Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :(Bölüm - 6)
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
MİLLETVEKİLLERİNE VERİLEN
DİREKTİF
Efendiler, bu kararlar gereğince,
milletvekillerin aydınlatmak için verdiğimiz bilgi ve direktifleri olduğu gibi
bilginize sunacağım :
Seçilen milletvekillerine verilen
bilgi ve direktifler şunlardır :
Madde 1- İstanbul'un, İtilâf
Devletleri'nin ve özellikle ingiliz kara kuvvetlerinin işgali altında ve deniz
kuvvetlerince kuşatılmış olduğu, güvenlik kuvvetlerinin de yabancılar elinde ve
karmakarışık durumda bulunduğu bilinmektedir.
Bundan başka, Rumların kendi aralarından İstanbul milletvekili adıyla kırk kişi seçtikleri ve Atina'dan gelmiş Yunan lider ve komutanlarınm yönetimi altında olmak üzere, gizli polis ve ihtilâlci örgütler kurarak, devletimize zamanı gelince isyan edecekleri anlaşılmıştır. Maalesef, hükûmetin İstanbul'da serbest olmadığını itiraf etmek mecburiyeti vardır.
İşte bu sebeplerle, Millî Meclis'in toplanma yerini tartışmak gibi bir konu ortaya çıkmış bulunuyor. Millî Meclis İstanbul'da toplandığı takdirde, milletvekillerinin yapacakları vatan görevi dikkate alınırsa, tehlikeye uğramalarından cidden korkulur.
Gerçekten de İtilaf Devletleri'nin Ateşkes Anlaşması hükümlerini bozarak barış anlaşmasını beklemeye gerek duymadan, vatanımızın önemli bölgelerini işgal etmek ve Hristiyan azınlıklara haklarımızı çiğneme fırsatını vermek suretiyle yapılan haksız muamelelerini eleştirip reddedecek, toprak bütünlüğümüzü ve bağımsızlığımızın dokunulmazlığını yılmadan isteyecek ve savunacak olan Meclis-i Meb'usan'ın dağıtılması ve üyelerinin tutuklanması veya sûrgün edilmesi, uzak bir ihtimal değildir.
Tıpkı Kars'ta toplanan Milli İslâm İurası'na İngilizlerin yaptıkları gibi. Seçimlere katılmamış olan Hristiyan azınlıkların, onlara uyan İngiliz Muhipleri ve Nigehban Cemiyetleri'nin, bu konuda düşmanların gayelerine hizmet ederek her türlü kötülüğü yapabilecekleri de akla gelebilir.
Bu bakımdan, Millî Meclis'in İstanbul'da toplanması, Meclis'ten beklenen ciddi ve tarihî görevin yerine getirilmesini imkânsız kılacağından ve Milli Meclis de devlet ve milletin bağımsızlığının temsilcisi olduğundan, ona vurulacak darbe ile bağımsızlığımızın da zedeleneceğini belirtmeye gerek yoktur.
Kabine adına, Amasya'da Heyet-i Temsiliye ile görüşmelerde bulunan Bahriye Nâzırı Salih Paşa Hazretleri bile bu gerçekleri göz önünde tutarak Milli Meclis'in İstanbul'un dışında güvenli bir yerde toplanması gereğine vicdanı ile de düşüncesi ile de kanaat getirmiş ve bu hususu uygun bulduğunu imzası ile doğrulamıştır.
Millî Meclis'in düşman baskısından uzakta ve tam bir güvenlik içinde bulunan bir yerde toplanması halinde, İstanbul'da toplandığı takdirde akla gelebilecek bütün sakıncalar ortadan kalkmış olacağı gibi, hilâfet ve saltânatın tehlikede olduğunu dünya kamuoyuna ve özellikle İslâm âlemine fiilen duyurmuş olacak, milli varlık ve bağımsızlığımızın aleyhinde alınması muhtemel bir karar karşısında vatana ve millete karşı olan görevlerini yerine getirebilecek ve İtilâf Devletleri karşısında, Meclis'in milletin kaderine tamamen hâkim bulunduğu daha açık bir şekilde ortaya konabilecektir. Meclis'in İstanbul dışında toplanması halinde akla gelebilecek olan sakıncalar aşağıdadır :
Bundan başka, Rumların kendi aralarından İstanbul milletvekili adıyla kırk kişi seçtikleri ve Atina'dan gelmiş Yunan lider ve komutanlarınm yönetimi altında olmak üzere, gizli polis ve ihtilâlci örgütler kurarak, devletimize zamanı gelince isyan edecekleri anlaşılmıştır. Maalesef, hükûmetin İstanbul'da serbest olmadığını itiraf etmek mecburiyeti vardır.
İşte bu sebeplerle, Millî Meclis'in toplanma yerini tartışmak gibi bir konu ortaya çıkmış bulunuyor. Millî Meclis İstanbul'da toplandığı takdirde, milletvekillerinin yapacakları vatan görevi dikkate alınırsa, tehlikeye uğramalarından cidden korkulur.
Gerçekten de İtilaf Devletleri'nin Ateşkes Anlaşması hükümlerini bozarak barış anlaşmasını beklemeye gerek duymadan, vatanımızın önemli bölgelerini işgal etmek ve Hristiyan azınlıklara haklarımızı çiğneme fırsatını vermek suretiyle yapılan haksız muamelelerini eleştirip reddedecek, toprak bütünlüğümüzü ve bağımsızlığımızın dokunulmazlığını yılmadan isteyecek ve savunacak olan Meclis-i Meb'usan'ın dağıtılması ve üyelerinin tutuklanması veya sûrgün edilmesi, uzak bir ihtimal değildir.
Tıpkı Kars'ta toplanan Milli İslâm İurası'na İngilizlerin yaptıkları gibi. Seçimlere katılmamış olan Hristiyan azınlıkların, onlara uyan İngiliz Muhipleri ve Nigehban Cemiyetleri'nin, bu konuda düşmanların gayelerine hizmet ederek her türlü kötülüğü yapabilecekleri de akla gelebilir.
Bu bakımdan, Millî Meclis'in İstanbul'da toplanması, Meclis'ten beklenen ciddi ve tarihî görevin yerine getirilmesini imkânsız kılacağından ve Milli Meclis de devlet ve milletin bağımsızlığının temsilcisi olduğundan, ona vurulacak darbe ile bağımsızlığımızın da zedeleneceğini belirtmeye gerek yoktur.
Kabine adına, Amasya'da Heyet-i Temsiliye ile görüşmelerde bulunan Bahriye Nâzırı Salih Paşa Hazretleri bile bu gerçekleri göz önünde tutarak Milli Meclis'in İstanbul'un dışında güvenli bir yerde toplanması gereğine vicdanı ile de düşüncesi ile de kanaat getirmiş ve bu hususu uygun bulduğunu imzası ile doğrulamıştır.
Millî Meclis'in düşman baskısından uzakta ve tam bir güvenlik içinde bulunan bir yerde toplanması halinde, İstanbul'da toplandığı takdirde akla gelebilecek bütün sakıncalar ortadan kalkmış olacağı gibi, hilâfet ve saltânatın tehlikede olduğunu dünya kamuoyuna ve özellikle İslâm âlemine fiilen duyurmuş olacak, milli varlık ve bağımsızlığımızın aleyhinde alınması muhtemel bir karar karşısında vatana ve millete karşı olan görevlerini yerine getirebilecek ve İtilâf Devletleri karşısında, Meclis'in milletin kaderine tamamen hâkim bulunduğu daha açık bir şekilde ortaya konabilecektir. Meclis'in İstanbul dışında toplanması halinde akla gelebilecek olan sakıncalar aşağıdadır :
Millet düşmanları, İstanbul'un
gözden çıkarıldığı yolunda zararlı bir propagandaya fırsat bulacaktır. Hükümet,
İstanbul'da olduğu gibi, Meclis ile kolayca temas ve bağlantı kuramayacaktır.
Meclis'in açılış töreni, Zâtışâhâne'yi yolculuk külfeti ile karşı karşıya
bırakmamak için, vekil tayin buyuracakları bir zat vasıtasıyla
yapılabilecektir. İşte bu sakıncalar dolayısıyla şimdiki hükûmet, Millî
Meclis'in İstanbul dışında açılmasını kabul etmemiştir. Hükûmetin bu olumsuz
kararı yüzünden söz konusu sakıncalara aşağıdaki sakıncalar da eklenmektedir
:
Millî Meclis'in kanuna uygun olarak
toplanması, Meclis-i Meb'usan ile Ayân Meclisi'nin aynı yerde ve aynı zamanda
bulunmasına bağlı olduğundan, hükûmetin İstanbul dışında, uygun göreceği bir
yerde toplanmaya razı olması yüzünden, Ayân Meclisi ve Hükümet, İstanbul
dışındaki toplantıya katılmayacak ve Zâtışahane'ye usulûne uygun olarak
Meclis'i açtırmayacaktır.
Bu durum karşısında Millî Meclis'in
İstanbul dışında toplanmasına kanun bakımından imkân kalmadığı için, yukarıda
arz edilen sıkıntılara rağmen, İstanbul'da toplanması bir zaruret hükmüne
girmiş bulunuyor. Sayın milletvekilleri İstanbul'a gitmekten çekinerek,
İstanbul dışında kendiliklerinden toplandıkları takdirde, böyle bir toplanma
elbette Millî Meclis'in herkesçe bilinen yasama gücünü temsil edemez.
Belki, milletin varlığını, gayelerini, bağımsızlığını temsil edecek, onun hakkında verilecek hükümleri eleştirecek ve yine millete dayanarak reddedebilecek bir millî kongre şeklinde olabilir. Bu takdirde, Millî Meclis de elbette İstanbul'da toplanmamaya mahkûm olur. Böyle bir davranışın, hükûmetin karşı çıkmasına, zorlayıcı tedbirler almasına ve sonunda millet ile İstanbul Hükûmeti arasındaki her türlü ilişkinin kesilmesine yol açacağı da düşünülebilir.
Belki, milletin varlığını, gayelerini, bağımsızlığını temsil edecek, onun hakkında verilecek hükümleri eleştirecek ve yine millete dayanarak reddedebilecek bir millî kongre şeklinde olabilir. Bu takdirde, Millî Meclis de elbette İstanbul'da toplanmamaya mahkûm olur. Böyle bir davranışın, hükûmetin karşı çıkmasına, zorlayıcı tedbirler almasına ve sonunda millet ile İstanbul Hükûmeti arasındaki her türlü ilişkinin kesilmesine yol açacağı da düşünülebilir.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti, yukarıda dile getirilen bütün hususları gözden geçirip tartıştıktan
sonra, Millî Meclis'in İstanbul'da toplanma zaruretine karşı, durumu bütün
milletvekillerine bildirerek, her birinin düşünce ve görüşlerini almayı görev
saymıştır. Bundan başka, sayın milletvekillerinin İstanbul'da Milli Meclis'e
girmeden önce, kolayca bir araya gelebilecekleri bazı yerlerde toplanıp
aşağıdaki hususları görüşmeleri ve görüşme sonuçlarının birleştirilebilmesi
için bunları Hey'et-i Temsiliye'ye bildirmeleri gerekli görülmüştür.
Görüşülecek hususlar şunlardır :
a)
Meclis'in İstanbul'da toplanması
zaruretine karşı, İstanbul ve İstanbul dışında olmak üzere bütün yurtta
alınması gerekli tedbirler, yapılması gerekli hazırlıklar;
b)
Meclis-i Meb'usan'da vatanın
bütünlüğünü, devlet ve milletin bağımsızlığını kurtarmaktan ibaret olan gayeyi
korumak ve savunmak için birleşmiş azimli bır kadro kurma çarelerinin
düşünülmesi;
Milletvekillerinin yukarıdaki
hususları görüşmek için toplanmaları uygun görülen yerler şunlardır :
Trabzon, Samsun, İnebolu, Eskişehir,
Bursa, Bandırma, Edirne
Madde 2 - Birinci maddeyi, olduğu
gibi bölgelerinizde bulunan milletvekillerine bildirerek, önce, en kısa zamanda
onların şahsî görüşlerini almak ve bunda vakit kaybetmeden bir yandan Hey'et-i
Temsiliye'ye bildirmek, bir yandan da bölgelerinizdeki merkez hey'etlerine
ulaştırarak bu konuda faaliyet göstermelerini sağlamak.
İkinci olarak, bölgelerinizdeki
milletvekillerinin birinci maddede gösterilen yerlerde huzur ve güven içinde
toplanmalarını sağlayarak, görüşme sonuçlarının Hey et-i Temsiliye'ye
bildirilmesi için gereken tedbirlerin alınması istirham olunur.
Sizlerin seçim bölgelerinden
milletvekili olup da şimdi İstanbul'da bulunanların, kendi seçim bölgelerindeki
teşkilâtı tarafından, İstanbul'a yakın toplanma yerlerinden birine davet
ettirilmesi gerekir.
EKİM 1919'DA ÖNEMLİ İÇ OLAYLAR
Efendiler, 1919 yılı Ekimine ait
olup da dokunmak istediğim bazı olayları da birkaç kelime ile özetlememe
müsaadenizi rica ederim.
İşgal altında bulunan İzmir ilindeki
müslüman halk, zulüm görüyor ve öldürülüyordu. Bunun için, hükûmetten, İtilâf
Devletleri'nin temsilcileri katında etkileyici teşebbüslerde bulunmasını rica
ettik. Yunanlıların zulüm ve zorbalıkları devam ederse, aynı şekilde karşı
koymak mecburiyetinde kalınacağını da bildirdik. İzmir'deki fecî olaylar
üzerine İstanbul'da bir gösteri toplantısı yapılmak istenmişti. Bunun
engellendiği haber alınınca Cemal Paşa'nın dikkatini çektik.
Anzavur, Bandırma çevrelerinde
haince ve canavarca hareketlere başlamıştı. Verdiği zararları önlemek için ve
Karabiga, Bandırma taraflarına çıkan Nigehban Cemiyeti'ne bağlı subaylar
hakkında, Balıkesir'de, Kâzım Paşa'ya ve diğer ilgililere yazdık. Otuz kadar
Nigehbancı subayın da bir yabancı işgaline zemin hazırlamak için, Hristiyanlara
karşı hareket etmek üzere, Trabzon ve Samsun'a çıkacaklarını haber aIdık.
Derhal 15'inci Kolordu'nun ve Canik Mutasarrıfı'nın dikkatlerini çektik.
Yüksek hey'etinizce bilinmektedir
ki, başlangıçta Maraş, Urfa ve Ayıntap'ta İngiliz birlikleri vardı. Bu
birlikler Fransız askerleri ile değiştirildi. Bu yüzden işgali yeniden önlemeye
çalıştık. İşgalden sonra da önce siyasî, daha sonra fiilî teşebbüslere
geçtik.
Bozkır'da, yeniden önemli
sayılabilecek bir ayaklanma oldu. Onun bastırılması için çeşitli tedbirlere
başvurduk.
Maraş ve Antep'te Kılıç Ali Bey'i,
Çukurova bölgesine de Topçu Binbaşısı Kemal ve Yüzbaşı Osman Tufan Bey'leri
göndererek ciddî teşkilatlanmaya ve teşebbüslere geçtik.
Efendiler, bu arada hatırıma gelen
bir noktayı da arzetmiş bulunayım : Sivas Kongresi'nden sonra, Hey'et-i
Temsiliye, sorumluluğu kendi üzerine alarak, kongrelerin tüzük ve bildirileri
dışında ve Sivas Kongresi Tüzüğüne ek olmak üzere, "Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti Kuruluş Tüzüğüne
Ektir" başlıklı, "yalnız
üyeleri için ve gizlidir" kayıtlı, silâhlı millî teşkilâtlar için gizli
bir yönerge düzenlendi. Düşmanla çatışılan yerlerde bu yönergeye göre, silâhlı
müfrezeler ve birlikler kuruldu.
ALİ RIZA PAşA KABİNESİ GÖRÜşÜNDE
DİRENİYOR
Efendiler, 2 Kasımda, Harbiye Nâzırı
Cemal Paşa' dan aldığım bir şifreli telgrafta : "Zaten az olmayan
dedikodulara biri daha eklendi. Ziya Paşa' nın Ankara'ya kadar gitmemesi,
destek lûtfedilen hükûmetin otoritesini kırmaktan başka bir anlama gelemez. Bu
konuda hükûmet, görüşünde ısrarlıdır" denilmekte ve bunun cevabının acele
beklenmekte olduğu bildirilmekteydi.
Ziya Paşa' nın gönderilmemesi ile ilgi ricamıza hükûmet iltifat etmemişti. Ziya Paşa' yı görevlendirmiş ve göndermişti. Ziya Paşa Eskişehir'e kadar gelmiş ve oradan izin alarak geri dönmüştü. Cemal Paşa, aynı telgrafında "Bozkır olayından dolayı basına verilen bildirinin tarzını, hükûmet, aramızdaki uzlaşmaya aykırı görmektedir" diyordu. Oysa, böyle bir bildirimiz yoktu.
Ziya Paşa' nın gönderilmemesi ile ilgi ricamıza hükûmet iltifat etmemişti. Ziya Paşa' yı görevlendirmiş ve göndermişti. Ziya Paşa Eskişehir'e kadar gelmiş ve oradan izin alarak geri dönmüştü. Cemal Paşa, aynı telgrafında "Bozkır olayından dolayı basına verilen bildirinin tarzını, hükûmet, aramızdaki uzlaşmaya aykırı görmektedir" diyordu. Oysa, böyle bir bildirimiz yoktu.
Cemal Paşa' nın bu telgrafına şu
karşılığı verdik :
Sivas, 3.11.1919
İvedi
Harbiye
Nâzırı Cemal Paşa Hazretleri'ne İlgi : 2.11.1919 tarih ve 501 sayılı şifre :
1- Hükûmetle millî teşkilât arasında
samimî bir uzlaşmaya ve gerçek bir görüş birliğine vardık. Zâtıdevletleri
vasıtasıyla pek önemli bir istirhamımız vardı. O da meşru bir gayeye yönelen
millî teşkilâtın zarar görmemesi için, bütün yüksek dereceli memurların bu
görüşe göre seçilmesi, karşı olanların değiştirilmesiydi.
Bunlarla ilgili olarak birbiri ardınca yaptığımız istirhamlara cevap alamadık. Trabzon ve Diyarbakır valileri ile Antalya mutasarrıfı hakkında ne yapıldığını daha bilmiyoruz. Yalnız, durumu yerinde incelemeksizin, Dahiliye Nezareti, Konya'ya Muhipler Cemiyeti üyelerinden, pek yetersiz ve güçsüz olan Suphi Bey'i vali olarak gönderdi.
Dahiliye Nâzırı'nın bu gibi konularda bizimle hiçbir temas ve ilişki kabul etmediği; sanki millî teşkilâta karşı imiş gibi davrandığı kanaatı uyanıyor.Bu düşüncemizde yanılıyorsak, durumun açıklanmasını ve aydınlatılmamızı rica ederiz. Ankara Valisi Ziya Paşa' nın kendi isteği ile izin aldığını arz etmiştim. Tabiî yine kendi kendisi, resmî olarak Ankara Valisi sayılmaktadır.
Ancak, arz ettiğim noktadaki şüphe ve zan ortadan kalkıncaya kadar, adı geçen valinin izinli oluştan yararlanmaya devam etmesi en iyi şekil olarak kabul edilmelidir. Polis Müdürlüğü'nün hâlâ Nurettin Bey gibi bir kimsenin elinde bulunuşu, zâtıdevletinizin de bu pek önemli noktaya karşı kayıtsız davranmakta olduğunuz kanaatını vermektedir. Halbuki, bu hoşgörürlüğün sonucu hem hükümete hem de millî teşkilâta zararlı olacaktır. Hey'et-i Temsiliye'nin millî teşkilâtı ve millî birliği bozacak en ufak bir durum karşısında görmezlikten gelemeyeceğini elbette hoş görürsünüz.
Bunlarla ilgili olarak birbiri ardınca yaptığımız istirhamlara cevap alamadık. Trabzon ve Diyarbakır valileri ile Antalya mutasarrıfı hakkında ne yapıldığını daha bilmiyoruz. Yalnız, durumu yerinde incelemeksizin, Dahiliye Nezareti, Konya'ya Muhipler Cemiyeti üyelerinden, pek yetersiz ve güçsüz olan Suphi Bey'i vali olarak gönderdi.
Dahiliye Nâzırı'nın bu gibi konularda bizimle hiçbir temas ve ilişki kabul etmediği; sanki millî teşkilâta karşı imiş gibi davrandığı kanaatı uyanıyor.Bu düşüncemizde yanılıyorsak, durumun açıklanmasını ve aydınlatılmamızı rica ederiz. Ankara Valisi Ziya Paşa' nın kendi isteği ile izin aldığını arz etmiştim. Tabiî yine kendi kendisi, resmî olarak Ankara Valisi sayılmaktadır.
Ancak, arz ettiğim noktadaki şüphe ve zan ortadan kalkıncaya kadar, adı geçen valinin izinli oluştan yararlanmaya devam etmesi en iyi şekil olarak kabul edilmelidir. Polis Müdürlüğü'nün hâlâ Nurettin Bey gibi bir kimsenin elinde bulunuşu, zâtıdevletinizin de bu pek önemli noktaya karşı kayıtsız davranmakta olduğunuz kanaatını vermektedir. Halbuki, bu hoşgörürlüğün sonucu hem hükümete hem de millî teşkilâta zararlı olacaktır. Hey'et-i Temsiliye'nin millî teşkilâtı ve millî birliği bozacak en ufak bir durum karşısında görmezlikten gelemeyeceğini elbette hoş görürsünüz.
2 - Bozkır olayı hakkında, Hey'et-i
Temsiliye'ce basına bir bildiri verilmemiştir. Bunda bir yanlışlık olacaktır.
Belki de, bu haberler, İrade-i Milliye gazetesinin aldığı bilgilere
dayanmaktadır. Hey'et-i Temsiliye'nin bir gazeteye sansür koyma yetkisinin
bulunmadığı yüksek malûmunuzdur. Bununla birlikte gazetenin dikkati çekilmek
üzere, bu haberde, hükûmet ile aramızdaki uzlaşmaya aykırı görülen noktaların
açıklanmasını istirham ederiz.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
Hey'et-i Temsiliye'nin temsilcisi ve
Millî Mücadele'den yana olduğunu iddia eden Cemal Paşa' nın telgrafımıza cevabı
şudur :
Harbiye, 4/5.ll.1919
Sivas'ta 3'üncü Kolordu
Komutanlığı'na
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri' ne :
Resmî bildiride yazıldığı gibi, bugünkü hükûmet, böyle bir zamanda, sırf vatan
ve memlekete hizmet emeliyle büyük bir sorumluluğu üzerine almış ve bu görevini
yerine getirmek için tam bir tarafsızlık ve samimiyetle hareket etmekte
bulunmuş olduğundan, aşağıdaki noktaların âcele olarak açıklanmasına gerek
duyuldu :
Birincisi; milletvekili seçimlerine
azınlıklar katılmadığı gibi, bugün çeşitli partiler de çekingen durumdadır.
Çeşitli partiler, memlekette iki hükûmetin bulunduğunu, seçimlerin tarafsız
yapılmadığını buna sebep olarak göstermekte ve azınlıkların da, sonradan, bu
sebebe dayanarak seçime katılmadıklarını ileri sürmeleri büyük bir ihtimal
dahilinde görülmektedir...
Seçimlerin tarafsızlık içinde yapılmadığı konusundaki şikâyet ve söylentiler artarak, yabancı basın ve çevrelere kadar uzanmıştır. Meclis-i Meb'usan, milletin bütün unsurlarını temsil etmediği ve özellikle Kuva-yı Milliye'nin etkileri ile kurulduğu takdirde, bunun dünya kamuoyunda nasıl karşılanacağı açıklanmaya muhtaç değildir. Bu bakımdan, milletvekili seçimlerinde baskı yapılmasına meydan verilmemesi zarurîdir.
Seçimlerin tarafsızlık içinde yapılmadığı konusundaki şikâyet ve söylentiler artarak, yabancı basın ve çevrelere kadar uzanmıştır. Meclis-i Meb'usan, milletin bütün unsurlarını temsil etmediği ve özellikle Kuva-yı Milliye'nin etkileri ile kurulduğu takdirde, bunun dünya kamuoyunda nasıl karşılanacağı açıklanmaya muhtaç değildir. Bu bakımdan, milletvekili seçimlerinde baskı yapılmasına meydan verilmemesi zarurîdir.
ikincisi; tekrarı gereksiz sebeplerden
dolayı, Meclis-i Meb'usan'ın hükûmet merkezinin dışında bir yerde toplanması,
içte ve dışta çeşitli sakınca ve zararlar doğuracağından, Meclis'in mutlaka
İstanbul'da toplanması memleketin hayatî çıkarlarının gereğidir.
Üçüncüsü; taşralarda, bazı kimseler
tarafından, millî teşkilât adına hükûmet işlerine karışılmakta olduğu
biribirini kovalayan bilgi ve haberlerden anlaşıldığından, bu karışmaların bir
an önce ve sür'atle önlenmesi zarurîdir.
Bugünkü hükümet, bu üç isteğinde
ısrar etmektedir. Bunun dışında bir formülle hükûmet işlerini yürütme imkânı
yoktur.
Harbiye Nâzırı
Cemal
Cemal Paşa' nın bu telgrafına -
Başyaver Salih Bey tarafından açılacaktır kaydıyla - verdiğimiz karşılığı olduğu
gibi bilginize sunmak isterim :
Sivas, 5.11.1919
Harbiye Nâzırı Cemal paşa
Hazretleri'ne
İlgi : 4/5.11.1919
1- Azınlıklar ile, bu vatan ve bu
millet için azınlıklardan daha da zararlı olan bazı siyasî partilerin seçimlere
katılmayışlarını, onların kasıtlı ortaya attıkları sebeplere dayandırmak
elbette doğru olamaz. Hristiyan azınlıkların, daha millî teşkilâtın adı bile
yokken, seçimlere katılmayacaklarını ilân ettikleri bilinmemekte midir? Yaygara
koparan siyasî partilere gelince, bunlar yalan söylüyorlar.
Çünkü, her yerde seçimlere katılmışlardır. Ancak, beşer onar kişiden ibaret olan bu partilerin millet gözünde bir değerleri olmadığından ve millet, temsilcilerini, bu defa İstanbul'daki politikacılardan değil, kendi bağrındaki öz vatandaşları arasından seçmekte olduğundan, bunlar kendilerinin başarı elde edemeyeceklerini anlayarak telaş ediyorlar.
Buna karşı bizim elimizden ne gelebilir? Bu noktadaki gerçek karşısında, kabinenin kararsızlık içinde oluşu çok şaşırtıcıdır. Sözü edilen baskı nerede, kimin tarafından ve nasıl yapılmıştır? Lûtfen açıklanmalıdır ki, Hey'et-i Temsiliye görevini yerine getirebilsin. Asıl iddialara önem vererek telâşa düşmek doğru değildir.
Çünkü, her yerde seçimlere katılmışlardır. Ancak, beşer onar kişiden ibaret olan bu partilerin millet gözünde bir değerleri olmadığından ve millet, temsilcilerini, bu defa İstanbul'daki politikacılardan değil, kendi bağrındaki öz vatandaşları arasından seçmekte olduğundan, bunlar kendilerinin başarı elde edemeyeceklerini anlayarak telaş ediyorlar.
Buna karşı bizim elimizden ne gelebilir? Bu noktadaki gerçek karşısında, kabinenin kararsızlık içinde oluşu çok şaşırtıcıdır. Sözü edilen baskı nerede, kimin tarafından ve nasıl yapılmıştır? Lûtfen açıklanmalıdır ki, Hey'et-i Temsiliye görevini yerine getirebilsin. Asıl iddialara önem vererek telâşa düşmek doğru değildir.
2
- Meclis'in nerede toplanacağı
konusundaki görüşte, hükûmetin direnmesinin yerinde olup olmadığını zaman ve
olaylar ispat edecektir. Bu konudaki son düşüncelerimin merkezlerden alınacak
cevaplar üzerine arz edileceğini bildirmiştik.
3
- Millî teşkilât adına, hükûmet
işlerine nerede ve kimin tarafından karışılmışsa, derhal bildirilmelidir ki,
gereken işlemler yapılabilsin. Ancak, Dahiliye Nâzırı Paşa Hazretleri'nin şüphe
uyandırabilecek tarzdaki davranışlarına yüksek dikkatlerinizi çekmeyi gerekli
görürüz, efendim.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
DAHİLİYE NAZIRI'NIN MEMLEKET
İÇERİSİNE GONDERDİĞİ ÖĞÜTÇÜLER
Dahiliye Nâzırı, memlekete birtakım
hey'etler göndermeye kalkıştı. Bunlardan biri de Harbiye Nezareti Eski
Müsteşarı Ahmet Fevzi Paşa adında bir zatın başkanlığında, Temyiz Mahkemesi
üyelerinden İlhami ve Fetva Emini Hasan Efendi' lerden kurulmuştu.
Hey'et-i Temsiliye'mizin temsilcisi
olan Cemal Paşa, bize bunu bildirmemişti. 5 Kasım 1919 tarihli bir şifre ile
kendisinden bu hey'etin niçin gönderildiğini sorduk ve özellikle Fetva Emini
ile Kâmil Paşa Kabinesi zamanında polis müdürü olan kimselerin böyle bir
hey'ette neden bulunduklarının anlaşılamadığını belirttik.
Efendiler, Fuat Paşa' nın, Ankara'da
kolordusunun başında bulunmasını gerektiren sebepler ortaya çıkmaya başladı. Bu
sebeplerin önemlisi, memleket içinde halkın zehirlenmeye başlanmasıydı. İç ve
dış düşmanlarla işbirliği yapanlar, Ali Rıza Paşa Kabinesi zamanında, Ferit
Paşa zamanındakinden çok daha fazla başarılı olmaya başlamışlardı.
REFET PAşA SALİHLİ VE AYDIN
CEPHELERİ'NE KOMUTAN OLARAK GÖNDERİLİYOR
Râzım Paşa, Balıkesir bölgesinde
cephe kurmaya ve duruma hâkim olmaya çalışıyordu. Salihli ve Aydın
Cepheleri'ndeki sevk ve idarenin askerî bir düzene sokulması gerekiyordu.
Buraya, azçok tanınmış bir askerin gitmesi lâzımdı. Elimizde
yararlanabileceğimiz komutan olarak Konya'da bulunan Refet Paşa vardı.
Konya'daki kolordunun başına Fahrettin Bey (Müfettiş Fahrettin Paşa Hazretleri)
geçmiş bulunuyordu. Bundan dolayı, Aydın Kuva-yı Milliye Komutanlığı'nı
yürütmek üzere cepheye hareketini Refet Paşa'ya, Ankara'ya dönmesini de Ali
Fuat Paşa' nın kendisine yazmıştık.
Refet Paşa' nın Nazilli'ye vardığı
anlaşıldıktan sonra da Genel Kurmay Başkanlığı'na gelmiş olan
Cevat Paşa' dan, geçen savaşta
tecrübe görmüş genç kurmaylardan seçilecek dört beş subayın, Nazilli'ye Refet
Paşa' nın yanına gönderilmesini rica ettim. Bu durumu Refet Paşa' ya da
bildirdim.
REFET PAşA DEMİRCİ EFE'NİN EMRİNE
GİRİYOR
Efendiler, Nazilli'ye giden Refet
Paşa, Demirci Mehmet Efe' den komutayı almaya gerek ve bunda bir yarar
görmemiş; kimbilir ve belki de komuta kendisine teslim edilmemiş. Demirci Efe'
nin emrinde kurma gibi görev yapmayı daha yararlı ve uygun bulmuş...Refet Paşa
bunu bize bildirdi. Bölge şartlarını yakından görmüş bir zatın kararını
değiştirmek çok defa güçtür. Çünkü, gerçekten Refet Paşa' nın gördüğü ve tercih
ettiği gibi, Efe' nin komutasını devam ettirmekte ve ona yardımcı olmakta yarar
vardı yahut da Refet Paşa o cephenin komutasını herhangi bir sebeple ele
alamıyordu. Her iki ihtimale göre de, mutlaka komutayı al, diye emir vermek,
anlamsız olurdu.
Asıl gariplik bundan sonra görüldü.
Bir süre sonra, Refet Paşa Nazilli'de gözden kayboldu. Birkaç gün sonra,
Balıkesir'de olduğunu, birtakım yabancı subaylarla ilişkiye girip girmemesini
bizden sorması dolayısıyla anladık.
22 Aralık l919 tarihinde verdiğimiz
cevapta : "Millî teşkilâta bağlı bulunanların, özellikle Hey'et-i
Temsiliye üyesi olarak tanınmış olmaları dolayısıyla, kendisinin yabancılarla
hiçbir şekilde ilişki kurmasını istemediğimizi bildirdik. "Refet Paşa,
yine ortadan kayboldu. Nihayet bir gün Bursa' dan Refet imzalı kısa bir telgraf
aldık : "İstanbul üzerinden, Bursa ya geldim."
Bu telgrafın ne demek olduğunu bir
türlü anlamıyordum. Refet Paşa' nın İstanbul ile ne ilişkisi vardı? Bir de
Nazilli - Balıkesir - Bursa yolu İstanbul' dan mı geçer? Bu bilmeceyi bir türlü
çözemedim. Sonunda mesele anlaşıldı.
Refet Paşa, Nazilli'den ayrıldıktan
ve Balıkesir'de Kâzım Paşa' ya uğradıktan sonra, Bandırma'ya inmiş; oradan da
bir Fransız torpidosuyla İstanbul'a gitmiş; orada bazı arkadaşlarıyla görüşmüş;
daha sonra da Bursa'ya dönmüş...
Efendiler, bu bilmeceyi hâlâ
çözemiyorum. Beni bunda mazur göreceğinizi umarım.
Refet Bey' in yerine bir İngiliz
gemisi ile Samsun'a gelen Salâhattin Bey' in gönderildiğini, aynı gemi ile
Refet Bey' in İstanbul'a dönmesinin istendiğini ve bunun üzerine gitmeyip
istifa ettiğini, İstanbul Hükûmeti'nin benimle birlikte kendisinin de
yakalanarak İstanbul'a gönderilmemiz için her tarafa emir verdiğini
biliyorsunuz. Bu kadar çok bilinmeyeni çözememek, cebir bilenlerce pek
bağışlanmazsa da, benim bu noktada acze düştüğümü itiraf ederim. Gerçi; Ferit
Paşa Kabinesi yerine Ali Rıza Paşa Kabinesi geçmişti. Fakat, yeni kabinenin
haber alma ve yürütme vasıtalarının öncekinin aynı olduğunu biliyoruz.
Efendiler, Refet Paşa' nın bu hafif
hareketi, Aydın ve Salihli Cephelerinde, düzenli bir ordunun teşkiline kadar,
ciddî bir sevk ve idare kurulamamasına sebep oldu.
DAHİLİYE NAZIRI'NIN şÜPHE UYANDIRAN
DAVRANIşLARI
Efendiler, bu garip hikâyeden sonra,
olaylari yeniden bıraktiğimiz noktadan izlemeye başlayalim :
Cemal Paşa, bizim 5 Kasim 1919
tarihli şifremizin bir noktasini anlayamamiş. Bâbiâlî merkezinden çektiği kisa
bir şifre ile, şu şekilde bir açiklama istiyordu : "Dahiliye Nâziri'nin
şüphe çekebilecek şekildeki muamelelerine dikkatinizi çekmeyi gerekli
görürüz" cümlesinden maksadin ne olduğu anlaşilamadi. Bu noktanin acele
olarak ve açiklanarak bildirilmesi.
Bu kisa şifreye verdiğimiz cevap
biraz uzundur. Sikilmazsaniz, olduğu gibi bilginize sunayim :
İifre Sivas, 12.11.1919
Harbiye
Nâziri Cemal Paşa Hazretleri'ne İlgi : 8.11.1919 tarih ve 8084 sayi :
Dahiliye Nâziri Paşa Hazretleri'nin
şüphe uyandiran iş ve davranişlarindan akla gelenler aşağida bilginize sunulur
:
1
- Ankara gibi bazı illerde, sivil
idare âmirlerini telgraf başına çağırarak, Milli Mücadele sırasında Ferit Paşa
Kabinesi aleyhinde faaliyete girişenlerin durumlarini, hükümeti neden
suçladıklarını, bütün bunlarin kanuna ne dereceye kadar uygun olduğunu tehdit
edercesine soruşturma;
2
- Uzun süredir hasta iken tifodan
ölen Tokat Mutasarrıfı'nın ölümü sebebinin, esrarlı bir vak'a sayilarak, Sivas
ilinden şifre ile sorulması...
3
- Adliye Nazırı ile birlikte,
Balıkesir cephesinden gelen millî hey'et ile yapilan gizli görüşme sirasinda,
Adliye Nazırı'nın Millî Mücacele liderleri aleyhin- de harekete geçilip
geçilemeyeceğini,kendisinin yaninda söz konusu edebilmesi;
4
- Nezaret'e geçildiği zaman, ilk
vatanperverce iş olmak üzere, vatan hainliği maddî delilleriyle ortaya
çikmışbulunan eski Dahiliye Nâziri Âdil Bey'in düşünce ve hareketlerinde
kendisine sır ortaklığı eden Dahiliye Müsteşari Keşfi Bey'in, görevinden
atılması gerekirken, halâ yerinde bırakılması ve onun vasıtasıyla sivil
memurlar arasında değişiklikler yapılması. Tabiidir ki tayin ettireceği
memurlar pek haklı olarak milletin güvenini kazanamaz.
Söz gelişi, Millî Mücadele'nin başlangıcından sonuna kadar muhalif bir tutum takınmış ve sonunda halk tarafından işten el çektirilmiş ve hastaliği dolayisiyla da o zaman tutuklanmasi ve uzaklaştirilmasi yoluna gidilmemiş olan eski Kayseri Mutasarrıfı Ali Ulvi Bey, yöneticilik vasıflarından büsbütün yoksun ve güçsüz takımından olmasına rağmen Burdur'a tayin buyurulmuştur.
Yine yetersizliğinden ve Canik sancaği için uygun görülmediğinden, kendi isteği ile vaktiyle İstanbul'a gönderilen Ethem Bey de Menteşe'ye atanmiştir. Aydin Mutasarrıflıgına da eskiden Niğde Mutasarrifi iken Sivas'a getirilen Cavit Bey atanmiştir. Bütün bunlara rağmen, eski Konya Valisi vatan haini Cemal Bey'in adamı olan Antalya Mutasarrıfı, arka arkaya yaptiğimiz müracaatlara ve halkin feryatlarına karşilik, hâlâ yerinde oturuyor.
Söz gelişi, Millî Mücadele'nin başlangıcından sonuna kadar muhalif bir tutum takınmış ve sonunda halk tarafından işten el çektirilmiş ve hastaliği dolayisiyla da o zaman tutuklanmasi ve uzaklaştirilmasi yoluna gidilmemiş olan eski Kayseri Mutasarrıfı Ali Ulvi Bey, yöneticilik vasıflarından büsbütün yoksun ve güçsüz takımından olmasına rağmen Burdur'a tayin buyurulmuştur.
Yine yetersizliğinden ve Canik sancaği için uygun görülmediğinden, kendi isteği ile vaktiyle İstanbul'a gönderilen Ethem Bey de Menteşe'ye atanmiştir. Aydin Mutasarrıflıgına da eskiden Niğde Mutasarrifi iken Sivas'a getirilen Cavit Bey atanmiştir. Bütün bunlara rağmen, eski Konya Valisi vatan haini Cemal Bey'in adamı olan Antalya Mutasarrıfı, arka arkaya yaptiğimiz müracaatlara ve halkin feryatlarına karşilik, hâlâ yerinde oturuyor.
5
- Özlük İşleri Müdürlüğü gibi en
önemli görev bir Ermeni elinde bulunduruluyor.
6
- Basin-Yayin Müdürlüğü'nde ve
Ajans'in durumunda bir değişiklik görülmemektedir.
7
- Memleketin geleceğini garantiye
alacak tek kuvvetin millî birlik olduğu ve bunu da ancak millî teşkilâtin devam
ettirebileceği bilinmektedir. Bu birlik ve teşkilâtin, vatani parçalanmaktan
kurtarmak, devlet ve milletin bağimsizliğini korumaktan ibaret olan kutsal
gayesini bozmaya çalişanlar da İstanbul'daki bozgunculardir. Bunların
zararlarının önlenmesi, ancak kuvvetli ve ciddî bir disipline bağlıdir.
Bunun da başlica çaresi, polis müdürünü namuslu, milliyetçi, yetenekli, teşebbüs gücü taşiyan kimselerden seçmek ve atamaktır. Oysa,zatıâlilerince de bilinmektedir ki, bugünkü Emniyet Genel Müdürü, düşürülmüş olan vatan haini eski kabinenin ve ona bağli olanların biricik koruyucusudur. Sait Molla'nin Mister Frew'a yazmiş olduğu mektuplardan anlaşıldığına göre de bu zat, muhaliflere yani millet düşmani olanlara bugün kucak açmakta, sığınaklık etmektedir.
Amasya'da Salih Paşa Hazretleri de bunu doğrulamişlardir.Halbuki, Dahiliye Nâziri, memleket ve milletin mukadderatini böyle bir şahsin elinde birakmakta bir sakinca tasavvur etmiyor, belki yarar görüyor demektir. Jandarma Komutani Kemal Paşa'nin ise, gerek millî davâ ve gerek sizler için zararlı bir şahıs olduğu bir gerçek iken,hâlâ makamında kalmasi da Dahiliye Nezareti'nin iyi niyetine mi verilmelidir?
Bunun da başlica çaresi, polis müdürünü namuslu, milliyetçi, yetenekli, teşebbüs gücü taşiyan kimselerden seçmek ve atamaktır. Oysa,zatıâlilerince de bilinmektedir ki, bugünkü Emniyet Genel Müdürü, düşürülmüş olan vatan haini eski kabinenin ve ona bağli olanların biricik koruyucusudur. Sait Molla'nin Mister Frew'a yazmiş olduğu mektuplardan anlaşıldığına göre de bu zat, muhaliflere yani millet düşmani olanlara bugün kucak açmakta, sığınaklık etmektedir.
Amasya'da Salih Paşa Hazretleri de bunu doğrulamişlardir.Halbuki, Dahiliye Nâziri, memleket ve milletin mukadderatini böyle bir şahsin elinde birakmakta bir sakinca tasavvur etmiyor, belki yarar görüyor demektir. Jandarma Komutani Kemal Paşa'nin ise, gerek millî davâ ve gerek sizler için zararlı bir şahıs olduğu bir gerçek iken,hâlâ makamında kalmasi da Dahiliye Nezareti'nin iyi niyetine mi verilmelidir?
Hey'et-i Temsiliye adina Mustafa
Kemal
ALİ RIZA PAşA KABİNESİ MİLLİ
TEşKİLATI DÜşMAN TEşKİLATLA, BİZİ DE ALİ KEMAL
VE SAİT MOLLA İLE BİR TUTUYOR
Efendiler, Harbiye Nâzırı'nın 9
Kasım 1919 tarihli bir telgrafı vardı. O telgrafın içindekiler de ilgi
çekicidir. Cemal Paşa bu telgrafında, kabinenin düşüncesini şu noktalar
üzerinde yoğunlaştırıyordu :
1- Seçimlerin güvenlikle
yapılabilmesi,
2
- Meclis-i Meb'usan'ın İstanbul'da
toplanması
3
- Milli Teşkilât adına hükûmet
işlerine müdahale edilmemesi için hükûmetin tarafınıza başlangıçtan beri
yaptığı tebliğler kesindir.
4
- Birçok telgrafınızda ileri sürülen
isteklerin de aynı nitelikte -yani müdahale niteliğinde- olduğu âşikârdır.
5
- Hükûmet, kendi bildirisinde tespit
ve ilân ettiği tarafsızlıktan ayrılmayacaktır. Bu bakımdan millî teşkilât
aleyhinde bulunanları baskı altında tutma ve cezalandırma yoluna gidemez.
Telgrafın sonunda da şu tehdit vardı : " İimdiki durum bir sürecik daha
devam edecek olursa kabine kesinlikle çekilecektir.
Saygıdeğer Efendiler, bu maddelerin
ifade ettikleri anlamlar, aslında bütün gerçekleri ortaya koymuş bulunuyordu.
Kabine, millî teşkilât aleyhinde bulunanların memleket ve millete düşman
olduklarını kabul etmiyordu. Millî teşkilât ile düşmanın ihanet teşkilâtını;
Ali Kemal ile ve Sait Molla ile bizi bir tutuyordu. Adapazarı, Karacabey,
Bozkır, Anzavur olaylarını suç olarak saymıyordu.
Cemal Paşa'ya verdiğimiz karşılıkta,
bu noktaları açıkladıktan sonra, hükümetin duygu ve eğilimini açık olarak
söyletmek maksadıyla şu cümleyi de ekledik : Bildirdiklerinizden anladığımıza
göre, İstanbul Hükûmeti, millî teşkilâtın varlığını belki de gereksiz görüyor.
Gerçekten durum bu merkezde ve milli teşkilâta ihtiyaç olmaksızın memleketi
kurtaracak bir güce sahip bulunuluyor ise, ona göre gerekenlerin yapılmak üzere
açıkça bildirilmesini, aradaki her türlü yanlış anlamanın giderilmesi için arz
ve istirham ederiz.
DAHİLİYE NAZIRI DAMAT FERİT PAşA
SÜREKLİ OLARAK MİLLİ BİRLİĞİ BOZMAKLA,
TEMSİLCİMİZ OLAN HARBİYE NAZIRI
CEMAL PAşA DA HÜKÜMETİN YAPTIKLARINI SAVUNMAKLA MEşGUL
Efendiler, Cemal Paşa'nın özel
olarak Sıvas'a gönderildiği 10 Kasım 1919 tarihli ve kendi el yazısıyla olan
bir mektubunu da 18 gün sonra -- yani 28 Kasım 1919 tarihinde -- almıştım.
Cemal Paşa bu mektubunda, yapılan yazışmalarda söz konusu olan sorunları madde
madde özetliyor ve her biri hakkında açıklamalar yapıyordu.
Hele, Meclis-i Meb'usan'ın İstanbul'dan başka bir yerde toplanmasından söz ederken "bu konuda Padişah'ın rıza göstermeyeceği iyice anlaşılmıştır. İşgal kuvvetlerinin Meclis-i Meb'usan'a saldırmalarının, belki Osmanlı Devleti için iyi sonuçlar verebileceğini, Amerikalılar hissettirdiler ve hattâ açıkça da belirttiler" diyordu.
Hele, Meclis-i Meb'usan'ın İstanbul'dan başka bir yerde toplanmasından söz ederken "bu konuda Padişah'ın rıza göstermeyeceği iyice anlaşılmıştır. İşgal kuvvetlerinin Meclis-i Meb'usan'a saldırmalarının, belki Osmanlı Devleti için iyi sonuçlar verebileceğini, Amerikalılar hissettirdiler ve hattâ açıkça da belirttiler" diyordu.
Cemal Paşa, "Kuva-yı Milliye
ruhu taşımayan memurların kodamanları, işgal ordularına âdeta sırtlarını
dayamış durumdadırlar" şeklinde, sanki bilinmeyen bir bilgi verdikten ve
bu bilgiyi, "eski kabine üyelerinin çoğu sırtını dayamıdaymamıştır"
bilgisi ile tamamladıktan sonra, söz gelişi, Polis Müdürü'nün değiştirilmesinde
bu durum bütün açıklığı ile ortaya çıktı" diye bir de örnek veriyor.
Cemal Paşa, kabine birçok işler
yapmayı düşünmüş ise de köklü bir teşebbüs için dayandığı kuvvetin ciddiyetine
hâlâ inanamadı cümlesi ile bizi suçladıktan sonra, kanaatini şöyle dile
getiriyordu : "Dahiliye Nazırı bu kuvvete - yani Kuva-yı Milliye'ye -
ihtiyaç gösterenlerin başındadır, desem abartılmış olmaz.
Cemal Paşa'nın, mektubuna imza
koyduktan sonra,yine kendi imzası ile eklediği bir özette şu cümle yer alıyordu
: "Muhalifler ve yabancılar Meclis'in açılmasına engel olmaya karar
vermişlerdir.Hey'et-i Temsiliye de bu engellemeye toplanma yeri çekişmesiyle
devam ederse işimiz Allah'a kalıyor demektir".
Efendiler, bu mektupta yazılanlarda
ve bundan önce gelen yazılarla bundan sonra devam edecek olan düşüncelerde
hâkim olan mantık, yorumlama ve görüş sağlamlığı hakkında söz söylemeyeceğim.
Yalnız, bu mektuba 28 Kasım 1919 tarihinde verdiğimiz etraflı cevabın bir tek
cümlesini olduğu gibi aktarmakla yetineceğim. O cümle şudur : "Saltanat
Hükûmeti'nin köklü bir teşebbüs için dayandığı kuvvetin ciddiyetine
güvenemediğini gösteren maddeleri gerçekçi bulmuyoruz."
Efendiler, Dahiliye Nâzırı Damat
Ferit Paşa, durup düşünmeden sürekli olarak millî birliği bozacak, milleti her
gün biribiri ardınca yayılmakta olan saldırılar karşısında sessiz ve hareketsiz
tutacak tedbirler almaktan geri kalmıyordu. Diğer Nezaretleri de aynı prensip
doğrultusunda harekete teşvik ettiği görülüyordu. Söz gelişi, Eskişehir'de
Hamdi Efendi adında bir kadı vardı.
Kuva-yı Milliye'nin aleyhinde olduğu için orada duramamış,bir daha dönmemek üzere İstanbul'a gitmiş ve bu Kadı Efendi yeni kabine tarafından tekrar Eskişehir'e gönderilmiş. Durum açıklanarak adı geçen kadının değiştirilmesi gereği, Mutasarrıf tarafından Adliye Nezareti'ne yazılmış, cevap verilmemiş. Mutasarrıf ve Eskişehir Bölge Komutanı, bu durumu Hey'et-i Temsiliye'ye bildirmekle birlikte, "eğer Nezaret bu yazıyı dikkate almayacak olursa, bu Kadı'nın kovulması zarurîdir. Zâtıdevletlerinin görüş ve emirleri istirham olunur" deniliyordu.
Biz de görüşümüzü bekleyenlere şu karşılığı vermek zorunda kaldık : "Millî dâvâya bağlı olacağına söz veren ve bu ilke çerçevesinde millî teşkilât'ın her türlü yardımını sağlamış olan Saltanat Hükûmeti'ne, adıgeçen kadının değiştirilmesi kabul ettirilemezse, sonunda kovulmasının bir zaruret haline geleceğ âşikârdır. İüphesiz, bu durumda bulunan İstanbul memurları az değildi.
Kuva-yı Milliye'nin aleyhinde olduğu için orada duramamış,bir daha dönmemek üzere İstanbul'a gitmiş ve bu Kadı Efendi yeni kabine tarafından tekrar Eskişehir'e gönderilmiş. Durum açıklanarak adı geçen kadının değiştirilmesi gereği, Mutasarrıf tarafından Adliye Nezareti'ne yazılmış, cevap verilmemiş. Mutasarrıf ve Eskişehir Bölge Komutanı, bu durumu Hey'et-i Temsiliye'ye bildirmekle birlikte, "eğer Nezaret bu yazıyı dikkate almayacak olursa, bu Kadı'nın kovulması zarurîdir. Zâtıdevletlerinin görüş ve emirleri istirham olunur" deniliyordu.
Biz de görüşümüzü bekleyenlere şu karşılığı vermek zorunda kaldık : "Millî dâvâya bağlı olacağına söz veren ve bu ilke çerçevesinde millî teşkilât'ın her türlü yardımını sağlamış olan Saltanat Hükûmeti'ne, adıgeçen kadının değiştirilmesi kabul ettirilemezse, sonunda kovulmasının bir zaruret haline geleceğ âşikârdır. İüphesiz, bu durumda bulunan İstanbul memurları az değildi.
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa'nın, buna
benzer birtakım işlerden sözeden ve kabinenin görüşünü bildiren 24 Kasım 1919
tarihli bir şifresinin ilk cümlesi şuydu :
"Devletin iç işleri ve siyasî
politikası kesinlikle ortaklık kabul etmez".Bu telgrafa 27 Kasım 1919
tarihinde verdiğimiz ayrıntılı cevapta, biz de şöyle dedik :"Devletin iç
işleri ve siyasî politikasının kesinlikle ortaklık kabul etmediği bir gerçek
olmakla birlikte, benzeri görülmemiş olan bugünkü durum karşısında,vatan ve
milletin geleceğini güvence altına alacak olan millî teşkilâtı, bilerek veya
bilmeyerek zayıflatacak ve millî birliği bozacak hiçbir muameleye milletin razı
olamayacağı da pek meşru ve tabiîdir."
Bu telgrafın son cürnlesi şöyleydi :"Hey'etimiz , imzasını taşıyan taahhütlerine tamamiyle bağlıdır... İu kadar ki,taahhütler karşılıklı olmak gerekir. Oysa, hükûmet, Salih Paşa'nın imzasını taşıyan taahhütlerin ve notların daha hiçbirini yerine getirmemiş ve eğer varsa, engelleyici sebepler bile bildirilmemiştir.
Bu telgrafın son cürnlesi şöyleydi :"Hey'etimiz , imzasını taşıyan taahhütlerine tamamiyle bağlıdır... İu kadar ki,taahhütler karşılıklı olmak gerekir. Oysa, hükûmet, Salih Paşa'nın imzasını taşıyan taahhütlerin ve notların daha hiçbirini yerine getirmemiş ve eğer varsa, engelleyici sebepler bile bildirilmemiştir.
Efendiler, şimdi vereceğim kısa
bilgiler ve bu bilgileri doğrulamak üzere göstereceğim belgeler, Ali Rıza Paşa
Kabinesi'nin bizi suçlamakta ne kadar haksız ve hükûmet işlerinde, en hafif
anlamıyla ne kadarkayıtsız olduğunu yüksek hey'etinizin gözleri önüne
serecektir zannederim.
Efendiler, İstanbul'daki gizli
dernekler ve bu derneklere öncülük eden ve Harbiye Nâzırı Cemal Paşa'nın
mektubunda da itiraf edildiği üzere, sırtlarını yabancılara dayamış olan
birtakım şahıslar, bol para ve Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin gösterdiği
alabildiğine hoşgörme ve uyuşukluk sayesinde, memleketi baştan başa ateşe
vermek için olanca güç ve gayretleriyle çalışıyorlardı.
Bu konudaki bilgiler ve elde edilen belgelerde, hükûmetin vukuf ve bilgileri dışında bırakılmış değildi. İstanbul'daki teşkilâtımız ve aldığımız tedbirler sayesinde elde edilmiş birkısım belgeler, olduğu gibi Cemal Paşa'nın ve Sadrazam Paşa'nın ellerine teslim edilmişti. Bu belgeler, o tarihte yabancı temsilcilere de verilmiş ve bu yolla İtilâf Devletleri hükûmetlerinin çoğunca öğrenilmiş ve o tarihlerde özetleri bütün komutanlara ve öteki ilgililere duyurulmuş olduğuna göre, artık olayın tarihe karışmış olduğu bugünde, yüce hey'etinizce ve milletçe bilinmesinde bir sakınca görmüyorum.
Bu konudaki bilgiler ve elde edilen belgelerde, hükûmetin vukuf ve bilgileri dışında bırakılmış değildi. İstanbul'daki teşkilâtımız ve aldığımız tedbirler sayesinde elde edilmiş birkısım belgeler, olduğu gibi Cemal Paşa'nın ve Sadrazam Paşa'nın ellerine teslim edilmişti. Bu belgeler, o tarihte yabancı temsilcilere de verilmiş ve bu yolla İtilâf Devletleri hükûmetlerinin çoğunca öğrenilmiş ve o tarihlerde özetleri bütün komutanlara ve öteki ilgililere duyurulmuş olduğuna göre, artık olayın tarihe karışmış olduğu bugünde, yüce hey'etinizce ve milletçe bilinmesinde bir sakınca görmüyorum.
SAİT MOLLA NASIL ÇALIşIYORDU?
Millî Mücadele sırasında uğradığımız
açık ve gizli güçlükler üzerinde köklü bir fikir verebilecek ve gelecek
kuşaklara ibret ve ders olacak nitelikteki sözkonusu belgeleri, olduğu gibi
bilgilerinize sunmayı uygun buluyorum. Bu belgeler, İngiliz Muhipler Cemiyeti'nin
sözde başkanı olarak tanınmış bulunan Sait Molla'nın Mister Frew adındaki
rahibe gönderdiği mektupların kopyalarıdır.
Efendiler, bu mektupların
suretlerinin alındığını hisseden Sait Molla'nın, Türkçe İstanbul gazetesinin 8
Kasım 1919 tarihli nüshasında bu mektuplardan söz ederek uzun ve sert bir dille
kaleme alınmış bir tekzip yayınlamış olmasına rağmen, gerçekler inkâr edilemez.
Bu mektupların suretleri, Sait Molla'nın evinden ve mektupların müsveddelerinin
yazılı bulunduğu bir defterden aynen alınmıştır.
Bu durum bir yana, mektupların içindekiler, memlekette kendini gösteren durumlar ve olaylarla ve ayrıca, ne oldukları ortaya çıkan bazı şahıslarla tam bir uygunluk göstermektedir. İimdi müsaade buyurursanız bu mektupları tarih sırasıyla arz edeyim :
Bu durum bir yana, mektupların içindekiler, memlekette kendini gösteren durumlar ve olaylarla ve ayrıca, ne oldukları ortaya çıkan bazı şahıslarla tam bir uygunluk göstermektedir. İimdi müsaade buyurursanız bu mektupları tarih sırasıyla arz edeyim :
--------------------------------------------------------------------------------
Birinci Mektup
Aziz dostum,
Verilen iki bin lirayı Adapazarı'nda
Hikmet Bey'e gönderdim. Oradaki işlerimiz pek yolunda gidiyor. Birkaç gün sonra
verimli sonuçlarını elde edeceğiz. İimdi aldığım şu bilgileri, şu pusulamla
acele olarak size müjdelemek istedim. Yann sabah kendim gelip etraflı bilgi
vereceğim.
Kuva-yı Milliye taraftarlarının
Fransa'ya büyük bir eğilim gösterdiklerini ve General Franchet d'Esperey'nin
Sıvas'a gönderdiği subayların, Mustafa Kemal Paşa ile görüşerek İngiliz
Hükûmeti aleyhinde bazı kararlar aldıklarını Ankara'daki "N.B.D.
285/3" adamımız bize özel olarak bir kurye ile gönderdiği mektupta
bildiriyor. "D.B.K. 91/3" her ne kadar derneğimiz üyesi ise de,
bende, bu zatın Fransızlara casusluk ettiği ve sizin bu örgüte başkanlık
ettiğinizi etrafa yaymış olduğu kanaatı uyanmıştır. Bu konu üzerinde de
zâtıalîlerinin görüşlerine ve yüksek güvenlerine aykırı olarak
söyleyeceklerimle, şimdiye kadar o zata güvenmekle yapmış olduğunuz, hatâyı
ortaya koymuş olacağım. Dün sabah Adil Bey'le birlikte Damat Ferit Paşa Hazretleri'ni
ziyaret ettim.
Biraz daha sabretmeleri ve
beklemeleri gereğini tarafınızdan kendilerine bildirdim. Paşa Hazretleri, cevap
olarak size teşekkür etmekle birlikte, Kuva-yı Milliye'nin Anadolu'da tamamen
kök saldığını, buna karşı bir hareketle başındaki mel'unlar
tepelendirilmedikçe, kendilerinîn iktidar mevkiine gelemeyeceklerini
Zâtışâhâne'nin de tasvibine sunulan anlaşma hükümlerinin konferansta,
savunulmasına imkân olmadığını, Kuva-yı Milliye'nin dağıtılması için şanlı
İngiliz Hükûmeti nezdinde hemen teşebbüse geçilerek, Bâbıâli'ye, milletvekili
seçiminden önce ortak bir notanın verilmesini, Adapazarı, Karacabey ve İile'de
Rumlara karşı girişecekleri saldırılan esas alarak ve Kuva-yı Millî'yenin
güvenliği bozduğunu ileri sürerek, işin çabuklaştırılmasına çalışmamızı ve
İngiliz basınının Kuva-yı Milliye aleyhinde yayın yapmasının sağlanmasını
torpido ile özel olarak gönderilen "E.B.K. 19/2"'ye telsiz telgrafla
dün görüştüğümüz konular üzerinde talimat verilmesini rica ediyor. Bu gece
23.00'te Âdil Bey sizi (K) da görecek ve Ferit Paşa'nın özel bazı ricalarını
daha bildirecektir. Bundan sonra da Zâtışâhâne ile Mister "T.R."
görüşebilecektir, Refik Bey'e artık güvenmeyiniz. Sadık Bey de bizimle
çalışabilecektir. Saygılarımı sunarım.
11.10.1919 Sait
Not :Karacabey ve Bozkır'dan henüz
bir haber alamadık.
--------------------------------------------------------------------------------
İkinci Mektup
12 tarihiyle Ankara'daki
"N.B.D. 285/3" tarafından gönderilen mektupta, Sivas Hey'et-i
Temsiliyesi'ndeki ve Em. Kur. Alb.
Vasıf Bey'in, d'Esperey ile temas etmek üzere gönderileceği ve birkaç güne
kadar yola çıkacağı bildiriliyor.
Hikmet Bey paraları almış. Biraz daha para istiyor. Önceki gün sizi ziyarete geldiğimde takip edildiğimi söylememiştim. Dönüşümde biri sarı bıyıklı, diğeri kumral ve köse iki şahsın sokak başında beni beklediklerini gördüm. Gece olduğu için epeyce korktum. Yalnız biribirlerine yavaşça abu Sait Molla imiş, artık gidelîm dediklerini işittim.
Bu fazla temas benim için hayırlı olmayacak. Fuat Paşa Türbesi yakınlarındaki görüştüğümüz evi tutabilirseniz buluşabiliriz. Nâzım Paşa cemiyetimizden haberdar olmuş. Bana çok gücendi. Müsaadenizle "N.B.S. 495/1 " düzenine kendilerini kattım. Ev işi yoluna konuncaya kadar teması bu zat yapacaktır. Karacabey'de "N.B.D. 289/3" 'e gönderilen bin iki yüz lira alınmıştır. Yola çıkacaklardır. Ferit Paşa, Bâbıâlî'ye verilecek notayı her dakika beklemektedir.
Zâtışâhâne bu durumdan pek üzgündür. Teselli ettirmeniz ve daima kendisine ümit verici demeçler verdirmeniz çıkarlarımız gereğidir. Bizim padişahların her şeye karşı zayıf olduklarını unutmayınız. Seyit Abdülkadir Efendi, o konu üzerinde pek tuhaf sözler söyledi. Sözde arkadaşları "vatanseverliğe sığmaz" diyorlarmış. Artık siz gereğini yapınız, Polis Müdürü Nurettin Bey'in değiştirileceği söyleniyor. Hepimizin koruyucusu olan bu zat hakkında gereken kimselerin dikkatini çektiriniz.Saygılarımı sunarım.
Hikmet Bey paraları almış. Biraz daha para istiyor. Önceki gün sizi ziyarete geldiğimde takip edildiğimi söylememiştim. Dönüşümde biri sarı bıyıklı, diğeri kumral ve köse iki şahsın sokak başında beni beklediklerini gördüm. Gece olduğu için epeyce korktum. Yalnız biribirlerine yavaşça abu Sait Molla imiş, artık gidelîm dediklerini işittim.
Bu fazla temas benim için hayırlı olmayacak. Fuat Paşa Türbesi yakınlarındaki görüştüğümüz evi tutabilirseniz buluşabiliriz. Nâzım Paşa cemiyetimizden haberdar olmuş. Bana çok gücendi. Müsaadenizle "N.B.S. 495/1 " düzenine kendilerini kattım. Ev işi yoluna konuncaya kadar teması bu zat yapacaktır. Karacabey'de "N.B.D. 289/3" 'e gönderilen bin iki yüz lira alınmıştır. Yola çıkacaklardır. Ferit Paşa, Bâbıâlî'ye verilecek notayı her dakika beklemektedir.
Zâtışâhâne bu durumdan pek üzgündür. Teselli ettirmeniz ve daima kendisine ümit verici demeçler verdirmeniz çıkarlarımız gereğidir. Bizim padişahların her şeye karşı zayıf olduklarını unutmayınız. Seyit Abdülkadir Efendi, o konu üzerinde pek tuhaf sözler söyledi. Sözde arkadaşları "vatanseverliğe sığmaz" diyorlarmış. Artık siz gereğini yapınız, Polis Müdürü Nurettin Bey'in değiştirileceği söyleniyor. Hepimizin koruyucusu olan bu zat hakkında gereken kimselerin dikkatini çektiriniz.Saygılarımı sunarım.
Not :
Ali Kemal Bey o zatla görüşmüş.
Konuşmayı idare edemediğinden karşısındaki maksadını anlamış ve hattâ kendisine
esaslı bir hakaretle "biz sizin İngilizler hesabına çalıştığınızı
anladık" demiş.
--------------------------------------------------------------------------------
Üçüncü Mektup
Yapılan propagandaları göz doktoru
Esat Paşa kolu ve özellikle Çürüksulu Mahmut Paşa, resmî bilgilere dayanarak
durmadan tekzip ettiriyor ve halkın heyecanını yatıştırmaya çalışıyorlar. Bu
adamlara başvurulduğunda hiç cavap verilmemesini, dün kararlaştırılan zâta,
zâtışahâne vasıtasıyla emir vermenizi rica eder saygılarımı sunarım.
19.10.1919 Sait
--------------------------------------------------------------------------------
Dördüncü
Mektup Aziz Üstâd.
Muhipler (İngiliz Muhipler Cemiyeti
üyeleri) arasında Franmason örgütü itirazlara sebep oluyor, İttihatçıların
tuttuğu yoldan gidilmesinden çekiniliyor. Bu programı, örgütün idaresine tam
bir imanla yetiştirilmiş gençlerin alınmasıyla uygulayabileceğiz. Benim
kıyafetimin engel olması yüzünden, eski dostunuz "K.B. V.4/35"
kararlaştırılmış alan esaslar çerçevesinde işe başlayacaktır. Ankara ve
Kayseri'den yine haber yok. Saygılarımı sunarım üstâdım.
l9.10.l919 S.
--------------------------------------------------------------------------------
Beşinci Mektup
Üstâd,
Kasideci-zâde Ziya Molla dün Adam
Block'a haber göndermiş, eski dostu olduğuna güvenerek benim başında bulunduğum
Muhipler Cemiyeti'nin gördüğü himayenin, İngilizlerin karakter yapısı ile
bağdaştırılamadığını ve bunun kamuoyunda kötü etkiler yaptığını, bu bakımdan
cemiyeti namuslu kimselerin temsil etmesi gerekeceğini dolaylı olarak bildirmiş
ve benim aleyhimde pek çirkin şeyler ilâve etmiş. Bu zatın bana karşı şahsî
düşmanlığı olduğunu hatırlatmak isterim.
Liya Molla'nın damadının kardeşi eskiden benim karımdı. Kendini boşadığım için bana böyle bir düşmanlık yöneltildi. Durumun Adam Block Hazretleri'ne bildirilmesini ve Ziya Molla'nın şimdi İngiliz yanlısı olmayıp, Milli Mücadele'yi benimseyenlerin bir propaganda aracı ve Mustafa Kemal Paşa ile aralarında ilişki bulunduğunu ve beni suçlamakla kendi içyüzünü göstermekte olduğunu yüksek dikkatlerinize sunmak isterim.
Liya Molla'nın damadının kardeşi eskiden benim karımdı. Kendini boşadığım için bana böyle bir düşmanlık yöneltildi. Durumun Adam Block Hazretleri'ne bildirilmesini ve Ziya Molla'nın şimdi İngiliz yanlısı olmayıp, Milli Mücadele'yi benimseyenlerin bir propaganda aracı ve Mustafa Kemal Paşa ile aralarında ilişki bulunduğunu ve beni suçlamakla kendi içyüzünü göstermekte olduğunu yüksek dikkatlerinize sunmak isterim.
21.10.1919
Not :
Bir sakınca yoksa Adam Block
Hazretleri' ne size olan hizmetimi bildiriniz.
-------------------------------------------------------------------------------- Altıncı Mektup
Sayın üstâd,
Ankara'dan "N.B.D. 295/3"
ten kurye ile gelen 20 Ekim 1919 tarihli mektupta, "K.D.S. 93/l",
talimatımız gereğince orada bırakılarak kendisi Kayseri'ye hareket etmiştir.
Talimatın onaylı bir suretini de Galip Bey'e gönderdiğini bildiriyor. Önceki
ödenek sarf edildiği için yeniden ödenek istiyor.
Gizli örgütün yayıldığını, başındaki bozgunculardan yakasını kurtaran Muhiplerimizin, şimdilik köylerde kalmak şartıyla, el altından işe başladıklarını müjdeliyor ve zatıâlilerinin son plânlarının iyi sonuç vereceğini bildiriyor. "M.K.B." düzgün Türkçesi sayesinde önemli roller çeviriyormuş. Hele hocalığına diyecek yok diyor. Talimatın "XVV." plânı tamamen hazırlanmış.
Gizli örgütün yayıldığını, başındaki bozgunculardan yakasını kurtaran Muhiplerimizin, şimdilik köylerde kalmak şartıyla, el altından işe başladıklarını müjdeliyor ve zatıâlilerinin son plânlarının iyi sonuç vereceğini bildiriyor. "M.K.B." düzgün Türkçesi sayesinde önemli roller çeviriyormuş. Hele hocalığına diyecek yok diyor. Talimatın "XVV." plânı tamamen hazırlanmış.
Aramıza yeni yabancılar girmemiş
ise, durum sezilmeden, maksat fiilen elde edilmiş olacaktır. Yeni ödeneğin
gönderilmesini beklemek üzere kurye "4R" burada alıkonulmuştur.
23/24.10.1919
s.
Not :
Ahmet Rıza Bey'in İtalyan mandası
ile ilgili demecini mektubun sonuna ekledim. Kendisinin Fransa'ya geçmesi bizce
tehlikeli olur. Bunu engelleyiniz.
--------------------------------------------------------------------------------
Yedinci Mektup
Üstâdım,
Ali Kemal Bey dün o zatla görüşmüş.
Basın konusunda biraz ağır olmak gerektiğini söylemiş. Bir kere bir görüşe
inandırılmış olan düşünce ve kalem erbabını, o görüşe zıt bir gayeye yöneltmek,
bizde kolaylıkla mümkün olmaz. Bütün resmî memurlar, Millî Mücadele'yi şimdilik
iyi görüyor demiş. Ali Kemal Bey, talimatınıza harfi harfine uyacak. Zeynel
Abidin Partisi'yle de işbirliği yapmaya çalışıyor.
Sözün kısası, işler bulandırılacak.
Bugünlerde Fransız ve Amerikan çevre lerinde benim adım çok geçiyormuş. Bunun
hikmetini hâlâ anlayamadım. Millî Mücadele taraftarlarının, bu hükûmetin siyasî
memurları üzerinde yaptıkları etkinin sonucu olarak, hayatımın korunması size
emanet edilmiştir.
Ben kendi kendime bu ümitle cesaret veriyorum.Hikmet ile bizzat görüştüm. Bu sefer kendisini kaypakça gördüm. Bununla birlikte kesin olarak söz verdi. "Ben merdim.Sözümden dönmem" dedi. Sivas olayını nasıl buldunuz? Biraz düzensiz ancak yavaş yavaş düzelecek. Kadıköylü de işi üzerine alıyor. Fakat o yere batası İttihatçı basın, bazan bizim işlere engel oluyor.
Bunların yazılarına dikkat etmek gerekir. Paşamız hâlâ sinirli. "Ne vakit olacak?" diyor. Ev sorununun hâlâ çözülmemiş bulunması, temas ve ilişkilerimizi güçleştiriyor. "N.B.S. 495/1" Konya'ya önem verilmesini tavsiye ediyor. Size kendisinin ağızdan anlattığı konu üzerinde dikkatini çekmemi rica ediyor. Ali Kemal Bey'in son felâketi üzerine üzüntülerinizi bildirdiğinizi söyledim.
Bu zatı elde bulundurmak gerekir. Bu fırsatı kaçırmayalım. Bir hediye sunmak için en uygun zamandır. 19 Ekim tarihli mektubumu almadığınıza üzgünüm. Aracı olan şahsı biraz sıkıştırınız. Tehlikeden sakınmak benim için pek önemlidir. Yeni bir parola gönderiniz. Hikmet'e ve Kadıköylü'ye numaralarını vereceğim. Saygılarımı sunarım üstâdım.
Ben kendi kendime bu ümitle cesaret veriyorum.Hikmet ile bizzat görüştüm. Bu sefer kendisini kaypakça gördüm. Bununla birlikte kesin olarak söz verdi. "Ben merdim.Sözümden dönmem" dedi. Sivas olayını nasıl buldunuz? Biraz düzensiz ancak yavaş yavaş düzelecek. Kadıköylü de işi üzerine alıyor. Fakat o yere batası İttihatçı basın, bazan bizim işlere engel oluyor.
Bunların yazılarına dikkat etmek gerekir. Paşamız hâlâ sinirli. "Ne vakit olacak?" diyor. Ev sorununun hâlâ çözülmemiş bulunması, temas ve ilişkilerimizi güçleştiriyor. "N.B.S. 495/1" Konya'ya önem verilmesini tavsiye ediyor. Size kendisinin ağızdan anlattığı konu üzerinde dikkatini çekmemi rica ediyor. Ali Kemal Bey'in son felâketi üzerine üzüntülerinizi bildirdiğinizi söyledim.
Bu zatı elde bulundurmak gerekir. Bu fırsatı kaçırmayalım. Bir hediye sunmak için en uygun zamandır. 19 Ekim tarihli mektubumu almadığınıza üzgünüm. Aracı olan şahsı biraz sıkıştırınız. Tehlikeden sakınmak benim için pek önemlidir. Yeni bir parola gönderiniz. Hikmet'e ve Kadıköylü'ye numaralarını vereceğim. Saygılarımı sunarım üstâdım.
24.10.1919
s.
Not :
Birkaç defadır söylemek istediğim
halde unutuyorum. Mustafa Kemal Paşa' ya ve taraftarlarına biraz müsait
görünmeli ki, kendisi tam bir güvenle buraya gelebilsin.Bu işe çok önem
veriniz. Kendi gazetelerimizle taraftarlık edemeyiz.
--------------------------------------------------------------------------------
Sekizinci Mektup
Aziz üstâd,
Seçimleri geciktirmek ve geri bıraktırmak
için gerek Mustafa Sabri ve gerek Hamdi ve Vasfi Efendi'lerle talimatımız
çerçevesinde uzun uzadıya görüştüm. Rızalarını aldım. Seçim bölgelerinde
propagandalar başladı. Gereken şahısları elde edecekler. Bol para dağıtmak
suretiyle oyları dağılmaya uğratacaklardır. Zâtışâhânenin bu hususta
aydınlatılması çok gereklidir. Maksada sizin yüksek görüş ve tedbirlerinizle
ulaşacağımızı temin ederim, üstâd.
26.l0.l919
--------------------------------------------------------------------------------
Dokuzuncu Mektup
"9.R" kurye geldi.
Keskin'deki teşkilat bitmiştir. Arkadaşlara propaganda için talimat verdim.
Başarılarımızın ilk meyvelerini yakında toplayacağımızdan eminim üstâdım.
27/28.10.19l9
--------------------------------------------------------------------------------
Onuncu Mektup
Aziz üstad,
Sarayda, yeni kabine kurulması ile
ilgili hazırlık ve plânların yer aldığı haberi etrafa yayılmıştır. Bu işin
hızlandırılması kaçınılmazdır. Anadolu'daki örgütümüzün bazı plânları Kuva-ı
Milliye'ce anlaşılmış. Özellikle Ankara ve Kayseri de aleyhimizde çalışmalar
başlamıştır. Kürt Cemiyeti söz verdiği halde bir varlık gösteremedi.
Çetelerimizden bir kısmı yok ediliyor.
Ne olursa olsun tasarlanan kabine mutlaka iktidara getirilmelidir. Ali Rıza Paşa' nın, plânlarımızı önleyici tedbirler alacağını da tahmin ediyorum Bozkır'a gidecek adamlarımız tanınmış kimseler oldukları için fazlasıyla korkuyorlar. Konya'da "K.B.81/l" e, sizin aracılığınızla, olayın kızıştırılması için tebligat yapılarak propaganda hey'etlerinin bu konuda faaliyete davet edilmesi gerek ve zaruretini arz eder, saygılarımı sunarım.
Ne olursa olsun tasarlanan kabine mutlaka iktidara getirilmelidir. Ali Rıza Paşa' nın, plânlarımızı önleyici tedbirler alacağını da tahmin ediyorum Bozkır'a gidecek adamlarımız tanınmış kimseler oldukları için fazlasıyla korkuyorlar. Konya'da "K.B.81/l" e, sizin aracılığınızla, olayın kızıştırılması için tebligat yapılarak propaganda hey'etlerinin bu konuda faaliyete davet edilmesi gerek ve zaruretini arz eder, saygılarımı sunarım.
29/30.10.1919
Not :
Benim bir mektubumdan Hikmet' e
bahsedilmiş. Bu mektupta yazılanları nereden öğrenmişler? Hikmet'le kendim
görüştüm. Bunun doğru olduğunu Hikmet'ten şaşkınlık içinde dinledim. Casus
benim çevremde midir; yoksa sizin çevrenizde mi?
--------------------------------------------------------------------------------
Onbirinci Mektup
Aziz üstadım,
Kürt Teali Cemiyeti'ndeki yakın
dostlarımızla görüştüm. Yeni geldiklerinden, birkaç gün sonra verilen talimat
çerçevesinde hazırlık yapacaklarını, yalnız Kürt aşiretlerinin bulunduğu Doğu
illerine gönderilecek arkadaşlar için büyük bir ödeneğe ihtiyaç olduğunu
söylediler. "D.B.R. 3/141" den gelen mektupta gösterdiler. Urfa,
Antep, Maraş ta Fransızlar aleyhine gereğinden fazla kışkırtmalar yaptıkları ve
kolordu komutanının takip ettiği yumuşak politikaya rağmen, halkı kandırdıklan
yazılıdır.
Kabinenin başkanlığına Zeki Paşa' nın getirilmemesi ile ilgili görüş doğru değildir. Bu zat Kürtler üzerinde hâkimdir. Eski Ermeni meselesi unutulmuştur. Sizin ileri sürdüğünüz görüş, herhalde bugün için mevsimsizdir. Bunu, gereğinde başka türlü göstermek mümkündür. Üstâtça yardımlarını her dakika beklemekteyiz. Karşıdaki olayı diğerlerine de yaymaya çalışıyoruz, Bendeniz, saygılarımı sunarım.
Kabinenin başkanlığına Zeki Paşa' nın getirilmemesi ile ilgili görüş doğru değildir. Bu zat Kürtler üzerinde hâkimdir. Eski Ermeni meselesi unutulmuştur. Sizin ileri sürdüğünüz görüş, herhalde bugün için mevsimsizdir. Bunu, gereğinde başka türlü göstermek mümkündür. Üstâtça yardımlarını her dakika beklemekteyiz. Karşıdaki olayı diğerlerine de yaymaya çalışıyoruz, Bendeniz, saygılarımı sunarım.
4.11.1919
--------------------------------------------------------------------------------
Onikinci Mektup
Aziz üstâdım,
Ahmet Rıza' nın Tan (Le Temps)
muhabirine verdiği demeç her halde dikkatinizi çekmiştir. Emir Faysal' a
Fransızlarla anlaşma imzalamayı tavsiye etmesindeki anlamın taşıdığı siyasî
incelik, efendimizin gözünden kaçmamalıdır. Kuva-yı Milliye liderleri, sonradan
sonraya Fransa'ya dikkate değer şekilde bir yaklaşma eğilimi gösterdikleri
gibi, Irak'ta çıkardıkları karışıklık bir yana, öte yandan Suriye'deki
hâkimiyetinize de darbe vurmak istiyorlar.
Bu kuvvetin devamında gösterilecek ilgisizlik ve kusur, İslâm dünyasının İngiltere aleyhindeki olağanüstü galeyanına yol açacaktır. Üzerinde özenle durulmuş olan bu noktayı büyük bir değer vererek görmek ve yüksek seviyedeki siyasî şahsiyetlerinize göstermek zarurîdir. İleri sürdüğüm bu görüşle, ilmî değerinize karşı bir saygısızlıkta bulunduğum yargısına varmayınız.
Çünkü, Türkiye üzerinde, sizden başka bir kuvvetin nüfuz ve egemenliğini devam ettirmesi, siyasî gayemize aykırıdır. Fransa, İtalya ve özellikle Amerika'nın, gerek devlet adamları ve gerek basınıyla bu kuvvete karşı gösterdikleri çeşitli eğilimler, siyasi ve askeri üstünlüğünüzle rekabete girişildiğinin açık bir delilidir. Ahmet Rıza gibi Clemenceau (Klemauso)'nun, Pichon (Pişon)'un ve çeşitli politikacıların eskiden beri süregelen yakın dostluklarını kazanmış olan şahsiyetlerin Fransa'da önemli bir rol oynayacağından ve kamuoyunu tam anlamıyla istedikleri yöne çekebileceklerinden emin olunuz.
Bu zatın İsviçre'ye geçeceğine dair bilgi alındığına göre, oradan bir fırsatını bulup Fransa'ya geçmek emelinde olduğuna inanabilirsiniz. Balıkesir yakınlarındaki kuvvetlerimiz bozularak kaçmış ve "A.R." de gizlenmiştir. Yeni kuvvetler hazırlanıyor. Beş bin liradan aşağı olmamak üzere ödenek istiyor. Karaman'dan "D.B.S.40/5" ten gelen mektupta, şimdilik beklemek zorunda olduklarını ve Kayseri'den "K.B.R.87/4" ten gelen mektupta da, yakında harekete geçeceklerini bildiriyor.
Ziya Efendide "H.K.", "C.H." bölgesinde örgütlenme tamamlanmış olduğundan yalnız ödenekle oraya hareket etmek mecburiyetinde olduğunu söylüyor. İsterseniz durum hakkında bizzat geniş bilgi verecektir. Sıkı bir şekilde takip edildiğimizi, plân ve hazırlıklarımızdan Sivas'ın düzenli olarak haber aldığını arz edebilirim. Mehmet Ali' ye güvenmeyiniz.
Ağzı sıkı değildir. Her halde boşboğazlık ediyor. Dış plânlama ve teşkilâtta bendenizden başkasını kullanmasanız daha isabetli hareket edersiniz. Ali Kemal Bey' in listeye alınması zarurîdir. Bu kadar sırrımızı taşıyan bu zatı gücendirirsek, plânlarımız olduğu gibi düşmanların eline geçer. Bu zatı sıkça sıkça kollayınız. Saygılarımı sunanm üstâdım.
Bu kuvvetin devamında gösterilecek ilgisizlik ve kusur, İslâm dünyasının İngiltere aleyhindeki olağanüstü galeyanına yol açacaktır. Üzerinde özenle durulmuş olan bu noktayı büyük bir değer vererek görmek ve yüksek seviyedeki siyasî şahsiyetlerinize göstermek zarurîdir. İleri sürdüğüm bu görüşle, ilmî değerinize karşı bir saygısızlıkta bulunduğum yargısına varmayınız.
Çünkü, Türkiye üzerinde, sizden başka bir kuvvetin nüfuz ve egemenliğini devam ettirmesi, siyasî gayemize aykırıdır. Fransa, İtalya ve özellikle Amerika'nın, gerek devlet adamları ve gerek basınıyla bu kuvvete karşı gösterdikleri çeşitli eğilimler, siyasi ve askeri üstünlüğünüzle rekabete girişildiğinin açık bir delilidir. Ahmet Rıza gibi Clemenceau (Klemauso)'nun, Pichon (Pişon)'un ve çeşitli politikacıların eskiden beri süregelen yakın dostluklarını kazanmış olan şahsiyetlerin Fransa'da önemli bir rol oynayacağından ve kamuoyunu tam anlamıyla istedikleri yöne çekebileceklerinden emin olunuz.
Bu zatın İsviçre'ye geçeceğine dair bilgi alındığına göre, oradan bir fırsatını bulup Fransa'ya geçmek emelinde olduğuna inanabilirsiniz. Balıkesir yakınlarındaki kuvvetlerimiz bozularak kaçmış ve "A.R." de gizlenmiştir. Yeni kuvvetler hazırlanıyor. Beş bin liradan aşağı olmamak üzere ödenek istiyor. Karaman'dan "D.B.S.40/5" ten gelen mektupta, şimdilik beklemek zorunda olduklarını ve Kayseri'den "K.B.R.87/4" ten gelen mektupta da, yakında harekete geçeceklerini bildiriyor.
Ziya Efendide "H.K.", "C.H." bölgesinde örgütlenme tamamlanmış olduğundan yalnız ödenekle oraya hareket etmek mecburiyetinde olduğunu söylüyor. İsterseniz durum hakkında bizzat geniş bilgi verecektir. Sıkı bir şekilde takip edildiğimizi, plân ve hazırlıklarımızdan Sivas'ın düzenli olarak haber aldığını arz edebilirim. Mehmet Ali' ye güvenmeyiniz.
Ağzı sıkı değildir. Her halde boşboğazlık ediyor. Dış plânlama ve teşkilâtta bendenizden başkasını kullanmasanız daha isabetli hareket edersiniz. Ali Kemal Bey' in listeye alınması zarurîdir. Bu kadar sırrımızı taşıyan bu zatı gücendirirsek, plânlarımız olduğu gibi düşmanların eline geçer. Bu zatı sıkça sıkça kollayınız. Saygılarımı sunanm üstâdım.
5.11.6919 S.
Not :
Kemal yakalanmış, ona bağlı olması
dolayısıyla "K.B.R. 15/1" in örgütle ilişki derecesi ortaya çıkmış
demektir. Bu zatı korumak zarurîdir.
MİSTER FREW'A YAZDIĞIM MEKTUP
Efendiler, bu geniş örgütlenmeye
engel olmak ve yaratılan tehlikeli durumlara son vermek için elimizden elen her
çareye başvurduk. İimdiye kadar dile getirdiğim ve bundan sonra sırası geldikçe
de hatırlatmaya çalışacağım, bildiğiniz isyanları,ihtilâlleri, resmî düşman
kuvvetlerinin tecavüzlerini bastırmak ve yok etmek için çok uğraştık. Ali Rıza
Paşa Kabinesi, gözüne batan Kuva-yı Milliye'yi batırmaya ve bunun için bizimle
didişmeye çalışmaktan başka bir yardımda bulunmadığı gibi, ondan sonra iktidar
mevkiine gelen sayın arkadaşları da onun yolunda gitmekten ve sonunda
felâketten felâkete ve rezaletten rezalete sürüklenmekten başka bir hizmet
görmediler.
Efendiler, bütün bu gizli tertip
kaynaklarının, Rahip Frew'un kafasında toplandığı ve oradan din kardeşlerimiz
olacak hainlerin kafalarına akıtılarak eylem haline dönüştüğü tahmin
edildiğinden, Rahip Frew'un, bir süre için olsun,bu işlerden uzak kalmasını
sağlar düşüncesiyle, bizzat kendisine bir mektup yazdım. Mektubun iyi
anlaşılabilabilmesi için şu bilgiyi de ilâve edeyim ki, ben, Mister Frew ile
İstanbul'da bir iki defa görüşmüş ve tartışmıştım. Frew'a Fransızca olarak
gönderdiğim mektubun Türkçesi şudur :
Mister Frew'a
Sizinle, Mösyö Marten'in
aracılığıyla yaptığımız görüşmelerin hâtırasını memnuniyetle saklamaktayım.
Yıllarca memleketimizde ve milletimiz arasında yaşamış olan sizin, hakkımızda
en doğru düşünce ve kanaatları taşıyacağınızı beklerdim. Oysa, ne yazık ki,
İstanbul çevresinde sizinle bağlantı kuran bazı gafil ve menfaat düşkünü kimselerin,
sizi yanlış yönlere sürüklediklerini pek büyük bir esefle anlıyorum.
Bunlar arasında Sait Molla ile hazırlanıp uygulamasına başladığınız, güvenilir kaynaklardan haber alınan plânın, İngiliz milletinin gerçekten suçlanmasını gerektirecek bir nitelikte olduğunu bildirmeme müsaadenizi rica ederim. Milletimiz, Sait Molla' nın değil, fakat gerçek vatanseverlerimizin gözüyle görüldüğü takdirde, böyle plânların artık memleketimizde ve milletimiz üzerinde uygulama alanı kalmadığı yargısına kolaylıkla varılabilir.
Bunlar arasında Sait Molla ile hazırlanıp uygulamasına başladığınız, güvenilir kaynaklardan haber alınan plânın, İngiliz milletinin gerçekten suçlanmasını gerektirecek bir nitelikte olduğunu bildirmeme müsaadenizi rica ederim. Milletimiz, Sait Molla' nın değil, fakat gerçek vatanseverlerimizin gözüyle görüldüğü takdirde, böyle plânların artık memleketimizde ve milletimiz üzerinde uygulama alanı kalmadığı yargısına kolaylıkla varılabilir.
Nitekim, daha bugünün olaylarının
arasında yer alan Adapazarı ve Karacabey hâdiselerinin başarısızlığa uğramış
olması, sözümüzü doğrulamaya yeterlidir, Ancak,buna ne gerek vardı? İngiliz
subayı Nowill' in, Diyarbakır bölgesinde. Müslüman Kürt halkını kışkırtmak için
pek çok çalıştıktan sonra, Malatya'da eski Elâzığ Valisi Galip ve Malatya
Mutasarrıfı Halil Bey' lerle Sivas aleyhine yaratmaya çalıştığı olay, sonuç
olarak bütün medeniyet dünyasına karşı utanç verici değil miydi?
Size bütün ciddiyet ve samimiyetimle
arz ederim ki, İngiliz milleti, milletimizin kendisine karşı gösterdiği dostluk
ve güvene değer vermiyorsa, bundaki yanılgı pek derindir. Aksi takdirde ise,
kullandığınız yöntemler pek sakat olup sonuca ve başarıya ulaştıracak nitelikte
değildir. Sait Molla vasıtasıyla Adapazarı'na gönderilen iki bin liranın,
yakında olumlu sonuç getireceği şeklinde verilen ,sözün asılsızlığını, olaylar
size ispat etmiş olacağından fazla söze gerek görmem.
Özellikle sizinle bağlantı kuran sahtekârlar tarafından, ortak çalışmalarınızda ve meselelerinizde Osmanlı Padişahı'nın da rolü varmış gibi gösterilmesi pek tehlikelidir. Siz pekâlâ takdir edersiniz ki, Zâtışâhâne sorumsuz ve tarafsız olup, millî irade ve hâkimiyetimizi ilgilendiren gerçekleri değiştirmez ve bozmazlar. Memleketimizde bulunan İngiliz siyasî memurlarının, şüphesiz İngiliz milletinin eğilim ve çıkarlarına aykırı olarak, vatan ve milletimiz aleyhinde, insanlık ve medeniyet dışı ölçülerle yapılagelmekte olan teşebbüslerini, elimizdeki belgelerle İngiliz milletinin gözleri önüne serersek, sonuç, dünyaca takdire değer görülmez sanırım.
Ancak, bu konuda garipliği dolayısıyla şunu da arz etmek mecburiyetindeyim ki, siz bir din adamı olarak, siyaset oyunlarında ve hele kanlı çarpışmalarla sonuçlanacak işlerde rol oynamak sevdasına kapılmamalıydınız. Sizinle yaptığım görüşmelerde sizi bu türlü bir politika adamı olarak değil, insanlığa hizmet eden, adaleti seven, faziletli bir insan gibi görmüştüm. Bunda ne kadar aldandığımı, son aldığım güvenilir bilgilerin doğrulamakta olduğunu bildirmekle şeref duyarım.
Özellikle sizinle bağlantı kuran sahtekârlar tarafından, ortak çalışmalarınızda ve meselelerinizde Osmanlı Padişahı'nın da rolü varmış gibi gösterilmesi pek tehlikelidir. Siz pekâlâ takdir edersiniz ki, Zâtışâhâne sorumsuz ve tarafsız olup, millî irade ve hâkimiyetimizi ilgilendiren gerçekleri değiştirmez ve bozmazlar. Memleketimizde bulunan İngiliz siyasî memurlarının, şüphesiz İngiliz milletinin eğilim ve çıkarlarına aykırı olarak, vatan ve milletimiz aleyhinde, insanlık ve medeniyet dışı ölçülerle yapılagelmekte olan teşebbüslerini, elimizdeki belgelerle İngiliz milletinin gözleri önüne serersek, sonuç, dünyaca takdire değer görülmez sanırım.
Ancak, bu konuda garipliği dolayısıyla şunu da arz etmek mecburiyetindeyim ki, siz bir din adamı olarak, siyaset oyunlarında ve hele kanlı çarpışmalarla sonuçlanacak işlerde rol oynamak sevdasına kapılmamalıydınız. Sizinle yaptığım görüşmelerde sizi bu türlü bir politika adamı olarak değil, insanlığa hizmet eden, adaleti seven, faziletli bir insan gibi görmüştüm. Bunda ne kadar aldandığımı, son aldığım güvenilir bilgilerin doğrulamakta olduğunu bildirmekle şeref duyarım.
Mustafa Kemal
ALİ RIZA PAşA KABİNESİ DÜşMAN İFTİRA
VE SAFSATALARINA GERÇEKLER DİYE
İNANIYOR
Efendiler, İstanbul'da hükûmetin
gözü önünde ve bilgisi altında yapılmış ve yapılmakta olan alçakça
teşebbüslerin bütün memleketteki uğursuz sonuçlarını açıkça ortaya koyan
olayların asıl kaynak ve sebeplerini İstanbul Hükûmeti'nin Hey'et-i
Temsiliye'den daha iyi bildiğinden hâlâ şüphe edilebilir mi?
Efendiler, olaylar hakkında
derinlemesine bilgiye sahip olan hükümet üyelerinin, düşmanlann sırf aldatmak
ve bozgunculuk maksadıyla ortaya attıkları iftira ve söylentilere gerçek gözü
ile bakıp, yine onların tavsiyelerini çare ve tedbir olarak uygulamaya kalkışacaklarına
ihtimal verilebilir mi?
Bu sorulara cevap vermek için, yüce
topluluğunuzun zihinlerini yormaktan çekinerek, sözü, Ali Rıza Paşa
Kabinesi'nin düşüncesine tercüman olan Harbiye Nâzırı Cemal Paşa'ya bırakmayı
tercih ederim.
Efendiler, itiraf ederim ki, ben,
Cemal Paşa' nın bu konuda verdiği şifreli telgrafın anlamını kavramakta güçlük
çektim ve hayrete düştüm. Kendilerinden telgraflarının tekrarını istedim. Nâzır
Paşa, 9 Aralık 1919 günü arka arkaya, olduğu gibi bilginize sunacağım şu telgraflan
çektiler :
9.12.l919
Sivas'ta 3'
üncû Kolordu Komutanlığı'na Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne :
Tekrarı istenen telgraf aşağıda
sunulmuştur :
Hükûmetin Barış Konferansı'na davet
edilme konusunda isteklerde bulunduğu bilinmektedir. Barış Anlaşması'ndan iyi
sonuç alınabilmesi, ancak gidecek delegelerimizin hem milletimizin güvenini
kazanmış kimseler olması hem de memleket içinde otoriteye sahip bir hükûmeti
temsil edebilmesine bağlıdır. Yabancı temsilciler tarafindan memleket içinde
güvenlik ve huzurun kurulması ve yerleşmesi ısrarla tavsiye olunuyor.
Anadolu'da bir katliama uğrayacakları endişesiyle korku ve dehşet içinde olan
Hristiyan halkın, bölük bölük işgal altında bulunan yerlere sığınmakta
oldukları etkili ve dikkati çeken bir dille söyleniyor.
Gerçi, işgal altındaki yerlere ve özellikle Adana bölgesine gidenler, o bölgedeki Ermeni nüfusunu artırmak maksadıyla gitmekte iseler de, Anadolu'da güvenlik ve huzurun bozul muşolduğu ileri sürülerek, hükûmet tarafından yapılan red ve yalanlamanın etkisini azaltıyor.
Çünkü, Hey'et-i Temsiliye tarafından verilen teminata rağmen, illerde bazı kimselerin kendilerine hoş görünmeyen görevlileri kendiliklerinden azletmek, değiştirmek, hükûmet işlerini sekteye uğratmak, zorla yardım ve vergi toplamak gibi hareket ve müdahalelerinin tamamiyle önü alınamadığından, daha yabancı çevrelerde de endişe devam etmektedir.
Devletimizin, kara ve denizdeki bugünkü durumunda, geleceğimiz hakkında kararlar alacak olan devletlere karşı, tehdit edici bir tutuma girmesi her halde zararlıdır. Bundan başka, temsilcilere, Hey'et-i Temsiliye adına telgraflar çekilmesinin memlekette iki hükûmetin varlığını gösterdiği, Fransa temsilcisi tarafından açıkça söylenmiştir.Hele bunlardan herhangi birine karşı aşağılayıcı sözler sarfedilmesi, yaratılıştan sahip olduğumuz ahlâk temizliği, sağduyu ve uzak görüşlülükle bağdaştırılamaz.
Tehlike ve felâket anlarında ağırbaşlılık ve sükûneti korumanın millî niteliklerimizden olduğu unutulmamalı, umutsuzluk ve bezginliğin akla getireceği aşırı ve tehlikeli emel ve tasavvurlara, vatanın yüksek çıkarları feda olunmamalıdır. Haklarımızı, bugünkü durumumuzda ancak siyaset, uyanıklık ve zamanın gereklerine göre akıllıca hareketle savunabiliriz.
Bu düşünceler zâtıâlîlerine karşı bilineni tekrarlamak oluyorsa da, arkadaşlara ve şubelere de vatanseverce tavsiyelerde bulunmak mutlak bir gerekliliktir. Toplanması yaklaşmış olan Meclis-i Mebusan'ımızın, aziz vatanımızın kurtuluş ve selâmeti için alınacak isabetli tedbirleri bularak bu yüce gayenin gerçekleşmesine bütün gücü ile çalışacağı beklenmektedir. Kabinenin düşüncesini arz ederim.
Gerçi, işgal altındaki yerlere ve özellikle Adana bölgesine gidenler, o bölgedeki Ermeni nüfusunu artırmak maksadıyla gitmekte iseler de, Anadolu'da güvenlik ve huzurun bozul muşolduğu ileri sürülerek, hükûmet tarafından yapılan red ve yalanlamanın etkisini azaltıyor.
Çünkü, Hey'et-i Temsiliye tarafından verilen teminata rağmen, illerde bazı kimselerin kendilerine hoş görünmeyen görevlileri kendiliklerinden azletmek, değiştirmek, hükûmet işlerini sekteye uğratmak, zorla yardım ve vergi toplamak gibi hareket ve müdahalelerinin tamamiyle önü alınamadığından, daha yabancı çevrelerde de endişe devam etmektedir.
Devletimizin, kara ve denizdeki bugünkü durumunda, geleceğimiz hakkında kararlar alacak olan devletlere karşı, tehdit edici bir tutuma girmesi her halde zararlıdır. Bundan başka, temsilcilere, Hey'et-i Temsiliye adına telgraflar çekilmesinin memlekette iki hükûmetin varlığını gösterdiği, Fransa temsilcisi tarafından açıkça söylenmiştir.Hele bunlardan herhangi birine karşı aşağılayıcı sözler sarfedilmesi, yaratılıştan sahip olduğumuz ahlâk temizliği, sağduyu ve uzak görüşlülükle bağdaştırılamaz.
Tehlike ve felâket anlarında ağırbaşlılık ve sükûneti korumanın millî niteliklerimizden olduğu unutulmamalı, umutsuzluk ve bezginliğin akla getireceği aşırı ve tehlikeli emel ve tasavvurlara, vatanın yüksek çıkarları feda olunmamalıdır. Haklarımızı, bugünkü durumumuzda ancak siyaset, uyanıklık ve zamanın gereklerine göre akıllıca hareketle savunabiliriz.
Bu düşünceler zâtıâlîlerine karşı bilineni tekrarlamak oluyorsa da, arkadaşlara ve şubelere de vatanseverce tavsiyelerde bulunmak mutlak bir gerekliliktir. Toplanması yaklaşmış olan Meclis-i Mebusan'ımızın, aziz vatanımızın kurtuluş ve selâmeti için alınacak isabetli tedbirleri bularak bu yüce gayenin gerçekleşmesine bütün gücü ile çalışacağı beklenmektedir. Kabinenin düşüncesini arz ederim.
Harbiye Nâzırı Cemal
Efendiler, dinlediğiniz bu telgrafta
yazılanların açıklamasını yaparak yüce topluluğunuzu yormayı gereksiz sayarım.
Yalnız, müsaade
buyurursanız, buna verdiğim cevabı
olduğu gibi sunmakla yetineceğim.
İifre Sıvas,11.12.1919
Harbiye Nazırı Cemal Paşa
Hazretleri'ne
Kabinenin düşüncesi olmak üzere
gönderilen 9 Aralık 1919 tarihli telgrafhey'etimizce incelendi. Yaptığımız
bunca açıklamalara ve sunduğumuz bilgilere rağmen, bu telgraf metni de daha
önce bildirilen görüşlerin tekrarı niteliğinde görülmüştür. Hey'et-i
Temsiliye'mizin amacının hükûmet otoritesinin sarsılmasına meydan vermemek,
milletin hüktimete karşı güvenini artırmak olduğu defalarce belirtilmiştir.
Maalesef, bizde, sunulan hususlar üzerinde gerektiği ölçûde durulmadığı inancı
doğmaktadır.
1- Anadolu'da güvenlik ve huzururı
bozulmuş olduğu doğru değildir. Belki,düşmüş olan Damat Ferit Paşa Kabinesi
zamanında yaratılmış olan bu düşünce anarşisi ve güvensizlik, sonradan millî
birlik sayesinde ortadan kalkmıştır.
2
- İahıslar tarafından durup dururken
memurları görevden alma ve yer değiştirme yapılmış değildir. Yalnız, Dahiliye
Nezareti, Millî Mücadele aleyhinde oldukları için, düşmüş olan kabine
zamanında, millet tarafından kovulan ve her tarafça adları bilinen memurları
yeniden tayinde gösterdiği direnme ile pek anlamlı bir yol tutturuyor.
Dahiliye Nezareti'nin millî dâvâya tamamen aykırı olan ve kamuoyunda, eski nâzır Adil Bey zihniyetinin hâlâ süregeldiği duygusunu yaratan işleri, elbette pek haklı ve meşru olarak halkça iyi karşılanmamaktadır. Aynı müsteşarın, aynı İçişleri Genel Müdürü'nün ve aynı Özlük İşleri Müdürü'nün görevlerinde devam etmeleri, gerçekten hem yüksek hükûmetinizi hem de millete karşı taahhüt altında bulunan Hey'et-i Temsiliye'mizi pek güç bir duruma sokmaktadır... tarihli telgrafla arz ettiğimiz Dersim Mutasarnfı konusu dikkate değer. Artık bu konuda Hey'et-i Temsiliye'ce yapılacak bir şey kalmamıştır.
Bundan sonra da, Dahiliye Nezareti'nin bu gibi işlemleri yüzünden ortaya çıkacak durumların düzeltilmesi için, Nezaret'çe iyi karşılanmadığı ve güven duyulmadığı için istirhamlarda da bulunulmayacaktır.
Dahiliye Nezareti'nin millî dâvâya tamamen aykırı olan ve kamuoyunda, eski nâzır Adil Bey zihniyetinin hâlâ süregeldiği duygusunu yaratan işleri, elbette pek haklı ve meşru olarak halkça iyi karşılanmamaktadır. Aynı müsteşarın, aynı İçişleri Genel Müdürü'nün ve aynı Özlük İşleri Müdürü'nün görevlerinde devam etmeleri, gerçekten hem yüksek hükûmetinizi hem de millete karşı taahhüt altında bulunan Hey'et-i Temsiliye'mizi pek güç bir duruma sokmaktadır... tarihli telgrafla arz ettiğimiz Dersim Mutasarnfı konusu dikkate değer. Artık bu konuda Hey'et-i Temsiliye'ce yapılacak bir şey kalmamıştır.
Bundan sonra da, Dahiliye Nezareti'nin bu gibi işlemleri yüzünden ortaya çıkacak durumların düzeltilmesi için, Nezaret'çe iyi karşılanmadığı ve güven duyulmadığı için istirhamlarda da bulunulmayacaktır.
Son olarak şunu arz edelim ki,
yüksek hükûmetleri, milletin güven ve desteğini hakkıyla kazanmak, bu vatan ve
millete yararlı olmak istiyorsa, -ki buna hey'etimizin hiç şüphesi yoktur
kendine, milletin ruhuna ve durumun nezaket derecesine göre bir gidiş yolu
seçmeli ve asıl derdi kendi içirde tedavi etmelidir. Yoksa, iktidar makamına
gelindiğinden beri, tutulan yol bakımından, Hey'eti Temsiliye'yi hedef alarak
ve sürekli olarak aynı nitelikte yazılar yazarak gayeye ulaşılamaz.
3
- Düşmüş olan hükûmetin, millete
düşman, düşmanlara dost olarak takip etmiş oldukları haince politikanın mirası
olan Aydın cephesinde, para toplama işinde belki bazı uygunsuzluklar olmuş
olabilir. İu kadar ki, Sıvas Genel Kongresi ile oluşan millî birlik ve Harbiye
Nezareti'nin vatanseverece yardım ve himmetleri sayesinde, bu gibi durumların
önü alınmış demektir.
4
- Millet, Ateşkes Anlaşması'nda
bulunduğu düşman devletlerinden hiçbirine karşı tehdit edici bir durum almış
değiidir. Yalnız kutsal ve meşru haklarına karşı yapılan müdahaleleri, kesin
bir lüzum görülürse silâhla bile önlemeye kararlıdır.
5
- Hey'et-i Temsiliye'nin, barış
konferansına katılacak delegelere telgraf çekmesi konusuna gelince, bu ancak
yüksek hükûmetlerinin onayından da geçmiş protestolardan ibarettir, Kaldı ki,
millî birliğin temsilcisi otmak sıfatıyla, Hey'et-i Temsiliye'nin millet adına
bu gibi müracaatlarda bulunması meşru bir hakkıdır. Eğer hükûmet de aynı
duyarlığı gösterir ve böyle fırsatlarda, milletle aynı düşüncede olduğunu
açıkça ortaya koymaktan çekinmezse, politikaya zarar vermek şöyle dursun, aksine, çok büyük
yararlar sağlanacağı âşikârdır.
Oysa, yüksek hükûmetlerinin Adana'nın işgali gibi apaçık bir haksızlığı bile, protesto etmediğîni Fransızlar söylüyor. Bu bakımdan, Fransız temsilcisinin açıkça konuşmasının hikmetini bu noktada aramalıdır. Özet olarak, şunu arz edelim ki, Hey'et-i Temsiliye ne umutsuzluk ve bezginliğe ne de kutsal görevlerinde millet ve vatanın selâmeti için yapılması gerekenleri kavrayamayacak bir bilinçsizliğe düşmüştür. Milletin selâmeti adına aldığı tedbirler ve giriştiği bütün işlerde ağırbaşlı ve haysiyetli davranışı uyuşukluğa ve alçalmaya tercihi bir ilke olarak benimsemiştir.
Politika, uyanıklığın ve zamanın gereklerine göre hareketin ancak bu yolla olduğuna inanmıştır. Bu bakımdan acı gerçekler karşısında dikkatli ve uyanık olan millî ruhtan aldığı bu ilkelerin aksini millete tavsiye edemez ve yakında toplanmasını zarurî bulduğu Meclis-i Meb'usan'ın da aynı ruh ve duygu ile donanmış olacağı umudunu kuvvetle besler.
Oysa, yüksek hükûmetlerinin Adana'nın işgali gibi apaçık bir haksızlığı bile, protesto etmediğîni Fransızlar söylüyor. Bu bakımdan, Fransız temsilcisinin açıkça konuşmasının hikmetini bu noktada aramalıdır. Özet olarak, şunu arz edelim ki, Hey'et-i Temsiliye ne umutsuzluk ve bezginliğe ne de kutsal görevlerinde millet ve vatanın selâmeti için yapılması gerekenleri kavrayamayacak bir bilinçsizliğe düşmüştür. Milletin selâmeti adına aldığı tedbirler ve giriştiği bütün işlerde ağırbaşlı ve haysiyetli davranışı uyuşukluğa ve alçalmaya tercihi bir ilke olarak benimsemiştir.
Politika, uyanıklığın ve zamanın gereklerine göre hareketin ancak bu yolla olduğuna inanmıştır. Bu bakımdan acı gerçekler karşısında dikkatli ve uyanık olan millî ruhtan aldığı bu ilkelerin aksini millete tavsiye edemez ve yakında toplanmasını zarurî bulduğu Meclis-i Meb'usan'ın da aynı ruh ve duygu ile donanmış olacağı umudunu kuvvetle besler.
6
- Hey'et-i Temsiliye'mizin görüşü,
yukarıda arz edildi. Temsilcimiz olmak dolayısıyla, bu durumlarda,
zâtıdevletleri'nin kabineyi aydınlatmanız ve asılsız noktaları kendilerine
açıklamanız gerektiğini, memleketin selâmeti adına derin saygılarımızla arz
ederiz.
Hey'et-i Temsiliye adına Mustafa
Kemal
ÇÜRÜKSULU MAHMUT PAşA'NIN
DEMECİ
Efendiler, İstanbul'da, vatanın
kurtarılması ile ilgili en önemli işlerle uğraşan, saygı değer ve aklı başında
olarak tanınmış kimselerin, o devirde, İstanbul'un zehirli havasını teneffüs
yüzünden, zihniyet ve düşüncelerinde ne kadar olumsuz sapmalar meydana gelmiş
olduğuna örnek olmak üzere, daha Sivas'ta iken karşılaştığım küçük bir olayı
müsadenizle bilginize sunmak isterim. Belki de sayın üyeler arasında
hatırlayanlar vardır.
Ayân üyelerinden Çürüksulu Mahmut Paşa, "Bosphore" gazetesi yazarlarından birine, siyasî durumumuzla ilgili bir demeç vermişti. Mahmut Paşa' nın o tarihlerde, Barış Hazırlıkları Komisyonu üyesi olduğunu da hatırlarsınız. Paşa'nın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlanan demecini, 17 gün sonra Sivas'ta okudum. "Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz" ifadesi dikkatimi çekti.
Doğu Anadolu'da Ermenistan lehine toprak tavizlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu cümlenin, Barış Komisyonu üyesi olan bir devlet adamı tarafından söylenmiş olması, gerçekten üzerinde düşünülmeye ve hayretle karşılanmaya değerdi. Bu sebeple 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri'ne yazmayı yararlı saydığım bir telgrafta, demecindeki işaret ettiğim cümleden dolayı, "Doğu Anadolu halkının pek haklı olarak, son derece üzgün ve kırgın olduğunu belirttikten sonra, Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin kararları gereğince, milletin Ermenistan'a bir karış toprak terketmeyeceğini ve hattâ, eğer hükûmet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilân edilmiş bulunduğunu" yazdım ve bu millî azim ve kararın herkesten önce, Barış Hazırlıkları Komisyonu'nun sayın üyelerince bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereğini arz ettim .
Ayân üyelerinden Çürüksulu Mahmut Paşa, "Bosphore" gazetesi yazarlarından birine, siyasî durumumuzla ilgili bir demeç vermişti. Mahmut Paşa' nın o tarihlerde, Barış Hazırlıkları Komisyonu üyesi olduğunu da hatırlarsınız. Paşa'nın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesinde yayınlanan demecini, 17 gün sonra Sivas'ta okudum. "Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz" ifadesi dikkatimi çekti.
Doğu Anadolu'da Ermenistan lehine toprak tavizlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu cümlenin, Barış Komisyonu üyesi olan bir devlet adamı tarafından söylenmiş olması, gerçekten üzerinde düşünülmeye ve hayretle karşılanmaya değerdi. Bu sebeple 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri'ne yazmayı yararlı saydığım bir telgrafta, demecindeki işaret ettiğim cümleden dolayı, "Doğu Anadolu halkının pek haklı olarak, son derece üzgün ve kırgın olduğunu belirttikten sonra, Erzurum ve Sivas Kongreleri'nin kararları gereğince, milletin Ermenistan'a bir karış toprak terketmeyeceğini ve hattâ, eğer hükûmet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilân edilmiş bulunduğunu" yazdım ve bu millî azim ve kararın herkesten önce, Barış Hazırlıkları Komisyonu'nun sayın üyelerince bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereğini arz ettim .
Efendiler, Sivas'ta bulunduğumuz
sırada birçok mesele ve olaylarla karşılaşılmış ve ister istemez millî, idarî,
askerî ve siyasî teşebbüs ve faaliyetlerde bulunulmuştur. Bunların hepsini
ayrıntılarıyla anlatmak uzun sürer. Yalnız, izlediğimiz olaylar zincirinin
biribirine bağlanmasını sağlayacak bazı noktalara işaret ederek geçeceğim.
MİLLİ TEşKİLATIN YENİDEN
DÜZENLENMESİ
Efendiler, millî teşkilâtın bir
düzene sokulması önemliydi. Bunun için özel tedbirler alındı. Seçimler
dolayısıyla ortaya çıkan bazı görüş ayrılıklarının giderilmesi için çareler
arandı.
Maraş'taki bazı Çerkez vatandaşlar
sözde Maraş'ın bütün Çerkezleri adına Cebel-i Bereket guvernörünün Maraş'a gönderilmesini,
Antep'teki Fransız askerî komutanından telgrafla istemişlerdi. Buna izin veren
Maraş mutasarrıfına teessüflerimiz duyuruldu. Adı geçen guvernör geldiği
takdirde, Maraş eşraf ve ileri gelenlerinin karşılamamaları bildirildi.
İstanbul Hükûmeti'nin de dikkati çekildi.
Bolu bölgesinde güvensizlik gittikçe
artıyordu. İzmit'te Asım Bey'den sonra, 1 nci Tümen komutanı olan Rüştü Bey' e
bu konuda direktif verildi.
Efendiler, 20 Kasım 1919 tarihinde,
İstanbul'daki teşkilâtımızdan, Kara Vasıf ve Albay İevket Bey imzalarıyla gelen
bir şifrede : "Gebze kaymakamının Millî Mücadele'ye karşı olduğu, bu
kaymakamın, birçok korkunç olaylara cür'et eden Yahya Kaptan'ın kötülüklerini
örtbas etmeye ve daha başka şeylere başlayarak Kuva-yı Milliye'ye leke sürmeye
çalıştığı" bildiriliyor ve kaymakamın yerinin değiştirilmesi söz konusu
ediliyordu.
Biz de bu görüşe samimiyetle
katılarak cevabımızda, konunun Cemal Bey vasıtasıyla çözüme götürülmesini
bildirdik.
Efendiler, bu Yahya Kaptan konusu,
inkılâp tarihimizin önemli safhalarından birinde yer aldığı ve pek anlamlı
olduğu için biraz genişçe bilgi vermeyi uygun görüyorum.
İimdiye kadar verilen bilgilerden
anlaşılmış olacağına hiç şüphe yoktur ki, bir araya gelerek anlaşmış bulunan
ortak iç ve dış düşmanların uygulamaya çalıştıkları plânın önemli bir noktası
da, memleket içinde güvensizlik olduğunu ve Hristiyan azınlıklara saldırılarda
bulunulduğunu, elle tutulur, gözle görülür delil ve olaylarla dünya kamuoyuna
ispat etmek, bu olayların Kuva-yı Milliye tarafından yapıldığına inandırmaktı.
Bu gizli ve iğrenç maksadın gerçekleşmesi için de, bildiğiniz gibi, birtakım çeteler kurarak, bunları özellikle Hristiyan halk üzerine saldırtmak ve bu çetelerin işleyecekleri cinayetleri, millî teşkilâta yüklemek yolunu tutuyorlardı. Bu teşebbüsler azçok memleketin her tarafında filiz vermeye başlamakla birlikte, en önemli gelişme ve faaliyet, İstanbul'a yakınlığı dolayısıyla Biga, Balıkesir ve özellikle İzmit, Adapazarı ve Bolu bölgelerinde görülür ve dikkat çekici bir durum gösteriyordu.
Bu gizli ve iğrenç maksadın gerçekleşmesi için de, bildiğiniz gibi, birtakım çeteler kurarak, bunları özellikle Hristiyan halk üzerine saldırtmak ve bu çetelerin işleyecekleri cinayetleri, millî teşkilâta yüklemek yolunu tutuyorlardı. Bu teşebbüsler azçok memleketin her tarafında filiz vermeye başlamakla birlikte, en önemli gelişme ve faaliyet, İstanbul'a yakınlığı dolayısıyla Biga, Balıkesir ve özellikle İzmit, Adapazarı ve Bolu bölgelerinde görülür ve dikkat çekici bir durum gösteriyordu.
Biz, bu haince fakat - itiraf
olunmalıdır ki - çok ustaca teşebbüse karşı olağanüstü tedbir almak ve
teşebbüse geçmek zorunda kaldık. Çünkü, İstanbul Hükûmeti, düşmanın bütün bu
oyunlarını gerçekten Kuva-yı Milliye'nin üzerine yüklüyor ve yok edilmeleri
için sert tedbirler alacak yerde, durmadan Hey'et-i Temsiliye'yi suçlayarak ve
baskı yaparak, bu faciaları yaratan düşman çetelerinin faaliyetine son vermeyi
bizden istiyordu. Ne yazık ki, hükûmet, bu düşünce ve kanısını, İstanbul'daki
teşkilâtımızın başında bulunanlara da iyiden iyiye aşılamayı ve telkini
başarabilmişti.
Efendiler, bizim özellikle
İstanbul'a yakın olan İzmit bölgesinde uygulamayı düşündüğümüz tedbir, orada
silâhlı millî müfrezeler kurmak ve o bölgede, kendilerine güvenilir komutan ve
subaylarımızın, bu millî müfrezelere yapacakları yardım ve desteklerle, hain
çetelerin peşine düşerek kötülüklerine ve varlıklarına son vermekti.
YAHYA KAPTAN KONUSU
İşte bu maksatla oluşturabildiğimiz
millî müfrezelerin en önemlisi ve kuvvetlisi, Yahya Kaptan diye tanınmış olan
fedakâr bir vatanseverin müfrezesi idi.
Merhum Yahya ile ilk ilişkimiz şöyle
oldu :
Bir gün telgrafçılar, Sivas Telgraf
Merkezi'ne şu bilgiyi veriyorlardı : Çok acele bir telgrafı durdurdular, yani
İstanbul'da durdurulmuştur. Telgraf metni aşağı yukarı şöyledir :
Sivas'ta Mustafa Kemal Paşa
Hazretleri'ne
Dün İzmit'ten tavsiye edilen Yahya
benim. Yarın akşam Kuşçalı telgrafhanesinde emrinizi bekliyorum.
Kuşçalı, Üsküdar ile Gebze arasında
bir köydür. Gerçekten de Yahya Kaptan, bana İzmit'te teşkilâtımız tarafından
tavsiye edilmişti.
4 Ekim 1919 tarihinde Kuşçalı
merkezinden şu telgrafı aldım :
Sivas'ta Mustafa Kemal Paşa
Hazretleri'ne
Önemli ve çok ivedi
Bendeniz, size iki gün önce
İzmit'ten tavsiye edilen Yahya'yım. Emriniz üzere, telgraf başında emirlerinizi
almaya geldim. En geç yarın akşama kadar Kuşçalı telgrafhanesindeyim.
Yahya
Anlaşıldığına göre, Yahya Kaptan,
İstanbul'dan telgrafının çekilmediğini anlayınca, kendisi daha Kuşçalı'ya
gelmeden, bu telgrafı Kuşçalı merkezine göndererek çektirmiş. Ben de şu emri
verdim.
4.10.1919
İzmit Merkezi Vasıtasıyla Kuşçalı
Telgrafhanesi'nde Yahya Efendi'ye Bulunduğunuz bölgede güçlü bir teşkilât
kurunuz. Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey vasıtasıyla, bizimle bağlantı
sağlayınız. İimdilik hazır bulununuz.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti Reisi Mustafa Kemal
Efendiler, Yahya Kaptan, aldığı bu
emir üzerine, teşkilât kurdu ve aylarca İstanbul ile ilişkisi bulunan
çevrelerde hain çetelerin faaliyetlerine engel oldu.
Sonunda, İstanbul Hükûmeti
tarafından öldürtüldü. Gerçi, Yahya Kaptan'ın faaliyeti ve feci bir şekilde
şehit edilmesi, bundan sonraki ayları ilgilendirir bir olay ise de, burada,
olaydan söz edilmişken, konuya bir daha dönmemek için şimdi açıklanma sı
yerinde olur sanırım.
24 Kasım 1919 tarihinde Kartal
Merkezi'nden şu telgrafı aldım :
Köy içinde suçsuz adam öldürme,
nahiye müdürünü herkesin önünde dövme ve köylerdeki yağma olaylarından dolayı
Yahya Kaptan'ı hükûmete teslim mecburiyeti doğmuştur. Dahiliye Nezareti bu
konuyu titizlikle takip ediyor. Hükûmetin güç durumda kalmaması, Yahya
Kaptan'ın teslimini gerektiriyor. Zâtıdevletlerinin emirlerini makine başında
bekliyorum, efendim.
İmza:
Kartal Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Hey'et-i
Temsiliye Başkanı Binbaşı
Ahmet Necati
Askerlerin ve devlet memurlarının,
açıktan açığa bizim millî teşkilât şubelerimizin başkanlıklarını almaları
usulden değildi. Bir de bizim teşkilât tüzüğümüzü bilmesi gereken şube
başkanlarının, Hey'et-i Temsiliye'nin yalnız bir tek hey'et olduğunu, her yerde
birer Hey'et-i Temsiliye bulunamayacağını bilmesi gerekirdi. Bu t elgraf
üzerine, İzmit'teki Tümen Komutanı'na şu telgrafı yazdım.
İifre Sivas, 25.ll.l9l9
İvedi
İzmit'te 1'inci Tümen Komutanı Rüştü
Beyefendi'ye
Kartal Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Başkanı ünvanı ile Ahmet Necati Bey tarafindan gönderilen bir telgrafta :
Öldürme, bucak müdürünü dövme ve köylerdeki yağma olayından dolayı Yahya
Kaptan'ın hükûmete teslimi mecburiyetinin doğduğu ve Dahiliye Nâzırı'nın da bu
konuyu titizlikle takip ettiği bildirilmektedir.
Basından beri Millî Mücadele'de
büyük yararlıklar göstermiş olan bu zatın, memleketimizin bu bunalımlı
günlerinde hükümete teslimi asla uygun görülmemekte olduğundan, işin, hükûmetin
otoritesini de dikkate almak suretiyle, Yahya Kaptan'ın şu aralık kanunî
kovuşturmadan kurtarılması şeklinde çözüme bağlanması, Kartal'da Necati Bey'e
gereken direktifin verilmesi ve sonucun bildirilmesi önemle rica olunur.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
26 Kasım 1919 tarihinde Hereke
merkezinde de şu telgrafı aldım :
Millet adına istirham ediyorum;
bugünlerde Binbaşı Necati Bey'in yolsuzlukları, Kuva-yı Milliye'yi
lekelemektedir. Hemen soruşturma açılmasına emir buyurulmasını rica
ederim.
Gebze İlçesi Milis Komutanı
Yahya
İzmit'teki Tümen Komutanı'ndan
aldığım cevap aynen şudur :
İzmit, 29.11.1919
Sivas'ta 3' üncü Kolordu
Komutanlığı'na
İlgi : 25.11.1919
Hey'et-i Temsiliye Başkanlığı'na :
İimdiye kadar yaptığım soruşturmaya göre Yahya Kaptan'ın adam öldürme, bucak
müdürünü dövme gibi suçlar işlemediği, yalnız Binbaşı Necati denilen zatın
kendi şahsî çıkarlarını yürütebilmek için Yahya Kaptan'ın vücudunu ortadan
kaldırma gayesini güttüğü ve bu konuda zâtıalinize telgrafla müracaatta
bulundukları zaman Yahya'yı da aldatarak yanlarına getirip öldürme plânı
kurdukları ve Yahya'nın durumu sezerek kendisini kurtarmış olduğu
anlaşılmıştır. Soruşturmayı gerektiği şekilde derinleştiriyorum. Sonucu arz ederim.
1'inci Tümen Komutanı
Rüştü
Tümen Komutanı Rüştü Bey'in birkaç
gün sonra verdiği tamamlayıcı bilgi şuydu :
Sivas'ta 3'
üncü Kolordu Komutanlığı'na Hey'et-i Temsiliye'ye :
Binbaşı Necati Bey'in, Maltepe Atış
Okulu'nda görevli memur olmasına rağmen, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı
sıfatını takınarak, Kuva-yı Milliye adına başına topladığı Arnavut Küçük Aslan
çetesiyle ortalığı soydurmakta olduğu ve Gebze Jandarma Yüzbaşısı Nail
Efendi'nin de bununla işbirliği yaptığı hususunda, bende şüphe kalmamıştır.
Son zamanlarda, hükûmetin başına dert açan Danca Rum bekçilerinin öldürülmesi ve Stelianos adında bir zenginin dağa kaldırılarak para istenmesi gibi eylemlerin adı geçen çete vasıtasıyla yaptırılması ve bütün bu yapılanların, böyle bayağılıklara yanaşmayan Yahya Kaptan'a yükletilerek, kendisi hakkında gerek oraya gerek hükûmete asılsız ihbarlarda bulunulması, her halde bunların millî teşkilât perdesi altında halkın ve hükûmetin başına dert açarak kendi keselerini doldurmaktan başka bir maksat beslemedikleri ve belki de daha başka siyasî bir maksatlarının bulunduğu yargısını doğuruyor.
İimdiye kadar pek namuslu hareket etmiş ve etmekte olan Yahya Kaptan'ın bu gibi eylemlere katılmaması ve yukarıda adı geçen çetenin kendi koruma bölgesinde hiçbir rezaletine meydan vermemesi dolayısıyla, onun vücudunu resmî veya gayri resmî olarak ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Dün Yahya Kaptan yanıma gelerek hayatının tehlikede olduğunu, bu yüzden adamlarının silâh ve cephanelerini getirip teslim ederek kendisinin de buradan uzaklaşacağını bana resmen söyledi.
Kendisine gereken öğütleri vererek ve dah a hizmet edecek önemli zamanlar bulunduğunu anlatarak, tekrar yerine gönderdim. Her şeyi iyi bilmesi gereken Gebze ilçesi kaymakamından durumu resmen sorunca, aldığım cevap da tamamen yukarıda arz ettiğim şekilde, yani Necati ve Nail Efendi' lerin aleyhinde, Yahya Kaptan'ın lehindedir. Necati Efendi' nin İstanbul'da nere ile haberleştiğini bilemiyor isem de, bir yerden arasıra para aldığı söyleniyor. Bunların varlığı ve cana kastetmiş olmaları dolayısıyla, Yahya Kaptan bu bölgede durmak istemiyor. Bu bakımdan zaten muvazzaf bir subay olan Necati Efendi' nin başka bir yere, Nail Efendi' nin de daha başka bir yere gönderilmesinin zarurî olduğuna hükmediyorum.
Oraları İstanbul ile haberleşmekte olduklarından, tabiî bendenizce bir şey yapılamamaktadır . Gereğinin oraca yerine getirilmesi arz olunur.
Son zamanlarda, hükûmetin başına dert açan Danca Rum bekçilerinin öldürülmesi ve Stelianos adında bir zenginin dağa kaldırılarak para istenmesi gibi eylemlerin adı geçen çete vasıtasıyla yaptırılması ve bütün bu yapılanların, böyle bayağılıklara yanaşmayan Yahya Kaptan'a yükletilerek, kendisi hakkında gerek oraya gerek hükûmete asılsız ihbarlarda bulunulması, her halde bunların millî teşkilât perdesi altında halkın ve hükûmetin başına dert açarak kendi keselerini doldurmaktan başka bir maksat beslemedikleri ve belki de daha başka siyasî bir maksatlarının bulunduğu yargısını doğuruyor.
İimdiye kadar pek namuslu hareket etmiş ve etmekte olan Yahya Kaptan'ın bu gibi eylemlere katılmaması ve yukarıda adı geçen çetenin kendi koruma bölgesinde hiçbir rezaletine meydan vermemesi dolayısıyla, onun vücudunu resmî veya gayri resmî olarak ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Dün Yahya Kaptan yanıma gelerek hayatının tehlikede olduğunu, bu yüzden adamlarının silâh ve cephanelerini getirip teslim ederek kendisinin de buradan uzaklaşacağını bana resmen söyledi.
Kendisine gereken öğütleri vererek ve dah a hizmet edecek önemli zamanlar bulunduğunu anlatarak, tekrar yerine gönderdim. Her şeyi iyi bilmesi gereken Gebze ilçesi kaymakamından durumu resmen sorunca, aldığım cevap da tamamen yukarıda arz ettiğim şekilde, yani Necati ve Nail Efendi' lerin aleyhinde, Yahya Kaptan'ın lehindedir. Necati Efendi' nin İstanbul'da nere ile haberleştiğini bilemiyor isem de, bir yerden arasıra para aldığı söyleniyor. Bunların varlığı ve cana kastetmiş olmaları dolayısıyla, Yahya Kaptan bu bölgede durmak istemiyor. Bu bakımdan zaten muvazzaf bir subay olan Necati Efendi' nin başka bir yere, Nail Efendi' nin de daha başka bir yere gönderilmesinin zarurî olduğuna hükmediyorum.
Oraları İstanbul ile haberleşmekte olduklarından, tabiî bendenizce bir şey yapılamamaktadır . Gereğinin oraca yerine getirilmesi arz olunur.
1'inci Tümen Komutanı
Rüştü
Rüştü Bey'in verdiği bilgilerden
uzun uzadıya bahsederek, durumu 8 Aralık 1919 tarihinde, Harbiye Nâzırı Cemal
Paşa' ya yazdım.
Aynı tarihte, durum ve Cemal Paşa'
ya yapılan müracaat açıklanarak, işin takibi, İstanbul'daki teşkilâtımızın
başkanlarına da bildirildi.
On dokuz gün sonra, yani 27 Aralık
1919 tarihli ve şifreli, şifrenin altında Vasıf, dışında Albay İevket Bey' in
imzalarını taşıyan uzun bir telgrafla, şu bilgi veriliyordu :
Güvensizlik ve huzur yokluğunun
başlıca sorumluları Yahya Kaptan ile arkadaşı Kara Aslan ve Alemdağı'nda
dolaşan Sadık çeteleridir.
Yahya Kaptan'ın birtakım
şımarıklıklarından bahsettikten sonra, "... Bizi, artık bu haydutu zarar
veremeyecek bir duruma getirmeye teşebbüs ettirmişti."
Öteden beri araları iyi olmayan
Küçük Aslan çetesinin itibarda olması kendisini çeşitli yollarla suçlarını
örtbas etmeye yöneltmiştir.
Yüzbaşı Hail, Yahya'nın
aleyhindedir. Necati Bey'e gelince, düşmüş olan eski hükûmet zamanında Kartal
ilçesine başkan seçilerek, Kuva-yı Milliye adına merkezle ilgisini kesmiş,
Millî teşkilâtı kuvvetlendirmiş... Yeniköy Rumlarının etraftaki sarkıntılıkları
üzerine, Küçük Aslan çetesini dolaştırmaya başlamış. . . Tarafınızdan para da
verilmiştir.
Yahya Kaptan her şeyi sonuçsuz
bırakmak manevrasına başvurmaktadır. Binbaşı Necati, biraz idaresiz ise de
cezayı hak etmiş değildir.
Gebze kaymakamının. . . bir an önce
başka bir yere alınarak Rum ve Ermeni entrikalarına son verdirilmesi. . .
Efendiler, bu bilgiler arasında,
benim bilmediğim noktalar da vardı. Söz gelişi, ben Küçük Aslan çetesinden ve
onun itibarlı olduğundan habersizdim. Bu çeteye Necati Bey vasıtasıyla para
verdiğimi kesinlikle hatırlayamıyordum.
Yahya Kaptan'ın, verdiğimiz direktif
gereğince, düşman çetelerini yok etmeye ve hiç olmazsa, onların, Hristiyan
halka saldırarak düşmanın maksadını gerçekleştirmeye yönelmiş olan bütün
teşebbüslerini başarısız kılmaya çalıştığını pekâlâ biliyorduk.
Gebze kaymakamının içyüzü, şimdi
ekleyeceğim belgelerle anlaşılabilecektir, sanırım.
4 Ocak l92l tarihinde, Tümen
Komutanı Rüştü Bey'e, Vasıf Bey'in verdiği bilgiyi olduğu gibi özetleyerek, bu
bilgilerin kendisince verilen bilgilerle çeliştiğini bildirdim. Bu bakımdan
durumun güvenilir ve inanılır kimseler vasıtasıyla bir kere daha soruşturulup
incelettirilmesini ve kendi düşüncesiyle birlikte açık olarak bildirilmesini
rica ettim.
Efendiler, bu konuda, gerçeğin
ortaya çıkmasına yarayan belgeler üzerinde bilgi sahibi olmanızı istediğim
için, Rüştü Bey' in cevabını olduğu gibi bilginize sunmama müsaade buyurunuz
:
Düzce, 7/8.1.1920
20' nci Kolordu Komutanlığı'na
İlgi : 4.1.1920 tarihli şifre :
Hey'et-i Temsiliye
Başkanlığına,
Yahya Kaptan' la ilgili türlü
suçlamalar üzerine, birkaç defa, Yüzbaşı Ali Aguş Efendi vasıtasıyla
yaptırdığım soruşturma, onun lehinde çıktı. Bununla birlikte kendisi cahil
olduğundan, hizmet ediyorum zannı ile bazı şeyler yapmış olabilir. Büyük ve
Küçük Aslan' lar zaten eşkiyadır. Ancak, millî teşkilâtın aleyhinde bir görüşe
sahip olduğu şüphesiz olan ve Yahya hakkında herkesten çok şikâyetçi olması
gereken Gebze kaymakamına bu konuda yazdığım yazılara almış olduğum 1.12.1919
tarih ve 17 sayılı cevabın sureti aşağıda olduğu gibi verilmiştir.
Bendeniz, bu telgraftaki bilgilere
kısmen olsun inanmak zorunda kaldım ve aynı inançla bu yazıları İstanbul'a,
bizzat İevket Bey' e de gösterdim. Bendenizin bilemediği bazı sebeplerle,
İstanbul'ca hakkında bir muamele yapılmasına gerek duyulduğu takdirde, elbette
bir şey denemeyeceği arz olunur.
Suret
İlgi : 30.11.1919 tarih ve 53 sayılı
yüksek emirleri.
Kartal Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Başkanı Binbaşı Necati Bey' in, adam öldürme ve bucak müdürünü dövme ile ilgili
ihbarları, şahıs ve zaman belirtilmediği için gerçek olarak kabul edilemez.
Çünkü, dövüldüğü bildirilen bucak müdürü Burhaneddin Bey, Yahya Kaptan
tarafından dövülmediğini ve tecavüze uğramadığını yazılı olarak bildirdiği
gibi, hu konuda bendenizin makamına herhangi bir şikâyette de
bulunmamıştır.
Adam öldürme konusuna gelince, Yahya
Kaptan hakkında hükûmete ve adliyeye hiçbir yerden böyle bir cinayetle ilgili
müracaat ve şikâyet olmadığı gibi, aleyhinde, yakalanması için bir tebligat
bile yoktur. Eğer bununla, Darıca Rumlarından iki Rum'un öldürülmesi ve
Kartal'ın Paşa köyünden Stelianos Çorbacı' nın dağa kaldırılarak fidye
istenmesi kastediliyorsa, bu cinayetlerin Küçük Aslan çetesi tarafından
işlendiği kanaati yaygın ve doğrudur.
Bu çete Yahya Kaptan' a öteden beri düşman olduğundan ve esasen Yüzbaşı Nail Efendi tarafından kanat gerilip korunurken, sayısı on sekiz kişiye ulaşan bu çetenin, şimdi Binbaşı Necati Bey' in emrine verildiği ve hattâ kendilerine ellişer lira maaş bağlanmakta olduğu haber alınmıştır.
Bu çetenin köyleri soymaktan geri durmadığı bilinmektedir. Binbaşı Necati Bey' in, Yüzbaşı Nail Bey' in eski okul arkadaşı olduğu, kendisiyle bir buçuk ay önce Aydınlı köyünde, Küçük Aslan çetesi üyelerinden Ali Kaptan' ın dağa kaldırdığı Çorbacı' dan alınan parayla yaptığı meşhur düğününde görüştüğü bilinmektedir. Daha sonra Binbaşı Necati Bey , birçok defa Yüzbaşı Nail Bey' in evine gelerek misafir olmuştur. Her ikisi de aynı düşüncede oldukları için, Yüzbaşı Nail Bey öteden beri Yahya Kaptan' ın aleyhindedir. Yahya Kaptan teşkilatı kurduğu sırada, yüzbaşı Nail Bey, onu bulunduğum kazanın sınırları dışına çıkarmaya ve uzaklaştırmaya çalıştığı gibi,
Küçük Aslan çetesi tarafından işlendiği söylenen ve doğruluğuna şüphe olmayan yukarıdaki iki cinayet olayının, Kuva-yı Milliye'yi kirletmek ve Yahya Bey' i lekelemek düşünce ve maksadını taşıdığı hissedilmiştir. Oysa, bu cinayetler, Aslan çetesinin faaliyet ve hareket alanı içinde işlenmiştir.
Hattâ, Yüzbaşı Nail Bey' in, kovuşturma yapmak üzere gönderilecek olan İstanbul Muhafiz Alayı'na mensup Süvari Müfrezesi Komutanı Hakkı Bey' i, artık gelmesine lüzum kalmadığı gerekçesi ile, haberleşme sırasında İstanbul'a naklettirip işi takipsiz bıraktırmış olduğu da bir gerçektir. Eğer sözü edilen adam öldürme olayı bundan başka bir olay ise, durumun açıklığa kavuşması için, şahıs ve zaman belirtilerek bildirilmesi gerekir. Darıca Rum bekçilerinin öldürüldüğü gün, cinayetin, çarşıda serbest gezen Küçük Aslan çetesi tarafından, işlendiği haberinin yayılması üzerine, Yüzbaşı Nail Bey, korkusundan başka bir yere naklini istemiş ve kesinlikle burada oturmayacağını söylemiştir.
Ancak, alay ve tabur komutanları ile Binbaşı Necati Bey buraya gelerek ve Yahya Kaptan hakkında bir işlem yapılması için temsilci Sırrı Bey' e yazı yazdıracaklarına söz ve güvence vererek, Nail Bey' in burada kalmasını istemişlerdir. Bunun üzerine yüzbaşı, 25 Kasım 1919 salı günü, gidip gelen Necati Bey' i aldatarak ona gerçeğe aykırı suçlamalar yaptırdığı gibi, bir yandan telefonla Yahya Kaptan' ı merkeze davet ettirirken bir yandan da Küçük Aslan çetesini kendi evinde hazır bulundurarak yakalamayı tasarlamıştır.
Arıcak, her nedense, bu işi gerçekleştirmeye cesaret edemeyerek teşebbüsünden vazgeçtiği için, Necati Bey de Kartal'a dönmek zorunda kalmıştır. İşte bundan dolayıdır ki, Yüzbaşı Nail Bey, gerek Necati Bey ve gerek kendine âlet ettiği Küçük Aslan çetesi vasıtasıyla, Yahya Kaptan aleyhinde suçlama ve tertiplere başvurmaktan bir an geri kalmamaktadır.
Yahya Kaptan, kendisine karşı çıkan ve düşman olan Küçük Aslan çetesi gibi köyleri yağmalamaya ve Hristiyanları öldürüp yok etmeye izin vermemiştir. Kendi emrinde bulunan Büyük Aslan Bey çetesi tarafından bazı uygunsuzluklar yapıldığında, derhal bunları önleme ve cezalandırma yoluna giderek, millî bir gaye olan vatanın istiklâli ve kurtuluşu için disiplin ve güvenliğin korunmasına hizmet etmektedir. Daha önce de Büyük Aslan Bey çetesinin aman dilemesine ve sığınmasına yardımda bulunarak, hükümetçe affedilmesini sağlamak suretiyle yaptığı hizmetler takdire değer.
Aleyhindeki suçlamaların, yüzbaşının şahsıl emellerine boyun eğmemiş olmasından, Küçük Aslan çetesi tarafından işlenip Yahya Kaptan' ın üstüne yıkılmak istenen cinayet olaylarının eksik olmamasından ve bunlâra cür'et edenlerin korunması dolayısıyla teessüf ederek yüzbaşıya şiddetli uyarılarda bulunmasından ileri geldiği arz olunur.
Bu çete Yahya Kaptan' a öteden beri düşman olduğundan ve esasen Yüzbaşı Nail Efendi tarafından kanat gerilip korunurken, sayısı on sekiz kişiye ulaşan bu çetenin, şimdi Binbaşı Necati Bey' in emrine verildiği ve hattâ kendilerine ellişer lira maaş bağlanmakta olduğu haber alınmıştır.
Bu çetenin köyleri soymaktan geri durmadığı bilinmektedir. Binbaşı Necati Bey' in, Yüzbaşı Nail Bey' in eski okul arkadaşı olduğu, kendisiyle bir buçuk ay önce Aydınlı köyünde, Küçük Aslan çetesi üyelerinden Ali Kaptan' ın dağa kaldırdığı Çorbacı' dan alınan parayla yaptığı meşhur düğününde görüştüğü bilinmektedir. Daha sonra Binbaşı Necati Bey , birçok defa Yüzbaşı Nail Bey' in evine gelerek misafir olmuştur. Her ikisi de aynı düşüncede oldukları için, Yüzbaşı Nail Bey öteden beri Yahya Kaptan' ın aleyhindedir. Yahya Kaptan teşkilatı kurduğu sırada, yüzbaşı Nail Bey, onu bulunduğum kazanın sınırları dışına çıkarmaya ve uzaklaştırmaya çalıştığı gibi,
Küçük Aslan çetesi tarafından işlendiği söylenen ve doğruluğuna şüphe olmayan yukarıdaki iki cinayet olayının, Kuva-yı Milliye'yi kirletmek ve Yahya Bey' i lekelemek düşünce ve maksadını taşıdığı hissedilmiştir. Oysa, bu cinayetler, Aslan çetesinin faaliyet ve hareket alanı içinde işlenmiştir.
Hattâ, Yüzbaşı Nail Bey' in, kovuşturma yapmak üzere gönderilecek olan İstanbul Muhafiz Alayı'na mensup Süvari Müfrezesi Komutanı Hakkı Bey' i, artık gelmesine lüzum kalmadığı gerekçesi ile, haberleşme sırasında İstanbul'a naklettirip işi takipsiz bıraktırmış olduğu da bir gerçektir. Eğer sözü edilen adam öldürme olayı bundan başka bir olay ise, durumun açıklığa kavuşması için, şahıs ve zaman belirtilerek bildirilmesi gerekir. Darıca Rum bekçilerinin öldürüldüğü gün, cinayetin, çarşıda serbest gezen Küçük Aslan çetesi tarafından, işlendiği haberinin yayılması üzerine, Yüzbaşı Nail Bey, korkusundan başka bir yere naklini istemiş ve kesinlikle burada oturmayacağını söylemiştir.
Ancak, alay ve tabur komutanları ile Binbaşı Necati Bey buraya gelerek ve Yahya Kaptan hakkında bir işlem yapılması için temsilci Sırrı Bey' e yazı yazdıracaklarına söz ve güvence vererek, Nail Bey' in burada kalmasını istemişlerdir. Bunun üzerine yüzbaşı, 25 Kasım 1919 salı günü, gidip gelen Necati Bey' i aldatarak ona gerçeğe aykırı suçlamalar yaptırdığı gibi, bir yandan telefonla Yahya Kaptan' ı merkeze davet ettirirken bir yandan da Küçük Aslan çetesini kendi evinde hazır bulundurarak yakalamayı tasarlamıştır.
Arıcak, her nedense, bu işi gerçekleştirmeye cesaret edemeyerek teşebbüsünden vazgeçtiği için, Necati Bey de Kartal'a dönmek zorunda kalmıştır. İşte bundan dolayıdır ki, Yüzbaşı Nail Bey, gerek Necati Bey ve gerek kendine âlet ettiği Küçük Aslan çetesi vasıtasıyla, Yahya Kaptan aleyhinde suçlama ve tertiplere başvurmaktan bir an geri kalmamaktadır.
Yahya Kaptan, kendisine karşı çıkan ve düşman olan Küçük Aslan çetesi gibi köyleri yağmalamaya ve Hristiyanları öldürüp yok etmeye izin vermemiştir. Kendi emrinde bulunan Büyük Aslan Bey çetesi tarafından bazı uygunsuzluklar yapıldığında, derhal bunları önleme ve cezalandırma yoluna giderek, millî bir gaye olan vatanın istiklâli ve kurtuluşu için disiplin ve güvenliğin korunmasına hizmet etmektedir. Daha önce de Büyük Aslan Bey çetesinin aman dilemesine ve sığınmasına yardımda bulunarak, hükümetçe affedilmesini sağlamak suretiyle yaptığı hizmetler takdire değer.
Aleyhindeki suçlamaların, yüzbaşının şahsıl emellerine boyun eğmemiş olmasından, Küçük Aslan çetesi tarafından işlenip Yahya Kaptan' ın üstüne yıkılmak istenen cinayet olaylarının eksik olmamasından ve bunlâra cür'et edenlerin korunması dolayısıyla teessüf ederek yüzbaşıya şiddetli uyarılarda bulunmasından ileri geldiği arz olunur.
(Gebze Kaymakamı Nurettin)
1' inci Tümen ve Bolu Bülgesi
Komutanı
Rüştü
Efendiler, bu bilgilerin
alınmasından önce şöyle bir haber verdiler : Tavşancıl'da Yahya Kaptan' ın
etrafı sarıldı. Bunu yapan İstanbul'dan gelen bir askerî birliktir.
Bu haber üzerine, İzmit'teki Tümen
Komutanlığı'ndan, 7 Aralık 1920 tarihli şifre ile, makine başında durumu
sorduk. Eğer bu haber doğru ise, "İstanbul'dan geldiği bildirilen birlik
komutanına, Yahya Kaptan'ın bizim adamımız olduğunu, eğer bir kusur ve kabahati
varsa, tarafımızdan gereğinin yapılmasının tabiî bulunduğunu, Yahya Kaptan 'ın
sarılmasına ve tutuklanmasına hiçbir şekilde razı olmadığımızı bildiriniz"
dedik.
Efendiler, 7 Ocak 1920'de yazılıp, 8
Ocak'ta aldığımız iki telgraf vardır. Bunlardan biri İzmit'ten, 1' inci Tümen
Komutanı Vekili imzasıyla Fevzi Bey 'dendir. İunlar yazılıdır : " Bu gece
iki bin kişilik bir kuvvet Tavşancıl'a çıkarak Kuva-yı Milliye Komutanı Yahya
Bey 'i çevirmişlerdir. Yapılacak işlemin bildirilnıesi arz olunur."
Diğer telgraf, Düzce'de bulunan asıl
Tümen Komutanı'ndan geliyordu. Rüştü Bey, merkezde bulunan vekilinden aldığı
aynı bilgileri veriyordu.
Tümen Komutan Vekili Fevzi Bey'in, 7
Ocak 1920 tarihli açıklama bekleyen telgrafımıza verdiği
7/8 Ocak 1920 tarihli cevabında,
Yahya Kaptan'ın daha ele geçmediği, Kuva-yı Milliye ile gelen müfreze arasında
bir çatışma ihtimalinin bulunduğu ve gelen müfreze komutanına emrimizi
bildireceği haber veriliyordu .
Efendiler, o tarihte milletvekili
olarak İstanbul'da bulunan yaverim Cevat Bey' den,10 Ocak 1920 tarihinde şöyle
bir telgraf geldi :
Harbiye, 10.01.1920
20' nci
Kolordu Komutanlığı'na Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne :
6.1.1920 gecesi sabaha karşı Genel
Jandarma Komutan Yardımcısı Hilmi Bey ve Üsküdar Jandarma Komutanı Nazmi Bey
komutasında dört subay, elli jandarma ve Yüzbaşı Nahit Efendi komutasında,
İstanbul Muhafız Alayı'ndan doksan er, Bandırma vapurunun ışıkları söndürülerek
Hereke'ye götürülmüş ve sabahleyin erkenden Hereke'ye çıkan müfreze derhal
Tavşancıl'ı kuşatmış ve birçok ev basılmıştır.
Gelen Hey'et, köy ihtiyar hey'etini toplayarak, vatan haini olan Yahya' yı teslim etmez veya nerede olduğunu s öylemezlerse, Tavşancıl'ı insanlarıyla birlikte yakacaklarını bildirirler. İhtiyar hey'eti, Yahya Kaptan' ın iki günden beri köylerinde olmadığını ve nerede bulunduğunu bilmediklerini ısrarla söyledi. Yahya, sağ olarak ele geçemeyecektir.
Fakat Yahya' nın yok edilmesinden sonra Marmara Bölgesine sahip ve hâkim olan ve her gün İngilizler ve Fransızlar tarafından silâhlandırılan Rumların ve İstanbul'daki rezillerin pek büyük bir başarıya ulaşacakları bellidir. Kuva-yı Milliye adını taşımakta olan Yahya' nın ortadan kaldırılması, İzmit, Adapazarı ve İstanbul dolaylarında, düşmanlarımız hesabına birçok fesat çetelerinin de doğmasına yol açacaktır. Bundan dolayı, Cemal Paşa Hazretleri' nin işe el koymasıyla, Yahya' nın da ad değiştirerek daha önce arz ettiğim şekilde serbest bırakılmasının sağlanması için gerekenlere emir buyurulması istirham olunur (Cevat).
Gelen Hey'et, köy ihtiyar hey'etini toplayarak, vatan haini olan Yahya' yı teslim etmez veya nerede olduğunu s öylemezlerse, Tavşancıl'ı insanlarıyla birlikte yakacaklarını bildirirler. İhtiyar hey'eti, Yahya Kaptan' ın iki günden beri köylerinde olmadığını ve nerede bulunduğunu bilmediklerini ısrarla söyledi. Yahya, sağ olarak ele geçemeyecektir.
Fakat Yahya' nın yok edilmesinden sonra Marmara Bölgesine sahip ve hâkim olan ve her gün İngilizler ve Fransızlar tarafından silâhlandırılan Rumların ve İstanbul'daki rezillerin pek büyük bir başarıya ulaşacakları bellidir. Kuva-yı Milliye adını taşımakta olan Yahya' nın ortadan kaldırılması, İzmit, Adapazarı ve İstanbul dolaylarında, düşmanlarımız hesabına birçok fesat çetelerinin de doğmasına yol açacaktır. Bundan dolayı, Cemal Paşa Hazretleri' nin işe el koymasıyla, Yahya' nın da ad değiştirerek daha önce arz ettiğim şekilde serbest bırakılmasının sağlanması için gerekenlere emir buyurulması istirham olunur (Cevat).
Harbiye Nâzırı
Cemal
Bu telgrafın, "Harbiye
şifresiyle ve Cemal Paşa imzasıyla kapatılmış olmasına rağmen, içinde Cemal
Paşa 'nın işe el koymasıyla Yahya' nın kurtarılması" çaresinin bulunması
cümlesi dikkat çekicidir. Demek ki, Cemal Paşa, Cevat Bey' in telgrafını ,
okumaya gerek duymadan, kendi şifresi ve imzası ile çekilmesine müsaade
etmiştir. Çünkü, bir defa Yahya' yı takip ettiren Cemal Paşa'dır. Bundan başka
serbest bırakılması için kendi yardımlarının kendisi tarafından emrolunmasını,
kendi bilgisi dahilinde elbette yazdırmazlardı.
İzmit'ten Tümen Komutanı Vekili'nden
gelen 9 ve 10 Aralık 1920 tarihli iki telgrafla, duyulduğuna göre iki
çarpışmadan sonra, Yahya Kaptan'ın ölü olarak ele geçirildiği bildirildi.
11 Ocak 1920'de, Tümen Komutan
Vekili'nden, İstanbul'dan gelen müfreze komutanına, benim adıma tebligatta
bulunup bulunmadığını sordum. Üç gün sonra 14 Ocak 1920 tarihli raporunda Tümen
Komutanı Vekili şu bilgiyi verdi: "Bizzat yaptığım soruşturmadan...
çarpışma olmadığı ve yalnız, Yahya Kapta n 'ın teslim olduktan sonra, köy
dışında kesici bir âletle öldürüldüğü anlaşılmıştır. Kafatasının olmaması bunu
doğrulamaktadır".
Efendiler, bu uğursuz haber üzerine,
İstanbul'daki teşkilâtımıza, 20 Ocak 1920 tarihinde, Albay İevket Bey
vasıtasıyla şu telgrafı yazdık :
Yahya Kaptan' ın öldürülmesinin
sebepleri ile, teslim olduktan sonra kasten şehit edildiği anlaşıldığından,
öldürülmesinde kimlerin elinin ve etkisinin bulunduğunun, İstanbul'dan müracaat
eden pek çok fedakâr arkadaşa açıklama yapılmak üzere acele bildirilmesi rica
olunur, efendim, Hey'eti Temsiliye adına
Mustafa Kemal
Eski bir yazımıza karşılık olmak
üzere, İstanbul'dan 20 Ocak 1920'de yazılıp bir gün sonra elimize geçen telgraf
da şuydu :
Beşiktaş, 20.1.1920
Ankara'da
20' nci Kolordu Komutanlığı'na Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne Özel :
İlgi :17.1.1920.
1- Olay yerinde bulunan güvenilir
bir zatın ifadesine göre, Yahya Kaptan yakalanıp köy dışında bulunan karakola
götürülürken, çevreden on kadar eşkıyanın karakol üzerine ateş etmesi üzerine,
kaçmaya çalışmış ve bu sırada öldürülmüştür. Bununla birlikte, iyi bir
soruşturma yapılması için hükûmete başvuruldu.
2 - Yahya Kaptan' ın Kuva-yı Milliye
adına pek çok kötülükler yaptığı söylentisi ağızdan ağıza yayıldığı gibi, özel
ve resmî yoldan yapılan soruşturma da bunu doğruladığı için, hükûmet
kovuşturmaya karar vermişti. Ancak Hey'etimizce kendisinin geçici bir süre için
gizlenerek Kuvayı Milliye işlerine karışmaması ve kötülüğe cür'et etmemesi,
yanında bulunan kaçak er ve jandarmaları geri göndermesi şartıyla kovuşturma
yapılmaması istenmiş ve ilgililer katında teşebbüslerde bulunulduğu gibi,
Gebze'ye özel olarak bir memur da gönderilmişti. Bu sırada hükûmet, birdenbire
gizlice asker göndermiş; yalnız Yahya Kaptan' ı ele geçirmek istediğini ilân
etmiş ve arz edilen durum meydana gelmiştir, efendim.
Çanakkale
Müstahkem Mevkii Komutanı İevket
Efendiler, "Köy dışındaki
karakola götürülürken çevreden ateş edilmiş (?) . Kaçmaya çalışmış, bu sırada
öldürülmüş (?)." Bu sözlerin, bu gibi suikastlerde bir formül gibi
kullanıldığını anlamamak için, çok safdil olmak lâzımdır.
Yahya Kaptan' ı ortadan kaldırmak
için, birlikte çalıştıkları ve karar verdikleri hükûmetin, gizlice, birdenbire
bir oldubittiye getirivermiş olduğu yolundaki sözler de dikkate değer.
İstanbul'da, jandarmadan, İstanbul Muhafız Alayı'ndan subay ve asker görevlendiriliyor...
İstanbul'da duruma hâkim olduklarını iddia eden teşkilât başkanlarımız bunu
öğrenemiyorlar.
Kara Vasıf Bey'in bu telgrafına
verdiğimiz cevapta şu hususu sorduk :
İifre
Ankara, 22.1.1920
İstanbul'da Çanakkale Müstahkem
Mevkii Komutanı İevket Bey'e, Yahya Kaptan' ın öldürülmesi olayını ciddî olarak
takip eden ve özellikle İstanbul'da hesabını isteyen pek çok kimse vardır.
Gerçeğin anlaşılabilmesi için, yaygın söylenti derecesine vardığı bildirilen
kötülüklerin nelerden ibaret olduğunun bildirilmesi rica olunur.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
Efendiler, bu açıklama isteğimize
gelen cevabı da, sabrınıza sığınarak olduğu gibi, bilginize sunacağım :
Beşiktaş, 24.1.1920
Ankara'da
20' nci Kolordu Komutanlığı'na Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne Özel :
İlgi : 20.1.1920
1
- Yahya Kaptan'ın teslim olduktan
sonra öldürüldüğünü işittik. Soruşturma yapıyoruz. Sonucu arz edeceğiz.
2
- Öldürülmesinin sebebi hiç kimseyi
dinlememesi, Kuva-yı Milliye adına açıktan açığa zulüm ve eşkıyalık yapması,
eşkiyayı öteden beri gizlemesi veya gösterilen yere gitmesi için verilen
emirleri dinlememesi üzerine hükûmetin, kendisine köylerden ve çevreden
müracaat edenlerin ısrarına dayanamayarak, kendiliğinden ve hattâ hey'etimizin
haberi olmadan teşebbüse geçmesidir, efendim. (Vasıf).
Çanakkale Müstahkem
Mevki Komutanı
Albay İevket
Saygıdeğer Efendiler, telgrafın
ikinci maddesindeki, Yahya Kaptan' nın hiç kimseyi dinlememesinin,
öldürülmesine sebep olarak gösterilmesi asla doğru olamaz. Merhum şehit, beni
dinliyordu, benden emir alıyordu. Verdiğim emre göre hareket ediyordu. Başka
bir makama veya şahıslara bağlı olduğunu, onlardan emir alması gerektiğini
kendisine emretmemiştim.
Bu sebeple, İstanbul'dan her önüne gelenden, Dahiliye Nâzırı'ndan, Jandarma Komutanı hâin Kemal Paşa' dan verilen emirleri dinlememesi zaten bizim istediğimiz şeydi. Kuvayı Milliye adına eşkıyalık ve zulüm yapanın da kendisi olmayıp, Küçük Aslan çetesi gibi, haince bir maksatla kuruldukları belgelere dayanılarak anlaşılmış bulunan çeteler idi. Yahya 'nın bunlann eşkıyalıklarını önlemeye çalıştığı da, sözlerine güvenilmesi gereken kimselerin soruşturmalarıyla kesinleşmiş bir durumdur.
Bu sebeple, İstanbul'dan her önüne gelenden, Dahiliye Nâzırı'ndan, Jandarma Komutanı hâin Kemal Paşa' dan verilen emirleri dinlememesi zaten bizim istediğimiz şeydi. Kuvayı Milliye adına eşkıyalık ve zulüm yapanın da kendisi olmayıp, Küçük Aslan çetesi gibi, haince bir maksatla kuruldukları belgelere dayanılarak anlaşılmış bulunan çeteler idi. Yahya 'nın bunlann eşkıyalıklarını önlemeye çalıştığı da, sözlerine güvenilmesi gereken kimselerin soruşturmalarıyla kesinleşmiş bir durumdur.
Gebze Müdafaa-i Hukuk Hey'eti
Başkanı ile Gebze kaymakamı Fevzi Bey' in ortak imzalarıyla, bu üzücü olayın
meydana gelişinden önce, makine başında yapılmış bir müracaatı da belirtmeden
geçemeyeceğim :
Gebze Kuva-yı Milliye Komutanı Yahya
Bey hakkında bazı kimselerin yaptıkları iftiralar üzerine, en sonunda salı
gecesi İstanbul'dan komutanlar ve yüksek rütbeli subaylar komutasında gelen iki
bin kişilik kadar bir kuvvetle, kendisinin Tavşancıl'da kuşatıldığı ve
kuşatmanın hâlâ devam etmekte olduğu şimdi halktan aldığım bilgilerden
anlaşılmıştır. Böyle vatanı için çalışan bir kimseye karşı yapılan bu işlemin
pek haksız olduğu yüksek komutanlığınızca bilinmektedir. Yahya Bey' in
kurtarılması için ne gibi bir muamele yapılacağının emir buyurulmasını makine
başında bekliyoruz.
Kaymakam Müdafaa-i Hukuk Hey'eti
Başkanı
Fevzi Hacı Ali
Efendiler, o tarihlerde, İzmit
bölgesinde Kuva-yı Milliye teşkilâtı ile uğraşan Milletvekili Sırrı Bey' in de
bu konuda verdiği bilgileri olduğu gibi sunmama müsaadenizi rica ederim :
İzmit, 11.1.1920
20' nci Kolordu Komutanlığı'na
1
- Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne
özel: Haberleşmesi dört gün önce yapılmış olan Yahya Kaptan konusu, nihayet,
haber almış olacağınız üzere, kendisinin şehit edilmesiyle sonuçlandı.
2
- Yahya Kaptan' ın, İstanbul girişinde teşkilâtlanmış
bir durumda bulunması, herhalde Kuva-yı Milliye'ye karşı cephe almış bulunan
kimselere yıldırdığından, kendisinin ortadan kaldırılmasının plânlandığına
şüphe yoktur.
3
- Yahya Kaptan' ın bu maksatla
öldürülmüş olması, olayı sınırlı kalma niteliğinden çıkarmakta ve Hey'et-i
Temsiliye'ce üzerinde düşünülmesini gerekli kılmaktadır.
4
- İzmit sancağı, eşkiya yüzünden
tedirgin iken, yerinden kımıldamayan ve komutası altındaki hiçbir birliğe emir
vermeyen, yanındaki hapishaneden on beş yirmi kişinin birden kaçmasını basit
günlük olaylardan sayan Alay Komutanı Hikmet Bey, Yahya ' nın öldürülmesini
önemli bir mesele saymıştır. Yanına aldığı jandarma kuvvetleri ile bizzat yola
çıkmış ve sonunda Kuva-yı Milliye'ye ağır bir darbe vurmak suretiyle maksadına
erişmiş bulunuyor. Devamı var (Milletvekili Sırrı) .
.
1' inci
Tümen Komutanı Vekili
Fevzi
20' nci
Kolordu Komutanlığı'na
5
- Gebze'de kurulmuş bulunan Kuva-yı
Milliye'nin başsız kalması, bunadan sonra oraları korku içinde bırakacaktır.
6
- Buralarca bütün Kuva-yı
Milliye'nin dayanağı olarak bilinen Yahya' nın bu şekilde ortadan kaldırılmış
olması, kamuoyunu haklı olarak karıştırmıştır.
7- Yahya'
nın öldürülmesi, hükûmetin Kuva-yı Milliye'ye karşı bundan sonra takınacağı
saldırgan tavra delil sayılmaktadır.
8 - Bu
hareket üzerine, hiç şüphe yok ki, yabancılar tarafından da, Kuva-yı
Milliye'nin hükûmetin gözünde değersiz ve yok edilebilir nitelikte görüldüğü
yargısına varılacaktır. Bu bakımdan gerekli tedbirler alınmalıdır. Devamı var
(Milletvekili Sırrı) .
1' inci
Tümen Komutanı Vekili
Fevzi
20' nci
Kolordu Komutanlığı'n
68 sayılı
şifreye ektir. Öncekilerin devamıdır :
1
- Durum karışıklıktan kurtarılmadığı
ve Gebze kuvvetlerinin hemen güvenilir bir kimseye verilmesi tedbiri alınmadığı
takdirde, Üsküdar sancağı da dahil olmak üzere, bütün İzmit sancağında, bir tek
kişinin bile Kuva-yı Milliye'yi tutmasına imkân bulunamayacağı kesinlikle
bilinmelidir.
2
- Jandarma Alay Komutanı Hikmet Bey'
in vakit kaybetmeden yerinden alınması şarttır.
3
- izmit sancağında Kuva-yı
Milliye'nin varlık gösterebilmesi, ordu hizmetinde bulunan
Kaymakam
Revzi Bey' in, jandarma komutanı olmasına bağlıdır. Başka çare yoktur. Bunu
önemle bilginize sunuyorum (Milletvekili Sırrı).
1' inci
Tümen Komutanı Vekili
Fevzi
20' nci Kolordu Komutanlığı'na 79 sayılı şifreye ektir :
1- Kuva-yı
Milliye'ye Anadolu taraflarında değer verilmediği ve horlandığı yolundaki
söylentiler, üzücü olay üzerine muhaliflere daha çok kuvvet kazandırmış
olduğundan, kuvvet ve kudretin kayba uğramadığını gösterecek fiilî bir tedbir
alınması şarttır.
2
- Ali Fuat Paşa Hazretleri'nin
buraya kadar teşriflerini gerekli görmekteyim.
3
- İzmit sancağına önem verilmesini
ve önem verildiğini gösterecek fiilî tedbirlerin alınması gereğini tekrara
mecbur oluyorum (Milletvekili Sırrı).
1' inci
Tümen Komutanı Vekili
Fevzi
O tarihte
İstanbul'da bulunan Rauf Bey de şu mektubu gönderdi :
İstanbul,
19.2.1920
Mustafa
Kemal Paşa Hazretleri'ne
Yahya
Kaptan' ın teslim olduktan sonra öldürüldüğü buraca da anlaşılmıştır.
Muhafızlığa müracaat edilzniş, otopsi de yapılmıştır. Hükümet kanunî
kovuşturmaya başlamıştır, efendim. Saygılarımızı arz ederiz,
Hüseyin Rauf
VİCDANİ GÖREVLERİMDEN BİRİ
Efendiler,
Yahya Kaptan 'ın öldürüldüğüne şüphe kalmamıştı. Bu gerçek bilindikten sonra,
onu öldürmüş olan hükûmetin, kanuni kovuşturmaya başlamış olması, cinayeti
işleyenlerin meydana çıkamayacağına delil değil miydi? Fakat Efendiler; zaman,
her şeyin, her gerçeğin, tarih önünde samimî olarak incelenmesine imkân
hazırlar.
Saygıdeğer
Efendiler; hükûmeti ve İstanbul'daki teşkilâtımızın başkanlarını böyle çirkin
bir cinayetin işlenmesinde vasıta olmaya yönelten sebep ve etkenlerin
incelenmesinin, gerçekten ibret verici sonuçlar getireceğine inandığım içindir
ki, ilk bakışta önemsiz gibi görülebilecek bir olayı delillere ve belgelere
dayandırarak açıkladım. Bu açıklamamla, milletin gözünde, gerçeği açıkça ortaya
koyabilecek bir ortamın doğmasına yardım edebildiysem, vicdanî görevlerimden
birini yapmış olduğuma inanacak ve gönül huzuru duyacağım.
Efendiler,
bu olayı incelerken iki noktayı gözönünde bulundurmak yararlı olur. O
noktalarda :
Birincisi :
Sait Molla 'nın üyesi bulunduğu gizli örgüt ve Gebze, Kartal bölgelerinde bu örgüte
bağlı şahsî çetelerin oynadığı rol ile, bu rolü bizim adamlarımıza yüklemekte
ve vatansever geçinen kimseleri aldatıp kandırmada gösterilen ustalık ve
başarı.
İkincisi :
İstanbul teşkilâtımızın başkanlarıdır ki, bunlar, bizim yani Hey'et-i Temsiliye'nin
emrinde ve onun verdiği direktif ve bilgilere göre hareketle yükümlü
bulunuyorlardı. Bunların, bu yükümlülüğü ancak samimî olarak yerine
getirdikleri takdirde, asıl hedefe doğru yarılmadan yürümenin mümkün
olabileceğini de kabul etmeleri gerekirdi.
Oysa, bu kimseler, kendi akıl ve tedbirlerini, Hey'et-i Temsiliye'nin uyarılarına rağmen yüksek görmekten geri durmamışlar ve hareket serbestliklerine engel olunmasını bir haysiyet meselesi yaparak sinirlenmişler ve bu sakat duygunun etkisiyle, aldatılmaya kadar varmışlardır.
Oysa, bu kimseler, kendi akıl ve tedbirlerini, Hey'et-i Temsiliye'nin uyarılarına rağmen yüksek görmekten geri durmamışlar ve hareket serbestliklerine engel olunmasını bir haysiyet meselesi yaparak sinirlenmişler ve bu sakat duygunun etkisiyle, aldatılmaya kadar varmışlardır.
İimdi
Efendiler, vicdan ve şefkat sahibi olanların yüreklerini ger çekten kan ağlatan
bir telgrafı daha merhametli gözlerinizin önüne se rerek bu konu ile ilgili
açıklamalarıma son vereceğim :
İstanbul,14.1.1920
Ankara'da Kuva-yı
Milliye Başkanı
Mustafa
Kemal Paşa Hazretleri'ne
Eşim Yahya
Kaptan , sırf yüksek şahsiyetinizle olan ilgisi dolayısıyla ve kanun karşısında
suçlu olmaksızın teslim olduğu halde, Gebze Jandarma Yüzbaşısı Nail ve Üsteğmen
Abdurrahman
Efendi'ler
tarafından alçakçasına şehit edildi. Bütün Tavşancıl halkı olayın tanığıdır.
Hakkın yerini bulması için Adliye ve Dahiliye Nezaretlerine başvuruldu. İki
tane yetimle perişan bir durumdayız, Bu konuda yüksek teşebbüs ve
yardımlarınızı bekliyoruz, emir sizindir.
Karagümrük'te
Keçeciler'de
Karabaş
Mahallesinde 19 numarada Yahya Kaptan eşi İevket Hanım
İimdi
Efendiler, vicdan ve şefkat sahibi olanların yüreklerini gerçekten kan ağlatan
bir telgrafı daha merhametli gözlerinizin önüne sererek bu konu ile ilgili
açıklamalarıma son vereceğim :
1919 SONBAHARINDA KARşILAşTIĞIMIZ DİĞER BAZI OLAYLAR
Efendiler,
Yahya Kaptan meselesine 20 Kasım 1919 tarihindeki olaylar dvlayısıyla dokunduk.
Zaman ve mesafe bakımından birçok atlamalar yaparak bu olayı çeşitli yönleri
ile açıklamak ve tamamlamak zorunda kaldık. İimdi müsaade buyurursanız, tekrar
bıraktığımız tarihe dönerek, olayları izleyelim :
Ankara -
Eskişehir demiryolunun işletilmesine İtilâf Devletleri'nce engel olunmuştu. Bu
yolun işletilmesi için, İtilâf Devletleri temsilcilerinin, şiddetle protesto
edilmesi, 21 Ekim 1919'da Ankara Merkez Hey'eti'ne bildirildi.
Adana
teşkilâtı kurucularının, Niğde'ye veya Kayseri'ye gelerek ve bizimle temas
kurarak çalışmalarına devam etmeleri sağlandı.
Aydın
cephesinde durum günden güne tehlikeli ve ciddî bir hal almakta olduğundan,
Salih Paşa ile Amasya'da kararlaştırdığımız üzere, Donanma Cemiyeti'nin dört
yüz bin lirasının bu cephenin ihtiyaçlarına ayrılmasını Harbiye Nâzırı'na
yazdık. Bu cephedeki mücahitlere silâh, cephane verilmesini ve cephenin
makineli tüfek ve topçu birlikleriyle desteklenmesini, Konya'daki 12'inci
Kolordu Komutanı'ndan rica ettik.
Efendiler,
Fransızlar, Bandırma - Soma demiryolunu denetlemek bahanesiyle, Bandırma'ya bir
müfreze çıkarmışlardı. Bunların, güvenlik durumu mükemmel olan Bandırma'ya
asker gönderme haklarının olmadığı açıktı. Bu noktaya, 24 Kasım 1919' da 14'
üncü Kolordu ve 56' ncı Tümen Komutanları'nın dikkatlerini çektik.
Yabancı
subaylar, Aydın cephesinde dolaşarak propaganda yapıyorlar ve durumu
anlıyorlardı. Bu gibi subayların cephede birliklerle temas etmelerine
kesinlikle izin verilmemesi, resmî müracaatlarını hükûmete yapmaları, eğer
Kuva-yı Milliye'ye bir söyleyecekleri olursa, merkez hey'etimiz vasıtasıyla
bize başvurmaları gerektiğinin kendilerine duyurulması, propaganda yapanları
olursa, korumalı olarak bölgeden çıkarılmaları ve kesin bir mecburiyet doğarsa,
cephede görülecek İtilâf askerlerine karşı da silâh kullanılması cepheye
bildirildi.
Efendiler,
biz İzmir halkının da doğrudan doğruya seçimlere katılmasını sağlamak
istiyorduk. Bunun için, maksadımızı çeşitli yollarla duyuruyorduk. Ne var ki,
Yunanlılar tabiatiyle engelliyorlardı.
29 Kasım
1919 tarihinde, bu durumu İtilâf Devletleri temsilcileri ve tarafsız elçilikler
katında protesto ettik ve bunu, İzmir Telgraf ve Posta Baş müdürü bulunan Ethem
Bey 'e yazarak, İzmir halkına da duyurmak istedik.
Efendiler,
belki de birçoklarınızın hatırındadır. İşgal yıllarında, Adana'da, Ferda
adında, Kuva-yı Milliye aleyhinde yabancı bir gazete yayınlanıyordu. Bu gazete,
sırf Anadolu'daki kamuoyunu yanıltmak ve bulandırmak maksadıyla yazılmış
sütunlar ve bizim aleyhimizde uydurulmuş saçmalıklarla doluydu. İüphesiz bu
gazetenin Anadolu içine sokulmasına engel olduk.
Fakat, bu
gazetenin memlekette okunmasını elbette yararlı bulan, Ali Rıza Paşa
Kabinesi'nin Dahiliye Nâzırı ve Cemal Paşa' nın, defalarca temize çıkardığı
Damat İerif Paşa, Ferda gazetesi denilen bu zehirli paçavranın serbestçe
dağıtılmasına engel olunmaması için emirler vermişti. Bu sebeple, İerif Paşa
'nın arkadaşı Cemal Paşa 'nın, 3 Aralık 1919'da dikkatini çekmeyi gerekli
bulduk.
BÖLÜMLER - LİNKLER
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
Follow @AlpWebSite
Bizi Takip Edin
Tweetle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder