etin gitmesi ve buna sarayın durumunu iyi bilen Gümüşhane temsilcisi Zeki Bey'in de katılması teklif edilmektedir" denilmekte idi.
Gariptir ki, iki gün sonra, yani 21
Eylül 1919'da, Torul'daki Yarbay Halit Bey'in gönderdiği bir şifrede de bu
hey'et meselesinden söz ediliyordu. Fazlasıyla kuşkuya düşen Padişah'ı
yabancıların ve Ferit Paşa'nın kucağına atmamak için, İstanbul'a gizlice bir
hey'et gönderilmesinin uygun olacağı, eğer bu hey'ete Servet ve Zeki Beyler de
temsilci olarak alınırsa kendilerinin sevinerek kabul edecekleri, Zeki Bey'in
ağzından bildiriliyordu. Halit Bey'e 22 Eylül'de verdiğim cevapta Zeki ve
Servet Beyler'in de içinde bulunacağı bir hey'etin İstanbul'a gönderilmesinin
uygun olmadığını bildirdim. 24/25 Eylül tarihinde Hâlit Bey' den aldığım bir
telgrafta, "Trabzon'daki muhalefetin başı durumunda olan Trabzon Valisi
Galip Bey'i, kolordunun ve Erzurum valisinin davetini kabul edip Erzuzum'a
gitmediğinden, mecburiyet karşısında ve silâhlı koruma ile bu gece (24/25
Eylül) Erzurum'a gönderdim" deniliyordu.
Efendiler, garip bir tesadüf değil
midir ki, rahmetli Kerim Paşa'nın ilk aracılık telgrafı, Trabzon valisinin tutuklandığı
gecenin ertesi günü, Trabzon'da, vali, Zeki ve Servet Bey'lerle, bunların
aldatması üzerine bazı kimselerin İstanbul ile ilişki kesme konusundaki
teşebbüslerinin ve İstanbul'a bir gizli hey'et olarak gitme plânlarının
başarısızlığa uğratılmasının gerçekleştiği bir günde, yani 25 Eylül günü
çekiliyor ve bizi ancak 27/28 Eylül gecesi aramak gereği duyuluyor.
Yazışmaların şeklinden anlaşıldığına göre, Erzurum'a giden Vali Galip Bey,
Kâzım Karabekir Paşa' ya, yeniden İstanbul'a bir hey'et
aracılığı ile başvurmaktan söz etmiştir. Bununla ilgili olarak, Paşa'nın 27
Eylül tarihli bir "olur" isteme telgrafını alıyoruz
Buna 28 Eylülde karşılık olarak çekilen telgrafta, Kerim Paşa ile yapılan görüşmemin özeti verildikten sonra, " söz konusu müracaatın gerekli görülüp görülmediğinin bilrdirilmesini rica ederiz. Gerekli görüldüğü takdirde, Trabzon valisinin, Millî Mücadele'mize karşı gelme konusunda Dahiliye Nâzırı Adil Bey' den hiçbir farkı olmadığından, kendisinin asil Millî Mücadele'mize hiçbir şekilde karışmasına müsaade buyurulmamasın karşılığı veriliyor.
Kâzım Karabekir Paşa 'nın 30 Eylülde verdiği karşılıkta : " Trabzon valisinin bu gibi işlere karıştırılmaması konusundakim düşüncemizin yerinde olduğu kabul edildikten sonra, "Trabzon'un durumunda çoktandır beklenen düzelme gerçekleşti" deniliyordu.
Buna 28 Eylülde karşılık olarak çekilen telgrafta, Kerim Paşa ile yapılan görüşmemin özeti verildikten sonra, " söz konusu müracaatın gerekli görülüp görülmediğinin bilrdirilmesini rica ederiz. Gerekli görüldüğü takdirde, Trabzon valisinin, Millî Mücadele'mize karşı gelme konusunda Dahiliye Nâzırı Adil Bey' den hiçbir farkı olmadığından, kendisinin asil Millî Mücadele'mize hiçbir şekilde karışmasına müsaade buyurulmamasın karşılığı veriliyor.
Kâzım Karabekir Paşa 'nın 30 Eylülde verdiği karşılıkta : " Trabzon valisinin bu gibi işlere karıştırılmaması konusundakim düşüncemizin yerinde olduğu kabul edildikten sonra, "Trabzon'un durumunda çoktandır beklenen düzelme gerçekleşti" deniliyordu.
Efendiler,
son olarak sunduğum bilgilerle bir gerçek üzerinde daha düşünceleri aydınlatmak
isterim. Trabzon Valisi Galip Bey ile Zeki Bey, saray ve Ferit Paşa ile ilişki
içinde idiler. Bir hey'et halinde İstanbul'a gitmekten maksatları, millî gayeye
hizmet değil, orada gerekenleri aydınlatarak ve bazı tedbirler tavsiye ederek,
yeni talimat almak gibi bir maksada dayandığına bence şüphe yoktur.
Nitekim, Zeki Bey daha sonra İstanbul'a gidince, arkasından gerektiği kadar para ve cephane göndermeye söz verilerek ve özel bir talimat ile Trabzon ve Gümüşhane dolaylarında örgütler kurmak üzere göndlerilmiştir. Kendisini İnebolu'da tutuklatıp Ankara'ya getirtmiştim. Bana, bu söylediklerinin hepsini itiraf etti.
Yalnız, sözde İstanbul'u aldattığını, alacağı para ve silâhları bize teslim etmek niyetinde bulunduğunu söyledi. Buna o gün ve hattâ bugün bile inanacak saf kimseler bulunabilir mi? Bununla birlikte, ben bu zâtı, Erzurum Kongresi'ndeki ilişkinin hatırasına saygı duyarak, yalnız gerekli uyan ve nasihatlarda bulunmakla yetinmiş ve serbest bırakmıştım.
Nitekim, Zeki Bey daha sonra İstanbul'a gidince, arkasından gerektiği kadar para ve cephane göndermeye söz verilerek ve özel bir talimat ile Trabzon ve Gümüşhane dolaylarında örgütler kurmak üzere göndlerilmiştir. Kendisini İnebolu'da tutuklatıp Ankara'ya getirtmiştim. Bana, bu söylediklerinin hepsini itiraf etti.
Yalnız, sözde İstanbul'u aldattığını, alacağı para ve silâhları bize teslim etmek niyetinde bulunduğunu söyledi. Buna o gün ve hattâ bugün bile inanacak saf kimseler bulunabilir mi? Bununla birlikte, ben bu zâtı, Erzurum Kongresi'ndeki ilişkinin hatırasına saygı duyarak, yalnız gerekli uyan ve nasihatlarda bulunmakla yetinmiş ve serbest bırakmıştım.
İLK BOZKIR OLAYI VE İZMİT
MUTASSARRIFI'NIN KARşI KOYMASI
Efendiler, İstanbul Hükûmeti
tarafından kolordu komutanı olarak Konya'ya gönderilen Sait Paşa'yı 30 Eylülde
İstanbul'a geri gönderdik. Konya Valisi kaçak Cemal Bey'in kaçışından önce
tertiplediği ilk Bozkır olayının önüne geçmek için, 20' nci Kolordu ve Niğde'de
11' inci Tümen vasıtasıyla ve bunların yardımlarıyla gerekli tedbirler
alınarak, İstanbul'un, çıkmasını beklediği olayları önledik. Ereğli, Bolu,
Adapazarı, İzmit dolaylarında kurulmasına çalışılan Kuva-yı Milliye teşkilâtı,
Eylül ayının son günlerinde büyük bir hassasiyet göstermeye başladı.
O çevrelerdeki Kuva-yı Milliye liderleri, kabinenin direnmesi halinde İstanbul'a harekete hazır bulunduklarını bildiriyorlardı. Bu hususu, 28 Eylülde, bütün memlekete ve tabiî olarak İstanbul'a da bir genelgeyle bildirdik. Ancak, İzmit şehrinde, 2 Ekim günü olumsuz denebilecek yeni bir durum karşısında kaldık.
O tarihte, İzmit mutasarrıfı, Suat Bey adında bir zattı. Kendisini telgraf başına çağırdık. Son günlerde yapılan tebliğlerin hepsinin alınıp, gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini sordum. Mutasarrıf Bey, yaptığı açıklamada diyordu ki : Yapılan tebliğleri aldım. Anlaşmazlık ve karışıklık olmaması için halkı serbest bırakarak dinlemeyi en doğru hareket saydım.
Olumsuz süylentiler vardır. Hey'et-i Temsiliye'den açıklama istemek ve özellikle maksadın İttihat Hükûmeti'ni önceki şekliyle yeniden diriltmek olup olmadığını kesin olarak anlamak kararındadırlar. Bendeniz en tarafsız bir kimse olarak huzur ve güvenliği koruma görevini yüklenmiş bulunuyorum. Her kim ve her ne için olursa olsun, sonucu bilinmeyen bir macerayla başkalarını sürüklemeyi doğru bulmam. Telbirli ve ihtiyatlı hareket etme yanlısı olduğumu bütün tecrübelerime dayanarak arz ederim.
O çevrelerdeki Kuva-yı Milliye liderleri, kabinenin direnmesi halinde İstanbul'a harekete hazır bulunduklarını bildiriyorlardı. Bu hususu, 28 Eylülde, bütün memlekete ve tabiî olarak İstanbul'a da bir genelgeyle bildirdik. Ancak, İzmit şehrinde, 2 Ekim günü olumsuz denebilecek yeni bir durum karşısında kaldık.
O tarihte, İzmit mutasarrıfı, Suat Bey adında bir zattı. Kendisini telgraf başına çağırdık. Son günlerde yapılan tebliğlerin hepsinin alınıp, gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini sordum. Mutasarrıf Bey, yaptığı açıklamada diyordu ki : Yapılan tebliğleri aldım. Anlaşmazlık ve karışıklık olmaması için halkı serbest bırakarak dinlemeyi en doğru hareket saydım.
Olumsuz süylentiler vardır. Hey'et-i Temsiliye'den açıklama istemek ve özellikle maksadın İttihat Hükûmeti'ni önceki şekliyle yeniden diriltmek olup olmadığını kesin olarak anlamak kararındadırlar. Bendeniz en tarafsız bir kimse olarak huzur ve güvenliği koruma görevini yüklenmiş bulunuyorum. Her kim ve her ne için olursa olsun, sonucu bilinmeyen bir macerayla başkalarını sürüklemeyi doğru bulmam. Telbirli ve ihtiyatlı hareket etme yanlısı olduğumu bütün tecrübelerime dayanarak arz ederim.
Verdiğim cevap aynen şu idi :
Sıvas, 2.10.1919
Suat Bey'e
C - İzmit'te en küçük bir
anlaşmazlık ve karışıklığa meydan vermemek asıl görevimiz olduğu gibi,
tarafımızdan da özellikle rica edilmiş bir husustur. Millî teşkilât ve
mücadelemizin meşru maksadını ve niteliğini gerek zâtıâlînize gerek İzmit'teki
birçok kimseye ve bütün dünyaya karşı yazmış ve yazmakta bulunduğumuz bildiri
ve açıklamalarla, en kinci düşmanlarımıza bile anlatmış olduğumuza şüphemiz
kalmamıştır.
Artık, ayak takımının dedikodusundan öteye bir değeri olmayan söylentilerin, karar verme konusunda etkili olabileceğine imkân vermiyoruz. Bundan başka, eğer halkın açıklanmasını istediği noktalar var idiyse, bunlar neden derhal bize sorulup, çözüme kavuşturulmamış bulunuyor. Siz, tarafsız olarak kalmayı tercih buyuruyorsunuz.
Oysa, tuttuğunuz yol kesinlikle tarafsızlık yolu olamaz. Çünkü, siz milletin meşru mücadelesine karşı tarafsızlık iddiasında bulunduğunuz halde, haince davranışları ile kanun dışı ve aslında yok hükmünde olan Ferit Paşa Kabinesi'nin memurluğunu yapmakla meşgulsünüz. İttihatçılığın diriltilmesi ile uğraşacak kısır görüşlülerden olmadığımı siz pek güzel anlayabilirsiniz.
Size en temiz duygularla ve fakat bütün kesinliği ile şunu arz ederim ki, siz artık Ferit Paşa Kabinesi'ne güven duymuyor iseniz, bunu Dahiliye Nezareti'ne resmen bildirmelisiniz. Eğer milletin hüküm ve isteklerine aykırı olarak Ferit Paşa Kabinesi'ne güveniniz varsa, İzmit'in sayın halkını meşru olan milli mücadelesinde serbest bırakmak üzere derhal yerinizi terk ile İstanbul'a hareket edin. Bu iki noktadan herhangi birine uymamanız halinde, yûksek şahsınızın karşılaşabileceği durumun sebep ve sorumlusunun yine siz olmuş bulunacağını pek samimî olarak bildirmeyi vicdanî bir görev sayarım.
Artık, ayak takımının dedikodusundan öteye bir değeri olmayan söylentilerin, karar verme konusunda etkili olabileceğine imkân vermiyoruz. Bundan başka, eğer halkın açıklanmasını istediği noktalar var idiyse, bunlar neden derhal bize sorulup, çözüme kavuşturulmamış bulunuyor. Siz, tarafsız olarak kalmayı tercih buyuruyorsunuz.
Oysa, tuttuğunuz yol kesinlikle tarafsızlık yolu olamaz. Çünkü, siz milletin meşru mücadelesine karşı tarafsızlık iddiasında bulunduğunuz halde, haince davranışları ile kanun dışı ve aslında yok hükmünde olan Ferit Paşa Kabinesi'nin memurluğunu yapmakla meşgulsünüz. İttihatçılığın diriltilmesi ile uğraşacak kısır görüşlülerden olmadığımı siz pek güzel anlayabilirsiniz.
Size en temiz duygularla ve fakat bütün kesinliği ile şunu arz ederim ki, siz artık Ferit Paşa Kabinesi'ne güven duymuyor iseniz, bunu Dahiliye Nezareti'ne resmen bildirmelisiniz. Eğer milletin hüküm ve isteklerine aykırı olarak Ferit Paşa Kabinesi'ne güveniniz varsa, İzmit'in sayın halkını meşru olan milli mücadelesinde serbest bırakmak üzere derhal yerinizi terk ile İstanbul'a hareket edin. Bu iki noktadan herhangi birine uymamanız halinde, yûksek şahsınızın karşılaşabileceği durumun sebep ve sorumlusunun yine siz olmuş bulunacağını pek samimî olarak bildirmeyi vicdanî bir görev sayarım.
Hey'et-i Temsiliye Adına Mustafa
Kemal
Mutasarrıf Bey'in,"Kulunuzu
sükûnetle dinleyiniz efendim, bendeniz iyi ifade edemedim. Maksadınızın
yüceliğinden ve meşruluğundan zaten söz edilemez" cümleleriyle başlayan
cevabında yazılan satırlar, bizi yarınki cuma namazına kadar kendi halimize
bırakınız. Ferit Paşa'ya kimbilir kaç defa kalemle hücum eden bendenizi ne
kadar kötü gözle görüyorsunuz efendim" cümleleriyle son buluyordu.
Bunun üzerine, ertesi günkü cuma
namazına kadar bekleyeceğimizi bildirmek üzere yazdırdığım telgrafa şu iki
cümleyi ekledim : "Sizi kötü gözle gördüğüm şeklindeki zan doğru değildir.
Çünkü, vicdanımız sızlamadan verebileceğimiz hükümler, ancak fiilî sonuçlara
bağlıdır, efendim"
O tarihte, İzmit'te, Albay Asım Bey
adında bir zat tümen komutanı olarak bulunuyordu. Asım Bey'e de, bir iki günden
beri, telgraf başında tebligatta bulunulmuştu. Ancak, hiçbir cevap
alınamıyordu. Onu da 2 Ekim günü makine başına çağırdım ve konuştum. Kendisine:
"Kabinenin düşeceği ve belki de düşmüş olması kesindir. Bu bakımdan
milletin azim ve iradesi her türlü kararsızlığın üstünde bir güce
sahiptir" dedikten sonra, kesin düşünce kararını beklemekte olduğumu
söyledim .
Tümen Komutanı Asım Bey'in uzun özür
dilemeler ve görüş bildirmelerle dolu cevabından çıkan elle tutulur anlam,
şimdiye kadar cevap vermeyişinin sebebinin İstanbul'daki Kolordu Komutanı'ndan
sorduğu sorulara cevap alamamış olmasından ileri geldiği ve yarınki cuma
namazında karar alınacağı cümleleri ile özetlenebilir. Bazı nasihat ve
teşvikleri içine alan cevabımızda başlıca şunları söyledim : " Ferit Paşa'nın
yarına kadar çekilmesi pek muhtemeldir.
Bu takdirde, yarınki toplantınız sonunda Zâtışâhâne'ye ve kesinleştiği takdirde yeni hükûmet başkanına, kabinenin millî gayeyi tam olarak benimsemiş tarafsız kimselerden kurulmasının istirham edilmesini ve bunun beklendiğinin arzedilmesini sağlayınız. Bir de, vatanımızı ve millî bağımsızlığımızı kurtarmak için, kurulacak yeni kabine ile işbirliği hâlinde daha pek çok çalışmaya ihtiyacımız olduğundan, tam bir sükûnet içinde, Hey'et-i Temsiliye kararıyla arzettiğim hususları göz önünde bulundurarak teşkilâtlanmaya devam buyurulmasını rica ederim."
Bu takdirde, yarınki toplantınız sonunda Zâtışâhâne'ye ve kesinleştiği takdirde yeni hükûmet başkanına, kabinenin millî gayeyi tam olarak benimsemiş tarafsız kimselerden kurulmasının istirham edilmesini ve bunun beklendiğinin arzedilmesini sağlayınız. Bir de, vatanımızı ve millî bağımsızlığımızı kurtarmak için, kurulacak yeni kabine ile işbirliği hâlinde daha pek çok çalışmaya ihtiyacımız olduğundan, tam bir sükûnet içinde, Hey'et-i Temsiliye kararıyla arzettiğim hususları göz önünde bulundurarak teşkilâtlanmaya devam buyurulmasını rica ederim."
FERİT PAşA'NIN İSTİFASI
Efendiler, ben, Asım Bey'e bu son
cümleleri yazdırırken (2 Ekim 1919, saat 15.40'ta) araya imzasız şöyle bir
telgraf girdi : "Paşa Hazretleri, İstanbul'daki yakın arkadaşlar
söylediler. Bütün akşam gazeteleri yazıyormuş. Ferit Paşa sağlık durumu
dolayısıyla istifa etmiş. Kabineyi kurmak üzere Tevfik Paşa görevlendirilmiş.
Daha sabahtan söyleniyordu, fakat doğrulanmamıştı, şimdi doğrulandı efendim."
Bu telgrafı kim veriyor? Anlayınız,
dedim. Sormaya zaman kalmadan telgraf şu şekilde devam etti.
"Biz, Ankara telgrafçıları,
Paşa Hazretleri'nin huzurunda derin saygı ile eğiliriz ve vatanımızın başına
bir belâ kâbusu olan bu kabinenin devrilmesi için milletin başına geçerek
kazandığı başarıyı kutlarız. Lûtfen söyleyiniz."
Telgraf haberleşmesi kesildi.
Gerçekten de 2 Ekimde Ferit Paşa Kabinesi düşmüş bulunuyordu. Ancak, yeni
kabineyi kuran Tevfik Paşa değil Ayan'dan Birinci Ferik Ali Rıza Paşa idi.
Efendiler, sırası gelmişken arz
eyleyim. Bütün telgrafçılarımızın, teşebbüslerimiz ve Millî Mücadelemiz için
yaptıkları fedakârca hizmetlerinin millî tarihimizde önemli bir yeri vardır.
Kendilerine bugün açıkça teşekkür etmeyi bir borç sayarım.
ALİ RIZA PAşA KABİNESİ
Efendiler, Ferit Paşa Kabinesi'nin
düştüğünü ve Ali Rıza Paşa'nın kabine kurmak üzere görevlendirildiğini 2/3 Ekim
1919 tarihinde yazdığım bir genelge ile bütün millete bildirdim. Bu genelgenin
bir suretini de bilgi için yeni sadrazama verdim.
2 Ekim günü, yeni kabine başkanıyla
bağlantı kurmaya çalıştık. Ertesi günü Meclis-i Vükelâ'nın oturumunda Hey'et-i
Temsiliye ile görüşeceklerine söz verilmişti.
Arz ettiğim bu genelgedeki beili
başlı noktalar şunlardı :
1)
Yeni kabine, Erzurum ve Sivas
Kongreleri'nde belirlenen ve tespit edilen milli teşkilât ve gayelere saygılı
olduğu takdirde, Kuva-yı Milliye ona yardımcı olacaktır.
2)
Yeni kabine, Meclis-i Milli'nin
toplanmasıyla fiili denetleme görevine başlanıncaya kadar, milletin kaderi ile
ilgili herhangi bir taahhüde girmeyecektir.
3)
Barış Konferansı'na tayin edilecek
temsilciler, millî dâvâyı gerçekten kavramış ve millelin güvenini kazanmış
bilgili ve yetenekli kimselerden seçilecektir.
Bildiride, bu saydığım ilkelerin,
yeni kabine tarafından kabul edilmesinin teklif edileceği açıklandıktan sonra,
bu konuda başkaca görüşleri varsa, yarın öğleye kadar hemen bildirilmesi
isteğinde bulunuldu.
3 Ekim 1919 günü, Sadrazam Ali Rıza
Paşa'ya yazdığım telgrafta millet, şimdiye kadar işbaşına geçenlerin Anayasa'ya
ve millî gayeye aykırı hareketlerinden üzüntü duydu. Bundan dolayı meşru olan
haklarını tanıtmak ve mukaderatını ehliyetli ve güvenilir ellerde görmek
hususunda kesin kararını verdi. Gereken sağlam teşebbüsleri yaptı. Düzenli bir
teşkilâtı bulunan Kuva-yı Milliye, milletin kesin iradesini tam olarak gösterme
ve ispat etme kudretini elde etti.
Millet, padişahın güven ve itimadını
kazanmış olan yüksek şahsiyetiniz ile saygıdeğer arkadaşlarınızı müşkil durumda
bırakmak istemez. Aksine, yardımcı olmaya bütün içtenlisi ile hazırdır. Ancak,
Hükûmet içinde, Ferit Paşa ile birlikte çalışmış nazırların bulunması, yüksek
hey'etinizin görüşleriyle milli gayenin biribiri ile ne dereceye kadar bağdaştığını,
büyük bir açık kalplilikle anlamak mecburiyetini doğurmuştur.
Millete tam bir güven gelmedikçe, atılmış olan kurtuluş adımının durdurulması ve yarım tedbirlerle yetinilmesi uygun görülmemektedir. Bu bakımdan, şu hususların sizce kabul edilip edilmeyeceğini kesin ve açık olarak anlamak isteriz." dedik ve genelge dolayısı ile belirttiğim üç esası saydık. Daha sonra,"bu temel noktalarda uyuşma bulunduğu anlaşıldıktan sonra, olağan dışı durumun giderilmesi için ikinci derecede bazı hususları da arz edeceğiznizi bildirdik.
Millete tam bir güven gelmedikçe, atılmış olan kurtuluş adımının durdurulması ve yarım tedbirlerle yetinilmesi uygun görülmemektedir. Bu bakımdan, şu hususların sizce kabul edilip edilmeyeceğini kesin ve açık olarak anlamak isteriz." dedik ve genelge dolayısı ile belirttiğim üç esası saydık. Daha sonra,"bu temel noktalarda uyuşma bulunduğu anlaşıldıktan sonra, olağan dışı durumun giderilmesi için ikinci derecede bazı hususları da arz edeceğiznizi bildirdik.
Ali Rıza Paşa, bu gün, Saray'a ant
içmek üzere gideceklerinden telgrafınıza yarın cevap verilecegi bildirildi.
ALİ RIZA PAşA KABİNESİ'NDE SEZİLEN
KARARSIZLIK
Biz, bazı tavırlardan, Ali Rıza Paşa
Kabinesi'nde bir çekingenlik, bu kabineyi oluşturan şahıslarında kafalarında
bir bulanıklık sezer gibi olduk. Onun için bazı tedbirler almayı uygun
gördük.
Aynı günde bir genelge yazdık.
Bunda, hükûmet ile millet arasında görüş ve gaye birliğinin sağlandığı bir
tebliğ ile bildirilinceye kadar eskiden olduğu gibi resmî haberleşmenin
kesilmiş bir durumda bulundurulması gereğini bildirdik.
Bundan başka, her taraftan gelen
teklif ve görüşleri birleştirerek, bütün kolordu komutanlarına ve Millî
Mücadele'ye yardımcı olan valilere de 3 Ekim günü, bazı gizli tebliğlerde
bulunduk. Yeni kabine ile ilk temasımıza ait olan bu belgeleri, olduğu gibi
yüksek hey'etinizin gözleri önüne sermeyi, bundan sonraki haberleşme ve
ilişkilerin kolaylıkla anlaşılabilmesi bakımından uygun görüyor. Müsaade
buyurur musunuz?
İifre Sivas, 3.10.1919
Bütün Kolordu Komutanlarına ve Milli
Mücadele'ye Yardımcı olan Vali ve
Vali Vekillerine
Aşağıdaki telgrafın Harbiye ve
Dahili Nazırlarına çekilerek sonucun bildirilmesi rica olunur :
Dahiliye Nâzırı'nın haince
hareketlerine âlet olarak halkı fiilî olarak silâhlandırmaya ve biribirini
öldürtmeye kalkışan Konya Valisi Cemal, Elâzığ Valisi Ali Galip ve Malatya
Mutasarrıfi Halil Bey' lerin tutuklanarak harp divanına verilmeleri, Trabzon Valisi
Galip , eski Kastamonu Valileri İbrahim ve Ali Rıza Bey'ler ile Ankara Valisi
Muhittin Paşa' nın herhangi bir göreve getirilmemeleri; milletin kanunî
haklarını çekemediklerinden, milli davâ ve mücadeleye yardımlarından dolayı
azledilen Sıvas Valisi Reşit Paşa ' nın eski görevine getirilmesi, eski Bitlis
Valisi Mazhar Müfit ve eski Van Valisi Haydar Bey ' lerin derhal boş illere
tayin edilerek görevlendirilmeleri istenmektedir.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti
Hey'et-i Temsiliyesi adına
Mustafa Kemal
İifre Sıvas, 3.10.1919
Bütün Vali ve Kolordu Komutanlan ile
Bağımsız Mutasarrıflıklara
Aşağıdaki örneğe uygun olarak
Sadrazam'a müracaat buyurulması ve sonucun bildirilmesi rica olunur :
Müslüman halkı silâhlandırmaya ve
biribirini öldürtmeye kalkışan ve orduyu içten yıkarak sonunda vatanı
savunmasız bırakmak için emir veren, ordunun sırlarını, şifreleri çalmak için
fiilî tertiplere girişmek suretiyle açığa vuran ve Anayasa hükümleri gereğince
dokunulmazlığı bulunan milletin özel haberleşmelerine engel olan eski
nâzırlardan Ali Kemal Bey, Süleyman İefik Paşa , Dahiliye Nâzırı Adil Bey' in,
Millet Meclisi açılınca, Yüce Divan'a verilmek üzere hiçbir yere kaçmalarına
meydan verilmemesini ve Telgraf Genel Müdürü Refik Halit Bey ' in aynı
sebeplerle derhal tutuklanarak ilgili mahkemeye verilmesini kanunun
dokunulmazlığı ve kutsallığı adına istemekteyiz.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti
Hey'et-i Temsiliyesi adma
Mustafa Kemal
Harbiye Nezareti'ne geçen Cemal
Paşa, elbette orduya resmî bir tebliğ yapacaktı. İşte ona ilk cevap olmak üzere
kolordulara şu telgrafın verilmesini tavsiye ettik :
İifre
3' üncü, 20' nci, 12' nci, 15' inci,
13' üncü Kolordu
Komutanlıklarına
20' nci Kolordu Komutanı Fuat
Paşa'ya (ayrıca)
Konya'da Refet Bey'e (ayrıca)
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa ' nın ilk
tebliğine karşılık olmak üzere aşağıdaki telgrafın gizli olarak kendisine
çekilmesi ve sonucun bildirilmesi rica olunur.
"Zâtıdevletlerizin, meşru Millî
Mücadele'nin başlangıcından beri büyük bir kanaat ve inançla başında
bulunduğunuzu bilmekteyiz. Harbiye Nezareti'ne getirilmeniz sevinçle
karşılanmıştır. Zâtıdevletlerinin başarıya ulaşması için bütün ordu ve bütün
Kuva-yı Milliye yardımcı olacaktır. Başarınızı tam olarak sağlayabilme
bakımından aşağıdaki hususların mümkün olan en kısa zamanda yerine
getirilmesini rica ederiz :
a)
Cevat Paşa yahut eski 1'inci Ordu
Müfettişi Fevzi Paşa Genelkurmay Başkanlığına atanmalıdır.
b)
Galatalı Albay İevket Bey yahut
Yusuf İzzet Paşa İstanbul'daki Kolordu Komutanlığı ve Istanbul Merkez
Komutanlığına atanmalıdır. Yusuf İzzet Paşa , İstanbul Merkez Komutanı ve
Galatalı İevket Bey 25'inci Kolordu Komutanı şeklinde de olabilir.
c)
Albay ismet Bey 'in Harbiye Nezareti
Müsteşarlığı'na,
d)
Tümen Komutanı Yarbay Kemal Bey 'in
Emniyet Genel Müdürlüğü'ne atanmasına aracı olunmalıdır.
e)
Ordu üzerinde kötü etki yapmış olan,
Harbiye Nezareti'ni işgörmez ve değersiz bir duruma düşüren ve Meclis-i
Millî'den geçmeden eski rütbeleri ile göreve alıp kendilerine sırf siyasî
düşünceleri dolayısıyla iş verilmiş bulunan emeklilerin derhal görevlerine son
verilerek, önemli ve hassas makamların güvenilir ellere teslimi gerekir.
f)
3' üncû Kolordu eski Komutanı Albay
Refet Bey sebepsiz olarak istifaya mecbur edildiğinden, bu işlemin düzeltilerek
kendisinin, bugün bulunduğu Konya'da 12' nci Kolordu Komutanlığı'na atanması,
Fuat Paşa ile ilgili işlemin de düzeltilerek kendisinin 20' nci Kolordu Komutanlığı'nda
bırakılması.
g)
Fuat Paşa' nın yerine atanan Hamdi
Paşa ve 12' nci Kolordu'ya atanan Sait Paşa derhal asıl görevlerine
döndürülmelidirler.
h)
İlk fırsatta müfettişliklerin
yeniden kurularak, Doğu Anadolu'daki kolorduların 13' üncü Kolordu da dahil
olduğu halde Kâzım Karabekir Paşa' ya, Batı Anadolu'daki kolorduların İstanbul
ve Edirne de dahil olduğu halde Ali Fuat Paşa ' ya verilmesi ve şimdilik iki
müfettişlik ile yetinilmesi uygun görülmüştür.
Hey'et-i Temsiliye Adına
Mustafa Kemal
Efendiler, yeni sadrazamdan
beklediğimiz cevap nihayet geldi, şudur:
Çok ivedi Sadaret, 4.10.1919
Sivas'ta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Delegelerine
İlgi : 2 ve 3 Ekim 1919
ALİ RIZA KABİNESİ MİLLİ TEşKİLAT VE
GAYELERİ SORUYOR
Erzurum ve Sıvas Kongrelerinde,
tayin ve tespit edildiği, telgraflarında bildirilen teşkilât ve gayelerineden
ibaret olduğu Vekiller Hey'eti'nce bilinemediğinden, durumun gereği incelenmek
üzere her şeyden önce söz konusu koııgrelerin kararlarının acele olarak bildirilmesi
istenmektedir, efendim.
Sadrazam
Ali Rıza
Sadaret, 4.10.1919
Sadrazam Paşa ve saygıdeğer
arkadaşlarnın - içlerinde biraz sonra görüleceği üzere, Kuva-yı Milliye'nin
temsilcisi olarak kabineye girdiğini söyleyen Cemal Paşa' nın da bulunmuş
olmasına rağmen - hükumeti kurmuş oldukları güne kadar, millî gayelerin neden
ibaret oldugunu bilmediklerini söylemeleri, şaşılacak bir şey değil midir?
Bundan daha da çok dikkati çeken
nokta, millî gayelere uyup uymamak konusunda karar verebilmek için, öncelikle
kongrelerin kararlarını istemiş olmalarıdır. Oysa, bu kadar dağdağaya ve
uygulanması selefi Ferit Paşa'nın düşmesine yol açan kongrelerin kararlarını
bilmemeleri düşünülebilir miydi?
Maksatlaıznın zaman kazanmak ve bize
karşı hiçbir taahhüde gir meksizin, yeni ve şeytanca tedbirlerle milleti
aldatarak, kendini göster miş olan dayanışma ve bağlılığı gevşetmek olduğurıa
asla şüphe etmedim. Ancak, eğer aradaki bağlar koparılacaksa ben de her şeyden
önce onların bütün içyüzlerini milletin gözü önüne serecek bir davranışı tercih
ettim.
Bu yüzden, Sadrazaın'ın ve saygıdeğer arkadaşlarının isteğini yerine ge tirdim. 4 Ekim 1919 tarihli telgrafla, kongrenin bildirisini olduğu gibi, tüzüğünde yalnız teşkilâtla ilgili ana noktalarını özet olarak bildirdim . Hiçbir yerden hükûmetle resmf yazışmalara girişilmemesi için yeniden genel tebliğler yapıldı.
Bu yüzden, Sadrazaın'ın ve saygıdeğer arkadaşlarının isteğini yerine ge tirdim. 4 Ekim 1919 tarihli telgrafla, kongrenin bildirisini olduğu gibi, tüzüğünde yalnız teşkilâtla ilgili ana noktalarını özet olarak bildirdim . Hiçbir yerden hükûmetle resmf yazışmalara girişilmemesi için yeniden genel tebliğler yapıldı.
Efendiler, aynı gûnde şnyle bir
telgraf aldım :
C:
Başkanlığım altında kurulmuş olan
yüce kabine, milletin isteğine uygun olarak, vatanın saadet ve selâmetini
sağlamak için sarsılmaz bir kararlılıkla çalışma konusunda tam bir görüş
birliğine varmış bulunmaktadır. Osmanlı toplu luğunda birliğin sağlanması, millf
bağımsızlığın korunması, yüce hilâfet ve saltanat makamının dokunulmazlığı,
Anayasa hükümleri gereğince, hiç şüphe yok ki, bütün bir milletin iradesine
dayanılarak gerçekleştirilebilecektir.
Ateşkes Anlaşması'nın vapıldığı tarihteki sınırlar içinde kalan bütün Osmanlı topraklarının ve şehirterinin, bu anlaşmaıiın kendisine temel dayanak yaptığı Wilson prensipleri gereğince doğrudan doğnıya Osmanlı saltanatınırı idaresi altında bırakılması ve bu sınırlar içinde kalıp da nüfusunun büyük çoğunluğu müslüman olan vatan birliğinin parçalanmasını önleyerek, bu topraklar üzerindeki tarihî. dini ve coğrafi baklanmıza ve adalet anlayışına uygun bir karar alınmasının sağlannıası da bugünkü hükumetin vazgeçilmez bir gayesidir, Meclis-i Millî toplanıncaya kadar milletin. kaderi üzerinde hiçbir kesin ve resmî taahhüde girilmemesi, Barış Konferansı'na gönderilecek delegelerin mill? dâvâyı kavramış, güvenilir, ileriyi gören ve yetenekli kimselerden seçilmesi tabiîdir.
Memleketimizdeki meşrutiyet idaresi gereğince mill? hâkimiyet geçerli olduğundan, görevini hakkıyla kavramış olan bugünkü hükûrnet, milletin kararuıı almadan memleketin alınyazısı hakkında ka rar veremeyeceği için, seçimlerin bir an önce yapılması konusunda her türlü teşebbüsleri yapmakta, Meclis-i Meb'usan'ın toplanmasım çabuklaştırma bakımından gereken kolaylıklan göstermeye çalışmaktadır.
Ancak, hükumetin politikasında hakim olan ilke, kanun hiıkûmlerine bûtûnûyle uyarak aksi durumları anlama ve ortadan kaldırmaktan ibarettir. Olağan dışı ve kanunsuz durumların süregelmesi, Osmanlı Devleti'nin hükûmet merkezi ile Anadolu'yu biribirinden ayırarak birçok kötû sonuçlar doğuracağından Allah korusun, devlet merkezinin var lığını tehlikeye düşürecek ve memleketin öteki bölgelerinin de işgal altına alınması sonucunu vererek vatanın birliğini bozacaktır.
Bu bakımdan bugünkü hükûmet , tarafınızdan işgal olunan resmi dairelerin boşaltılması, hi.ikîımet işlerinin aksatılmasına son verilmesi, en küçük bir eksikliğe bile uğratılmaması şart olan hühûmet otoritesine saygı gösterilmesi, yabarıcılarla siyasî ilişkilere girişilmemesi ve milletvekili seçimlerinde halkın hürriyetine asla karışılmaması hususlarma tarafınızdan söz verilmesini istiyor.
Ateşkes Anlaşması'nın vapıldığı tarihteki sınırlar içinde kalan bütün Osmanlı topraklarının ve şehirterinin, bu anlaşmaıiın kendisine temel dayanak yaptığı Wilson prensipleri gereğince doğrudan doğnıya Osmanlı saltanatınırı idaresi altında bırakılması ve bu sınırlar içinde kalıp da nüfusunun büyük çoğunluğu müslüman olan vatan birliğinin parçalanmasını önleyerek, bu topraklar üzerindeki tarihî. dini ve coğrafi baklanmıza ve adalet anlayışına uygun bir karar alınmasının sağlannıası da bugünkü hükumetin vazgeçilmez bir gayesidir, Meclis-i Millî toplanıncaya kadar milletin. kaderi üzerinde hiçbir kesin ve resmî taahhüde girilmemesi, Barış Konferansı'na gönderilecek delegelerin mill? dâvâyı kavramış, güvenilir, ileriyi gören ve yetenekli kimselerden seçilmesi tabiîdir.
Memleketimizdeki meşrutiyet idaresi gereğince mill? hâkimiyet geçerli olduğundan, görevini hakkıyla kavramış olan bugünkü hükûrnet, milletin kararuıı almadan memleketin alınyazısı hakkında ka rar veremeyeceği için, seçimlerin bir an önce yapılması konusunda her türlü teşebbüsleri yapmakta, Meclis-i Meb'usan'ın toplanmasım çabuklaştırma bakımından gereken kolaylıklan göstermeye çalışmaktadır.
Ancak, hükumetin politikasında hakim olan ilke, kanun hiıkûmlerine bûtûnûyle uyarak aksi durumları anlama ve ortadan kaldırmaktan ibarettir. Olağan dışı ve kanunsuz durumların süregelmesi, Osmanlı Devleti'nin hükûmet merkezi ile Anadolu'yu biribirinden ayırarak birçok kötû sonuçlar doğuracağından Allah korusun, devlet merkezinin var lığını tehlikeye düşürecek ve memleketin öteki bölgelerinin de işgal altına alınması sonucunu vererek vatanın birliğini bozacaktır.
Bu bakımdan bugünkü hükûmet , tarafınızdan işgal olunan resmi dairelerin boşaltılması, hi.ikîımet işlerinin aksatılmasına son verilmesi, en küçük bir eksikliğe bile uğratılmaması şart olan hühûmet otoritesine saygı gösterilmesi, yabarıcılarla siyasî ilişkilere girişilmemesi ve milletvekili seçimlerinde halkın hürriyetine asla karışılmaması hususlarma tarafınızdan söz verilmesini istiyor.
Saygıdeğer Efendiler, dikkat
buyurulursa, bu telgrafta ne adres vardır ne de imza... Gerçi, Sadrazamlık
makamından yazıldığı anlaşılıyordu. Fakat, başka bir şey daha anlaşılıyordu ki,
bu satırları yazan şahıs veya şahıslar, bir defa Hey'et-i Temsiliye'yi tanımak
ve onunda imzalı resmî yazışma ve görüşmelerde bulunmak istemiyorlardı.
Bir de, bizim kongrelerde tespit
ettiğimiz kararları ve kendilerine teklif ettiğimiz üç noktanın göz önünde
bulundurulmasını, yeni kabinenin sadrazamı ve vekilleri tabiî buluyorlar. Bu
kararların ve ilkelerin gerçekleştirilmesine zaten gayret etmekte olduklarını
söylüyorlar.
Ancak, Sadrazam, hükûmetin
politikasındaki ana ilke, kanun hükümleridir. Görevi, aksi durumların
önlenmesinden ve ortadan kaldırılmasından ibarettir şeklindeki bir girişten
sonra bizim tavır ve hareketlerimizin olağandışı ve kanunsuz olduğunu dolaylı
yoldan belirtmeye çalışarak bunun devamı halinde, nıerkez ile Anadolu'nun
biribirinden kopmakla sonuçlanacağını ve bunun doğuracağı tehlikeleri sayarak,
sonunda baklayı ağızından çıkarıyor: "
Tarafınızdan işgal edilen resmi dairelerin boşaltılması, hükûmet işlerinin aksatılmasına son verilmesi, hükumet otoritesine saygı gösterilmesi, yabancılarla siyasî ilişkilere girişilmemesi , milletvekillerinin seçiminde halkın hürriyetine asla müdahale edilmemesi hususlarına tarafımızdan söz verilmesini istemekn suretiyle, bizim varlığımıza ve faaliyetimize son vermek maksadında olduğunu belirtiyor.
Tarafınızdan işgal edilen resmi dairelerin boşaltılması, hükûmet işlerinin aksatılmasına son verilmesi, hükumet otoritesine saygı gösterilmesi, yabancılarla siyasî ilişkilere girişilmemesi , milletvekillerinin seçiminde halkın hürriyetine asla müdahale edilmemesi hususlarına tarafımızdan söz verilmesini istemekn suretiyle, bizim varlığımıza ve faaliyetimize son vermek maksadında olduğunu belirtiyor.
Efendiler, belki unuturum, ayrıntılı
açıklamalara girişmeden önce söylemeliyım kı tarafımızdan işgal edilmiş resmi
daireler yoktur. Yalnız Sıvas ili, okulların tatilde bulunması dolayısıyla, Hey
et-ı Temsiliye yi lisede misafir etmişti. Söz konusu edilmek istenen resmî
daire bu olacaktı. Yeni kabine, her türlü faaliyetine başlangıç olmak üzere
Hey'et-i Temsiliye'yi buradan kovarak, halkın gözünde onun nüfuz ve haysiyetini
kır mak istiyordu.
Efendiler, kimden kime yazıldığı
belirtilmemiş olan bu telgraf üzerine, Sıvas telgraf merkezi ile İstanbul
telgraf merkezi arasında aynen şu haberleşme yapıldı :
Olağanüstü
İstanbul Merkez Müdürlüğü'ne
Sadaret merkezinden yazılan telgraf,
başlık ve imzası bulunmadığı için Anadolu ve Rumeli Müdaa-i Hukuk Cemiyeti
Hey'eti Temsiliyesi tarafından kabul edilmedi. Telgraf sureti merkezimizde
alıkonmuştur. Gerekenlere bilgi verilmesi rica olunur.
İmza
Kongre Merkezi
-
Bize, üzerinde Sadrazam Paşa
Hazretleri'nin cevabıdır, başlığıyla Ametçi Bey verdi; kopyası
telgrafhanededir. Siz Paşa Hazretleri'ne böyle veriniz.
-
Hey'et-i Temsiliye'ye denilmemekte
ve kimden geldiği bilinmemektedir. Bu yüzden, başlık ve imza olmadığı için
kabul etmiyorlar.
-
O halde, şimdi dağıldı. Kabinede bu
konuda bir şey yazarlarsa durum elbette aydınlanır efendim.
Bu cevabı verdikten sonra
dağıldılar. Artık bize bir şey gelmez. Fakat, Sadrazam Paşa belki evinden
yazar. Bizim bu merkezin işi kabine toplantısı bitince son bulur, kapanır
azizim.
-
Siz, dediğimizi Âmetçi Bey'e
söyleyin.
-
Âmetçi Bey de gitti. Yalnızım.
-
Telefonla söyleyiniz.
-
Bizde şehir telefonu yok. Bununla
birlikte siz telgrafı öylece saklayınız da sabahleyin resmen bir şey yazdıralım
efendim.
-
Sadrazam Paşa'ya telefon edin.
-
Kardeşim, Sadrazam Paşa'ya
anlatamayız ki...
OIağanüstü BâbıâIî, 4.10.1919
Sıvas Kongre Msrkezi Müdürlüğü'ne
Erenköyü'nde oturan Sadrazam Paşa
Hazretleıi telefonla araııdığı ve saat yirmi biri yirmi beş geçtiği halde
bulunamadı. Bu haberleşme çaresiz olarak yarın arz edilecektir, efendim.
Bâbıâli Müdürü
Hüseyin Hüsnü
OIağanüstü Istanbul, 4.Ia.I9I9
Kongre Merkezi'ne
C : Bâbıâlî Müdürlüğü'nden de
bildirildiği gibi, şimdi yirmi biri yirmi beş geçeye kadar telefondan
arandıkları halde, Sadrazam Paİa Hazretleri'nin konaklarından cevap alınamadı.
Biraz sonra yine arayacağım, Cevap alırsam derhat bildiririm. Alamazsam sabahı
beklemek zarurî olacaktır, efendim.
İstanbul Telgraf Müdürü
Tevfik
Efendiler, ertesi günü, yani 5 Ekim
1919 tarihinde, Hey'eti Temsiliye'ye çekilen imzasız telgrafın, cevap olarak
Sadrazam tarafından yazıldığı söylendi. Bunu doğrulayan resmi ve imzalı bir
yazı olmamakla birlikte, biz böyle küçük bir nokta üzerinde daha fazla durmayı
yararlı ve gerekli görmedik. Sadrazam Paşa'ya cevap yazmayı uygun bulduk. 5
Ekimde yazdığımız uzun karşılığın ana noktalarını özetleyeyim :
Tekliflerimizin hepsinin benimsenip
kabul edilmiş olduğu anlaşıldı. dedikten sonra, tarafımızdan söz verilmesi
istenen noktalar üzerinde açıklamalar yaptık ve şunları söyledik :
"Olağandışı ve kanunsuz durumları yaratan Ferit Paşa Kabinesi idi. Ferit
Paşa Kabinesi tarafından girişilmiş olan gayrimeşru iş ve hareketleri doğuran
sebeplerin ortadan kaldırılması için tarafınızdan kesin tedbirler alındığı
takdirde, kendiliğinden yok olur."
"Cemiyetimizin, bugünkü
kabineye söz verip yardımlarda bulunabilmesi için önce, hükûmetin millf
teşkilâtımızı olumlu karşıladığını açık ve kesin bir dille ifade etmesi
gerekir. Aksi takdirde, karşılıklı güven ve samimiyetin varlığı şüpheli kalacak
ve biribiri ile zıtlaşan davranış ve teşebbüslerin ortaya çıkması ihtimali
bulunacaktır."
Ali Rıza Paşa 'nın imzasız
telgrafında : "memleketimizdeki meşrutiyet idaresi gereğince, milli
hâkimiyetin geçerli oIduğu" noktasına da : "Gerçekten öyle ise de,
dağıtılmasından başlayarak Meclis-i Mebusan'ın dört ay içinde toplanması
Anayasa'mızın açık hükümlerinden iken, bugüne kadar seçmen kütükleri bile
düzenlenmemiştir. Bu davranış, Ferit Paşa Kabinesi'nin açıktan açığa
meşrutiyete bir darbesi ve Anayasa'ya kesin bir tecavüzü demektir; ceza
kanununun ilgili maddesine göre bir cinayet sayılarak işleyenler hakkında kanun
hükümlerinin tam olarak uygulanması, millî hâkimiyeti kabul edecek ve kanun
hükümlerinin yerine getirilmesini kendisi için kanuni bir görev sayacak her
meşru hükûmetin ilk kutsal görevidir" karşılığında bulunduk. Ondan snnra
şu teklifleri ileri sürdük :
1-Memlekete sükun ve güven olduğunu
ve millî dâvânın tamamiyle haklı ve meşru bulunduğunu resmî bir bildiri ile
ilân ederek, milletin tümünün birliğine hükûmetin de katıldığını
gösteriniz.
2
- Düşmüş olan hükûmetin haince
hareketlerine âlet olmuş bulunan birtakım yüksek dereceli memurlar vardır.
Onları ilgili bulundukları mahkemeye veriniz. Millî Mücadele'ye karşı çıkan
bazı valiler hakkında devlet hizmetinde kullanılmamaları için gereken işlemi
yapınız. Millî Mücadele'ye hizmet ettikleri için görevden alınmış olanları
görevlerine iade ediniz.
3
- Rütbelerinin iadesi Meclis-i
Millî'nin onayından geçmemiş bulunan ve tek çalıştırılma nedeni birtakım siyasî
düşüncelerden ibaret bulunan emeklileri, derhal eski durumlarına döndürün
mevkileri ehliyetli ellere teslim ediniz.
4
- Eski nâzırlardan Ali Kemal ve Âdil
Beyler ile Süleyman İefik Paşa'nın Meclis-i Millî'nin açılışında Yüce Divan'a
verilmek üzere, hiçbir yere kaçmalarına meydan verilmemesini, Posta ve Telgraf
Genel Müdürü Refik Halit Bey'in derhal tutuklanarak ilgili bulunduğu mahkemeye
teslimini, kanunun dokunulmazlığı ve milli hakların kutsallığı adına
isteriz.
5
- Millî Mücadele'ye katılmış veya
Millî Mücadele'yi desteklemiş olanlar aleyhine başlanmış olan kovuşturma ve
baskılara son veriniz.
6
- Basını yabancı sansüründen
kurtarınız.
İşte Efendiler, özet olarak saydığım
bu noktalarla ilgili görüş ve tekliflerden sonra, telgrafımızı şöyle bitirdik :
Arz edilen noktalara ve ileri sürülen tekliflere millet için yeterli, açık ve
uygun bir cevap verilen zamana kadar, millî gayelerin gerçekleşmesi için
milletçe alınmış olan fiilî tedbirlere, eskisi gibi devam zorunda kalınacağını,
bütün illerden, bağımsız sancaklardan ve onlara bağlı yerlerden aldığnmız
kararlar üzerine tam bir kesinlikle arz ederiz.
İmza : Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti Hey'et-i Temsiliyesi adına, Mustafa Kemal.
Efendiler, İstanbul ile haberleşme
biter bitmez, derhal şu genelge iIe durumu memlekete bildirdim
:
5.10.1919
Genelge
İstanbul Belediyesi'ne, Basına
Sadrazam Paşa Hazretleri, Erzurum ve
Sıvas Kongrelerindeki temel kararları ve millî teşkilâtın gayelerini tabiî
bulmakla birlikte, düşüncelerinde açıklanması gereken bazı noktalar görüldüğünden,
hükîımetle milletin gerçek anlamda uzlaşmalarını sağlamak amacıyla ve bütün
merkezlerin görüşlerinin özüne dayanılarak verilen cevap ve ileri sürülen
teklifler aynen aşağıdaki genelge ile duyurulur. Gelecek cevap ve ona göre
alınacak kararlar derhal duyurulacaktır.
YUNUS NADİ BEY'E ARABULUCULUK
YAPTIRILIYOR
Efendiler, AIi Rıza Paşa
Kabinesi'nin iktidar mevkiine geçtiğinin beşinci gününe geldik. Hâlâ
anlaşamıyoruz. Memleketin İstanbul ile olan resmî haberleşme ve ilişkileri hâlâ
kesilmiş olarak sürüp gidiyor. Sadrazam Paşa Hazretleri, tekliflerimize cevap
vermiyor ve hiçbir vakit vermemiş olduğunu göreceksiniz. Kabineden hiç kimse
bizimle görüşmek istemiyor.
Bu gün, yani 6 Ekim l919 günü, Yunus
Nadi Bey arkadaşımız, Harbiye Nâzırı olan Cemal Paşa'yı, daveti üzerine
makamında ziyarete gitmiş.Cemal Paşa,Yunus Nadi Bey'e durumdan özellikle
hükûmetIe Hey'et-i Temsiliye arasında daha bir anlaşma olmadığından söz etmiş
ve anlaşıldığına göre bizi haksız göstermiş; kendilerinin her şeyi kabul ve
uygulamaya hazır bulunduklarını anlatmış. Herhalde anlaşmazlık çıkaran ve bunda
direnen tarafın He 'et-i Temsiliye olduğunu söylemiş. Öyle anlaşılıyor ki,
Yunus Nadi Bey'in bizimle olan şahsî dostluğuna dayanarak, taraflan uzlaştırmak
için arabuluculuk yapmasını teklif etmiş olacak.
Yunus Nadi Bey bu aracılık teklifini
sevinerek kabul etmiş. Yalnız, Yunus Nadi Bey'in, Cemal Paşa'nın verdiği
bilgileri sağlam ve gerçek olarak kabuIlendiği ve durumu ona göre
değerlendirdiği, şimdi süzünü edeceğim telgrafının ifadesinden
anlaşılmaktaydı.
Yunus Nadi Bey'le telgraf başında
yapılmış olan bu görüşmemiz, yeni kabine ile bizi, görünüşte de olsa, uzlaşmaya
yöneltme bakımından önemlidir. Bu sebeple, müsaade buyurursanız biraz
açıklayacağım.
Harbiye Nâzırı Paşa'nın beni telgraf
başına davet ettiğini haber ver diler. Zaten dairemizde bulunan makine başına
gittim. .
İstanbul -" Harbiye
telgrafhanesi Yunus Nadi Bey zâtıdevletinizle görüşmek istiyor efendim,"
denildikten sonra; "Harbiye teIragrafhanesinde makine başında hazırım
dendi"." Hazır olan kimdir?" dedim.
Telgrafçı - "Yunus Nadi Bey ve
yanında Nâzır Paşa'nın yâveri Cevat Rifat Bey vardır efendim. Nâzır Paşa yı
istediler mi, yoksa..." açıklamasında bulundu.
"- Kendileriyle şimdi
görüşürüz. Yalnız, beni telgrafa davet ettikleri zaman Nâzır Paşa istiyor"
demişlerdi." Davet eden Nâzır Paşa mıdır, yoksa zâtıâlîleri mi?
Yunus Nadi Bey - " Nâzır
Paşa'nın müsaadesiyle ve yav eri vasıtasıyla, Harbiye merkezinden
zâtıdevletlerini aradık. Bu yüzden vanlış anlaşıldı efendim," dedi.
Ben -" Teşekkür ederim.
Buyurun", dedim.
Bunun üzerine Yunus Nadi Bey'in
sözleri alınmaya başlandı. Yunus Nadi Bey, düşüncelerine şöyle bir giriş yaptı
: "Millî iradenin, millet hâkimiyetini etkili kılmasının olumlu bir sonucu
olarak meydana gelen değişiklik üzerine, burada kurulan hükûmetle, millî
teşkilây arasında uyumlu bir birliğin sağlanmasının gecikmeyeceğine
hükmetmiştim. Yaptığım sonışturmadan sonra, daha bir iki noktada anlaşmazlık
bulunduğunu anladım. Bu uyumun kurulmasındaki gecikme içte ve dışta iyi
olmayacağı için, bazı hususları arz etmeyi bir görev saydım."
Ondan sonra, şimdi özetleyeceğim
noktalarla ilgili bilgi ve düşüncelerini, ilk konu olarak belirttiler.
1- Ferit Paşa Kabinesi'nde bulunmuş
olan bazı şahısların bu kabinede yer aldıkları için kötü gözle görülmelerinin
doğru olmadığını Abuk Paşa (Ahmet Abuk Paşa)'nın Ferit Paşa Kabinesi'nin
düşmesinde rol oynadığını;
2
- Rıza Paşa Hükûmeti'nin bir geçiş
devresi hükûmeti olduğunu, süresinin Meclis-i Meb'usan seçiminin sonuna kadar
devam edebileceğini
3
- Bugünkü hükûmetin, millî gaye ve
isteklerinin hepsini yerinde bulma ve olumlu bir sonuca ulaşmasına da çalışma
konusunda en ufak şüpheye yer vermemekte olduğunu, belirttiler ve;
4
- Özellikle, Cemal ve Abuk Paşa gibi
kimselerin, hükûmette milli dâvânın birer temsilcisi ve kefili gibi kabul
edilmelerinde kararsızlığa yer yoktur, hükmünü verdiler.
İkinci konu olarak da Yunus Nadi
Bey, şahıslarla ilgili noktaya dokundular. Bunda bizimle tamamen aynı duyguda
olmakla birlikte, biraz ılımlı olma tavsiyesine cesaret edeceğim dedi ve
görüşünü, millî başarının uyandırdığı iyi etkilerin, bazılarında intikamcılıkla
yorumlanarak lekelenmekten korunmanın önemli olduğu şeklinde belirtti.
Yunus Nadi Bey, "Bugünkü
hükûmet üyeIeri ile yaptığım temaslardan, hükûmetin, millî teşkilâtın
isteklerinin yerine getirilmesinde kararlı olduğu anlaşılıyor" dedikten
sonra şu bilgiyi verdi : "Harbiye Nâzırı Cemal Paşa, bu gün yayınlanacak
bildiride bu noktanın aslında yeterince açıklanmış olduğunu; ancak, bildiri,
hükûmetin ağzından, resmî bir dille yazılmış olduğuna göre, her yön dikkate
alınarak araya sıkıştırılmış göstermelik birkaç kelimeye önem verilmemesi
gerektiğini söyledi."
Yunus Nadi Bey, yeni sadrazam ile
hükûmetinin - her türlü yanlış anlaşılnıayı gidermek için - millî teşkilâtın
ileri gelenlerinin göstereceği bir hey'etle doğrudan doğruya temas kurma
konusundaki samimi isteğini bildirdikten sonra, bütün düşüncelerini şu cümle
ile özetledi : "Bugün bendenizin en gerekli saydığım husus, bunalımın sona
ermesi ve karmakarışık bir durumda sürüp gitmemesinden ibarettir"
Yunus Nadi Bey , bu konudaki
düşüncelerimi bellediği için, ben de şu cevabı verdim :
Sıvas, 6.10.1919
Yunus Nadi Beyefendi'ye
Hey'et-i Temsiliye'ce Sadrazam Paşa
Hazretleri'ne yapılan birinci ve ikinci derecedeki tekliflerle, kendisinin
hey'etimize vermiş olduğu cevap ve özellikle bu cevabın son bölümleri bilmem
tarafınızdan görülmüş müdür? Söylediklerinizden ve yüksek düşüncelerinizden, bu
yazılan görmemiş olduğunuza ve tekliflerimizin zâtıâlînize bunlarm nitelik ve
samizııiyetini tam olarak anlamamış olanlar tarafından anlatılmış bulunduğuna
hûkmediyoruz.
Bu nedenle, burada konunun esası üzerinde bir tartışmaya girmeyi müşkül görüyoruz. Yalnız, şahsî olan yüksek düşüncelerinizdeki bazı noktaları aydınlatmak maksadıyla, aşağıda, sırayla açıklamalar yapılmıştır.
Bu nedenle, burada konunun esası üzerinde bir tartışmaya girmeyi müşkül görüyoruz. Yalnız, şahsî olan yüksek düşüncelerinizdeki bazı noktaları aydınlatmak maksadıyla, aşağıda, sırayla açıklamalar yapılmıştır.
Yeni kabine ile millî teşkilâtımız
arasında uyumlu bir birlik kurulmasının gecikmeyeceği yargısına biz de
varmıştık. Bu gecikmenin sebebini bizde değil, yeni kabinenin dört gündür
göstermekte olduğu kararsız tavırda aramak gerekir. Yeni kabine, bize aramızda
bir anlaşmazlık olduğunu da bildirmemiştir. Yeni kabinede, yerlerinde bırakılan
eski nâzırlarm namuslanndan şüphe etmemekle birlikte, eski kabinenin ağır suç
sayılacak işlerine bilerek veya bilmeyerek katılmış olmalan göz önünde
tutulacak önemli bir noktadır.
Abuk Paşa ' nın kabinenin düşmesinde oynamış olduğu rol bizce bilinmemektedir. Biz, sonucu sağlayaıı gücü pek iyi biliriz. Bizim maksadımız, bu hükûmeti, sanıldığı gibi bir geçiş devresi hükûmeti olarak kabul etmek değildir. Aksine, milletin kaderi üzerinde karar vercek ve banşı yapacak en önemli bir hey'et olabilmesini dileriz. Milletimizin ana çıkarları açısından, yabancıların bizce hiç önemi yoktur.
Biz, davranışlarımızı yabancıların dedikodusuna uydurma güçsüzlüğünü reddetmiş olanlardanız. İç ve dış durumu bütün açıklığı ile biliyoruz. Attığımız adım tesadüflere bağlı değildir, derin düşüncelere, sağlam temellere, bütün milletin düzenli bir teşkilâta bağlı gerçek kuwetine ve irade gücüne dayanmaktadır.
Abuk Paşa ' nın kabinenin düşmesinde oynamış olduğu rol bizce bilinmemektedir. Biz, sonucu sağlayaıı gücü pek iyi biliriz. Bizim maksadımız, bu hükûmeti, sanıldığı gibi bir geçiş devresi hükûmeti olarak kabul etmek değildir. Aksine, milletin kaderi üzerinde karar vercek ve banşı yapacak en önemli bir hey'et olabilmesini dileriz. Milletimizin ana çıkarları açısından, yabancıların bizce hiç önemi yoktur.
Biz, davranışlarımızı yabancıların dedikodusuna uydurma güçsüzlüğünü reddetmiş olanlardanız. İç ve dış durumu bütün açıklığı ile biliyoruz. Attığımız adım tesadüflere bağlı değildir, derin düşüncelere, sağlam temellere, bütün milletin düzenli bir teşkilâta bağlı gerçek kuwetine ve irade gücüne dayanmaktadır.
Millet, egemenliğini bütün anlamıyla
bütün dünyaya tanıttırmaya kesin olarak karar vermiştir. Bunun için de her
yerde, her türlü tedbir alınmıştır. Bugünkü hükumetin millî dâvâ ve istekleri
olumlu karşılamasını ve oluınlıı bir sonuca bağlamaya çalışmasını bekleriz.
Çünkü başka tûrlü iktidarda kalamaz. Abuk Paşa' yı bilmiyoruz. Ancak, Cemal
Paşa'dan millî teşkilâtımızın temsilcisi olmaktan başka bir şey beklemeyiz.
(Efendiler, İunu belirtmeliyizn ki,
Cemal Paşa bizim temsilcimiz değildi. Kendisine böyle bir mevki ve görevin
verilmiş olması, sizce bilinen tutumundan dolayı doğru da değildi. Ancak, Yunus
Nadi Bey'in telgrafında, Cemal Paşa'nın temsilci gibi kabul edilmesin de şüpheye
gerek yoktur denilmiş olmasından, Cemal Paşa'nın bunu istediği kanısına
varılmış ve bu görev kendisine bir oldubitti halinde verilmiştir.)
Cemal Paşa nâzır olur olmaz,
kendilerinin herkesten önce bizimle ilişki kurup gerçek durumu anlayacağını ve
ona göre hükîımetle millî teşkilâtın görüşlerini birleştirmeye çalışacağını
umuyorduk. Oysa, daha böyle bir temastan kaçındığı görülüyor.
Bizim yeni kabineye karşı ileri sürdüği.imüz teklif ve istekler, şahsî ve keyfî olmayıp, bütün iller ve bağımsız sancaklarla bunlara bağlı yerlerin, beş kolordu komutanıuın ve millî teşkilâta bağlılık gösteren yüksek dereceli memurların Hey'et-i Temsiliyemize bildirmiş olduklası tekliflerin, Hey et-i Temsiliye'mizce, hûkümeti mümkûn olduğu kadar güç bir duruma sokmama düşüncesi ile yapılmış özetinin özeti durumundaki bir sonucundan ibarettir. Bu teklif ve isteklerde sandığınız ve belirttiğiniz sakıncalar da yoktur.
Hükûmet, Fiey'et-i Temsiliye'mizle samimî ve ciddî ilişki ve göri.işmelerde bulunduğu takdirde, ileri sürülmüş olan istek ve tekliflerin hükûmetçe uygulanabilecek şekil ve zamanını kararlaştırmaya hiçbir engel bulunmamaktadır. Yalnız, Sadrazam Paşa'nın, Hey'et-i Temsiliye'mize 4 Ekimde cevap olarak gönderdiği telgrafındaki son paragraflar dikkati çeker niteliktedir. Eğer meşru olan millî teşkilâtımız ile bunun yönetimini elinde bulunduranları, gayrimeşru ve kanun dışı tanıma zfhniyeti devam ettirilecekse, hiçbir uyuşma imkânı bulunamayacağına şüphe yoktur.
Bizim yeni kabineye karşı ileri sürdüği.imüz teklif ve istekler, şahsî ve keyfî olmayıp, bütün iller ve bağımsız sancaklarla bunlara bağlı yerlerin, beş kolordu komutanıuın ve millî teşkilâta bağlılık gösteren yüksek dereceli memurların Hey'et-i Temsiliyemize bildirmiş olduklası tekliflerin, Hey et-i Temsiliye'mizce, hûkümeti mümkûn olduğu kadar güç bir duruma sokmama düşüncesi ile yapılmış özetinin özeti durumundaki bir sonucundan ibarettir. Bu teklif ve isteklerde sandığınız ve belirttiğiniz sakıncalar da yoktur.
Hükûmet, Fiey'et-i Temsiliye'mizle samimî ve ciddî ilişki ve göri.işmelerde bulunduğu takdirde, ileri sürülmüş olan istek ve tekliflerin hükûmetçe uygulanabilecek şekil ve zamanını kararlaştırmaya hiçbir engel bulunmamaktadır. Yalnız, Sadrazam Paşa'nın, Hey'et-i Temsiliye'mize 4 Ekimde cevap olarak gönderdiği telgrafındaki son paragraflar dikkati çeker niteliktedir. Eğer meşru olan millî teşkilâtımız ile bunun yönetimini elinde bulunduranları, gayrimeşru ve kanun dışı tanıma zfhniyeti devam ettirilecekse, hiçbir uyuşma imkânı bulunamayacağına şüphe yoktur.
Bugün yayınlanacağını bildirdiğiniz
bildiride, her ne sebeple olursa olsun, millî teşkilât ve mücadelemiz hakkında
eleştirici bir diI kullanıldığı takdirde, hattâ bu tutum önemsiz birkaç
keIimeden ibaret kalsa bile, tarafımızdan her türlü an· laşma imkânı ortadan
kaldınlmış sayılacaktır. Zaten İstanbul Hükûmeti, Hey'et-i Temsiliye ile iyiden
iyiye anlaşmadıkça, bildirisi hiçbir yerden alınmayacaktır. Belki, yalnızca
İstanbul bunun dışında kalabilir.
Hey'et-i Temsiliye'miz bûtûn fller
ile bağımsız sancaklar adına kendi bölgelerinde milletin genel oylan ile seçilmiş
temsilcilerinin oluşturduğu Erzurum ve Sıvas'ta toplanan genel kongreler
tarafından kararlaştınlmış ve seçilmiş bulunan meşru bir miIlî teşekküldür.
Temsil yeteneği ve kudreti de fiili çalışmaları ile ortadadır. Meclis-i
Meb'usan'm toplanıp da fiilen denetleme görevine başlayacağı güne kadar,
Hey'et-i Temsiliye'nin millet ve memleketin kaderi ile ilgilenmesi zaruridir.
Hükümetin, hey'etimizIe samîmî temas ve ilişkisi, elbette kendi mevki ve
kuvvetini güçlendirecektir. Ayrı ayn yönlerde yüründüğü takdirde, bunun
memleket ve millet çıkarlan için sakıncalar doğuracağı tabiîdir.
Biz, bugünkü kabinede, varlıklan
memIeket ve millet için özellikle yararlı olacağına inandığımız bazı
kimselerin, daha önce oIduğu gibi, birer birer kabineden çıkarılması şeklindeki
son moda kabine taktiklerine uğradıklannı görmek istemeyiz (Efendiler bu
dediğimizin çıktığını göreceksiniz). Sıvas'ta toplanmış bulunan Hey'et-i
Temsiliye, bizzat ve doğrudan doğruya hükûmetle en samimî temas ve ilişkide
bulunmaya hazır ve isteklidir.
Bu görevi başkalarına vermek yetkisine sahip değildir. Hükûmetle tam bir anlaşma gerçekleştiği takdirde, temasın kolay ve güvenilir olabilmesi için daha başka çareler de düşünülebilir. Özet olarak, karışık duruma bir an önce son verilmesi, öncelikle, hükumetin kendisine arz ve teklif ettiğimiz şekildeki bir bildirisinin, göstermelik kelimelerle değil, samimi bir dil ile yayınlanması ve öteki tekliflerin olumlu karşılanıp yerine getirileceği konu sunda, Sadrazamlığın, arz ettiğimiz hususlara doğrudan doğruya cevap vermesiyle mümkün olacaktır. Yoksa, Refik Halit Bey tarafından hâlâ telgraflarımız ve bildirilerimiz kontrol edilir, çalınır ve alıkonulurken, hükûmetin samimiyetinden söz edilmesi, bize pek garip geliyor.
Bu görevi başkalarına vermek yetkisine sahip değildir. Hükûmetle tam bir anlaşma gerçekleştiği takdirde, temasın kolay ve güvenilir olabilmesi için daha başka çareler de düşünülebilir. Özet olarak, karışık duruma bir an önce son verilmesi, öncelikle, hükumetin kendisine arz ve teklif ettiğimiz şekildeki bir bildirisinin, göstermelik kelimelerle değil, samimi bir dil ile yayınlanması ve öteki tekliflerin olumlu karşılanıp yerine getirileceği konu sunda, Sadrazamlığın, arz ettiğimiz hususlara doğrudan doğruya cevap vermesiyle mümkün olacaktır. Yoksa, Refik Halit Bey tarafından hâlâ telgraflarımız ve bildirilerimiz kontrol edilir, çalınır ve alıkonulurken, hükûmetin samimiyetinden söz edilmesi, bize pek garip geliyor.
Hükûmet, bu kararsız durumunda birkaç
gün daha devam edecek olursa, millet gözünde daha pek kazanamadığı güven ve
itimadın büsbütün kaybolmasına yol açacaktır. Her yerden aldığımız
telgraflarda, yeni hükûmetin güvenilir olup olmadığına dair sorular
sorulmaktadır. Saygılarımı arz ederim kardeşim.
Mustafa Kemal
Efendiler, Yunus Nadi Bey, verdiğim
bilgiler ve yaptığım açıklamalardan gerçek durumu anladı. Bizimle haberleşmenin
devamına gerek görmedi. Aksine, yeni hükûmeti ve özellikle Cemal Paşa'yı
uyarmaya çalışmış... Gerçekten, açıklayacağım üzere, görünüşte de olsa, bir
anlaşma durumu ve manzarası ortaya çıktı.
Efendiler, 6 Ekim 1919 günü de
geçti. Biz eldeki tedbirlerin önemle ve dikkatle yürütülmesi gereğini bir
genelge ile emrettik.
Efendiler, Yunus Nadi Bey'le
haberleşmemizin ertesi günü, nihayet, sadrazamdan cevap değil, fakat Cemal
Paşa'dan şu telgrafı aldık :
Harbiye 7.l0.I9l9
Saat l2.O7
BÖLÜMLER - LİNKLER
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
Follow @AlpWebSite
Bizi Takip Edin
Tweetle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder