Türkiye Büyük Millet Meclisi Dönemi :(Bölüm - 2)
23.Nisan.1920 Tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
İçindekiler :
ÇERKEZ ETHEM VE KARDEşLERİNİN ÇIKARDIĞI
DEDİKODULAR
MECLİSTE GÖRÜLEN AYKIRI EĞİLİMLER VE NAZIM
BEY'İN İÇİşLERİ BAKANLIĞINA SEÇİLMESİ KARşISINDA BENİMSEDİĞİM TUTUM
MİLLETVEKİLLERİNİ SEÇERKEN ÇOK DİKKATLİ VE
TİTİZ OLMALIDIR
ALİ FUAT PAşA'NIN MOSKOVA BÜYÜKELÇİLİĞİNE
ATANMASI VE CEPHENİN İKİYE AYRILMASI KARARI
SURATLE DÜZENLİ ORDU VE BÜYÜK SÜVARİ
BİRLİKLERİ KURMA VE DÜZENSİZ
TEşKİLAT FİKİR VE SİYASETİNİ YIKMA KARARI
GÖRÜNÜşTE
BİZİM İÇİN YUMUşAK SANILAN BİR POLİTİKA İLE, BİZİ İÇTEN YIKMA TEşEBÜSÜ
İSTANBUL'DA İKTİDAR MEVKİİNE GETİRİLEN
TEVFİK PAşA KABİNESİ ANKARA İLE TEMAS İMKANI ARUYOR
BİLECİK GÖRÜşMESİ KARARLAşTIRILIYOR
ETHEM VE TEVFİK KARDEşLERİN MUHALEFETE
GEÇMESİ
TEVFİK CEPHE KOMUTANINI TANIMIYOR
ETHEM VE
TEVFİK KARDEşLERLE KENDİLERİ GİBİ DÜşÜNEN BAZI ARKADAşLARININ MİLLİ HÜKÜMETE
İSYANI
BİLECİK GÖRÜşMESİ
İZZET VE SALİH PAşALAR ANKARA'DA
ETHEM VE
KARDEşLERİ ZAMAN KAZANMAK İÇİN BİZİ YANILTMAYA ÇALIşIYORLARDI
ÇERKEZ ETHEM HÜKÜMETİN KANUNLARINI
TANIMIYOR
DEMİRCİ EFE DE HAREKETE GEÇİYOR
REşİT ORDUYU YANILTMAYA ÇALIşIYOR
ÇERKEZ ETHEM'E BİR NASİHAT ASİ ETHEM VE
KARDEşLERİNE KARşI FİİLİ HAREKATA GEÇİLMESİNİ EMRETTİM
HEYETİ GONDERİLİYOR
ETHEM VE
KARDEşLERİ KUVVETLERİYLE BİRLİKTE DÜşMAN SAFLARINDA MÜSTAHAK OLDUKLARI YERİ
ALDILAR
BİRİNCİ İNÖNÜ ZAFERİ
DÜşMANLA
İşBİRLİĞİ YAPAN MANİSA MİLLETVEKİLİ REşİT BEY'İN MİLLETVEKİLLİĞİNİN
KALDIRILMASI KARARI
ETHEM VE KARDEşLARİ CANLARINI REFET
PAşA'YA BORÇLUDURLAR
İZZET VE
SALİH PAşALAR ANKARA'DAN MEMNUN GÖRÜNMÜYORLAR, İLLE PAYİTAHTA GİTMEK
İSTİYORLARDI
SADRAZAM TEVFİK PAşA BENİMLE TEMAS KURUYOR
TEVFİK PAşA'YA VERDİĞİM RESMİ VE ÖZEL
CEVAPLAR
TEVFİK PAşA
VE ARKADAşLARI ANADOLU'YU İSTANBUL HÜKÜMETİNE BAĞLAMAYA ÇALIşIYORLAR
TEşKİLAT-I
ESASİYE KANUNU'NUN TEMEL MADDELERİNİ TEVFİK PAşA'YA BİLDİRDİM
İLK TEşKİLAT-I ESASİYE KANUNUMUZUN TARİHÇESİ
ÇERKEZ ETHEM VE KARDEşLERİNİN
ÇIKARDIĞI DEDİKODULAR
Efendiler, her başarısızlığın
sonunda birtakım dedikoduların ortaya çıkması beklenmelidir. Gediz
Muharebesi'den sonra da genel durum feci bir görünüş arz edince, her tarafta
dedikodular, haklı vehaksız tenkitler başladı.
Bazıları ve hele Kuva-yı Seyyare'ciler,
Ethem ve kardeşleri, bütüntün suçu cephe komutanına ve düzen:i ordu tümenlerine
atarak, kendileriningüç durumda bırakılmış oldukları yolunda propaganda
yaptırıyorlarve "ordu komutanı kendi hatâlarını kapatmak için kusuru bize
yükletiyor"diyorlardı.
Ordu da Kuva-yı Seyyare'nin hiçbir
iş yapmadığını, yapma gücündeolmadığını, savaşta verilen emirlere uymadığını,
daima tehlikeden uzakbulunduğunu iddia ve ispat ediyordu.
Efendiler, açıklamalara tekrar
bıraktığım noktadan devam etmeküzere, burada küçük bir olayı dile getirmeme
müsaadenizi rica edeceğim.Bilindiği üzere, Büyük Millet Meclisi'nin kuruluşu
sırasında ortaya konanesaslara göre, "İcra Hey'eti" adı verilen
Hükûmet'in üyeleri, doğrudandoğruya ve ayrı ayrı Meclis tarafından seçiliyordu.
Bu usul 4 Kasım1920 tarihine kadar uygulandı. Bununla ilgili kanun, ancak 4
Kasım1920'de : "Bakanlar, Büyük Millet Meclisi Başkanı'nın Meclis
üiyelerindengöstereceği adaylar arasından salt çoğunlukla seçilir"
şeklinde değiştirildi.
MECLİSTE GÖRÜLEN AYKIRI EĞİLİMLER VE
NAZIM BEY'İN İÇİşLERİ BAKANLIĞINA
SEÇİLMESİ KARşISINDA BENİMSEDİĞİM
TUTUM
İşte arz etmek istediğim husus,
bakanların seçimi ile ilgili kanunun değiştirilmesini gerektiren sebepleden
biridir.
Efendiler, 4 Eylül 1920 tarihinde,
Tokat Milletvekili bulunan Nazım Bey, 89 oya karşı 98 oyla,
Meclis'çe İçişleri Bakanlığı'na
seçildi. Nazım Bey, dakika kaybetmeksizin büyük bir aceleyle Bakanlık makamına
gidip daha sonra Bakanlar Kurulu Başkanı da olmam dolayısıyla beni ziyarete
geldi.
Ben, Nazım Bey'i kabul etmedim. Yüce
Meclis'in güvenini kazanarak seçilmiş olan bir bakanı kabul etmemekle yaptığım
muamelenin mahiyet ve nezaketini elbette takdir ediyordum. Fakat memleketin
büyük yararı, beni bu yolda harekete mecbur tutuyordu. Elbette, bu hareketimin
sebebini açıklayıp ispat edeceğimden ve açıklayacağım noktanın yüce Meclis'çe
de önemli görüleceğinden emindim.
Efendiler, Meclis üyeleri arasından,
aykırı birtakım prensiplere eğilim gösterenler ortaya çıkmaya başlamıştı.
Bunlardan biri olmak üzere Nazım Bey ve arkadaşları en çok dikkatimi çekmişti.
Nazım Bey'in, kendisinden daha Sıvas Kongresi sıralarında aldığım safsatalarla
dolu bazı mektuplarından, ne zihniyet ve karakterde bir kimse olabileceğini
anlamıştım. Nazım Bey, milletvekili olarak Ankara'ya geldikten sonra, her gün
yeni yeni siyasî faaliyetler gösteriyordu. Oluşmaya başlayan her siyasî grupla
temas fırsatını kaçırmıyordu.
Nazım Bey, bizzat veya dolaylı
olarak yabancı çevrelerden bazıları ile temas yolunu bulmuş; onlardan teşvik
görmüş ve yardım imkânları da sağlamıştı.
Bu zatın Halk İştirakıyyun Fırkası
diye gayri ciddî ve sırf kendisine disine çıkar sağlamak üzere bir parti kurma
teşebbüsüne geçerek, milliyetçiliğe aykırı faaliyet sevdasında bulunduğunu
mutlaka duymuşsunuzdur. dur.
Bu zatın yabancı çevrelere casusluk
ettiğine de asla şüphe etmiyordum. Nitekim, daha sonra İstiklâl Mahkemesi
birçok gerçeği ortaya koymuştu.
İşte Efendiler, bu Nazım Bey,
kendisinin ve arkadaşlarının yaptığı sürekli propaganda sayesinde ve bize
muhalefete hazırlananların milletin yüksek yararlarını unutarak yaptıkları
yardımlarla İçişleri Bakanlığı'na geçirilmişti. Böylece Nazım Bey, Hükûmet'in
bütün iç idare makinesinin başında, memleket ve millete değil, fakat, paralı
uşağı olduğu kimselerin isteklerinin gerçekleşmesine en büyük hizmeti yapabilecek
duruma gelebilmişti.
Elbette Efendiler, buna asla razı
olamazdım. Onun için İçişleri Bakanı Nazım Bey'i kabul etmedim ve istifaya
mecbur ettim. Lüzum görüldüğü zaman da, Meclis'teki gizli oturumda, hakkındaki
bilgi ve görüşlerimi açıkça söyledim.
MİLLETVEKİLLERİNİ SEÇERKEN ÇOK
DİKKATLİ VE TİTİZ OLMALIDIR
Saygıdeğer Efendiler, pek iyi
bilirsiniz ki, sultanlarla, halifelerle idare edilmiş ve edilmekte olan
memleketlerde, vatan için en büyük tehlike, sultanların ların ve halifelerin düşmanlar
tarafından satın alınmalarıdır.Bu, çok defa kolaylıkla sağlanabilmiştir.
Meclislerle idare edilenmemleketlerde ise, en tehlikeli durum, bazı
milletvekillerinin yabancılaradına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır.
Millet Meclislerine kadargirme yolunu bulabilen vatansızlara her zaman
rastlanabileceğine, tarihinbu konudaki örnekleriyle hükmetmek zarurîdir. Bunun
için millet,kendi vekillerini seçerken, çok dikkatli ve titiz olmalıdır.
Milletin hatâyapmaktan korunması için tek çıkar yol, düşünce ve faaliyetleriyle
milletingüvenini kazanmış olan siyasî bir partinin seçimde millete
kılavuzluketmesidir. Genellikle bütün vatandaşların, adaylıklarını ortaya
atanher şahıs hakkında karar vermeye yardımcı olacak doğru bilgilere ve
isabetli oya sahip bulunacağını kabul etmek, nazarı olarak var sayılsa,
bile,bunun tam bir gerçek olmadığı, tecrübelerin tecrübeleriyle ve inkâr
edilemezbir açıklıkla ortaya çıkmıştır.
Efendiler, bıraktığımız noktaya,
yani Batı Cephesi'ne dönüyorum.Gediz Muharebesi'nden, onun maddî ve manevî can
sıkıcı sonuçlarındansonra, Fuat Paşa'nın cephe üzerindeki komutanlık etki ve
otoritesisarsılmış gibi görünüyordu. Kendisini komutadan çekmeyi zarurî
saymayabaşladım. Tam bu sırada idi ki, Fuat Paşa Ankara'ya gelip görüşmeküzere
5 Kasım 1920 tarihli bir şifre ile izin istedi. Cevap olarak 6 KasımdaAnkara'ya
gelmesinin uygun olacağını bildirdim. Fuat Paşaaleyhindeki dedikodu ve Kuva-yı
Seyyare'nin varlığının ordudaki disiplinsizliğeyol açan kötü etkileri o kadar
hissedilmeye başlamıştı ki, 7 Kasımtarihinde Ali Fuat Paşa'ya hemen Ankara'ya
gelmesini emretmeyigerekli buldum.
ALİ FUAT PAşA'NIN MOSKOVA
BÜYÜKELÇİLİĞİNE ATANMASI VE CEPHENİN İKİYE
AYRILMASI KARARI
Efendiler, artık Ali Fuat Paşa'nın
Batı Cephesine komuta edemeyecegine inanmıştım. O günlerdeMoskova ya da bir
elçilik hey'eti göndermemiz gerekiyordu. O halde, Fuat Paşa büyükelçi
olarakMoskova'ya gidebilirdi. Batı Cephesi de çok ciddî ve dikkatli bir çalışma
beklediğinden,bu cephe komutanlığını da zatengenel askerî harekâtı yürütmekte
olan Genelkurmay Başkanı İsmetPaşa'ya ek görev olarak vermek en sür'atli ve
uygun bir tedbir olacaktı.Bir yandan da gerek iç isyanlara ve direnmelere karşı
gerek savaş harekâtıaçısından kuvvetli bir süvari teşkilâtına duyulan ihtiyaç
açıktı. Sırfbu teşkilâtı kurabilmek için de İçişleri Bakanı olan Refet Bey'e
(Refet Paşa)ek olarak bu görevi de vererek kendisini Konya ve
dolaylarınagöndermeyi uygun buluyordum. Çünkü Refet Paşa, zaman zaman
çeşitlisebeplerle Konya'ya, Denizli'ye gitmiş, Batı Cephesi'nin güney kesimiile
ilgilenmiş ve o kesimle ilgisi bulunan bölgeleri tanımış bulunuyordu. O halde
konuyu şöyle çözebilirdim : Cepheyi ikiye ayırmak; önemlikesimleri içine alan
alanı Batı Cephesi diye adlandırarak İsmet Paşa'nınkomutasına vermek; güney
kesimini de Konya ve dolaylarına göndereceğimRefet Paşa'ya vererek, her iki
cepheyi birden doğrudan doğruyaGenelkurmay Başkanlığı makamına bağlamak...
Genelkurmay Başkanlığı'nı da Millî
Savunma Bakanı olan FevziPaşa vekâlet edebilirdi. Fuat Paşa zamanında bir de
cepheden Sıvas'akadar uzanan "Geri Bölgesi" vardı. Fuat Paşa, bu
bölgeyi idare edebilmekiçin de bir "Cephe Komutanlığı Vekâleti"
makamı kurmaya mecburolmuştu. Bunun tabiî ve pratik olmadığı meydandaydı. Bu
bakımdan, yenidüzenlemede bu geri bölgesini de menzil alanı olarak cepheye
bıraktıktansonra, Millî Savunma Bakanlığı'na bağlamak tabiî idi. ismet
Paşa'nınbir süre için Genelkurmay Başkanlığı'ndan ayrılmaması, ordunundüzenlenme
ve hazırlanmasında sür'at sağlanması için yararlı görüldüğügibi, Refet Bey'in
de İçişleri Bakanlığı sıfatını geçici olarak devam ettirmesi,özellikle kendi
bölgesinde güvenliğin sağlanması, halktan hayvanve malzeme toplamak suretiyle
meydana getirmeye mecbur olduğu süvariteşkilâtını bir an önce kurabilmek için
gerekliydi.
SURATLE DÜZENLİ ORDU VE BÜYÜK SÜVARİ
BİRLİKLERİ KURMA VE DÜZENSİZ
TEşKİLAT FİKİR VE SİYASETİNİ YIKMA
KARARI
Efendiler, 8 Kasım 1920'de, Fuat
Paşa Ankara'ya geldi. Karşılamak için bizzat istasyonda bulunuyordum.Paşa'yı
omuzunda bir filinta olduğu halde Kuva-yıMilliye kıyafetinde gördüm. Batı
Cephesi Komutanı'na bu kıyafetibenimseten düşünce ve zihniyet akımınınbütün
Batı Cephesi üzerinde ne kadar etkili olduğunu anlamakiçin artık tereddüde yer
kalmamıştı. Onun için Fuat Paşa'yakısa bir görüşmeden sonra, alabileceği yeni
görevi söyledim. Memnuniyetlekabul etti. Aynı günün gecesi İsmet ve Refet
Paşaları dadavet ederek yeni durumu ve görevlerini kararlaştırdık.
Kendilerineverdiğim kesin direktif : "Sür'atle düzenli ordu ve süvari
birlikleri meydanagetirmekten" ibaretti. Böylece 1920 yılı Kasımının
sekizinci günü"düzensiz teşkilât fikir ve siyasetini yıkma kararı"
faaliyet ve uygulama alanına konulmuş oldu.
GÖRÜNÜşTE BİZİM İÇİN YUMUşAK SANILAN BİR POLİTİKA İLE, BİZİ İÇTEN YIKMA
TEşEBÜSÜ
Saygıdeğer Efendiler, burada bir an
durarak bakışlarımızı İstanbul'a çevirelim. Damat Ferit Paşa Hükûmeti'nin her
türlü düşmanla ortak olan silâhlasonuç alma plânı uygulamada başarı
kazanamamıştı. İç isyanlara karşı koyduk ve direndik. Yunan taaruzu en sonunda
bir hatta durdu. Yunanlıların ondan sonraki hareketleri de sınırlı alanlar
içinde kaldı. İç isyanlara ve Yunan cephesinekarşı ciddî tedbirler almakta
o1duğumuz görülüyordu. İçeriden ve dışarıden gelen silâhlı hücumların,
özellikle Ankara'daki Millî Hükûmet'i sarsamayacağı anlaşılıyordu. Bu itibarla,
İstanbul'un silâhlı saldırı politikasıiflâs etmiş bulunuyordu. Bunu değiştirip,
yeniden uzlaşma politikasınadöner gibi görünerek, bizi içerden yıkma politikası
gütmenin daha yararlıolacağına inandıklarına hükmedilebilirdi. Tıpkı 1919
Eylülündle DamatFerit Paşa'nın birinci çekilmesinden sonra, Ali Rıza Paşa
Kabinesi'ningelmesiyle olduğu gibi, görünüşte bizim için yumuşak sanılan bir
politikaile, bizi içten yıkma teşebbüsü yenilenecekti.
Bundan sonraki mücadelelerimizde,
İstanbul vasıtasıyla yapılan içve barış teşebbüsler, bizi güçsüzlüğe düşürecek
telkinler ve Yunan ordusuyla olduğu kadar, fakat anlaşılması ve anlatılması
daha güç şartlar içinde, içerideki bozgunculara karşı uğraştığımız da
görülecektir.
İstanbul'da hükûmetin başına Tevfik
Paşa getirildi. Kabinede Dahiliye Nâzırı olarak Ahmet İzzet ve Bahriye Nâzırı
olarak Salih Paşa'lar bulunuyordu. Tevfik Paşa Kabinesi derhal bizimle temasve
ilişki kurmak istedi. Bu görevi esas itibariyle Ahmet İzzet Paşa üzerine aldı.
Saray kurmay hey'etinde bulunan bir subay, Ahmetİzzet Paşa tarafından bazı
notlarla Ankara'ya gönderildi. Bu notlarda, eskisine bakarak daha elverişli
şartlarla, söz gelişi, İzmir'de Osmanlı hakimiyeti altında Yunanlılar
tarafından özel bir yönetim kurulmasının kabulü gibi şartlarla, bir barış yapma
ümidinde bulundukları veher şeyden önce, İstanbul Hükûmeti ile bir uzlaşmaya
varmanın önemliolduğu bildiriliyordu.
Ahmet İzzet Paşa'nın ve içinde
bulunduğu hükûmetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ve Hükûmeti'nin nitelik
ve yetkilerindenhaberdar olmadıkları, hâlâ İstanbul Hükûmeti'ni sürdürmeyi ve
bu yollamillet ve memleketin kaderiyle, ilgili sorunları çözmeyi düşündükleri
görülüyordu.
Ahmet İzzet Paşa'ya ve Tevfik Paşa
Kabinesi'ne durumu bildirmek ve kendilerini aydınlatmak maksadıyla, gereken
bilgi ve görüşleri etraflı olarak yazdırıp Ankara'ya gelen özel memura verdik
ve kendisini 8 Kasım 1920 tarihinde İnebolu'ya doğru yola çıkardık.
12 Kasım 1920 günü, Zonguldak'tan
Yüzbaşı Kemal imzalı kısabir telgraf aldım. Bunda, şifreli bir telgrafı çekmek
üzere İstanbul'dangönderildim, deniyordu. Söz konusu, şifreli telgraf, Dahiliye
Nâzırı İzzet Paşa'nın imzasını taşıyordu. İstanbul'da 9 Ekim 1920
tarihindeyazılmıştı.
İSTANBUL'DA İKTİDAR MEVKİİNE GETİRİLEN
TEVFİK PAşA KABİNESİ ANKARA İLE
TEMAS İMKANI ARUYOR
Bu telgrafta, İstanbul ile Zonguldak
arasında Fransız telsizi ile haberlşmek üzere Fransız temsilcisinin izni
alındığı bildirildikten sonra : "Hükûmet ile bir uzlaşma esası kabul
edildi mi? Kabul edildiyse nerede buluşmanın mümkün olacağını ve hangi yolla gelmenin
uygun düşeceği sorulmakta idi."
İstanbul Posta ve Telgraf Genel
Müdürü Orhan İemsettinimzalı 11 Kasım 1920 tarihli bir emir de, Kastamflnu
Posta ve Telgraf Başmüdürlüğü'ne geliyordu. Bu emir, Ereğli Müdürlüğü'ne
gönderilen ve resmî olmayan bir mektubun zarfından çıkıyordu. Emir aynen şudur
:
Madde 1- Anadolu ile hükumet merkezi
(İstanbul arasında telgraf haberleşmelerinin bir an önce başlatılması
gereklidir.
Madde 2 - Bu maksadın
gerçekleştirilmesi için, bir taraftan Sapanca ileGeyve arasındaki ana hat
üzerinde onarılabilecek durumda olan tellerin sür'atlekullanılabilir duruma
getirilmesi, diğer taraftan da önemli yapım ve onarım çalışmalası gerektiren
İzmit, Kandıra, İncilli arasında yapım ve onarımına başlanması uygun
görülmektedir.
Madde 3 - Sözü edilen onarımları
yapmakla görevli olan İstanbul Fen MüfettişiBekir Bey, emrinde bir başçavuş ve
yeterince çavuşla İzmit'e harekete hazırdır.
Madde 4 -
Ellerinde Dahiliye Nezareti yüksek makamının görev belgesinitaşıyan bu
memurlar, herhangi bir yerde onarım çalışmaları gereğini duyduklarında,
tarafımızdan ilgili makamlarla haberleşilerek, kendilerine gereken
yardımınsağlanması himmetlerinizden beklenmektedir. 11 Kasım 1920.
Bu telgraf üzerine gerekenlere
verdiğimiz emir, İstanbul ile temaskurmaktan sakınılması ve telgraf hatlarını
onarma bahanesiyle gelen olursa tutuklanması ile ilgiliydi.
Efendiler,
İzzet Paşa'nın dolaylı olarak gönderdiği şifreli telgrafına cevap vermeyi, özel
bir memurla gönderdiğimiz notların kendisince okunduğu haberini aldıktan
sonraya bırakıyordum. İzzet Paşa'nıntarafımızdan verilen bilgileri aldıktan
sonra da görüşünde ısrar edip etmediğini anlamak istiyordum. Bu husus
anlaşıldıktan sonra, İzzet Paşa'ya aracılar vasıtasıyla şu cevabı verdim :
Zâtıdevletleri ve Salim Paşa
Hazretleri'nin de katılmaları gerekli olanhey'etle en kolay ve çabuk olarak
Bilecik'te buluşmak mümkündür. İstanbul'danya Sapanca'ya kadar tren ve oradan
otomobille veyahut da deniz yoluyla Bursa'yave oradan yine otomobille Bilecik'e
teşrif buyurulabilir. Bu yollar üzerinde şimdiden gerekenlere tebligat
yapılmıştır. Yolculuğun, Aralık ayının ikisine kadar Bilecik'te bulunacak
şekilde ayarlanmasına ve İstanbul'dan hangi tarihte hangi yollahareket
edileceğinin şimdiye kadar kullanılan vasıta ile Zonguldak'a bildirilmesinirica
ederim. Yolculuğun mümkün olduğu kadar gösterişsiz yapılması hatırlatma
kabilinden arz olunur. 25/26.11.1920.
Efendiler, İstanbul'da 23/24 Kasım
1920 tarihiııde yazılan ve İstanbul'a varmış olan özel memurun imzasıyla
İnebolu'ya gönderilen ve 27 Kasım'da oradan Ankara'ya çekilen bir telgrafta, şu
bilgiler veriliyordu :
Bu gün 23.11.1920'de İzzet Paşa'nın
yanında bulunduğum sırada, Hariciye Nâzırı, son siyasî durumla ilgili olarak
aşağıdaki açıklamaları yapmıştır :
Yeni gelen İngiliz clçisi,
Ermenistan, Gürcistan ve bir süre sonra, İzmir'leilgili önemli konularda Osmanlı
Hükumeti lehine bir çözümün bulunacağırını söylemiş. Bu elverişli durumdan
yararlanarak memleketin geleceğinin sağlanabilmesiiçin büyük bir güçle
çalışılarak fırsat kaçınlmamalıdır. Eğer Ankara, zaman kazanmak isteğindeyse
bile, bir temas kurularak ilerideki kararlar birlikte alınmalıdır,dedikten
sonra şu satırlar ekleniyor :
Açıklamalara ek olarak, İzzet Paşa,
kendisine tarafımızdan gönderilen özetteki nşimdiye kadar yapılan mücadelelerin
bugün bahşettiği ve sağladığıimkânlardan yararlanmak görevimizdir cümlesiııe
dayanarak : Eğer Anadolu gönderilecek hey'eti kabul etmezse, doğnıdan doğruya
benimle temas kurarak maksadımızı kendimiz kararlaştırmalıyız. Bunu da kabul
etmedikleri takdirde, söz konusu cümledeki görüşten vazgeçildiği
anlaşılacağından, artık kabinede kalmayarakistifa edeceğini ve istersek
İstanbul'u dikkate almayarak kendisinin de Anadolu'yageleceğini söylemiş.
Efendiler, aynı telgrafta, İstanbul
basınında, İzzet Paşa'ya aitolduğu bildirilen şu demecini de yayınlandığı
yazılıydı :
Hükûmetin Anadolu'ya özel bir memur
göndermekten maksadı, Ankara'dakilerle bir temas kurulup kurulamayacağını
anlatmak içindi. Oradan dönen memur,bu temasın kurulabileceğini anlattı ve
haberleşme de yapılabildi. Elbette gereğininyapılmasına çalışacağız.
Böyle bir demecin Anadolu'nun
görüşüne uygun düşmeyeceği ve yalanlanması gerektiği ileri sürülmüş ise de,
kabine bunu kabul etmemiş.Bununla birlikte İzzet Paşa , Tercüman-ı Hakikat
gazetesine şu demeci de vermiş :
Memleketin yüksek çıkarları, şimdilik
bu konuda basının susmasını gerektirmektedir. Bu bakımdan bir iki gün daha
demeç vermekte mazuruz.
Efendiler, Tevfik Paşa, Ahmet İzzet
Paşa, SalihPaşa, zamanın büyük adamları gibi tanınmışlardı. Millet bunları
akıllı,tedbirli ve uzak görüşlü olarak biliyordu. Bu sebeple Damat FeritPaşa
çekilip yerine, ileri gelenleri bu şahıslar olan bir kabine iş başınagelince,
herkeste türlü türlü ümitler uyandı. Tevfik Paşa Kabinesi ilk andâ Ankara ile
temas ve ilişki kurmak isteyince, kamuoyunda iyi niyetineinanmamak için bir
sebep görülemedi. Herkes Tevfik Paşa Kabinesi'niniktidara gelmesini hayırlı
saydı. Bu kabinenin rrıemleket ve milletin yüksek çıkarlarını gözetecek çare ve
yolları bulmadan iktidara gelmiş olduğunu kabul etmek ve ettirmek :gerçekten
güçtü. Kaldı ki, kendileri deİstanbul çevrelerinde ve basında kullandıkları
dille, kamuoyunu doğrulayacak bir tavır takınnış bulunuyorlardı.
BİLECİK GÖRÜşMESİ KARARLAşTIRILIYOR
Biz, gerçek durumun herkesin sandığı
ve düşürdüğügibi olmadığına tamamen inanmış bulunuyorduk.Ancak, İstanbul'un
kurtuluş çaresi olarak ileri sürdüğü uzlaşma ve görüşme tekliflerini, kamuoyunu
inandırmaya yarayacak şartları hazırlamadan reddetmeyi uygun bulmadık. Onun
için, özellikle İzzet ve SalihPaşa'ların da içinde bulunacağı bir hey'etle
Bilecik'te görüşmeyi uygunbulduk. Bu zatlarla görüştükten sonra, halkın bütün
inanış ve görüşlerindeki yanlışlığın anlaşılacağına şüphem yoktu. Bir de, her
ne olursaolsun, kamuoyunca yukarıda işaret ettiğim vasıfları ile tanınmış olan
buzatların, İstanbul'da hükûmet kurmalarının millî gaye için ne kadar zararlı
olduğu meydandaydı. Bu bakımdan, görüşmeden sonra da, kendilerinin İstanbul'a
dönmelerine müsaade etmeme gereği bence normaldi.İşte bu düşüncelerledir ki,
İzzet Paşa hey'etiyle Bilecik'te görüşmekararlaştırıldı. Görüşme 2 Aralıkta
değil, fakat 5 Aralıkta oldu.
Efendiler, bu görüşmeyi beklerken, o
güne kadar cephede ve Ankara' da geçen olayları da kısaca bilginize sunayım
:
Efendiler, hatırlarsınız ki, İzzet
Paşa'nın özel memurunun İnebolu üzerinden İstanbul'a hareket ettirildiği 8
Kasım 1920 günü, FuatPaşa'nın Moskova Büyükelçiliği, İsmet ve Refet Paşa'ların
daBatı Cephesi'nde görevlendirilmeleri kararlaştırılmıştı. İsmet Paşaertesi gün
cepheye hareket etti.10 Kasımda göreve başladı.
O zamanlar Ethem Bey'in yakın
arkadaşı bulunan bir zatın Eskişehir'den 13 Kasım 1920 tarihli bir şifreli
telgrafını aldım. Bu telgrafta deniliyordu ki :
Ethem Bey'in, Fuat Paşa Hazretleri'nin
yanında Rusya'ya gideceği söylentisi cephede ve gerideki halk arasında kötü
niyete yorulmaktadır. Bu ibi kimselerin çevrenizden uzaklaştırıması,
zâtıdevletlerinin diktatörlükilan edeceğiniz zannını uyandırmıştır . . .
Efendiler, Ethem ve kardeşlerinin
Türkiye'den uzaklaşmaları,gerçekten Türkiye'nin de kendilrinin de yarar ve
selâmeti bakımındanyerindeydi. Bu sebeple, Fuat Paşa'ya, kendileri istedikleri
takdirde,bunları da birlikte alıp uygun şekilde görevlendirilebileceklerini
söylemiştim. Ethem Bey'in arkadaşı tarafından yazılan bu telgraftaki
ifadelerin, yalnız arkadaşının düşüncesi olduğu ve gerçeğe uygun
bulunduğuelbette kabul edilemezdi. Çünkü ne cephenin ne de halkın,
EthemBey'in Rusya'ya gönderilip
gönderilmeyeceği konusu ile ilgisi yoktu.Özellikle : "Ben diktatör olmak
istiyorum; fakat Ethem ve benzerleriengeldir. Onun için bu gibileri
uzaklaştırıyorum" zannından söz edilmesibüsbütün dikkatizni çekti.
ETHEM VE TEVFİK KARDEşLERİN MUHALEFETE
GEÇMESİ
İsmet Paşa'nın cephede çalışmaya başlamasından
sonra, Ethem Bey, rahatsızlığını ileri sürerek Ankara'ya geldi ve burada uzun
süre oturdu.Onun yokluğunda, kardeşi Yüzbaşı Tevfik Bey, Ethem Bey'evekâleten
Kuva-yı Seyyare'nin başında komutanlık ediyordu.
Durumu gerektiği gibi aydınlatabilmek
için, bir olaylar zincirininbazı ana noktalarına işaret etmek uygun olur.
Kuva-i Seyyare Komutanlığı,Karacaşehir'de, kendisine bağlı olmak üzere, gizlice
Karakeçili adında bir birlik kurmuştu. Bu kuruluş hakkında Batı Cephesi
Komutanlığı'nın bilgisi yoktu. Böyle bir birliğin varlığı 17 Kasım 1920'de
tesadüfenöğrenildi. Cephe Komutanlığı'nın bu birliğin varlığı hakkında bilgi
istemesive birliğin teftişe hazırlanması emri Ethem Bey tarafından yerine
getirilmedi. Cephe Komutanlığı'nca, sivil işlere ve geri hizmetlere
karışılmamasıiçin verilen genel emre aykırı olarak, Kuva-i Seyyare
Komutanlığı,Kütahya bölgesinde, her şeyde gösterdiği müdahale ve zorbalığını
daha da artırdı.
Cephe komutanı, Ethem Bey Kuve-i
Seyyare'sinin, öteki gezici kuvvetlerden ayrılması için "Birinci Kuva-i
Seyyare" diye adlandırılmasınıemrettiği halde, Ethem Bey ve kardeşi, bunu
dikkate almakşöyle dursun, bu emre rağmen kendi kendine Umum Kuva-yı Seyyareve
Kütahya Havalisi Komutanı şeklinde bir komutanlık durumu ortaya çıkardı.
Görülüyor ki, Ethem Bey ve kardeşi,
enıirleri altındaki birlikleri teftiş ettirmiyorlar, verilmemiş yetki ve
ünvanları kendi kendilerinetakınıyorlardı.
Bütün Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili
Tevfik imzasıyla 21Kasım 1920'de Cephe Komutanlığı'na gelen bir raporda,
13'üncü düşmantümeninin Emîrfakıhlı, İlyasbey, Çardak, Umurbey üzerinden
gelmekteolduğu ve akendi bölgesinde bulunan Gördeslilerin düşman askerini
çağırdıklarıyolunda bilgi vardı. Oysa, gerçekte ne düşman tümeni ilerliyorduve
ne de Türk halkı düşmanı çağırmıştı. Bu bilgilerin özel maksatlarla
verildiğianlaşılacaktır. Müslüman halkın düşmanı çağırması yalnızbir tek
sebeple açıklanabilirdi ki, o da tarafımızdan zulüm ve eziyet göreceklerine
inanmalarıdır. İşte Cephe Komutanı, durumu bu noktadan elealarak verdiği genel
emirde demişti ki :
Muharebenin doğurduğu bunalım
sırasındaki kızgınlıkların etkisiyle zorlayıcı sert tedbirler ise alınmasına
kesinlikle engel olmak gerekir. Hainlikleri ne derece kesinlikle anlaşılmış
olursa olsun, hiçbir köy asla yakılmayacak, halktan hiçkimse hiçbir birlik
tarafından hiçbir suçla idam edilmeyecektir. Casusluklan vedaha başka suçları
ortaya çıkmış kimselerin, göz altında İstikal Mahkemeleri'negönderilmeleri
gerekir.
Umum Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili
Tevfik Bey, bu emrede karşı çıktı.
Efendiler, düşman, kuvvetlerini
toplu bulundurmak maksadıyla aldığı tertibat yüzünden, Kuva-yı Seyyare
bölgesindeki bazı yerleri boşaltmıştı.Buralarda, sivil idare kuruluncaya kadar,
halkın güven içinde idaresi için,hemen teşkilât kurulmasına lüzum vardı. Bu
sebeple jandarmahizmetinde bulunmuş ve iyi halli tanınmış kimselerden seçilen
yüz ellimevcutlu bir sahra jandarma bölüğü teşkil edilerek "Simav ve
BölgesiKomutanlığı" adı altında bir komutanlık kuruldu. Bu komutanlık,
sınırlarıbelli bir bölge içinde güvenlik işlerine bakacaktı. Yarbay İbrahimBey
adında bir zatın görevlendirildiği bu komutanlığa yönetim ve inzibatbakımından
bu bölgedeki askerlik şubeleri de bağlanacaktı. Ordubirliklerinin ve Kuva-yı
Seyyare'nin komutanları yalnız askerî harekâttansorumlu olacaklardı. Bu bölge
komutanlığının kurulması dolayısıyla, o bölge halkına, Cephe Komutanlığı
tarafından yazılan bildiride : "Sizin hertürlü dertlerinizi dinlemek,
adaletli bir yönetim kurmak maksadıyla Simav'da bir Bölge Komutanlığı
kuruyorum"cümlesi vardı. Bu cümleyi,Kuva-yı Seyyare Komutanlığı tarafından
kötüye yorulacağını göreceğiniziçin, özellikle kaydediyorum.
Düşmandan kurtarılan bu kasabalar
halkı, kurtuluş tarihinden başlayarakiki ay süreyle askerlik hizmetinden muaf
tutulmuşlardı. UmumKuva-yı Seyyare Komutan Vekili Tevfik Bey, birtakım düşünce
vesebeplerle bu bölge komutanlığına da itiraz etti.
Tevfik Bey, 23 Ekim 1920 tarihli bir
raporunda : "Bir düşmantümeninin taarruzu üzerine, kuvvetlerini Gönen köyü
kuzeyindeki sırtlaraçektiğini bildiriyor ve sol kanadımda bulunan Cumburdu
kesimini emniyete alınıp" diyor.
Düşmanın ciddî bir taarruzu
olmamıştır. Kuva-yı Seyyare Komutanlığı'nınmaksadının, ordu birliklerini
cepheye sürdürüp, kendi kuvvetlerinigeride toplamak olduğu anlaşılmıştı. Cephe
Komutanı İsmetPaşa, Tevfik Bey'in verdiği bilgileri ciddiye alarak,
gerekenleregerektiği gibi emirler vermiş olmakla birlikte, kendisinden de,
"taarruzeden düşmanın aşağı yukarı kaç top kullanmakta olduğunu" ve
"Kuruköy'den yolboyunca Çamköy'e doğru bir düşman harekâtının yapılıp
yapılmadığını" sordu ve Cumburdu vadisinin İslâmköy'e doğru
emniyetealınmasının Güney Cephesi'ne ait olduğunu bildirdi.
Tevfik Bey, 24 Kasım 1920 tarihinde
Cephe Komutanlığı'nayazdığı telgrafta iğneleyici birtakım sözlerden sonra,
bendeniz, kuzeyve güney cephelerinin her ikisinin de hükûmetin emrinde olduğunu
sanıyorum.Mademki değildir, idaresizlik yüzünden, boş yere burada
vatanevlâtlarını kırdıramayacağım. Yirmi dört saate kadar sol kanadımız
kuvvetlibir şekilde korunmadığı takdirde, Kuva-yı Seyyare'yi
Efendiköprüsücivarına çekeceğim. Bu konuda sorumluluğun kime ait olduğunu
hükûmetbulsun, Efendim diyordu. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa,
Kuva-yıSeyyare Komutanı'na cevap verdi ve dedi ki : "12'nci Kolordu,
solkanadımızdan kırk kilometre uzaktadır. Bundan başka, geri çekilmiş
olandüşmanı keskin taarruzla ve zorla yerinden atmak görevi
birliklerimizeverilmiştir. Bu bakımdan Kuva-yı Seyyare, düşmanı takip eden
müstakilbir süvari tümeni durumundadır. Düşmanın üstün kuvvetle
taarruzlarınakarşı yalnız başına tedbirler alır; düşman mevziî ve ciddî bir
hareket yaptıkça,buna karşı kesin savaştan kaçınır. Bu görevler süvari
tümenlerineverilir. Güney Cephesi'nde kuvvetli süvari birliği olmadığından,
sizin cephenizisüvari kuvvetleri ile genişletmek mümkün değildir. Güney
CephesiKuva-yı Seyyareler'le yalnız dış kanadından temas ve bağlantı
sağlayabilir.Bu da lâzımdır. Kısacası, cephemiz iyi idare edilmektedir. . .
v.b."
Efendiler, Batı Cephesi Komutanlığı
elbette ordunun kuvvet durumuve miktarı ile ilgili bütçesini düzenlemek
istiyordu. Bu maksatla 22/23Kasım 1920'de bütün cephe birliklerinden
kuvvetlerinin mevcudu ile ilgilimuntazam birer liste istedi. Cephe
birliklerinin hepsinden cevap geldi.Kuva-yı Seyyare istenilen mevcut listesini
göndermedi. Bu konuda cephedenistenen açıklamaya gelen cevapta, Tevfik Bey
diyordu ki; "Kuva-yı Seyyarene bir tümen ne de düzenli bir kuvvet haline
getirilemez...Bu serserilerin başına ne bir subay ne de askerî memuru koymak
mümkün olmadığı gibi,kabul ettirilmesi de mümkün değildir. Çünkü, subaygördüler
mi Azrail görmüşcesine isyan ediyorlar. Bizim birliklerimiz Pehlivan Ağa,Ahmet
Onbaşı, Sarı Mehmet, Halil Efe,Topal İsmail gibi adamlar tarafından idare
edilmektedir. Bölükeminleri de yazdığını okuyamaz ve okuduğunu yazamaz adamlardandır."Sen
yapamıyorsun" diye bunların değiştirilnesi imkânı da yoktur.
KuvayıSeyyare'nin şimdiye kadar olduğu gibi gelişigüzel idare edilmesi
zarurîdir...Aslında, Kuva-yı Seyyare, disiplin ve düzene sokulmak şöyledursun,
böyle bir düşüncenin doğmakta olduğunu sezdiği anda dağılır.Rica ederim, bu
yazdığım şeyleri bir şeye yormayınız...
TEVFİK CEPHE KOMUTANINI TANIMIYOR
Efendiler, tam bu günlerde,
düşmanın, Bursa Cephesi ilerisinde,İznik yakınlarında bir faaliyeti hissedildi.
Cephe komutanı bizzat oraya giderek yakından tedbirler almaya mecbur oldu. Onun
için 28 Kasım 1920 tarihindeKuva-yı Seyyare Komutanı Tevfik Bey'e cevap
verirken : "BugünBilecik'e gidiyorum. Dönüşte sizinle nerede karşı karşıya
oturup görüşmek mümkün olur"sorusunu sormuştu. Cephe komutanına cevap
verilmemişti.Cephe komutanı, İznik durumuna karşı, tedbir ve tertibat almakla
meşgul bulunduğu sırada,Kuva-yı Seyyare Komutanlığı'ndan savaş raporları
gelmeye başlamış... Sebebi sorulmuş :
"Raporlar gerektiği zaman
Ankara'da Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'nayazılmıştır. İmza : Yüzbaşı
Tahsin" telgrafı alınmış.
Efendiler, bir cephe komutanı için,
cephesinin bir kısmında geçenolaylardan bilgi alamamak ne kadar güç bir
durumdur. Böyle bir belirsizlikiçinde kalmak, bütün cephenin idaresini yanlış
yola sürükleyebilir.Düzeltilmesi imkânsız tehlikeli durumlara yol açabilir.
Cephe Komutanıİsmet Paşa, 29 Kasım 1920 tarihinde, durumu Ankara'da
bulunanKuva-yı Seyyare Komutanı Ethem Bey'e yazarak, raporlar için vekilinin
uyarılmasını bildiriyor.
İsmet Paşa, 29 Kasım 1920'de, bize
şu telgrafı gönderdi :
Ankara'da Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Ankara'da Genelkurmay
Başkanlığı'na
1
- Kuva-yı Seyyare Komutanlığı,
27.11.1920 akşaınından beri Cephe Komutanlığına rapor vermemektedir.
2
- Bu gün Ethem Bey'den, vekilini
uyarnıasını rica ettim. Düşmandan geri alınanyerlerin idaresi için kurulan
Simav Bölgesi Komutanlığı dolayısıyla,Tevfik Bey'in üzüntü duyduğunu bildiren
Ethem Bey'den bu gün birtelgraf almış ve cevap vermiştim. Durumda dikkati
çekecek ölçüde bir olağanüstülükvarsa da, geniş bilgim yoktur. Oraca alınan
bilgilerin gönderilmesini rica ederim.
Efendiler, Batı Cephesi Komutanlığı
ile Kuva-yı Seyyare Komutanlığıarasında geçen yazışmaları ve ortaya çıkan
durumu nasıl öğrendiğimimüsaade buyurursanız açıklayayım :
Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili
Tevfik Bey tarafından İsmet Paşa'ya yazılan,asker kaçakları ile casusların
İstiklâl Mahkemesi'ne karşı olduğunu ve Kuva-yıSeyyare'nin sol kanadının yirmi
dört saate kadar 12'inci Kolordu'ca emniyete alınmayacak olursa,kuvvetini
Efendiköprüsü'ne çekeceğini bildiren telgrafları, bana Ankara'da bulunanEthem
Bey verdi. Ben tabiî olarak bu telgrafları anlamlı buldum.Kuva-yı Seyyare'nin
durumunda tedbir alınmasını gerektiren dikkate değer bir hal gördüm. Onun için,
İsmet Paşa'ya çektiğim vebu telgrafları Ethem Bey vasıtasıyla öğrendiğimi
bildirdiğim 25 Kasım 1920tarihli telgrafta, "Tevfik Bey'in, önem verdiğim
bu müracaatınakarşı ne şekilde cevap verildiğinin ve ne gibi tedbirler alınmiş
olduğununbu gece bildirilmesini rica ederim" demiştim.
İsmet Paşa, arada geçen yazışmayı
olduğu gibi bildirdi.
Efendiler, bir taraftan da, 28 Kasım
1920 tarihinden başlayarak,Kuva-yı Seyyare'nin sabah ve akşam raporları,
"Umum Kuva-yı SeyyareKomutan Vekili Mehmet Tevfik" imzasıyla doğrudan
doğruya bana bildirilmeye başladı.Tevfik Bey'e şu şifreli telgrafı yazdım :
Ankara, 29/30.11.1920
1'nci Kuva-yı Seyyare Komutan
Vekili
Tevfik Beyefendi'ye
İki üç günden beri doğrudan doğruya
bana göndermekte olduğunuz raporların son maddesinde,Batı Cephesi Ordu
Komutanlığı'na verilmiş olduğu kaydınınbulunmadığı dikkatimi çekti. Bir
yanlışlık mıdır, yoksa bir sebebe mi dayanmaktadır?Bu konuda bilgi verilmesini
rica ederim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Mustafa Kemal
Bu telgrafıma Tevfik Bey'den cevap
almadım. Fakat Ankara'da bulunanEthem Bey'den rahmetli Hayati Bey'e şöyle bir
yazı gönderildi :
30.11.1920
Hayati Bey Kardeşime
Tevfik Bey'le İsmet Beyefendi
arasındaki anlaşmazlığın sebepleriyle, bu konuda her ikisiyle yaptığımız yazışmalairı
oldğu gibi takdimediyorum. Lûtfen Paşa Hazretleri'ne gösterilip okunarak yanlış
bir kanaata meydanverilmemesini rica ederim, efendim.
Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Bölgesı
Komutanı Ethem
Efendiler, bu yazıya ilişik olan
telgraflarda dikkati çeken noktalar şunlardı :
Tevfik Bey, kardeşine diyor ki :
"Simav Bölgesi Komutanlığı'nakesinlikle ihtiyaç yoktur. Bu bölge
komutanının Eskişehir'e dönmesi içinşimdi emir verdim. Tevfik Bey, İsmet Paşa'
nın halka hitabenyayınladığı bildirisini de şöyle yorumluyordu :
"Bu bildiri, bulunduğumuz
yerlerde bizim adaletsiz, emniyetsiz ve namussuzcasınahareket ettiğimizi ilân
ediyor... Kuva-yı Seyyare, bunu kesinlikle kabuletmez. Bu konular
aydınlanıncaya kadar, Kuva-yı Seyyare, Batı Cephesi Komutanlığı'nı tanımayacaktır."
Bunun üzerine, Ethem Bey, İsmet
Paşa'ya yazdığı telgrafta,kardeşinin üzüntüsünden söz ettikten sonra, bu
işlerin kendisinin dönüşündensonraya bırakılmasını rica ediyor. Kardeşine de,
durumu Batı Cephesi Komutanlığı'na yazdığını,ancak kendisinin de ölçülü ve
nezaketlidavranması ve mukabele etmesi gerektiğini bildiriyor. Tevfik Bey,28
Kasım 1920'de Ethem Bey'e yazdığı karşılık telgrafında :
"Namusumuzla oynayan Batı
Cephesi Komutanı'nı bundan böyle âmir olaraktanımayacağımı ve Simav'a
gönderdiği komutanına, bu gün yanındakilerlebirlikte Eskişehir'e dönmesi için
emir verdiğimi.... vazmıştım", dedikten sonra"Bu hususta başka bir
şey düşünemem ve düşünebilmek imkânı da yoktur, efendim" diyordu.
Tevfik Bey'in kardeşine çektiği yine
aynı tarihli 'bir telgrafında da :
".... En ufak bir şey
hissedersem bu yeni kurulan komutanlığın bütün mensuplarınıgözaltında Batı
Ordusu'na iade edeceğim. Batı Ordusu Komutanı İsmet Bey'in bu cephe
komutanlığını idare edemeyeceğini anlıyorum" denilmekte idi.
Efendiler, bundan sonra, Kuva-yı
Seyyare'nin savaş raporları Ankara'daEthem Bey'e geliyor ve Ethem Bey
tarafından Batı Cephesi'ne gönderiliyormuş.
Bundan başka, Kuva-yı Seyvare
Komutanlığı, Batı Cephesi haberleşmelerinesansür koymuş. Telgraf ve telefon
hatlarının Kuva-yı SeyyareKomutanlığı'nın haberleşmeleriyle meşgul olduğundan
söz edilerek, cepheile haberteşmeler açık ve resmî şekilde yasaklanmış. Aynı
zamanda,Kuva-yı Seyyare'nin Eskişehir dolaylanna saldıracağı söylentisi
yayılmıştır.
ETHEM VE TEVFİK KARDEşLERLE KENDİLERİ
GİBİ DÜşÜNEN BAZI ARKADAşLARININ
MİLLİ HÜKÜMETE İSYANI
Saygıdeğer Efendiler, bu durumu hep
birlikte incelemeyeyardım edecek kadar bilgi arz ettiğimi sanıyorum. Kalaylıkla
anlaşılmakta idi ki, Ethem ve Tevfik kardeşlerle, kendileri gibi düşünen bazı
arkadaşları, miilî hükûmete karşı isyana karar vermişlerdi.Bu kararlarının
uygulanması için TevfikBey cephede bahane ararken ve kuvvetlerini cepheyi terk
ederek toplarken,Ethem Bey, milletvekili olan kardeşi Reşit Bey ve
dahabirtakımları da siyasî yoldan çalışıyorlardı. İsyan plânında başarılı
olabilmek için,her şeyden önce, buna engel sayılan Batı Cephesi'ndeki
ordununbaşında bulunan komutanın itibar ve makamından düşürülerekorduya hâkim
olunması gerekiyordu. Ondan sonra da Meclis kamuoyunutamamiyle kendi lehlerine
çevirerek komutan, bakan veya hükûmet düşürmektekolaylık sağlamak önemli bir
noktaydı. İşte bu maksatlarla çalışmaktaolduklarına bizde şüphe kalmamıştı.
Ethem Bey'in, İsmet Paşa'ya vekardeşi Tevfik Bey'e yazdığı telgraflarda
kullandığıyumuşak ve nazik bazı kelimelerin, biraz daha zaman kazanmakmaksadına
dayandığına ve bu meseleyi İsmet Paşa ile TevfikBey arasındaki anlaşmazlıktan
doğan bir üzüntü dolayısıyla, en sonundaTevfik Bey'in öfkesine hâkim olmayarak
biraz ileri gitmesindenibaret gösterip, kendilerinin pek yumuşak başlı ve alçak
gönüllü olduklarınıbir zaman için daha göstermeye çalıştıklarına hükmetmemek
mümkün değildi.Biz de durumu olduğu gibi ciddî saydık. Siyasî ve askerî
tedbirlerimizi onagöre uygulamaya başladık.
Efendiler, arz etmeliyim ki, gerek
cephede gerek Ankara'da her bakımdanihtiyaç duyulan tedbirleri aldırmıştım.
Ethem ve kardeşlerininisyanından asla çekinmiyordum. İsyan ettikleri takdirde
yola getirilip cezalandırılacaklarınaşüphem yoktu. Onun için pek serin ve geniş
hareketediyordum. Mümkün olduğu kadar kendilerini nasihatle yola getirmeye
vesaygılı olmaya çalışmayı, bunu başaramadığım takdirde, kamuoyundadaha çok
açıklık kazanacak olan saldırganca faaliyet ve hareketleriningerektirdiğini
yapmayı tercih ediyordum. Bu düşünceyle, 2 Aralık 1920tarihinde, Ankara'da
bulunan Ethem ve Reşit Bey'lerle diğer bazıkimseleri de yanıma alarak bizzat
Eskişehir'e gitmeye ve orada İsmetPaşa ile de birleşerek yüzyüze konuşmaya ve
anlaşmaya karar vermiştim.Ethem Bey'in bu geziye benimle gitmekten çekineceğini
tahminediyordum. Halbuki, Ethem Bey'i de birlikte alıp götürmek bencepek
gerekliydi. Bunun için istekli olsun olmasın, Ethem Bey'i de birliktegötürmek
veyahut ısrarı halinde ona göre bir tutumu benimsemeküzere gereken tedbirlerin
alınmasını da emretmiştim.
Gerçekten de, ertesi günü, Ethem Bey
hastalığını ileri sürerekbirlikte seyahat edemeyeceğini bildirdi. Doktor Adnan
Bey de Ethem Bey'inrahatsızlığının seyahate engel olduğunu söyledi. Israr
ettim.Nihayet 3 Ekim 1920 akşamı özel bir trenle Eskişehir'e hareket
ettik.Ethem ve kardeşi Reşit Bey'lerden başka yanımızda bulunan arkadaşlardan
başlıcaları şunlardı :
Kâzım Paşa, Celâl Bey, Kılıç Ali
Bey, Eyüp Sabri Bey, Hakkı Behiç Bey, Hacı İükrü Bey.
4 Aralık 1920 sabahı, erkenden,
henüz ben uykudayken tren Eskişehir'e vardı.Daha önce İsmet Paşa'nın henüz
Bilecik'te bulunduğuanlaşılmış olduğıından Eskişehir'de durmayıp Bilecik
istasyonuna gitmeyekarar vermiştik. Eskişehir'de uyandığım zaman, trenin niçin
durduğunuve yoluna devam etmediğini sordum. Yaverlerim, arkadaşların sabah
kahvaltısıyapmak üzere istasyonun karşısındaki lokantaya gittiklerinive şimdi
gelmek üzere bulunduklarını söyledi. Çabuk gelmeleri içinhaber gönderilmesini
istedim. Birkaç dakika sonra "hazırız" denildi."Bütün arkadaşlar
geldi mi?" dedim. Bunun üzerine yapılan araştırmadananlaşıldı ki, herkes
hazırdı ama Ethem Bey bir arkadaşıyla birlikteortada yoktu. Derhal Ethem Bey'in
kaçırıldığına hükmettim.Fakat bunu kimseye söylemedim. Yalnız, "o halde,
dedim, EthemBey olmaksızın bizim Bilecik'e gitmemizde bir fayda yoktur.
İsmetPaşa'yı da buraya çağırırız."
İsmet Paşa da, telgraf başında
yapılan özel bir görüşmedensonra, Eskişehir e hareket etti. Daha önce, yalnız
ve özel olarak görüşmemizgerekli olduğundan ben de bir iki istasyon ileri
giderek buluştuk.Birlikte 4 Aralık 1920 akşamı Eskişehir'e geldik. Orada bekleyen
arkadaşlarlahep birlikte bir lokantada yemek yedik. Ethem Bey yoktu.
Neredeolduğunu kardeşinden sordum. Rahatsız, yatıyor dedi. O gece İsmetPaşa'nın
karargâhında Kâzım Paşa, Celâl Bey, HakkıBehiç Bey de hazır olduğu halde, Reşit
ve Ethem Bey'lerlekonuşacaktık. Onun için Reşit Bey, Ethem Bey'in hasta
olduğunu söylerken,görüşmek üzere karargâha gelebileceğini de ilâve
etmişti.Yemekten sonra karargâha girtik, fakat Ethem Bey gelmemişti. Reşit
Bey'e nevakit geleceğini sordum. Verdiği cevap şuydu : EthemBey şu dakikada
kuvvetlerinin başındadır!
Bu habere rağmen sakin olmayı ve
görüşmeyi tercih ettik.
İu noktayı da belirtmeliyim ki, ben
Eskişehir'e resmî bir sıfatla gitmemiştim.Orada hazır bulunan bazı arkadaşların
yanında, İsmet Paşa ile olan görüşmeve konuşmalarımızı tarafsız bir arkadaş
sıfatıylayaptığımı söylemiştim. İsmet Paşa, durumu, aralarında geçen
haberleşmeleri,Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili olarak Tevfik Bey'inaldığı serkeşçe
tavrı anlattı. Reşit Bey, kardeşleri ve kendi adına cevap veriyordu.Reşit Bey,
pek kaba ve saldırganca konuşmaya başladı.Kardeşlerinin birer kahraman
olduklarını, hiç kimsenin emri altınagirmeyeceklerini, bunu böylece kabul
etıneye herkesin mecbur olduğunupervasızca söylüyor; ordu, disiplin, komuta ve
hükûmet kavramlarıylabunların gereklerine dair ileri sürülen görüşlere kulak
bile vermiyordu.Onun üzerine, ben dedim ki : "Bu dakikaya kadar sizinle
eski bir arkadaşınız sıfatıyla vesizin lehinizde bir sonuç almak için samimi
bir duyguyla görüşüyordum.Bu dakikadan itibaren arkadaşlık ve yakınlığım
sonbulmuştur. İimdi karşınızda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin ve
Hükûmeti'ninBaşkanı bulunmaktadır.
Devlet Başkanı olarak, Batı Cephesi Komutanı'na,durumun gereğini yerine
getirmek üzere yetkisini kullanmasını emrediyorum."Hemen İsmet Paşa da
dedi ki : "Emrimde bulunankomutanlardan herhangi biri bana karşı gelmiş
olabilir. Ben onuyola getirmeye ve cezalandırmaya muktedirim. Bu konuda daha
kimseyekarşı aczimi itiraf etmiş ve hiç kimsenin bana ait olan bu görevin
kolaylıklayerine getirilmesi için yardımını rica etmiş değilim. Ben
durumungerektirdiği işleri yaparım."
Tarafımdan ve İsmet Paşa tarafından
alınan bu ciddî tavır üzerine,avazı çıktığı kadar bağırırcasına konuşan Reşit
Bey, derhal şimdi;ileri gitmekte acele edilmemesini, kendisi kardeşlerinin
yanına gidersebir uzlaşma çaresi bulabileceğini söyledi. Bundan bir sonuç
çıkmayacağı,maksadın kardeşlerine durumu anlatmak ve zaman kazanmak olduğu
meydandaydı.Buna rağmen Reşit Bey'in bu teklifini kabul ettik.Ertesi günü,
İsmet Paşa'nın hazırlatacağı özel bir trenle Kütahya'vakardeşlerinin yanına
gitmesi uygun görüldü. Kazım Paşa'nın daReşit Bey'le birlikte gitmesi yerinde
bulundu. Hareket ettiler.
BİLECİK GÖRÜşMESİ
Saygıdeğer Efendiler, müsaadenizle
bu hikâyeyi şimdilikburada bırakacağım. Aynı günde, yani 5 Aralık 1920'de
Bilecik istasyonundabekleyen Ahmet İzzet Paşa hey'etine temas edeceğim :
Hatırınızdadır ki,İzzet Paşa'nın
istek ve teklifi üzerine, kendileriyle Bilecik'tegörüşülmesine karar
verilmişti. Hey'et, ayın dördünden beri beniBilecik istasyonunda bekliyordu. Bu
hey'et, İzzet ve Salih Paşa'larlaelçilerden Cevat, Ziraat Nâzırı Hüseyin Kâzım,
Hukuk MüşaviriMünir Bey'lerden ve Hoca Fatih Efendi'den kurulmuştu.Bilecik
istasyon binasının bir odasında birleştik. İsmet Paşa da beraberdi.Görüşme
şöyle geçti : Ben, ilk söz olarak "Türkiye Büyük MilletMeclisi ve Hükûmeti
Başkanı" diye kendimi tanıttıktan sonra : Kimlerlemüşerref oluyorum" sorusunu
yönelttim. Salih
Paşa, benim maksadımıkavrayamadığı
için, kendisinin Bahriye ve İzzet Paşa'nın da Dahiliye Nazırıolduğunu söylemeye
çalışırken, ben derhal, İstanbul'da birhükûmet ve kendilerini o hükûmetin
üyeleri olarak tanımadığımı; eğerİstanbul'daki bir hükûmetin nâzırları olarak
görüşmek istiyorlarsa, kendileriylegörüşmekte mazur olduğumu bildirdim. Ondan
sonra kimlik veyetki söz konusu edilmeden görüşülmesi uygun bulundu.
Konuşmanın bazı safhalarında,
Ankara'dan bizimle birlikte gelenbazı milletvekili arkadaşları da bulundurdum.
Birkaç saat süren konuşmadan,gelen kimselerin esaslı hiçbir bilgi ve kanaate
sahip olmadıklarıanlaşıldı. Sonunda, kendilerine İstanbul'a dönmelerine izin
vermeyeceğimive beraberce Ankara'ya gideceğimizi bildirdim.
İZZET VE SALİH PAşALAR ANKARA'DA
Zaten beklemekte olan trenle hareket
edildi. 6 Aralık 1920'de Ankara'ya geldik. İstanbul'dan gelenhey'eti
itirazlarına rağmen alıkoymuştum. Fakat bunu ilân etmeyi yararlıbulmadım.
Çünkü, İzzet ve Salih Paşa'larla diğerlerinden millîhükûmet işlerinde
yararlanarak haysiyetlerini korumak istedim. Bu maksatla,Ankara'ya gelir gelmez
basına verdiğim resmî bildiride, adı geçenkimselerin Büyük Millet Meclisi
Hükûmeti'yle görüşme yapmak bahanesiyleİstanbul'dan çıktıklarını, memleketin
iyilik ve selâmeti için dahayararlı ve daha etkili bir şekilde çalışmak üzere
bize katıldıklarını ilânettirdim.
Efendiler, bizim İzzet Paşa
hey'etiyle Bilecik - Ankara yolu üzerindebulunduğunıuz 5/6 Aralık 1920
tarihinde Reşit Bey'den, Kütahya'yavardığını, ertesi günü Tevfik Bey'le
görüşeceğini, EthemBey'in de oraya geldiğini bildiren fakat daha olumlu bir
anlam taşımayanbir telgraf aldım. Dört gün sonra da Reşit Bey'in, geri
dönerkenEskişehir'den gönderdiği 9 Aralık tarihli bir telgrafında :
"Tevfik ileolan mesele iyi bir sonuca bağlanmıştır" denildikten
sonra, "Fakat tanımakve tanıtmak istediğimiz kimselerin basit ve zamana
uygun olarakdüşünememelerine veya düşünemediklerine binbir işaret
konmuştur" ibaresiokunmaktaydı. Reşit Bey tarafından, Eskişehir'deki Batı
CephesiKomutanı İsmet Paşa'ya da, meselenin çözüme bağlandığı,
haberleşmeninsağlandığı ve Simav Bölgesi Komutanının yerine
gönderilebileceğisöylenmişti. 9 Aralık 1920'de Ethem Bey'den de aldığım bir
şifreli telgrafta,meselenin İsmet Paşa tarafından maksatlı ve zamansız
olarakçıkartılmış olduğu anlatılmak isteniyordu. Sözde almakta olduğu
bütüntedbirlerden ve yaptığı düzenlemelerden o zaman Başyaverim bulunanSalih
Bey'in de aynen haberdar edildikleri belirtiliyordu. Benim
kuruntuyadüşürüldüğümü delilleri ile haber aldığını yazıyordu. Ondansonra
inandırıcı birtakım sözlerle, Kuva-yı Seyyare'den olup da
Maden'denkatılmak üzere geri dönen
fakat Genelkurmay'ın emriyle Güney Cephesi'negönderilen bir müfrezesinin kendi
emrine verilmesini ve Kuva-yıSeyyare'nin Fuat Paşa zamanın, da seyyar jandarma
teşkilâtı gereğincebütçeye dahil gdildiğini ileri sürerek fazla para koparmak
istediği anlaşılıyordu.
Benim üç gün sonra buna verdiğim
inandırıcı cevapta : "Son günlerinbeklenmedik olaylarının beni kuruntuya
değil, kararsızlığa düşürdüğünü itiraf ederim"dedikten sonra : "...
genel durumumuzun uyum vedüzenini bozmakta hiç kimseye göz yummamasını"
bildirdim.
ETHEM VE KARDEşLERİ ZAMAN KAZANMAK
İÇİN BİZİ YANILTMAYA ÇALIşIYORLARDI
Gerçekte mesele çözülmemişti.
Yapacağım açıklamalardan anlaşılacaktır ki, Ethem Bey ve kardeşleri zaman
kazanmak için bizi yanıltmaya çalışıyorlardı.Maksatları mümkün olabildiği kadar
yenidenkuvvet toplamak; Düzce'de bulunan Sarı Efe kuvvetleriyle Lefke'de
bulunanGök Bayrak taburunun kendilerine katılmasını ve DemirciMehmet Efe'nin de
kendileriyle birlikte isyan etmesini sağlamak; biryandan da cephe komutanlarını
değiştirmek, ordudaki subay ve erlerinkendilerine karşı koymamaları için
propagandaya fırsat bulmaktı. Gerçektende, Simav ve Bölgesi Komutanı, Simav'a
gitmek üzere Kütahya'dan geçerken, Ethem ve Tevfik Bey'ler tarafından
durdurulup, kendiemirleri altında ve gösterecekleri yerde hizmet ettirilmek
üzere Kütahya'dakalması emredilmiştir. Bu emirlerinin onaylanması gereğini de
10 Aralık 1920'de Cephe Komutanlığı'ndan istemişlerdir. Görülüyor ki, her
şeyyoluna girdi denildiği halde, başlangıçtaki itaatsizlik durumu aynen devam
etmekteydi.
Ethem Bey, Konya, Ankara, Haymana
dahil her tarafa ellerindeözel şifreler bulunan ve irtibat subayı adını taşıyan
birtakım memurlargöndererek yeniden silâh ve hayvan toplamaya başladı. Bunlara
verdiklerigörev ve hükûmet memurlarına yaptıkları tebligat hakkında bir
fikiredinmek üzere, örnek olarak, 7 Aralık 1920'de Ankara'nın
kuzeyindekiKalecik Kaymakamına gönderdiği yazıyı aynen okuyayım : Kütahya,
7.12.1920
Kalecik İlçesi Kaymakamhğı Yüksek
Katına
Kuva-yı Seyyare müfreze
komutanlarından olup aşağıda kimliği yazılıİsmail Ağa, zâtıâlinizin ilçesi
dahilinde Kuva-yı Seyyare'ye bağlı izinli ve izinsizmücahitlerle yeniden silâh
ve hayvan toplayarak bize katılacak olan vatanseverleri alıp getirmek üzere
görevlendirilerek Kalecik'e gönderilmiştir. Kendisine vatan için gerekli her
türlü yardımın yapılmasını ve kolaylık gösterilmesini rica ederim, efendim.
Umum Kuva-yı Seyyare Kütahya Havalisi Komutanı Ethem
Batı Cephesi Komutanı'nın, Kuva-yı
Seyyare Komutanlığı'ndan eldeki cephane miktarını ve son
Gediz savaşında ne kadar topçu
cephanesisarfedildiğini sorması üzerine, Kuva-yı Seyyare Komutan Vekili
Tevfikimzasıvla 11 Aralık 1920'de bu yazışınızdan bize güvenmediğinizi
anlıyorum. Cephane ne yenir ne içilir; ancak düşmana atılır. Böyle bir
güvenmeselesi akla geliyorsa, cephane göndermeyebilirsiniz, şeklinde
cevapverilmekte idi.
Efendiler, burada ufak bir noktaya
dikkatinizi çekeyim. Görüyorsunuz ki, Ethem Bey, cephede ve kuvvetinin başında
olduğu halde,Tevfik Bey yine vekil olarak yazışma ve işlemler yapıyordu. Bir
tekkuvvet üzerinde aynı yetkide iki ayrı komutan...
Cephe Komutanı, 13 Aralıkta, sorulan
soru ve alınan cevap suretlerini bilgi için bana göndermişti.
Hükûmetçe, anahtarı olmayan şifrelerleözel
şifreler kullanılması genellikle yasaklanmıştı. Halbuki, EthemBey'in özel
memurları ve milletvekillerinden bazı arkadaşları, bu yasağauymadan şifre
haberleşmelerine devam etmekte idiler. Pek tabiî bunlaraengel olundu. Bunun
üzerine, Ethem Bey, İsmet Paşa'ya yaptığı13-14 Aralık 1920 tarihli bir
müracaatında : "Bazı ihtiyaçlar ve benzerieksikler için Ankara ve
Eskişehir Kuva-yı Seyyare irtibat subaylarına çekilen telgrafların
durdurulmakta olduğu anlaşılmıştır. Haberleşmelerimizin yasaklanması veya
güçlüğe uğratılması şeklindeki işleınlere lütfen sonverilmesini rica
ederim" diyordu. Halbuki, irtibat subaylarının açık haberleşmeleri
yasaklanmamıştı. Yasaklanan, özel şifreli haberleşmeydi.Ethem Bey'in sözünü
ettiği Ankara ve Eskişehir'deki subayların hiçbir haberleşmeleri yasaklanmış ve
bu subaylar tarafından da EthemBey'e şikâyette bulunulmuş değildi. O günlerde,
Eskişehir'e çektirilmeyen bir özel şifre vardı. Fakat o, komutan ve
milletvekili diye imza atanEthem Bey'in bir arkadaşının şifresi idi.
Onun için İsmet Paşa,Ethem Bey'e
verdiği cevapta bunu kendisine haber verenin kim olduğununbildirilmesini
istemişti.
ÇERKEZ ETHEM HÜKÜMETİN KANUNLARINI
TANIMIYOR
Efendiler, başlıbaşına dikkati çeken
bir muameleyide burada belirteyim. Bu tarihlerde Kütahya'da MutasarrıfVekili
Kadı Ahmet Asım Efendi adında bir zat bulunuyordu. Kütahya'da Mevki Komutanı
ünvanıyla EthemBey tarafından tayin edilmiş Abdullah Bey adında da biri vardı.
Bukomutan, kaçak asker ailelerinden bazılarını sürgün edilmek üzere
KütahyaMutasarrıf Vekili Ahmet Asım Efendi'ye gönderir. MutasarrıfVekili,
sürgün işlemlerinin son çıkarılan kanun gereğince, İstiklâl
Mahkemesi'neait olduğunu bildirerek
evrakı komutanlığa geri gönderir. Bunun üzerine, Mevki Komutanı, Mutasarrıf
Vekili'ni gece vakti makamınagetirtmeye kalkar. Mutasarrıf Vekili, gece meşgul
olduğundan sabahleyingörüşebileceğini bildirir. Komutanın gönderdiği erler,
Mutasarrıf Vekili'ninevinin harem kapısını kırmak suretiyle zorla içeri
girerler ve kendisinihakaret edici sözler söyleyerek alıp götürürler. Sorguya
çektiktensonra, aynı gece silâhlı bir müfrezeyle on dört saat uzaklıkta
bulunanKuva-yı Seyyare Komutanı'nın huzuruna getirirler. Ondan sonra da
Kütahya'dançıkararak
uzaklaştırırlar. Kadı olmak ve Mutasarrıf Vekili bulunmakdolayısıyla, çeşitli
Bakanlıkların büyük bir memuru durumundaolan bir kimsenin uğradığı bu saldırı
ve karşılaştığı ağır muamele, şüphesiz doğrudan doğruya hükûmete yöneltilmiş
bulunuyordu. Bu olay üzerine,Meclis'te, hükûmete gensoru açıldı. İlgili
Bakanlıklar, Cephe Komutanlığı'ndansuçluların Harp Divanı'na verilmelerini
istediler. Cephe Komutanı'nın, Kuva-yı Seyyare Komutanlığı'nca soruşturma
yapılıp sonucunun bildirilmesini isteyen telgrafına, 19 Aralık 1920'de Umum KuvayıSeyyare
ve Kütahya Havalisi Komutan Vekili Mehmet Tevfik imzasıylagelen cevapta :
"Abdullah Bey her ne yapmışsa tarafımdanverilen kesin emir üzerine
yapmıştır ve yapmaya da mecburdu. Bu konunungerekçesi ilgili Bakanlıklara arz
edilmişti. . . Kendisinin geri dönmesiiçin kesin emir verildiği zâtıâlîniz
tarafından bildiriliyor. Döndüğü takdirde... mutlaka idam edeceğim...."
deniliyordu.
Efendiler, milletin vekillerinin
emriyle görevine iade edilmek istenenbir memurun idam edileceğinin
bildirilmesi, elbette Anayasa ve kanunhükümleriyle bağdaştırılamazdı. 13 Aralık
1920 günü Ethem Bey,Ankara'daki kardeşi Reşit Bey'le, makina başında açık
telgraflarlauzun uzadıya görüştü. Bu görüşmelerin özeti şuydu : "Ethem
Bey, bukonunun mutlaka Meclis'te görüşülmesini sağlayınız. Sarı Efe
denilenEdip'in kendi müfrezesiyle Gök Bayrak taburuna katılması için
habergönderiniz. Meclis vasıtasıyla komutanları çektiriniz. Meclis
kararıylaolmadığı takdirde, bir yolunu bulup bunu hemen sağlayınız" diyor;
"patlatacağıbombaları da İngilizlerin işiteceğini ve bunun patlamasının
dapek yakın olduğunu" söylüyor. Reşit Bey'in verdiği cevaplar arasındada
dikkati çeken şu sözler yer alıyordu : "Kuva-yı Seyyare'nin düşmanakarşı
savunma yapmamasını, bunu tümenlere bırakmasını ve Edip'lebizzat haberleşmesini,
buna engel olunduğu takdirde Cephe Komutanı'ylayeniden ilgisini kesmesini"
söylüyordu.
Reşit Bey, bu haberleşmelerle ilgili
telgrafları olduğu gibi banagönderdi. Kendisi yanıma gelmedi. Zaten
Eskişehir'den Kütahya'ya gidipdöndükten sonra yanıma gelmemişti. Kendisini
yanıma çağırttım. Ne istediklerinisordum... "Cephe komutanlarını
değiştiriniz" dedi. "Yerinekoyacak adamlarımız yoktur" dedim.
"Beni tayin ediniz, ben daha iyi yaparım" dedi. "Cephe komutanlarını
değiştirmek önemli bir meseledir. Geneldurumumuzu zayıflatır. Böyle bir teklifi
kabul etmek kolay değildir.uygun da düşmez" cevabını verdim.
Aynı gün, yani 13 Aralık 1920'de
Ethem Bey'e yazdığım bir telgrafta,Reşit Bey'le makina başında yapılan
haberleşmeleri okuduğumusöyledikten sonra, bu konunun resmen Meclis'e
getirilmesinin ve görüşülmesininuygun olmadığını, Edip'in yerinden
oynatılmasının dadoğru bulunmadığını bildirdim. Aynı tarihte, Ethem Bey
verdiğicevapta konunun ciddî olduğunu söyleyerek komutanlar aleyhine
sözlersarfediyordu.
Efendiler, Ethem ve kardeşleri
cephede bulunan komutanları beğenmiyorlar, onların emirlerine uymuyorlar.
Bakanlıkları ve hükûmeti tanımıyorlar. Yalnız sözde bana itaat ediyorlar ve
Meclis'i de kendi isteklerinegöre harekete geçireceklerini umuyorlar. Bana ve
Meclis'e karşı hoşgörünerek, büyük bir gayretle hazırlıklarını tamamlamaya
çalışıyorlardı.Ethem Bey,18/19 Aralık tarihli bir telgrafıyla da, yine
Edip'inmüfrezesiyle kendisine katılmasının sağlanmasını benden rica
ediyordu.İsteğini haklı göstermek için de diyordu ki :
"Anadolu'daki isyan
hareketlerinin bastılması sırasında, durum icabı Bigadolaylarında bıraktığım ve
sonradan geçici olarak Düzce'ye gönderilen BirinciKuva-yı Seyyare'ye bağlı ve
büyük bir kısmı İzmir ve dolaylan gönüllülerinden oluşan250 süvari, 200 piyade,
bir dağ topçu takımı, iki makineli tüfek, 30 kişilik karargâhsüvari erlerinden
kurulu Edip Bey müfrezesinden, İzmir sınırına yaklaşmamız dolayısıyla daha çok
yararlanılacağı tabiîdir. Bununla birlikte, süreklimüracaat yapılmakta olduğundan
ve Edip Bey tarafından, o bölgede güvenliğintam olarak sağlandığı
bildirildiğinden, bu bölgenin uygun görülecek başka birbirliğe teslim edilerek,
Edip Bey'in müfrezesinin savaş vasıtalanyla birlikteKuva-yı Seyyare'ye
katılması hususunun ilgili makamlara emir ve havalesini ricaederiz".
Efendiler, bu telgrafta ileri
sürülen düşüncelere, en tecrübesiz veen basit muhakemeli birinin bile
inanabileceği kabul edilebilir mi? Kütahya'dabulunan bir zat, bana, İzmir
sınırına yaklaşmaktan söz ediyor.Düzce ve dolaylarında durumun güvenilir
olduğunu benden daha iyi haber alıyor.Edip Bey müfrezesinin kuvvetini ayrıntılı
olarak saydıktan sonra, bumüfrezenin savaş vasıtalarıyla birlikte kendisine
katılmasıricasının bence kabul edilebilir bulunacağını zannediyor.
DEMİRCİ EFE DE HAREKETE GEÇİYOR
Efendiler, Demirci Efe, Ethem Bey'le
haberleştikten sonra özel bir tavır takındı. Bu sezilir sezilmez, Güney
Cephesi'nde bulunan Rafet Bey süvarileri, derhal üzerine gönderildi. 15/16
Aralık 1920'de Dinar yakınındaki İğdecik köyünde ,bir gece baskınıyla Efe'nin
kuvvetleri dağıtılmış... Kendisi beş on kişiyle kaçmış. Efe, çok sonra bize
sığınarak affedilmiştir.
Efendiler, Reşit Bey, 20/21 Aralık
gecesi evinde dört kişiye, ordubirlikleriyle Kuva-yı Seyyare arasında bir
çatışma çıktığı takdirde, subaylarımızla erlerimizi yanıltma görevi veriyordu.
Bu dört kişi şunlardı:Yeni Dünya gazetesinden Hayri, Arif Oruç'un kızkardeşinin
oğluNizamettin, Müşir (152) Fuat Paşa'nın oğlu Hidayet vearkadaşı İükrü
Bey'ler. . . Bunlar 21 Aralıkta trenle
Eskişehir'e hareket ettiler.
Yanlarında Ethem Bey'in kâtibi olan birisi de vardı.Bunların içinden biri,
trenin hareketinden önce, gizlice istasyondaki kaldığım binaya gelip, bana
durumu bildirdi. Bu zat, propagandayı tertip veyönetmekle görevliymiş.
Başkanları Hidayet Bey'miş. Para harcama yetkisi de ondaymış. Durumu ihbar
eden, yalnız olarak Kütahya'yagidecek, Ethem Bey'den talimat aldıktan sonra
Eskişehir'e dönecekti. Diğerleri Eskişehir'de bekleyeceklerdi.
Ben bu zata : "Biz Ethem Bey ve
kardeşlerine karşı sevgi duyuyoruz. Onlar boş yere telâşa düşüyorlar. Bu
teşebbüslerinden üzüntü duydum. Fakat Ethem Bey'in orduda bozgunculıık
çıkarmak için vereceği talimatı
bilmek isterim" dedim ve arkadaşlarıyla birlikte kendilerinihareketlerinde
serbest bıraktım.
Eskişehir'de İsmet Paşa'ya, Afyon
Karahisar'da Fahrettin Paşa'ya bilgi verdim ve bu adamların takip edilmeleri
gereğinibildirdim.
İhbarcı, ihbarlarının doğru olduğunu
sonradan davranışlarıyla ispatetmiştir.
Efendiler, Kâzım Paşa , Reşit Bey'le
beraber Kütahya'daEthem ve Tevfik Bey'lerle konuşma ve görüşmelerde
bulunduğuzaman, Ethem Bey'in sözlerinden, bana önemli olan noktalarışöyle
özetlemişti :
1-Ankara'daki hükûmet gayeyi
gerçekleştirecek durumda ve güçte değildir. Bu hükûmete karşı uyuşuk
davranmamız doğru olmaz.
2-Silâhla karşı koymamızın
mahiyetini kötüye yoracaklardır. Fakat sonunda başarırsam herkes bana hak
verecektir.
3-Refet Bey'le aramızda bir
izzetinefis meselesi geçmiştir.Mustafa Kemal Paşa, Refet Bey'in haysiyetine
değer vererekbizimkini kırıyor. Herhalde Refet Bey'i önüme katarak
Ankara'yakadar kovalamak isterim. Ölürsem de bu takipte öleyim.
4-Biz çoktan bu işi yapardık. Fakat
Reşit'in Ankara'da Meclis'teki durumu bizi aldatmıştır. Meclis'in ne önemi ve
ne hükmü vardır?
REşİT ORDUYU YANILTMAYA ÇALIşIYOR
Kazım Paşa, bu görüşleri dinledikten
sonra, Türkiye'nin Batı Cephesi'nden başka doğuda, güneyde, merkezde de
orduları vardır. Bu orduların başında ve içinde çok değerli ve pek kudretli
komutanlar ve subaylar vardır, "bütün bunlarla birlikte bir millet vardır"
diyerekkendilerini yatıştırmaya ve ölçülü bir duruma getirmeye çalışmıştır.
Efendiler, Reşit Bey , Meclis'te
ateşli telkin ve teşebbüslerde bulunuyordu. Bir gün Meclis'te kırk elli kadar
milletvekili toplanmış. Bunların cephedeki durumla ilgili bazı şüpheleri
varmış. Bakanlar Kurulu'nudavet ederek bunu anlamak istiyorlarmış. Bolu
milletvekili bulunan rahmetli Yusuf İzzet Paşa , bu durumu ve toplanan
milletvekillerininisteğini bana bir mektupla bildirdi. "Ben toplantı
hâlindeki Bakanlar Kurulu ile beraberdim. Hükûmet üyeleri, bu şekilde toplanan
milletvekillerinin herhangi bir konuda soru sormak için hükûmeti davet etmesi
usule uygun değildir, kabul edemeyiz" dediler. Ben bu kararı, yine
Yusufİzzet Paşa vasıtasıyla bildirmekle birlikte, şahsî görüşüm olarak şunları
da ekledim : "Siz milletvekilisiniz, ben de başkanınızım. Herhangi
birkonuda benimle görüşmek isterseniz, memnuniyetle kabul ederim". Benim
cevabımı, Yusuf İzzet Paşa, toplantı halinde bulunanlara bildirdiği vakit,
Reşit Bey ayağa kalkarak :
"Efendiler! bu cevap göğsünüzü
kapayın! demektir. Yüksek malumunuzdur ki, askerlerin göğüslerinin kapalı
bulunması disiplin gereğidir".
Reşit Bey'in, "Başkan bizi
askerî disiplin altına almak istiyor"demek istediği anlaşılıyor.
Söz konusu toplantıyı düzenleyenler
hiç şüphe yok ki, Reşit Beyile bazı arkadaşlarıydı. Reşit Bey
, sözü Ankara'da bulunan İzzet Paşa
hey'eti ileyaptığı temas ve görüşmelere de getirerek, "Paşalar İzmir'i,
İstanbul'ukurtararak barış yapılabileceğini söylemek üzere geldikleri halde,
tutuklanmışlardır." şeklinde bir hava da yaratmıştı.
22 Aralık 1920 günü, Reşit Bey' e
bakan ve milletvekillerindenon beş kadar arkadaşı hükûmetteki odama davet
ettim. Bu arkadaşlararasında Celâl Bey, Kâzım Paşa, Eyüp Sabri Bey, Adnan Bey,
Vehbi Bey, Hasan Fehmi Bey, İhsan Bey,Kılıç Ali Bey, Yusuf İzzet ve Emir
Paşa'lar vardı. Fevzi Paşa Hazretleri de hazır bulundu. Bu hey'ete, bu konunun
bütüngelişme safhalarını, gerekli belgeleri de göstermek suretiyle, açık bir
şekilde anlattim. Reşit Bey, söylediklerimin hiçbirini inkâr etmedi. Düşman
saldırılarına karşı tek kuvvetin Ethem Bey'in kuvveti olduğunu ve bizim
kurduğumuz tümenlerin çil yavrusu gibi dağılacaklarını söyleyerek, mutlaka
Ethem Bey kuvvetinin artırılmasına ve takviyesineihtiyaç olduğunu bildirdi.
Cevap olarak dedim ki : "Ethem Bey'inkendi komutası altında
kullanabileceği kuvvetin sayısı en çok bin iki yüz,iki bin kişiden ibaret
olabilir. Bu sayı artırılacak olursa, disiplinsizlik dolayısıyle dağılıp
felâkete yol açar. Her halde, memleketin mukadderatınınşahsa bağlı kuvvetlere
değil, ancak Büyük Millet Meclisi'nin kanunlarınabağlı düzenli birliklere
emanet edilmesi gerekir. Kuva-yı Seyyare, belirlibir kadro halinde, verilen
emirlere tamamen uymak ve boyun eğmek şartıyla yararlı olabilir."
Reşit Bey, açıklanan gerçekleri
kabullenmiş gibi görünen birtavır takındı. Bunun üzerine son bir teşebbüs olmak
üzere, Reşit Bey'in bazı arkadaşlarla birlikte kardeşlerinin yanına giderek
nasihatlerdebulunması kabul edildi.
Bundan sonra nasihat vermek için
gidecek olan hey'ete, meseleninçözume bağlanabilmesi için şimdiye kadar
yaptığım teşebbüslere de sonvereceğimi bildirdim. Hey'et, Kuva-yı Seyyare'ye,
Hükûmet'in son ve kesin istekleri olmak üzere şu hususlan bildirecekti :
1
- Kuva-yı Seyyare, diğer birlikler
gibi emir ve komutaya tam olarak uva-cak ve kanun dışı her türlü
taşkınlıkıardan kaçınacaktır.
2
- Kuva-yı Seyyare, kuwetini artırmak
için kendiliğinden hiçbir yerde,hiçbir şekilde adam toplamayacak ve bu maksatla
gönderdiği adamların faaliyetinederhal son verecektir. Asker ihtiyacı, öteki
birliklerde olduğu gibi, yapılacak müracaat üzerine Cephe Komutanlığı'nea
sağlanacaktır.
3
- Kuva-yı Seyyare, kaçaklarını
yakalatmak için doğrudan doğruya adamlar görevlendirip göndermeyecek; kaçaklar,
diğer birliklerinki gibi Cephe Komutanlığı'nca takip ettirilecek ve
yakalattırılacaktır.
4
- Kuva-yı Seyyare mensuplannın
ailelerine bakmak üzere bazı yerlerdebulundurduğu irtibat subaylarının kim
oldukları hükûmetçe bilinecek ve bu irtibatsubaylarının ellerinde bulunan
şifrenin bir sureti de bize
ÇERKEZ ETHEM'E BİR NASİHAT HEYETİ
GONDERİLİYOR
Bu şartlar yerine getirildiği
takdirde, Kuva-yı Seyyare, şimdiye kadar olduğu gibi belirli bir kadro
dahilinde yine görevine devam edecektir. ReşitBey'le beraber Celâl, Kılıç Ali,
Eyüp Sabri ve TehbiBey'ler, 23 Aralık öğle vakti Ankara'dan hareket ettiler ve
24 Aralıktaöğleden sonra saat 16:45'te Kütahya'ya vardılar.
Efendiler, Ethem ve Tevfik Bey'lerin
Cephe Komutanı'nınbilgi ve onayı olmaksızın, bölgelerinde bulunan ordu
birliklerini cepheyedağıtarak, Kuva·yı Seyyare'nin ağırlıksız erlerini Gediz'de
ve PehlivanAğa müfrezesini Kütahya'da toplamış olduğunu haber aldım. Bunun
üzerine 25/26 Aralık 1920'de, Kütahya'da bulunan Celâl Bey ve arkadaşlarına
yazdığım açık bir telgrafta : "Bu hareket tarzının taşıdığı maksat ve
anlamın ne olduğunu kesinlikle bilmek isterim. Bu konudaki görüşünüzün
bildirilmesini makine başında bekliyorum" dedim. Bu telgrafınbir suretini
İsmet, Refet ve Fahrettin Paşa'lara, şifre ilebildirerek dikkatlerini çektim.
Hey'et, ortak imza ile şu kısa cevabı verdi :
"Müsterih olunuz, kötüye
yorumlanacak herhangi bir davranış yoktur.Tevfik Bey yarın gelecek, hep
birlikte görüşeceğiz. Sonucu etraflıolarak arz ederiz." Ben bu cevaptan,
giden arkadaşların ya durumdan haberdar edilmeyerek aldatılmakta olduklarına
veyahut da tutuklanıp istenildiği gibi yazı yazmaya mecbur edildiklerine
hükmettim. Onun için,gerçek durumu anlamamış ve kısa telgraflarıyla verdikleri
teminata inanmış görünmek istedim. Bu sebeple, cevap olarak : "Tevfik Bey
ile degörüşmelerinden sonra, memleket ve milletin yüksek çıkarlarını sağlayacak
esaslar üzerinde anlaşacaklarına şüphem olmadığını, bana gelen haberleri
dedikodu sayarak, Hükûmet'çe hiçbir tedbir alınmasına gerekbulunmadığı
yolundaki inancımı Hükûmet üyelerine anlatmayı başaracağımı, ancak aramızdaki
samimiyeti zedeleyen durumun bir an önce ortadan kalkmış bulunduğu haberini
beklediğimi, beni gönül kırıklığına uğratmamalarını" yazdım. Hey'etin,
26/27 Aralık l920'de, ortak imza ile çektikleri etraflı veaçık telgraflarındaki
önemli noktalar şunlardı
:
1- Güvenlik tedbirleri alındığına
şüphe yoktur. Bu tedbirlerin hepsi kendilerini savunmak içindir. Kendilerine
karşı çıkarılan ve yığılan kuvvetler ve yenikurulan karakollar eski yerlerine
çekildiği takdirde, bu tedbirlerden de vazgeçeceklerdir.
2
- Düşmanca hareketle
karşılaşmadıkça, memleketin gelecekteki selâmetiiçin ve zâtıdevletlerinin
şahsına karşı besledikleri içten bağlılık dolayısıyla her türlüfülî hareketten
kaçınacaklarına en büyük yeminlerle söz vermişlerdir,
3
- Kuva-yı Seyyare'nin Konya ve
Alaca'da bulunan askerleriyle, TeğmenSadrettin Efendi komutasında Konya'dan
gelmekte iken FahrettinPaşa tarafından tutuklanan seksen neferin ve Kuva-yı
Seyyare müfreze komutanlarından Kürt İsmail Ağa ile, Kalecik'teki akrabasından
cihada katılmaküzere askerlik yaşı dışındaki kimselerden toplananların Kuva-yı
Seyyare'ye katılmalarına engel olışmaması,
4
- Kuva-yı Seyyare'ye para verilmesi
için Kütahya Mutasarrıflığı'na emirverilmesi,
5
- Karşılıklı güven ve itimadın
gerçekten kurulması ve devam ettirilmesiiçin Fahrettin ve Refet Bey'lerin
cepheden uzaklaştırılmaları.
Bu noktalardan çıkan anlam nedir
Efendiler? Oraya giden arkadaşlarımızın hepsinin birden bu anlamı idrak
edemiyeceklerine ihtimal verilebilir miydi? O halde, biraz önce işaret ettiğim gibi,
Kütahya'ya gidenhey'et, gerçekten tutuklanmıştı. Bu yazılan şeyler kendilerine
dikte ettiriliyordu.
Bunun böyle olacağını hey'et
gitmeden önce biliyordum. Buyüzdendir ki, Reşit Bey, Kâzım Paşa'yı birlikte
götürmek içinısrar ettiği halde, görüşmeler sırasında tesadüfen solumda oturan
Kâzım Paşa'ya gitmemesi gerektiğini sezdirmiştim.
Çünkü Kâzım Paşa'yı geçici olarak
değil, sonuna kadar tutuklayarak, imzasını kullanmaktan fazlasıyla
yararlanabilirlerdi.
Aynı gece
kendilerine şu cevabı verdim : "Telgrafınızı yarın BakanlarKurulu'na
sunacağım." Aynı zamanda 26/27 Aralık gecesi, Eskişehir'deBatı Cephesi
Komutanı İsmet Bey Efendi'ye de şu şifreli telgrafıyazdım :
Kütahya'ya giden hey'etin ayrıntılı
telgrafını aşağıda olduğu gibi veriyorum.Bunun ana noktaları özetleyerek,
makina başında, Refet ve FahrettinBey'lere bildirmenizi rica ederim. Hey'ete
makina başında verdiğim cevap da"Telgrafınızı yarın Bakanlar Kurulu'na
sunacağım"dan ibarettir. Yarın, BakanlarKurulu kararıyla, hey'ete, görevlerinin
son bulduğunu ve hemen Ankara'ya dönmelerini bildireceğim. Ondan sonra, konuyu
bütün ayrıntılarıyla Meclis'te açıklamakdüşüncesindeyim.
Kuva-yı Seyyare'ye karşı, İsmet ve
Refet Bey kuvvetlerinin, bulundukları yerlerde toplu ve uyanık olmalarını ve
alınmış bulunan genel tedbirlere dahaçok önem verilmesini ve dikkat edilmesini
rica ederim. Fülî harekete herhalde onlar başlamadan, şimdilik başlanmaması
taraftarıyım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal
Efendiler, ertesi günü Batı ve Güney
Cephesi'ne şu telgraf verildi : 21.12.1920
Batı Cephesi Kurmay Başkanlığı
Birinci İube Müdürlüğüne, Güney Cephesi Kurmay Başkanlığı
Birinci İube Müdürlüğüne,
Refet ve İsmet Beyefendi'lere özel :
Kütahya'ya giden hey'etin gönderdiği
ayrıntılı telgraf, Bakanlar Kurulu'ndaincelenerek aşağıdaki kararlar alındı. Bu
kararlar, bu akşam açık telgrafla Büyük Millet Meclisi Yüce Başkanlığı'ndan
doğruca Kütahya'ya bildirilecek ve hey'etin görevine son verilecektir. Buna
göre gereken tedbirlerin alınması ve görüşlerinizin bildirilmesi rica olunur
(Genelkurmay Başkan Vekili Fevzi). Harekât İubesi Müdürû Salih 21.12.1920
Kararname
Vatanın selâmet ve kurtuluşu için
ordularda görüş birliğinin ve mutlakitaatin şart ve gerekli olduğunu her şeyden
önemli sayan Bakanlar Kurulu, BüyükMillet Meclisi üyelerinden Celâl, Reşit,
Eyüp Sabri , Vehbive Kılıç Ali Bey'lerin Kütahya'dan gönderdikleri 26/27 Aralık
1920 tarihlitelgraflarını ve bu konu ile ilgili olarak ortaya çıkan durum ve
olayları görüşüpinceledikten sonra, aşağıdaki kararları almıştır :
1
- Birinci Kuva-yi Seyyare, bütün
öteki ordu birlikleri gibi, kayıtsız şartsız Büyük Millet Meclisi'nin
kanunlarına, Hükûmet'in koyduğu düzen ve emirlereayak uydurmakla yükümlü ve
askerî disipline bağlıdır.
2
- Birinci Kuva-yi Seyyare
Komutanlığı'nın askerî görev ve konularla ilgilibütün teklif ve görüşleri,
ancak emri altında bulunduğu komutanlığa ve bu komutanlık vasıtasıyla ilgili
makamlara bildirilir.
3
- Yukarıdaki kararları Genelkurmay
Başkanlığı uygular. Mustafa Kemal
İer'iye Vekili (Is3) Millî Savınıma
Bakanı Fehmi Fevzi Dışişleri Bakaızı İçişleri Bakam Ahmet
Muhtar Doktor Adnan Genelkurmay
Başkanı Maliye Bakanı Vekili Ferit Fevzi
Kütahya'da bulunan Büyük Millet
Meclisi üyelerinden Celâl, Reşit, Eyup Sabri, Vehbi ve Kılıç Ali
Bey'lerin, 26/27Aralık 1920 tarihli,
etraflı telgraflarına, 27 Aralıkta cevap verdim Bunda,Bakanlar Kurulu kararını
olduğu gibi bildirdim ve dedim ki : "Buna göresizlerden istediğim özel
görev son bulmuş olduğundan geri dönmenizrica olunur."
28 Aralık 1920'de hey'etten aldığım
telgraf aynen şöyle idi : Kütalıya, 28.12.1920
Ankara'da Büyük Millet Meclisi Yüce Başkanlığı'na
Bakanlar Kurulu kararını bildiren
telgraf emrinizi akşam aldık. Aslında herbirimiz memleket ve milletin selâmeti
için, büyük bir samimiyetle emrinize uyarak buraya geldik. Eskişehir'in ve
buranın durum ve tutumunu gördük. Anlaşmazlık konusu olan meseleyi tam bir
tarafsızlık ve doğrulukla inceledik ve araştırdık. Görüşmelerin nasıl geçtiğini
ve safhalarını olduğu gibi bilginize sunduk vesamimî inançlarımıza dayanarak
meselenin çözüm şeklini anladığımız gibi yazdık. Sunduğumuz hususlara karşılık,
Bakanlar Kurulu'nun bize bildirilen kararının neyi ifade ettiğini anlayamadık.
Aksine, vatanın selâmet ve mutluluğunu gözönünde bulunduran maruzatımızın iyi
karşılanmadığını gördük. Bu konunun dahafazla sürüncemede bırakılmaya tahammülü
olmadığına itimat buyurmalarını istirham ederiz.
Celât Reşit
Eyüp Sabrl Vehbi Kılıç Ali Bu telgrafa
şu cevabı verdim :
İifre-makine başında Ankara,
28.12.1920
Kütahya'da Büyük Millet Meclisi
üyelerinden Celâl, Reşit , EyüpSabri, Vehbi ve Kılıç Ali Bey'lere,
İlgi : 28.12.1920 tarihli şifre :
Memleket ve milletin selâmeti için bana karşıgösterdiğiniz samimiyete cidden
müteşekkirim, Söz konusu durum hakkında sizlerin buradan ayrılmasından önce,
bütün belgeleri göstermek suretiyle yaptığımaçıklamalar sonunda, konuyu resmen
hükûmete intikal ettirirken, sizlerin yerindeolan hareket tarzını, oradaki
arkadaşlara açıklamak ve anlatmak üzere, yolculukzahmetine katlanmanızı rica
etmiştim. Konunun çözüm noktası olarak telgrafınızda işaret buyurduğunuz nokta
zaten burada da sözkonusu olmuştu. Hükûmetinalacağı genel tedbir ve tertibatın
herhangi bir tarafın isteğine göre olamayacağınıbildirmiştim. Bakanlar Kurulu
kararı, aslında uyulması gereken tabiî ve bilinenhususlan resmî ve kesin olarak
bir defa daha ifade eder. Yüksek görüşleriniz hiçbir şekilde kötüye yorulmus
değildir. Ancak, burada da arz ettiğim üzere, benimbir buçuk aydan beri
süregelen şahsî ve özel gayret ve teşebbüslerimle ve büyükbir samimiyetle
yaptığım çalışmaların, ne yazık ki, takdir edilmemiş olduğunugörüyorum.
İüphesiz bu konunun çözüm ve takibini sorumlu ve ilgili makamlarabırakmış
bulunuyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal
Efendiler, Kütahya'daki hey'etin,
durumu Meclis'e açıklayarak kendilerine daha yararlı olabileceklerine Ethem ve
kardeşlerini inandırmak suretiyle ellerinden kurtulabildikleri anlaşılmıştır.
Pek tabiî ReşitBey orada kalmıştır.
ASİ ETHEM VE KARDEşLERİNE KARşI FİİLİ
HAREKATA GEÇİLMESİNİ EMRETTİM
Efendiler, Kütahya'ya, Bakanlar
Kurulu kararı ve hey'etin geri dönmesi gereğini bildirdikten sonra cephe
komutanlarına da âsî Ethem ve kardeşlerine karşı fülî harekâta geçmelerini
emrettim.
Efendiler, askerî harekâtı
çapulculuktan, devlet kurup yönetmeyi,şunun bunun mâsum çocuklarını kurtulmalık
dilenmek için dağlara kaldırmak haydutluğundan ibaret zanneden,
şarlatanlıklarıyla, yaygaralarıyla bütün bir Türk vatanını bezdiren ve Türk
milletinin Büyük Meclisi'ni kendileriyleuğraştıran utanmaz, haddini bilmez,
küstah ve herhangibir düşmanın boğazı tokluğuna casusluğunu, uşaklığını yapacak
kadaraşağılık ve bayağı yaratılışta olan bu kardeşleri, ellerindeki bütün
kuvvetler ve dayandıkları düşmanlarla birlikte yola getirmek ve ortadan
kaldırmak suretiyle, inkılâp tarihimizde, etkili bir ibret örneği vermek
zarurîgörüldü. Onun için şöyle bir hazırlık yapmıştık :
Bursa'da bulunan Yunan kuvvetlerine
karşı bir piyade tümeni bırakılarak,iki piyade tümeni ile bir süvari tugayına
Eskişehir'in güneybatısında veKütahya doğrultusunda yığınak yaptırılmıştı.
Uşak'ta bulunan Yunankuvvetlerine karşı da, cephede yalnız bir tabur
bırakılarak,iki piyade tümeni ile yedi süvari alayına, Dumlupınar yakınlarında
veyine Kütahya doğrultusunda yığınak yaptırılmıştı.
Kuvvetlerimiz, hareket emrini alır
almaz, derhal Kütahya'da bulunan âsî Ethem kuvvetleri üzerine yürüyüşe
geçtiler. 29 Aralık 1920günü Kütahya'yı işgal ettiler. Üç gün sonra da Batı ve
Güney Cepheleri'ndenhareket eden bütün kuvvetlerimiz, Kütahya'nın 30 - 40
kilometre ilerisindeve Gediz yönünde bir hatta birleştiler. Âsî Ethem,
kuvvetlerini hiçbiryerde durdurmaya ve direnişe geçirmeye cesaret edemedenGediz
üzerine çekilmişti.
Efendiler, Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin şuurlu ordusu, kendisini, Büyük Millet Meclisi ve Hükûmeti'ni küçük
görecek kadar beyinsizlik vebudalaca gurur gösteren bu âsîlere hak ettikleri
yola getirme sillesinivurmak için, önüne geçilmez bir hiddet ve şiddetle
hareket ediyordu.Nefes almaksızın kaçan âsî Ethem, İstanbul'da Sadrazamlık
YüksekKatınap diye şu telgrafı veriyordu :
Ankara'da tutuklanan sayın
arkadaşlarınızın İstanbul'a geri gönderilmeleriiçin, Ankara Meclis
Başkanlığı'na çektiğim protesto yazısı aşağıda bilgilerinizesunulmuştur, İimdi,
Millet Meclisi'nin kararıyla saldırıya uğramış bulunuyorum.Kuvvettim savunmaya
hattâ karşı saldırıya, bile yeterli olmakla birlikte, karşımdave yanlarımda
Yunanlılar bulunduğundan, tutulacak yol konusunda Yunan komutanlığı ile
anlaşmaya varılmış ise de, zâtıdevletlerinin onayını almayı da herbakımdan
lüzumlu buldum. Gereğinin yapılması, haberleşmelerin ve
Zâtıdevletlerininemirlerinin
alınmasının sağlanması için, Gediz telgraf hattının onarımıve düzeltilmesi, yüksek
emirlerinize arz olunur. Umum Kuva-yı Seyyare ve Kütahya Bdlgesi Eski Komutanı
ve İimdiki Uınum Kuva-yı Milllye Komutanı Ethem
Efendiler, bu telgrafta sözü geçen
ve protesto yazısı denilen saçmasapan bir telgraf, gerçekten de Meclis
Başkanlığı'na çekilmiş ve gizli biroturumda Meclis'e okunmuştu. Bu telgrafta
kullanılan kelime ve deyimler o kadar kaba ve edepsizcedir ki, bir defa
okunduktan sonra bir keredaha okunmasına ve dinlenmesine tahammül edilememişti.
Bu kadar bayağı, saçma sapan bir yazıyı huzurunuzda da arz etmeyi gerekli
bulmuyorum.Bu abuk sabuk yazı ile milletvekillerinin şahıslarına hakaret
edilerek, Millî Meclis'in meşruluğuna saldırılarak, İzzet Paşa
hey'etininİstanbul'a dönmekte serbest bırakılması isteniyordu.
Efendiler, kuvvetlerimiz Kütahya'ya
girerken, ben de Meclis'te bazımilletvekilleri tarafından sorguya çekilmiş
bulunuyordum. Asî Ethem'inüzerine yürümemize, ona saldırmamıza ve onu takip
etmemize karşı çıkılıyordu.Fuat Paşa, Ethem ve kardeşini çekip çevirebildiği
için değiştirilmemesiyerinde olurmuş. Bütün anlaşmazlıkların sebebi, yenitayin
ettiğim komutanların tecrübesizlikleri ve durumun gereğine uyguntutum ve
davranışlarda bulunmamaları imiş... Orduda ciddiyet ve disiplinaramanın zamanı
mı imiş; ya Allah korusun Ethem Bey orduyudağıtırsa ne yapacakmışım? Bu kadar
önemli bir olaya ki.m ve nasıl ka-rar vermiş? Böyle bir karar Meclis'e haber
vermeden nasıl alınırmış?gibi birçok soru ve eleştirilerden sonra,
"herhalde Ethem Bey ve kardeşlerivurulmamalıdır" istekleri ileri
sürüldü. 29 Aralık gününün bütünoturumlarını ve 30 Aralık gününün birkaç gizli
oturumunu açıklamalaryapmakla geçirdim. Oturumun bütün safhalarını
belgeleriyle, delilleriyleve gerçekleriyle açıklamaya çalıştım. Bütün bu
açıklamalarıma rağmentartışma bir türlü son bulmuyordu. Her şey bir yana,
yalnız Meclis'in meşruluğunasaldırma maksadı güden telgraf, sahiplerini
Hıyanet-i VataniyeKanunu'na çarptırmaya yeterliyken, hu âsîlerin aylardan beri
devam edegelenisyancı tutumları ve millî hükûmeti yıkmak ve kendi akıllarıncabaşka
türlü bir hükûmet kurmak düşüncelerini uygulamaya yeltenmeleridikkate alınmak
istenmiyordu. Aksine, bunların ortadan kaldırılmaktanve cezalandırılmaktan
kurtulmalarına çalışılmak isteniyor gibiydi. Bununsebebini kısaca açıklayayım
Efendiler, milletvekillerinden bazıları,durumun şahsî ve hissî kırgınlıklardan
doğduğuna inanmışlardı. Gerçektende bu yolda sonsuz propaganda yapılmış ve
kamuoyu yanıltılmakistenmişti. Bir de kuvvetli ve aşın telkinler altında, Ethem
kuvvetlerininçok ve yenilmesi güç olduğu sanılarak, bunların ordu ile
çatışmasıhalinde, ordunun çil yavrusu gibi dağılacağını, o zaman da durumun
gerçektenfeci olabileceğini düşünüyorlar ve böyle silâhlı bir çatışmaya en-gel
olmayı uygun buluyorlardı.
Efendiler, bu düşünceleri isabetli
görüp ona göre hareket etmeninsonucu, emirerliğinden gelen ve aslında daha
yüksek bir düşünce kabiliyetinesahip bulunmayan Ethem'in koskoca Türk vatanında
diktatörlüğünü kabul ve tasdik etmek olacağını anlamamak mümkün müydü?
Meclis'in heyecan ve kararsızlığını
giderecek inandırıcı bir konuşmayaparak, gizli oturumlardaki görüşmeleri,
çarpışmanın fülî sonuçlarınıbeklemek üzere kapattık.
ETHEM VE KARDEşLERİ KUVVETLERİYLE
BİRLİKTE DÜşMAN SAFLARINDA MÜSTAHAK
OLDUKLARI YERİ ALDILAR
Efendiler, Ethem kuvvetlerinin
peşine düşen birliklerimiz, 5 Ocak 1921 günü Gediz'i işgal ederek, o ciyarda
toplandılar. Ethem ve kardeşleri de, kuvvetleri ile birlikte düşman saflarında
müstahak oldukları yeri aldılar. Artık Ethem olayı diye bir şey kalmamıştı.Ordumuzun
içinde bulunan düşmankovularak kendi cephesine gönderilmişti. Bundan sonra,
karşımızda yalnızbir tek düşman cephesini ve bu cephe ile ilgili olayları
göreceğiz. Gerçektende bir gün sonra 6 Ocak 1921'de Yunan ordusunun tamamı
bütün cepheüzerinde her noktadan taarruza geçti.
Efendiler, o günkü askerî durumu
basit bir şekilde açıklamak içinşöyle diyeceğim :
BİRİNCİ İNÖNÜ ZAFERİ
İznik'ten, Gediz üzerinden Uşak'a
kadar bir hat çekildiğini düşününüz, bu hattın,Gediz'in kuzeyinde kalan parçası
iki yüz kilometredir. Gediz'den Uşak'a olan parçası da otuzkilometre kadardır.
Düşman, üç tümenle bu hattın kuzey ucundan Eskişehir üzerine yürüdü. Bizim
Gediz'de bulunan önemli kuwetlerimiz, Es-kişehir üzerinden bu düşman tümenlerini
karşılamaya mecburdu. Karşı-ladı ve yendi. İnkılâbımızın tarihine, Birinci
İnönü Zaferi'ni kaydetti.
Güney Cephesi'ne ait olan kuvvetler,
eski yerlerine Dumlupınar'aiade edildiler. Kütahya'da yalnız 61'inci Tümen, iki
alay kadar kuvvetiyleİzzettin Bey (Ordu Müfettişi İzzettin Paşa'dır)
komutasında bırakılmıştı.
Efendiler, 8 Ocak 1921 Cumartesi
günü, Meclis'in açık oturumundadurumu anlatıyordum. Artık herkes gerçeği görmüş
ve anlamıştı. Ethemve kardeşlerinin lehinde ve yumuşak hareket edilmesi görüşündeolanlar,
bu defa aleyhlerinde ve pek coşkun idiler. Ben konuşurken "Ethem, Tevfikve
Reşit Bey'lerin" diyerek konuşmama itiraz edildi. Yükselen bir ses :
"Paşa Hazretleri, artık "Bey" demeyiniz,
"Hâin"deyiniz. " uyarısında bulundu. "Ethem ve Tevfik hainleri
diyeceğimfakat daha Büyük Millet Meclisi üyesi sıfatını taşıyan Reşit Bey
içinde aynı sözü kullanmak mecburiyetindeyim. Yüce hey'etinize olan
saygımdolayısıyla bunu söyleyemem. Önce, Reşit Bey'in Büyük Millet
Meclisiüyeliğinin kaldırılmasına oy vermenizi rica ederim." dedim.
DÜşMANLA İşBİRLİĞİ YAPAN MANİSA
MİLLETVEKİLİ REşİT BEY'İN MİLLETVEKİLLİĞİNİN
KALDIRILMASI KARARI
Başkan, "Millet ve memleketin
yüksek çıkarları aleyhine silâh kullanarak düşmanlarla işbirliği yapan Manisa
milletvekili Reşit Bey'in milletvekilliğinin kaIdırılmasını kabul buyuranlar el
kaldırsın" dedi. Eller kalktı, kabul olundu.
ETHEM VE KARDEşLARİ CANLARINI REFET
PAşA'YA BORÇLUDURLAR
Yunan ordusunun giriştiği bu
taarruzda, Ethem ve kardeşleri de kendilerine düşen görevi yerine getirmekten
geri durmadılar. Tekrar Kütahya'ya yönelerek, orada bulunan zayıf tümenimize
saldırmayabaşladılar. İzzettin Paşa'nın sağlam karakteri, vukuflu komutasıve
emrindeki Türk subay ve erlerinin yüksek kahramanlıkları Ethemve kardeşleriyle
saldıran hain kuvvetleri yenerek geri çekilmeye mecburetti. Eğer kendi
şahısları da dahil olmak üzere toptan yok edilmektenkurtulabilmişler ise, bunu
da hiç sevmedikleri Refet Paşa'ya borçluolduklarını söylemeliyim. Bu noktayı
açıklayıvereyim :
Refet Paşa, iki süvari tümeniyle,
Dumlupınar'ın on kilometrekadar doğusunda Küçükköy'de bulunuyordu. Kütahya'da
bulunan 61'inciTümen'e, batıdan taarruz eden Ethem kuvvetlerini derhal yenmek
veyoketmek üzere hareketi emrolundu. Refet Paşa, kendi süvarileriyleEthem
kuvvetlerinin yan ve arkasına gidecekti. Bulunduğu yerden kuzeye,Kütahya'ya
bakılacak olursa, bu görevin tabiî bir yürüyüşle ve peketkili bir şekilde
yapılabileceği meydandaydı. Halbuki Refet Paşa,gereken yere gitmemiş. Bunun
aksi tarafına, Kütahya'nın batısına değildoğusuna Alayunt'a gitmiş. Süvari
kuvvetleri,12 Ocak 1921 günü öğleyedoğru Alayunt bölgesine ulaştı.
Refet Paşa, İzzettin Paşa ile
görüşmek üzere Kütahya'yagitti. İzzettin Paşa, süvari tümenlerinin Kütahya
güneyinden, Yellicedağı batısından, tamamen süvariden ibaret olan Ethem
kuvvetleriningerilerine gönderilmesini teklif etmiş.
Refet Paşa, iki tarafın savaş durumu
hakkında tam bir bilgisiolmadığını ileri sürerek, böyle bir harekete
yanaşmamış. . . Refet Paşa, İzzettin Paşa kuvvetleri, doğuya, Porsuk suyu
gerisine çekilmedurumu ile karşılaşırsa, süvarileriyle Kütahya ovasından
âsîlerin yan vegerilerine taarruzu düşünüyormuş. Atlı âsîlarin hayvanlarından
inip piyadetümenimiz karşısında yaya olarak savaştığı en zayıf durumunda bileüzerine
yürümekte kararsızlığa düşen komutanın, piyade tümenimiz yenilmişolarak geri
çekilirken atları üzerinde bulunacak, manevî güçleriyükselmiş âsîlerin, hangi
yanına ve nasıl taarruz etmeyi düşündüğü, gerçekten her asker için üzerinde
durup düşünülecek bir meseledir. Böyleşey olamaz! Bu düşman süvarisi, geri
çekilmeye mecbur ettiği piyadeyibırakıp Refet Paşa süvarileri üzerine
atılmayacak mıydı?
Efendiler, savaş alanına, top ve
tüfek sesine gelen kuvvetin, birtek tüfek atmadan, savaşmakta olan kendinden bir
kuvvetin yenilmesinibeklemesi ve ondan sonra iş görebileceğini sanması, yalnız
asker olanların değil, en sade görüşlü insanların bile akla yatkın bulacağı bir
düşüncedeğildir. Görev ve fedakârlık, savaşan birliklerin yenilmeden,
çekilmeden başarısını sağlamaya çalışmakla yerine getirilir.
Arkadaşı savaşırken ve yardıma
muhtaç iken, seyirci kalznış olankomutanlar, arkadaşının yenilgisine şahit
olabilirlerse de tarihin amansız tenkit ve suçlamalarından asla kurtulamazlar.
İzzettin Paşa,11 Ocak 1921 öğlesinden
13 Ocak gece yarısınakadar devam eden şiddetli ve kritik çarpışmalar sırasında,
süvari gruplarının da taarruza katılması zamanının geldiğini Genelkurmay
Başkanlığı'na bildirmişti. Refet Paşa, Güney Cephesi'nden getirtmekte
olduğu8'inci Tümen yetişebildiği takdirde, 14 Ocakta taarruza geçmek
niyetindeolduğunu, birliklerine bildiriyordu. İzzettin Paşa, 11, 12, 13
Ocakgünlerinde yalnız başına düşmanla savaştıktan sonra, akşam gün batarken
yaptığı bir karşı taarruzla âsîleri yenerek kaçmaya mecbur etti. Refet Paşa,
muharebeye seyirci kalmak suretiyle büyük bir fırsatı kaçırdı; Ethem'i ve
kuvvetlerinin geri çekilmesine elverişli bir durumyarattı. 14'üncü günü emri
altında bulunan bütün süvari kuvvetlerini Süvari Tümen Komutanlarından Derviş
Bey'in ( Kolordu KomutanıDerviş Paşa'dır) emrine vererek, onu, Ethem'in takibi
ile gorevlendirdi. Derviş Paşa, Afşar'da, özellikle Gediz'de Ethemkuvvetlerinin
gerilerine doğru, geceleri de yürümek suretiyle indirdiğikorkunç darbelerle
Ethem, Tevfik ve Reşit kardeşleri sersemetti. Kuvvetlerinin toplanmasına zaman
bırakmadı. Derviş Bey, Ethem ve kardeşlerini 14 Ocaktan 22 Ocağa kadar dokuz
gün nefes aldırmaksızın durmadan takip etmiştir. Sonunda, bütün Ethem
kuvvetleriesir edilmiş; yalnız Ethem, Tevfik ve Reşit kardeşler yine birgörev
almak üzere düşman ordugâhına kaçabilmişlerdir.
İZZET VE SALİH PAşALAR ANKARA'DAN
MEMNUN GÖRÜNMÜYORLAR, İLLE PAYİTAHTA
GİTMEK İSTİYORLARDI
Saygıdeğer Efendiler, Ankara'da
bulunan İstanbul'lu misafirlerimize, bir bir buçuk aylık misafirlikleri
sırasında çok şeyler göstermek fırsatına sahip olduğumuzu sanıyorum. Âsî Ethem
ve kardeşlerinin kuvvetleri ortadan kaldırıldı. Yunanlıları İnönü'de üç günde
yendik. Büyük Millet Meclisi'nin ferahlayacağı ve memnun olacağı yeni bir devir
açıldı. Fakat, İzzet ve SalihPaşa'lar, bunların hiçbirinden memnun
görünmüyorlar, sıla özleminetutulmuş gibi de payitahta gitmek istiyorlardı.
İstanbul'daki arkadaşlarınında çok merakta oldukları anlaşılıyordu.
Ankara'ya gelişlerinden on gün
sonra, Fransız telsizleriyle Zonguldak'a bir telgraf gelmişti. Telgraf şudur :
16.12.1921
Zonguldak Mutasarrıflığı Vasıtasıyla
Devletli İzzet Paşa Hazretleri'ne
Zâtıdevletlerinden henüz bir haber
alınamadığından, yüksek hey'etin İstanbul'a ne zaman geleceği haberinin
beklenmekte olduğu... Mustafa Atatürk
İki gün sonra Adapazarı üzerinden de
şu telgraf geldi :
Dahiliye Nâzırı İzzet Paşa
Hazretleri'ne
Zatıdevletlerinden bir bilgi
alınamadığından, İstanbul'a ne zaman dönüleceğihaberinin beklenmekte olduğuna
dair birkaç gün önce Zonguldak üzerinden çekilen telgraf cevabının bir an önce
gönderilmesi rica olunur. Dahiliye Nazırı Vekili Mustafa Arif
Tevfik Paşa Kabinesi adına, Ziya
Paşa'nın İnebolu'ya gönderdiğibir özel memur, 10/11 Ocak 1921'de uzun bir şifre
ile birtakım bilgilerveriyordu.
İzzet Paşa hey'etinin, Anadolu'ya
katılma haberi İstanbul'cadoğrulanmış. . . Kabine İzzet Paşa'dan bilgi
istiyormuş. Ziya Paşa, Safa, Mustafa Arif ve Raşit Bey'ler de demişlcr ki:
Memleketin menfaati, hey'etin
Ankara'da kalmasını gerektiriyorsa bunabir şey denmez. Bu takdirde kabinenin
düşeceği şüphesizdir. Ancak, bizde bu vatanın evlâtlarıyız. Hiç olmazsa bizleri
de durumdan haberdar etsinler... Bizi aydınlatsınlar, biz de ona göre hareket
edelim.
Ziya Paşa, Paris'ten, Ahmet Rıza
Bey' den aldığı bir mektupta yazılanlardan ve İstanbul'da güvenilir bir
kaynaktan elde ettiği bilgilerden de söz ettiriyordu.
Ahmet Rıza Bey diyormuş ki : "
Eğer Kuva-yı Milliye'nin askeri gücü elverişli ise, İzmir meselesi, iyi
hazırlanmış bir hücumla oldu bitti şeklinde halledilmeliymiş... Aldığı bilgiler
bunu doğruluyormuş. "Kral Konstantin'i tutacaklarmış. . ."
Ziya Paşa'nın özel olarak elde
ettiği bilgiler de, son konferanstan önce Yunanlılar'ın kuvvetleri artırılarak,
büyük bir taarruza geçirileceği yolundaydı.
Damat Ferit Paşa yoğun bir çalışmaya
geçmiş. Baltiklimanında çeşitli kabine listeleri düzenlenmeye başlamış. . .
İnebolu'ya gelmiş olan özel memur
vasıtasıyla Ziya Paşa'ya vearkadaşlarına gönderdiğim cevapta : "Verdikleri
bilgilere teşekkür ettikten sonra, İzzet ve Salih Paşa'lar, ortak gayemizin
kesin bir gereği olarak Ankara'da kalmışlardır", dedim. Kendilerinin İstanbul'da
işbaşında kalmaları doğru ise de, kabine düşmeden önce, hepsinin, şimdiden
hazır bulunduracakları güvenilir, sür'atli bir vasıtayla hemen Anadolu'ya
gelmelerinin vatanın yüksek menfaatlerinin
gereği olduğu ve buşekilde
yapacakları hizmet ve fedakârlığın milletçe büyük bir şükranlakarşılanacağını
yazdım.
Özel memurun, İstanbul'a döndükten
sonra, İnebolu'ya gönderdiğive oradan 19 Ocak 1921'de çekilen şifrede, Ziya
Paşa ve arkadaşlarının görüşüme uygun olarak harekete karar verdikleri
bildirilmişti.
SADRAZAM TEVFİK PAşA BENİMLE TEMAS
KURUYOR
Efendiler, bu tarihten bir hafta
kadar sonra, Kocaeli Komutanlığından şöyle bir telgraf aldım :
Geyve istasyonu, 26.01.1921
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Memleketin yüksek yararları ile
ilgili önemli bir konu üzerinde, SadrazamPaşa'nın zâtıdevletleriyle makine
başında görüşmek istedikleri İstanbul TelgrafGenel Müdürü'nün 26.01.1921 günü
saat l6.30'da yazdırdığı telgrafla bildirilmektedir. Bu konudaki emirleri arz
ve rica olunur.
Kocaeli Komutanlığı'na aynı gün
makine başında verdiğim cevaptadedim ki :
"İstanbul Geyve ile doğrudan
doğruya nasıl haberleşebilir? İstanbul'daTevfik Paşa ile veya herhangi biriyle
haberleşip ilişki kurabilmek içinBakanlar Kurulu'nun ve belki de Meclis'in
kararına bağlı olduğundan, bu konudaşimdiden bir şey diyemem. Tevfik Paşa ile
telgraf memurunun bile açıktan açığa haberleşmede bulunması, yabancıların
gözünde İstanbul'a karşı olandurumumuzu sarsacağından, doğru olmaz. Ancak,
Tevfik Paşa'nın benimşahsıma değil de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'ne
bir müracaatı varsa,bu müracaatın kabulü tabiîdir. Bu noktanın özel olarak ve
aynı yolla kendisineduyurulmasında bir sakınca yoktur.
İstanbul'dan Adapazarı'na telgraf ve
oradan da Geyve'ye askerî makamların kontrolu altında bulunan telefon hattı
vardı. Tevfik Paşa'nın benimle kapalı olarak görüşmek istemesi üzerine,
İstanbul teli Ankara'ya bağlandı.
Tevfik Paşa'dan acık olarak şu
telgrafı aldım : İstanbul, 27.l.l921
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal Paşa HazretIeri'ne
25 Ocak tarihinde Paris'te toplanan
konferans tarafından alınan kararlargereğince, Doğu meselesinin Çözümünü
görüşmek üzere 21 İubatta Londra'daİtılaf Devletleri delegeleriyle Osmanlı ve
Yunan Hükûmetleri delegelerinden oluşan bir konferans toplantıya
çağırılacaktır.
Yürürlükteki antlaşmada, daha
sonraki olaylar dolayısıyla zarurî değişiklikler yapılacaktır. Osmanlı
Hükûmeti'negönderilecek davet için, Mustafa Kemal Paşa'nın veya Ankaraca
kendilerine gerekli yetki verilmiş olan delegelerin, Osmanlı delegeler heye'ti
arasında bulunması şart koşulmuştur. Bu kararlar İtilâf Devletleri'nin İstanbul
temsilcileri tarafından bildirildi. Görevlendireceğiniz delegelerin, buradan
seçeceğimizkimselerle birleşerek yola çıkmaları için karar ve cevabınızı
bekliyorum. Nazik birzamanda bulunmamız dolayısıyla, bu gibi önemli bazı
durumların bildirilmesi içinhattın açık bulundurulmasını rica ederim. Makine
başında hemen cevap vermekmümkünse, telgraf başında beklemekteyim, bir de şifre
var efendim. Tevfik
İifrenin çözülüş şekli de şuydu :
İstanbul, 27.1.1921 Saat : 20.00
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne
"Londra Konferansı'nda güçlü
konuşabilmek için Yunanlıların bir kolorduyuİzmir'e göndermekte, Trakya'daki
kuvvetlerini de Anadolu'ya kaydırmakta olduğuve on güne kadar bir taarruz
hareketine başlayacakları, inanılır kaynaklardan haber alınmıştır. Tevfik
TEVFİK PAşA'YA VERDİĞİM RESMİ VE ÖZEL
CEVAPLAR
Efendiler, Tevfik Paşa'ya cevap
olarak çektiğim telgraf şuydu : Tel Ankara 28.01.1921
İstanbul'da
Tevfik Paşa Hazretleri'ne İlgi : 27.1.1921.
Milli iradeye dayanarak Türkiye'nin
mukadderatını elinde tutan meşru ve müstakil tek hâkim kuvvet, Ankara'da
sürekli olarak toplananTürkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Türkiye ile ilgili
bütün meselelerin çözümündeve her türlü dış ilişkilerde başvurulacak tek yer,
yalnız bu Meclis'in hükûmetidir. İstanbul'daki herhangi bır hey'etin, hiçbir
bakımdan meşru ve hukukî bir durumu yoktur. Bundan dolayı, böyle bir hey'etin
kendine hükûmet adını vermişolması, milletin hâkimiyet haklarına açıkça
aykırıdır ve bu ad altında memleketve milletin hayatı ile ilgili konularda,
dışarıya karşı kendini muhatap göstermesiuygun görülemez. Hey'etinize düşen
vatan ve vicdan görevi, derhal gerçeğe veduruma uyarak, millet ve memleket
adına meşru ve muhatap hükûmetin Ankara'da olduğunu kabul ve ilân etmektir.
Millet ve memleketimiz adına meşru yetkiyesahip hükûmetin Ankara'da olduğunun
İtilâf Devletleri'nce anlaşılmış olduğu şüphesiz bulunduğu halde, adı geçen
devletlerin bu görüşlerini açıkça belirtmektegecikmeleri, İstanbul'da aracı bir
hey'etin varlığının kendileri için yararlı olabileceğini sanmaktan ileri
gelmektedir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükûmeti, barış ve güvenliği büyük bir ciddiyet ve samimiyetle arzu ettiğini ve
yalnız milli haklarının tanınmasını istemekten ibaret olunan şartlarını
defalarca ilân etmiş; bu hakların onaylanması halinde,teklif edilecek
görüşmeleri kabule hazır olduğunu bildirmiştir. İtilâf DevletleriLondra'da
toplayacakları konferaıısta, Doğu mes'elesini hak ve adalet
ölçüleriçerçevesinde çözmeye karar vermişlerse, davetlerini Türkiye Büyük
Millet Meclisi Hükizmeti'ne doğrudan doğruya yapmalıdırlar. Yukardaki şartlara,
uygun olarak yapılacak davetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti
tarafından iyikarşılanacagını tekrar bildiririz. Saat
00.30. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı
Bunun arkasından da kendi adıma ve
özel olarak şu telgrafı çektim : Tel Ankara, 28.1.1921
İstanbul'da Tevfik Paşa
Hazretleri'ne
Yüksek şahsiyetleri gibi, bütün bir
ömrü bu millet ve memlekete aralıksızdeğerli hizmetlerde bulunmuş saygıdeğer
bir devlet adamına, bütün geçmiştekihizmetlerinizi tamamlayıp taçlandıracak
müstesna ve tarihî bir fırsatın çıktığınainanıyoruz. Biz tam bir birlik içinde
hareket etmek istiyoruz. Dolaylı olarak da-vet edildiğimiz konferansta
memleketi ayrı ayrı temsil edecek iki hey'etin ne bü-yük sakıncalara yol
açtığını tamamiyle takdir buyurduğunuza eminiz.
Milletin, sırf hâkimiyet haklarını
korumak için harcadığı emekler, akıttığıhesapsız kanlar, içten ve dıştan birçok
güçlüklere karşı gösterdiği dayanma vedirenme, bugün karşısında bulunduğumuz
elverişli yeni durumu yarattı. Bir yandan da dünya olayları, bu dayanma ve
direnmenin asıl hedefi olan tam istiklâlimizi haklı gösterecek yolda gelişmekte
devam ediyor. Bizi esirliğe ve yıkılmayamahkûm etmek istemiş olan hükûmetler
karşısında, millî haklarımızı savunurkenmaddî ve manevî bütün memleket
kuvvetlerinin birlikte hareket etmesi şarttır.Bunun için, Zâtışâhâne'nin,
memlekette millî iradenin kendini gösterdiği tek yerolan Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ni tanıdığını artık resmen ilân etmesi gerekmiştir. Böylece,
İstanbul'un memlekete biribiri ardınca zararlar verdiği acı tecrübelerle sabit
olan ve ancak yabancılar lehine devam ettirilen gayri tabiî durumuna bir son
vermek mümkün olur. İtilâf Devletleri temsilcileri tarafından yapılan tebligat
gösteriyor ki, İstanbul'dan gidecek olan bir delegeler hey'etininLondra
Konferansı'na katılabilmesi, ancak onun
Ankara Hükûmeti tarafından tamyetki
ile görevlendirilmiş delegeleri de içinde bulundurması şartına bağlıdır.
Böylece, İtilâf Devletleri, Türkiye adına barış görüşmelerine katılacak
delegelerinancak Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti tarafından
gönderilebileceğini yeteri kadar açıklıkla itiraf etmiş oluyorlar. Fülî ve
hukukî olarak memlekette tekmeşru hükûmet olan Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükûmeti'nin ortaya koyduğuve ilân ettiği esasları kabul ve bu esasların
düşmanlarımız tarafından da onaylanmasını kolaylaşhrmak için, bize katılmak
suretiyle durumunuzu düzeltmenizive tespit buyurmanızı, tarih ve millet
karşısında yüklenmiş olduğumuz görev veyetkiye dayanarak teklif ederiz. Bu
suretle mücadelemizi mutlu bir sonuca eriştirme hususu çabuklaştırılmış olur.
Birlikte hareket ve millî gayeyi olanca gücümüzle savunmak düşüncesiyle yapılan
bu samimî tekliflerimiz, kabul görmediğive yerine getirilmediği takdirde,
saltanat ve hilâfet makamında oturan Zâtışâhânenin durumunun sarsılması
tehlikesinden haklı olarak korkulur. Biz, millî iradenin vermiş olduğu fülî ve
hukukî bütün yetkilere sahip bir hükûmet olarak,şimdiden belirtir ve biIdiririz
ki, bundan doğacak sorumluluk, tahmini öncedenkestirilemeyecek olan bütün kötü
sonuçlarıyla birlikte doğrudan doğruya Zâtışahâneye aittir. Yüksek
şahsiyetinizin bu durum karşısında vicdanî ve tarihî görevinizi tamamiyle
yerine getirmenizi ve sonuçlarını tarafımıza kesin ve açık olarak bildirmenizi
bekliyoruz. Bu vesile ile samimî saygılarımızın kabulünü ricaederiz, efendim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal
Saygıdeğer Efendiler, aslında maddî
va manevî bakımdan hükmü kalmamış ve fakat varlığını devam ettirmesi de çok
zararlı olan İstanbulHükûmeti'ni bertaraf etmek önemliydi. Buna engel olanların
başında Padişah ve Halife bulunuyordu. Bu bakımdan, durumun açıklık
kazanmasıiçin yapılacak ilk iş, bu makama Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ve
Hükûmeti'ni tanıtmak olmalıydı. Zaten elimizde olmayan ve temasımız bulunmayan
bu makama, henüz başka bir imlem uygulayabilecek maddî bir gücümüz de yoktu. Bu
yüzden Tevfik Paşa'ya aynı gün şu üçüncü telgrafı da yazdım : Ankara,
28.1.1921
İstanbul'da Tevfik Paşa
fIazretleri'ne
Resmî ve özel telgrafımızdaki görüş
ve tekliflerimizi aşağıda özet alaraktekrarlar, gereğinin acele yerine
getirilerek sonucunun bildirilmesini rica ederiz :
1- Zâtışahâneye, Türkiye Büyük
Millet Meclisi'ni tanıdığını kısa bir Hatt-ıHûmayun'la ilan edeceklerdir. Bunda
Hilafet ve Saltanat makamının dokunulmazlığını esas olarak kabul etmiş olan
Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni bugünkü şekli, niteliği ve yetkisiyle kabul
buyurduklarını belirteceklerdir. Diğer ayrıntı ve inceliklerin ilâvesi,
şimdilik karışıklığa yol açabilir.
2
- Birinci madde hükmü yerine
getirildiği takdirde, bir aile meselesi olaniç durumumuzun düzenlenmesi
aşağıdaki şekilde olabilir :
Zâtışâhâne eskisi gibi İstanbul'da
otururlar. Yetkili ve sorumlu olup hertürlü saldırıdan uzak bulunan ve her
türlü istiklâl unsurunu kendisinde toplayanTürkiye Büyük Millet Meclisi ve
Hükûmeti şimdilik Ankara'da bulunur. Elbette,İstanbul'da artık kabine adı
altında bir hey'et kalmaz. Ancak, İstanbul'un özeldurumu dolayısıyla
Zâtışâhâne'nin yanında Büyük Millet Meclisi'nce görevlendirilecek ve yetki
verilecek bir hey'et bulundurulur.
3
- İstanbul şehri ile çevresine ait
yönetimin nasıl düzenleneceği sonradandüşünülür ve uygulanır.
4
- Bu şartlar kabul edilip
uygulandığı takdirde, Büyük Millet Meclisi'nceonaylanmış bütçemize, Padişah ve
hanedandan olanlar için daha önce konmuşbulunan ödenek, görevlendirilecek olan
bütün memurların ve diğer maaşlılarınaylıklarını ödemek için gerekli olan para
hükûmetçe sağlanarak ödenecektir. Malîgücümüz bunu karşılayacak durumdadır.
Türkiye Büyiik Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal
Tevfik Paşa'nın bu uzunca
telgrafımıza gece verdiği cevap çokkısa oldu. Tevfik Paşa'nın cevabı şuydu :
Tel 28/29.1.1921
Telgrafları aldım. Yarın kabineyi
toplayarak saat 18.00 de bilgi sunarım,efendim.
TEVFİK PAşA VE ARKADAşLARI ANADOLU'YU
İSTANBUL HÜKÜMETİNE BAĞLAMAYA
ÇALIşIYORLAR
Tevfik Paşa, kabinesini toplamış,
cevap verdi, bunu da olduğu gibi bilginize sunacağım : İstanbul,
29.1.1921
Ankara'da
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne İlgi : 28 Ocak 1921 tarihli üç ayn telgraflan.
Bugünkü Hükumet, İstanbul ile
Anadolu'nun birleşmesindeki menfaatlereöteden beri değer verdiğinden bu
maksatla iş başına gelmiş ve şimdiye kadar buuğurda çalışmıştır.
Milletin hâkimiyet haklarını korumak
için sarfettiğiniz emeklerin ve verdiğiniz kurbanlann, karşısında bulunduğumuz
elverişli durumu yarattığına, ondabüyük ölçüde etkisi olduğuna inanıyoruz. Bu
sebeple millete bir yarar sağlayacak olan tekliflerinizi kabule hazırz. Bu
bakımdan bildirdiğiniz hususlarla ilgiligörüşlerimizi aşağıda açıklıyorum :
Konferansa dolaylı olarak
çağrılmanız tabiîdir. Çünkü İtilâf Devletleri'nintemsilcileri buradadır. Bu
bakımdan durumun, İstanbul'da bulunan ve sizinleişbirliği yapmaya çalışan bir
hükûmet vasıtasıyla bildirilmesi pek tabiî görülmelidir. İimdiye kadar
Anadolu'yu tanımaya bile lüzum görmeyen Avrupa hükûmetlerinin, özellikle
Anadolu delegelerinin konferansta bulunmasını şart koşmaları,sevindiricidir. Bu
bakımdan, bir şekil mes'elesine takılarak bu mutlu değişiklikten yararlanmamak,
millete karşı üzerinize aldığınız görev ile asla bağdaşmaz.Zaten aramızda
birleştiğimiz ilân edildikten sonra, delegelerimiz ayrı gayrı değil,tekvücut
demek olur. Delegeler kararlaştınlan esaslar çerçevesinde konuşacaklarına göre,
bu konuda bir sakınca düşünülemez. Bundan dolayı devlet ve milletekarşı
yüklendiğimiz görev, bu tarihî anda, bize uzatılan elden
yararlanmamızıkesinlikle emretmektedir. Bundan kaçınmanın, Yunan iddialan
karşısında savunmasız kalınmasına ve memleketimizin daha uzun zaman harp
felâketlerine sahneolmasına yol açacağı düşünülmelidir. Aslında, isteklerimizi
konferans huzurundaöne sürmek ve hakkımızı Avrupa'da duyurmak, konferansın
sonuçsuz kaldığı farzedilmiş olsa bile, yine zarar getirmez. Zatıâlilerinin ve
arkadaşlarınızın vatanseverlikleri, bu fırsatın kaçırılmayacağının
güvencesidir. İimdiye kadar eski hükûmetlerce alınmış ve her iki taraf için
kötü sonuç vermiş olan kararların kaldırılması tabiî olduğundan, aramızda artık
ayrılık ve gayrılık kalmamıştır. Ancak,İstanbul işgal altında bulunduğundan,
burada hükûmet işlerinin büsbütün vetamamen İtilâf Devletleri'nin eline
geçmesine ve böylece antlaşmadaki İstanbul'lailgili maddelerin yürürlüğe
konmasına yol açacaktır. Ayrıca, harp halinde bulunduğumuz Yunan askerlerinin
şu sırada İstanbul ve dolaylarında bulunuşu da, buteklifleri uygulanamaz bir
duruma getirmiştir. Kabinemizin iş başında kalma düşüncesiyle bu görüşlerin bir
ilgisi bulunmadığı konusunda teminat vermeyi bilegereksiz bulurum. Esasen bugün
bir an önce çözülmesi gereken asıl sorun, vaktiyaklaşmakta bulunan konferansa
delegelerimizi yetiştirmekten ibarettir. Biz konferansta bulunmadığımız
takdirde, Yunanlılar katılacaklarından, yokluğumuzda hüküm giymek ve
dolayısıyla davamızı kaybetmek tehlikesi ile karşılaşacağımız için,bu konuda
tarafımızdan sorumluluk kabul edilemeyeceğini bildirir; toplantı gününden önce
konferansta bulunmak menfaatimiz gereği olacağından, delegelerinizinacele
buraya gönderilmesini rica ederim. Sadrazam Tevfik
Saygıdeğer Efendiler, Tevfik Paşa ve
hükûmeti, İstanbul veAnadolu'nun birleşmesi için çalışmış olduğunu söylüyor. Doğrudur.
Bizde aynı şey için çalışmakta idik. İu farkla ki, Tevfik Paşa ve arkadaşları,
Anadolu'yu, eskiden olduğu gibi İstanbul'a bağlamak ve tutsaketmek istiyordu.
Hem de düşman kuvvetlerinin işgali altında bulunan İstanbul'a . . . Tevfik Paşa
ve arkadaşları Anadolu'yu İstanbul Hükûmeti'ne bağlamaya çalışıyor. Öyle bir
hükûmete ki, dünyada varlığınagöz yumuyorsa düşman emellerinin gerçekleşmesini
kolaylaştırmaya yardımcı olacak nitelikte kabul edildiği içindi. Tevfik Paşa ve
arkadaşlarına göre, elverişli bir durumun doğmuş olmasında Anadolu
mücadelesinin çok büyiik etkisi vardı. Ama bu durumu yaratan yalnız
Anadolu'nunmücadelesi değildir. İhtimal ki, bu ihtiyar diplomat, bu kerameti,
kendisinin iktidar mevkiine gelmesinde hayal ediyordu.
Tevfik Paşa'ya şu şekilde cevap
verdim. Ankara, 30.1.1921
İstanbul'da Tevfik Paşa
Hazretleri'ne
TEşKİLAT-I ESASİYE KANUNU'NUN TEMEL
MADDELERİNİ TEVFİK PAşA'YA BİLDİRDİM
27.1.1921 ve 28.1.1921 tarihlerinde
yazdığım üç telgrafla yüksek şahsiyetlerine, gereken ve benimsenip uygulan ması
zarurî olan bütün hususları açıklık ve kesinlikle bildirmiş olduğuma
inanıyorum. Buna rağmen, 29 Ocak 1921 tarihli telgrafınızda durumun daha
gereken anlayışve isabetle değerlendirilmemekte olduğunu gördüm. Durumun önemi
ve zamanınnezaketi dolayısıyla, yüksek şahsiyetleri ile birlikte sayın
arkadaşlarınızın ve özellikle Zâtışâhane'nin her bakımdan bir kez daha
aydinlatılmalarına yardımcı olmanız bir görev hükmüne giriyor.
Düşünce ve değerlendirmelerinizden
doğru sonuçlar alınmasını kolaylaştırmak maksadıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nce kabul ve uygulanmakta olanTeşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun temel
maddelerini aşağıda olduğu gibi bildiriyorum:
Teşkilât-ı Esasiye Kanunu Temel
Maddeler
1- Hâkimiyet kayıtsız şartsız
milletindir. Yönetim şekli, halkın mukadderatını bizzat ve fülî olarak
yönetınesi ilkesine dayanır.
2
- Yürütme kuvveti ve yasama yetkisi,
milletin tek ve gerçek temsilcisiolan Büyük Millet Meclisi'nde belirir ve
toplanır.
3
- Türkiye Devleti, Büyük Millet
Meclisi tarafından idare edilir ve hükûmeti Türkiye Büyük Millet Meclisi
Hükûmeti adını taşır.
4
- Büyük Millet Meclisi, iller
halkınca seçilmiş üyelerden oluşur.
5
- Büyük Millet Meclisi'nin seçimi
iki yılda bir yapılır. Seçilen üyelerinüyelik süresi iki yıldır ve yeniden
seçilmek mümkündür. Eski Meclis, yeni Meclistoplanıncaya kadar göreve devam
eder.
Yeni seçimlerin yapılmasına imkân
görülmediği takdirde, görev süresi yalnız bir yıl uzatılabilir. Büyük Millet
Meclisi üyelerinden herbiri, yalnız kendini seçen ilin aynca vekili olmayıp
aynı zamandabütün milletin vekilidir.
6
- Büyük Millet Meclisi'nin Genel
Kurulu, Kasım başında, davetsiz toplanır.
7
- İeriat hükümlerinin uygulanması,
bütün kanunların yürürlüğe konması, değiştirilmesi, yürürlükten kaldırılması,
antlaşma ve barış imzalanması vevatan savunmasıyla ilgili savaş ilânı gibi
temel haklar Büyük Millet Meclisi'neaittir. Kanun ve tüzüklerin düzenlenmesinde,
halk için en yararlı ve zamanın ihtiyacına en elverişli fıkıh ve hukuk
hükümleriyle, örf ve âdetler ve teamüller esasolarak alınır. Bakanlar
Kurulu'nun görev ve sorumluluğu özel kanunla belirtilir.
8
- Büyük Millet Meclisi, hükûmeti
oluşturan bakanlıkları, özel kanun gereğince seçtiği bakanlar vasıtasıyla
yönetir. Meclis, yürütme ile ilgili işlerde bakanlara görev tayin eder;
gerekirse bunları değiştirir.
9
- Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu
tarafından seçilen başkan, bir seçim dönemi süresince Büyük Millet Meclisi
Başkanıdır. Bu sıfatla Meclis adınaimza atmaya ve Bakanlar Kurulu kararlarını
onaylamaya yetkilidir. BakanlarKurulu üyeleri içlerinden birini kendilerine
başkan seçer. Ancak Büyük MilletMeclisi Başkanı, Bakanlar Kurulu'nun da tabiî
başkanıdır.
l0 - Teşkilât-ı Esasiye'nin bu
maddelere aykırı düşmeyen hükümleri eskisigibi yürürlüktedir.
Bizce, yukarıda saydığım temel
maddelere aykırı hareket etme imkân veyetkisinin bulunmadığını yüksek
şahsiyetlerinin dikkatlerine önemle arz ederim.Meclis Başkanlığı ile başlayan
haberleşmenizin, gerektirdiği işlemlerin yürütülmesi Bakanlar Kurulu'na
bırakılmıştır, efendim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mustafa Kemal
İLK
TEşKİLAT-I ESASİYE KANUNUMUZUN TARİHÇESİ
Saygıdeğer Efendiler, bu telgrafımda
temel maddeleri bildirilmiş olan Teşkilât-ı Esasiye Kanunu, bu tarihten henüz
on gün önce, yani 20 Ocak 1921'deMeclis'ten çıkmıştı. Bu kanun, Meclis'in ve
millî hükûmetin durum veyetkisini, şekil ve niteliğini tespit ve ifade eden ilk
kanundur. Meclis, 23Nisan 1920'de açıldığına göre, bu ana kanunun Meclis'ten
çıkarılabilmesiiçin dokuz ay kadar bir zamanın geçmesi zarurî olmuştu. Bu
zaruretinnereden doğduğu hakkında bir fikir verebilmek için, müsaade
buyurursanız kısa bir açıklamada bulunayım :
Bilindiği üzere, Meclis'in
açılmasından hemen sonra, pek gerekliesasları içine alan bir önerge vermiştim.
Meclis ve onun Bakanlar Kurulu, bu esasları ilk günden yürürlüğe koymuş ve
uygulamaya başlamıştı.Bir yandan da, kurulmuş olan Temel Haklar Kamisyoonu, bu
önergemetni esas almak üzere, bir kanun tasarısı hazırlamaya başladı. Nihayet
dört aylık bir süre sonunda, bu Komisyon, Büyük Millet Meclisi'ninKuruluş ve
İşleyişi ile İlgili Kanun Maddeleri başlıklı sekiz maddelik bir tasarıyı
Meclis'e getirdi. 18 Ağustos 1920 tarihinde çok acele görüşülmesi kararıyla
gündeme alınan bu kanun maddelerinin uzunca birgerekçesi vardır.
Komisyon tutanağının, Büyük Millet
Meclisi'nin tarifini yapan satırları arasında şu cümleler yazılıydı : Halife ve
Padişah'ın esareti ve diğerolayların da buna eklenmesi ile ortaya çıkan güçlük
karşısında, kurulanMeclis'imizin sonsuz olarak bugünkü şekli ile devam etmesini
kabul etmek, aşırı ve özel durumlara tabiî bir şekil vermek olur. Halbuki,
olağandışı durumların süreklilik kazanamayacağı bir kuraldır. Buna göre,
çiğnenen hilâfet ve saltanat hakkı ile, millet ve vatanın istiklâli yeniden
kazanılıncaya ve kabul ettirilinceye kadar bu durumun devamı, ancak, anahedef
olan bu kutsal gayelerin gerçekleşmesiyle Meclis'in tabiî bir duruma girmesi
uygun görülmüştür. Onun için ikinci maddenin birinci fıkrası "amacın
gerçekleşmesine kadar" şartına bağlanmıştır. Gerçekten de,"Meclis'in
ne zamana kadar toplanmakta devam edeceği" konusunda belirlibir süre ve
sınır konmamıştı.
Bu sebepler ve bu görüş dolayısıyla,
daha 1920 Ağustosunda TürkiyeBüyük Millet Meclisi'nin durum ve niteliği
bakımından devamlı olmadığıinancının hâkim olduğu anlaşılıyor.
Kanun maddelerinin birincisi de,
"Büyük Millet Meclisi, yasama veyürütme güçlerini kendinde toplar, devlet
idaresini doğrudan doğruya vetek başına ele almıştır" şeklindeydi. Bu
madde ile Meclis'e verilen yetkinin bile, gerekçeye göre geçici olması lâzım
geleceği tabiîydi. Niteliği bakımından geçici olan bir kuruluşun yetkisi de,
var olduğu sürece mevcuttur.
Temel Haklar Komisyonu'nun görüş ve
kararı Meclis'te olduğu gibi benimsendi. Hattâ Meclis üyelerinden birçoğu,
maksadın açıklanmasında, Komisyon'un ifadelerini eksik bularak, bu ifadelere
açıklık getirilmesiteklifinde bulundular. Dediler ki. birinci maddenin başına
"Hilâfet veSaltanat ile vatan ve milletin istiklâli kurtarılıncaya
kadar..." şeklindeaçıklık verecek ibareyi eklemek gerekir. İkinci
maddedeki "amacın gerçekleşmesine kadar" ifadesi yerine de, aynı
açıklığın verilmesi gerektiğiileri sürüldü. Bu konu hayli tartışmalara yol
açtı. Bazı milletvekilleri, yalnız, "hilâfet" kelimesini koyalım,
"saltanat"ı da içine alır, dediIer.
Bazı hoca efendiler, buna razı
olmadılar. "Hilâfet manevî bIr görevdir" görüşünü ileri sürdüler.
"Hilâfet'te ruhbanlık yoktur" itirazına, hocaefendiler :
"Saltanat, yalnız hükmettiği memleketleri içine alır. Hilâfetise, bütün
dünyadaki müslümanları kapsar" diye cevap verdiler.
Bu tartışmalar günler ve günlerce
devam etti. Çatışan görüşlerdenbiri açıktı : "Halife ve Padişah vardır ve
var olacaktır. O var olunca, bugünkü durum, şekil ve yetki geçicidir. Hilâfet
ve Saltanat makamı otoriteyi ele alıp faaliyete geçme fırsatını bulunca, siyasî
teşkilâtla ilgili esasların ne olduğu bellidir, bilinmektedir. O bakımdan yeni
bir şey düşünmek söz konusu değildir. Hilâfet ve Saltanat makamı yeniden işler
duruma gelinceye kadar, Ankara'ya toplanmış olan birtakım insanlar, geçici
tedbirlerle çalışacaklardır."
BÖLÜMLER - LİNKLER
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
Follow @AlpWebSite
Bizi Takip Edin
Tweetle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder