Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :(Bölüm - 7)
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
ANKARA'YA GELİş
Efendiler, Meclis-i Meb'usan'ın
İstanbul'da toplanmasına engel olamamak zarureti üzerine, İstanbul'da
toplanacak Meclis'te, "vatanın bütünlüğünü, devlet ve milletin
bağımsızlığını elde etmekten ibaret olan gayeyi korumak ve savunmak için
anlaşmış, kesin kararlı bir grup oluşturmayı" tek çare olarak düşündük.
Bunun sağlanması için, bildiğiniz gibi,18 Kasım 1919 tarihli talimat ve
genelgede, milletvekillerinin belirli yerlerde grup grup toplanarak üzerinde
görüşecekleri önemli noktalardan biri olmak üzere bu konuya yer vermiştik.
Aynı tarihte, düşündük ki, bu grubu
oluşturabilmek için her sancaktan birer milletvekilini Eskişehir'e davet
edelim. Eskişehir üzerinden trenle İstanbul'a gidecek milletvekillerini de,
davet edeceğimiz milletvekilleri ile birleştirelim ve kendimiz de Eskişehir'e
giderek, yapılacak genel bir toplantıda enine boyuna görüşmelerde bulunalım.
Bu arada, milletvekillerinin İstanbul'daki güvenlikleri ile ilgili tedbirleri de söz konusu etmek istiyorduk. Ancak, bundan sonra vereceğim bilgilerden anlaşılacağı üzere, bu toplantıyı Ankara'da kalarak yapmayı tercih ettik. Sivas'ta bir ay kadar daha kaldıktan sonra, Ankara'ya hareket ettik.
Bu arada, milletvekillerinin İstanbul'daki güvenlikleri ile ilgili tedbirleri de söz konusu etmek istiyorduk. Ancak, bundan sonra vereceğim bilgilerden anlaşılacağı üzere, bu toplantıyı Ankara'da kalarak yapmayı tercih ettik. Sivas'ta bir ay kadar daha kaldıktan sonra, Ankara'ya hareket ettik.
Ankara'ya gelişimizi 27 Aralık 1919
tarihli şu açık tebliğ ile her yere duyurduk :
Sivas'tan Kayseri yoluyla Ankara'ya
hareket eden Hey'et-i Temsiliye, bütün yol boyunca ve
Ankara'da, büyük milletimizin çok
sıcak ve içten gelen vatanseverlik gösterileri arasında, bugün şehre geldi.
Milletimizin gösterdiği bu birlik ve kararlılık örneği, memleketimizin geleceğine
güven konusundaki inançları sarsılmaz bir şekilde güçlendirici
niteliktedir.
İimdilik, Hey'et-i Temsiliye'nin
merkezi Ankara'dadır. Saygılarımızı sunarız, efendim.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
2 Ocak 1920 tarihinde, Cemiyet
Merkez Hey'etlerine, Hacıbektaş'ta Çelebi Cemalettin Efendi'ye Mutki'de Hacı
Musa Bey 'e ayrıca bir tebliğde bulunduk.
Bu tebliğimizin metni ve yazılış
biçimi şöyleydi :
. . . yolculuğumuz sırasındaki
gözlem ve incelemelerimiz, bizlere, gerçek koruyucu olan Ulu
Tanrı'nın ilâhî lûtfuyla tecellî
eden millî birliğimizin dayanmış olduğu millî teşkilâtın, kökleşmiş, millet ve
memleketin geleceğini kurtarmak için gerçekten güvenilir bir kuvvet ve kudret
haline gelmiş olduğunu, şükürler olsun gösterdi.
Dış durum, bu milli birlik ve
kararlılık sayesinde ve Erzurum - Sivas Kongreleri esasları çerçevesinde,
vatanın ve milletin çıkarlarına elverişli bir şekle girmiştir.
Kutsal birliğimize, kararlılık ve
imanımıza dayanarak, meşru isteklerimizin elde edileceği güne kadar, büyük bir
dirençle çalışılması ve bu bildirimizin genelge halinde köylülere varıncaya
kadar bütün millete duyurulması rica olunur.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti Hey'et-i
Temsiliye'si adına
Mustafa Kemal
KAZIM KARABEKİR PAşA, HEYET-İ
TEMSİLİYE'NİN ANKARA'YA GİTMESİNE TARAFTAR DEĞİLDİ
Efendiler, Hey'et-i Temsiliye'nin
merkezinin Ankara'ya nakli düşüncesi oldukça eskiydi. Bu düşünce ilk defa söz
konusu olduğu sıralarda, Kâzım Karabekir Paşa 'dan gelmiş olan bir telgrafı
burada olduğu gibi aktaracağım :
3' üncü Kolordu Komutanlığı'na
Erzurum, 3.10.19l9
Hey'et-i Temsiliye'ye : Kuva-yı
Milliye'yi temsil eden yüksek hey'etin, değil Ankara'ya, hatta Sivas'ın batısma
bile geçmemesi görûşûndeyim. Çünkü, Doğu illerinin Kuva-yı Milliyesi demek olan
bu hey'etin bütün bütün uzaklaşması, dolayısıyla bu illerin teşkilâtsız
kalmasına yol açacaktır.
İimdiye kadar pek meşru ve mantıklı olarak yönetilmekte olan Millî Mücadele'nin, öteden beri her zaman her teşebbüsümüzü kötü görmek ve göstermek isteyen düşmanlarımıza karşı da eskiden olduğu gibi bir yerden yönetilmesi için, Hey'et-i Temsiliye'nin Sivas'tan batıya geçmemesi görüşünde bulunduğunu arz ederim.
İimdiye kadar pek meşru ve mantıklı olarak yönetilmekte olan Millî Mücadele'nin, öteden beri her zaman her teşebbüsümüzü kötü görmek ve göstermek isteyen düşmanlarımıza karşı da eskiden olduğu gibi bir yerden yönetilmesi için, Hey'et-i Temsiliye'nin Sivas'tan batıya geçmemesi görüşünde bulunduğunu arz ederim.
15' inci Kolordu Komutanı
Kâzım Karabekir
Böyle bir telgrafın asılsız olduğu
yargısına varmak istedim. Fakat, ne çare ki, şifre telgraf Erzurum'dan
Sivas'taki 3' üncü Kolordu'ya çekilmiştir. Çözülen şifrenin altında
"Açıldı. Fethi 4/5 Ekim" ilgiliye yazı ve imzası olduğu halde 3' üncü
Kolordu'dan bize gönderilmiştir.
Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa,
davetimiz üzerine Sivas'a geldikten ve bizimle görüşmelerde bulunduktan sonra,
şüphesiz bu telgrafla daha önce bildirdiği düşünce ve görüşünün yerinde
olmadığını anlamış olacaktır. Ancak, bu düşünce ve görüşündeki isabetsizliği
anlamak için, mutlaka yüz yüze gelip görüşmeye hiç de ihtiyaç olmayacağı açıkça
bellidir. Bu düşünce ve görüşün dayandırılmış olduğu sebeplere şöylece bir göz
atmak bile, onların yanlışlığını anlamaya yeter sanırım.
Bir defa, Hey'et-i Temsiliye'nin
yalnız Doğu illerinin millî gücünü oluşturmadığı veya temsil etmediği ve belki
bütün memleketin -Anadolu ve Rumeli'nin- millî güçlerini temsil ettiği çoktan
bilinmiş olmak gerekirdi. Kaldı ki, bu nokta üzerinde, günlerce süren telgraf
başı tartışmaları olmuştu. Bir de, Hey'et-i Temsiliye'nin Sivas'tan Ankara'ya
taşınması, Doğu illerinde teşkilâtsızlık doğuracak bir sebep olamazdı. Hey'et-i
Temsiliye'nin Doğu illerine Sivas'tan telgrafla verdiği emirleri ve talimatı,
aynı şekilde Ankara'dan verebileceğine de şüphe yoktu.
Buna karşılık, Hey'et-i
Temsiliye'nin Doğu illerinden çok Batı illerine ve İstanbul'a yakın bulunmasını
gerektiren ve haklı gösteren mantıklı sebepler elbette çoktu. Önce, Batı ve
Güney - Batı illerimizden doğrudandan doğruya düşman eline geçmiş olanlar
vardı. Bu illerimizi işgal eden düşman karşısında sağlam savunma cepheleri
kurmak ve onların kuvvetlendirilmesini sağlamak gerekirdi. Oysa, Doğu
illerimizde böyle acıklı bir durum yoktu.
Kesin olarak yakın bir fiilî tehlike de doğabileceğe benzemiyordu. Uzak bir ihtimale göre, diyelim ki, doğudan Ermenilerin doğrudan doğruya bir saldırıya geçecekleri kabul olunsaydı bile, onun karşısında Kuva-yı Milliye ile desteklenmesi kararlaştırılmış olan 15'inci Kolordu, kendilerinin komutası altında hazır bulunuyordu. Ne var ki, İzmir cephelerinde çeşitli komuta yöntemleri, değişik nitelikte kuvvetler ve türlü türlü olumsuz kaynaklardan gelen değişik yapıda türlü zararlı etkiler vardı. Adana'nın işgaline karşı daha cephe kurulamamıştı.
Kesin olarak yakın bir fiilî tehlike de doğabileceğe benzemiyordu. Uzak bir ihtimale göre, diyelim ki, doğudan Ermenilerin doğrudan doğruya bir saldırıya geçecekleri kabul olunsaydı bile, onun karşısında Kuva-yı Milliye ile desteklenmesi kararlaştırılmış olan 15'inci Kolordu, kendilerinin komutası altında hazır bulunuyordu. Ne var ki, İzmir cephelerinde çeşitli komuta yöntemleri, değişik nitelikte kuvvetler ve türlü türlü olumsuz kaynaklardan gelen değişik yapıda türlü zararlı etkiler vardı. Adana'nın işgaline karşı daha cephe kurulamamıştı.
GENEL DURUMU YÖNETME SORUMLULUĞUNU
ÜZERİNE ALANLAR, EN ÖNEMLİ
HEDEFE VE EN YAKIN TEHLİKEYE ELDEN
GELDİĞİ KADAR YAKIN BULUNMALIDIRLAR
Bu bakımdan, uyulacak yol ve yöntem
şudur ki, genel durumu yönetip yürütme sorumluluğunu üzerine alanlar, en önemli
hedefe ve en yakın tehlikeye elden geldiği kadar yakın yerde bulunmalıdırlar.
Yeter ki, bu yakınlık genel durumu gözden kaybettirecek derecede olmasın!
Ankara bu şartları kendinde toplayan bir noktaydı. Her halde cephelerle
ilgileneceğiz diye Balıkesir'e, Nazilli'ye veyahut Afyonkarahisar'a
gitmiyorduk. Fakat, cephelere ve İstanbul'a demiryolu ile bağlı bulunan ve
genel durumu yönetme bakımından Sivas'tan hiçbir farkı olmayan Ankara'ya
gelecektik.
Meclis-i Meb'usan'ın İstanbul'da
toplanması zarurî görüldükten sonra ise, Ankara'ya gelmenin ne kadar yerinde ve
yararlı sayılmak lâzım geldiğini açıklamayı gereksiz bulurum.
Efendiler, Hey'et-i Temsiliye'nin
Ankara'ya taşınmaması için sebepler ileri sürülürken, bu arada, hele öteden
beri her zaman her teşebbüsümüzü kötü görmek ve göstermek isteyen düşmanlardan
söz edilmiş olmasına hiçbir anlam veremedim. Gerçekten, kendisinin dediği gibi,
düşmanlar bizim hangi davranışımızı, hangi teşebbüsümüzü iyi görmüşlerdir veya
görebilirler ki, ona göre hareket edelim !
Eğer bu düşünce ve görüşe yol açan :
"İstanbul'da, millî dâvâya inanan bir Ali Rıza Paşa Hükûmeti vardır.
Meclis-i Meb'usan da orada toplanarak millet ve memleketin mukadderatını
denetlemeve başladıktan sonra, Hey'et-i Temsiliye'nin batı cepheleriyle,
Meclis-i Meb'usan ile ilgi ve ilişkisine ne lüzum kalır?
Bu takdirde, Hey'et-i Temsiliye'nin yalnız Doğu illerinin teşkilâtı ile ilgilenmesi ve yetinmesi daha yerinde ve daha yararlı olmaz mı?" şeklindeki bir düşünce ve görüş idiyse, bir dereceye kadar üzerinde durulabilir. Fakat, böyle olunca da, genel durumu, olayların iç yüzünü ve gerçek şartları görüş ve anlayış bakımından. Hey'et-i Temsiliye ile Kâzım Karabekir Paşa arasında doldurulması imkansız bir hendek olduğunu kabul etmek gerekir.
Bu takdirde, Hey'et-i Temsiliye'nin yalnız Doğu illerinin teşkilâtı ile ilgilenmesi ve yetinmesi daha yerinde ve daha yararlı olmaz mı?" şeklindeki bir düşünce ve görüş idiyse, bir dereceye kadar üzerinde durulabilir. Fakat, böyle olunca da, genel durumu, olayların iç yüzünü ve gerçek şartları görüş ve anlayış bakımından. Hey'et-i Temsiliye ile Kâzım Karabekir Paşa arasında doldurulması imkansız bir hendek olduğunu kabul etmek gerekir.
Hey'et-i Temsiliye'nin Ankara'ya
gelmesini düşmanlar kötü görecektir, noktasında daha çok durularak, belki ileri
sürülmüş olan düşünce ve görüşün çıkış kaynağı daha iyi kavranabilirse de,
bizim şimdilik buna ayıracak fazla zamanımız yoktur.
YENİ MİLLETVEKİLLERİ İLE ANKARA'DA
GÖRÜşME TEşEBBÜSÜ
Efendiler, daha önce söylediğim
gibi, bir iki günlük bir toplantı ve görüşme isteği ile, milletvekillerini
davet için ilk yazdığımız telgrafta - ki bu telgrafın örneğini basılmış olarak
yazılı evrak halinde postayla la göndermiştik - maksat açıklandıktan sonra
"Hey'et-i Temsiliye'nin bulunacağı bir yerde toplanılacaktır; toplantı
tarihi, gönderilecek milletkillerinin adları ve adresleri belli olduktan sonra
haberleşilerek kararlaştırılacatır. Hey'et-i Temsiliye kısa bir süre sonra
İstanbul'a yakın bir yere gidecektir." denmişti.
Ankara'ya varışımızda, Ankara -
Eskişehir demiryolu işlemeye başlamış olduğundan, önceki tebliğimize 29 Aralık
1919 tarihinde yaptığımız bir ek ile, milletvekilleriyle görüşme yeri olarak
Ankara'yı gösterdik ve bunu bir genelge ile bildirdik. Bu genelgenin bir
maddesi de, öteki milletvekillerinden mümkün olduğu kadar çok kimsenin
görüşmelere katılmasının fazlasıyla istenmekte olduğu yolundaydı.
Efendiler, sonucunun pek yararlı
olacağını umduğumuz bu hayırlı ve vatanseverce teşebbüsün bile İstanbul
Hükûmeti tarafından önüne çıkıldığını arz edersem, hayret etmezsiniz
sanırım.
Müsaade buyurursanız, bu noktayı
biraz açıklayayım : Biz milletvekillerini Ankara'ya davet ederken, birtakım
kimseler de bu daveti geçersiz kılmak ve tasarlanan toplantıya engel olmak için
karşı tedbir alıyor ve teşebbüste bulunuyorlarmış... Bazı milletvekillerinin
çektikleri telgraflarla durumu anladık.Nitekim, Burdur Milletvekili Hüseyin
Baki imzalı ve 29 Aralık 1919 tarihli şöyle bir telgraf geldi :
"İstanbul'da toplanan
milletvekilleri adına, Aydın milletvekili Hüseyin Kâzım imzasıyla Teftiş Kurulu
Başkanlığı'na gelen telgrafta, en sür'atli vasıta ile İstanbul'a gelmekliğimin
pek gerekli olduğu duyurulmakta ve bu gün Dahiliye Nezareti'nden gelen
telgrafta da yola çıkmaklığım bildirilmektedir.
Daha önce, Hey'et-i Temsiliye adına,
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri tarafından verilen emir ve duyuru üzerine, bu
konudaki görüşüm açıklanıp bilginize sunulduğu halde, şimdiye kadar bu konuda
bir emir alınamadığından, zatıdevletlerinin emirlerini önemle beklemekteyim,
efendim."
Akdağmadeni milletvekili Bahri
imzalı ve aynı tarihli bir telgrafta da :
"Aydın milletvekili Hüseyin
Kâzım imzasıyla gelen telgrafta, milletvekillerinin en sür'atli vasıta ile
İstanbul'a gelmeleri bildiriliyorsa da, Hey'et-i Temsiliye'ye üye seçilen
milletvekillerinin mi, yoksa bütün milletvekillerinin mi davet edildiği pek
anlaşılamamıştır. Hangi yolıı tutacağımın bildirilmesine lûtfen müsaadeleri
istirham olunur, emir sizindir."
Efendiler, biribiri ardınca buna
benzer telgraflar geldi. Bu telgraflardan anlaşılıyordu ki, milletvekili
arkadaşlar, Hey'et-i Temsiliye ile İstanbul Hükûmeti'ni ve İstanbul'dan telgraf
çekerek bütün milletvekillerini davet etme yetkisini kendinde görebilen
kimseleri, ortak amaçta anlaşmış ve uyuşmuş sanıyorlardı. Hükûmetin ve sözü geçen
kimselerin olumsuz niyetlerini hatır ve hayallerine bile getiremiyorlardı. Olsa
olsa, bizimle İstanbul'daki kimseler arasında, yeni kararlaştırılmış bir durum
bulunduğunu veyahut arada di.izenleme bakımından bir yanlışlık olabileceğini
sandıkları ve durumu öyle kabul ettikleri, bize gelen telgraflarındaki temiz
yüreklilik ve içtenlikten anlaşılmaktaydı.
Bize başvuran milletvekillerine
verdiğim cevap şuydu :
Hüseyin Kâzım Bey' in bildirdikleri
ile bizim hiçbir ilgimiz yoktur. Adı geçenin, durumu iyice bilmediği
anlaşılıy,or. 12 ve 27 Aralık 1919 tarihli telgraflarımız gereğince hareket
edilmesini, milletiınizin ve vatanımızın çıkarlarına daha uygun olduğu için
gereğinin tezelden yerine getirilmesini, Kâzım Bey'in kendi başına göndermiş
olduğu telgrafa gerekli cevabın verilmesini ve sonucun bildirilmesini rica
eder, saygılarımızı sunarız efendim.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
Bütün milletvekillerine de şu
genelgeyi yazdık :
Ankara, 30.12.1919
Aydın milletvelili Hüseyin Kâzım
Beyefendi 'nin sayın milletvekillerinden bazılarına, derhal İstanbul'a hareket
etmeleri ile ilgili telgraflar çektiği anlaşıldı. Bu hareket, adı geçen
kimsenin durumu iyice bilmediğini gösterdiğinden, kendisine bu durum anlatıldı
ve .... gün ..... sayılı duyurularla ilgili bilgi verdirildi. Bu bakımdan,
Hey'et-i Temsiliye'ce istirham olunduğu üzere, Hey'et-i Temsiliye üyesi olarak
seçilmiş sayın milletvekilleriyle milletvekillerinden görüşmelere katılmak
isteyen sayın üyelerin, Ocak ayının beşinden başlayarak Ankara'ya teşrifleri
bir daha rica olunur.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
30 Aralık 1919 tarihli bir şifre ile
de İstanbul'daki teşkilâtımıza: "Hüseyin Kâzım Bey' in teşebbüsünden söz
ettikten sonra, kendisinin bizim duyurumuzdan haberdar edilmesini ve
görüşmelere katılmak istiyorlarsa, lûtfen ve derhal Ankara'ya teşrifleri
gereğinin anlatılmasını" bildirdik.
Efendiler, biz İstanbul'daki
teşkilâtımızdan haber beklerken, karşımıza biri çıktı. Bunun kim olacağını
kestirmekte güçlük çekmezsiniz sanırım. Bildiğiniz gibi, bizim İstanbul'da hem
temsilcimiz hem de nâzır olan bir zat... Cemal Paşa... Evet, 1 Ocak 1920
tarihli şu telgraf, "Harbiye Nâzırı Cemal Paşa" imzasıyla geliyordu
:
Ankara'da
20' nci Kolordu Komutanlığı'na Mustafa
Kemal Paşa Hazretleri'ne özel :
İstanbul'da bulunan
milletvekillerinden bir grubun, bize başvurarak verdikleri yazılı isteklerini,
aşağıda olduğu gibi sunuyorum :
1
- Meclis-i Meb'usan'ın bir an önce
toplanması zarurîdir. İu sırada bazı milletvekillerinin Ankara'ya davet
edilmeleri, Meclis'in derhal açılmasına engel olacaktır.
2
- Bu durumun ve yapılan davetin
ortaya koyacağı kötü yorumlar arasında düşmanlarm en çok dikkatini çekecek
olanı, yasama gücünûn başka kuvvetlerin etkisi altında iş görmekte olduğu
zannıdır. Bu durum içeride ve dışarıda elbette büyük bir güvensizlik doğuracaktır.
3
- Böyle bir durum ve tutum
karşısında, Meclis'in. kendisinden beklenilen hizmetleri yerine getirebilmesi
mümkün değildir.
4
- Daha önce yapıldığı gibi,
milletvekilleri ile temas ve ilişki kurmak üzere geniş yetkiler taşıyan bir
şahsın, temsilci olarak İstanbul'a gönderilmesi, maksadının gerçekleşmesi
bakımından yeterlidir.
5
- Ankara'ya davet edilen
milletvekillerinin gelişlerinin ertelenmesi ve orada toplananların da hemen
İstanbul'a hareketleri için yeniden acele bir duyuru yapılması beklenmektedir.
Harbiye Nâzırı
Cemal
Efendiler, bu davranış ve yazış
tarzında bir içtenlik ve asalet görüyormusunuz? Önce, bizim milletvekilleri ile
toplantı yapma kararımız ve bununla ilgili duyurumuz, bundan bir buçuk ay
öncesinden beri biliniyordu. Eğer bu teşebbüsümüz memleket çıkarlarına
gerçekten aykırı ve sakıncalı görülmüş idiyse, bizimle aynı millî gaye peşinde
oldukları iddiasında olan efendilerin ve hükûmetin, bizim davet ettiğimiz
milletvekillerine, İstanbul'a çağırma telgrafları yazmadan önce, bizimle
anlaşmaları, hiç olmazsa düşünce ve teşebbüslerinden bizi haberdar etmeleri
gerekmez miydi?
Böyle yapmayıp da doğrudan doğruya İstanbul'a gidişlerini çabuklaştırmak için, Teftiş Kurulu Başkanlıkları aracılığı ile, İeyh Muhsin-i Fanî' nin ve Dahiliye Nâzırı'nın imzalarıyla, taşradaki milletvekillerini sıkıştırıp şaşırtmak ve bir oldu-bitti yaratarak bizim teşebbüsümüzü başarısızlığa uğratmaya kalkışmak doğru muydu?
Böyle yapmayıp da doğrudan doğruya İstanbul'a gidişlerini çabuklaştırmak için, Teftiş Kurulu Başkanlıkları aracılığı ile, İeyh Muhsin-i Fanî' nin ve Dahiliye Nâzırı'nın imzalarıyla, taşradaki milletvekillerini sıkıştırıp şaşırtmak ve bir oldu-bitti yaratarak bizim teşebbüsümüzü başarısızlığa uğratmaya kalkışmak doğru muydu?
İkincisi, Efendiler, seçimlerin
yenilenmesi işi aylarca ve aylarca yapılmayıp da belirli kanunî süre çoktan
geçirilmiş olduğu tarihlerde hiçde acele etmeyi akıllarına getirmeyen bu
efendiler, bizim Erzurum'dan Sıvas'tan beri yapageldiğimiz sayısız teşebbüs ve
çalışmalarımızın bir başarısı olarak seçimlerin yenilenmesi sağlandıktan ve
herbirinin milletvekilliği ayrıca aracılık edilerek ve uğraşılarak elde
edildikten sonra, nihayet üç beş gün gibi az bir gecikme böyle bir aceleciliği
gerektirir miydi?
Hele bu gecikme, büyük bir gayenin gerçekleştirilmesi, özellikle İstanbul'da toplanmak gafletini gösterenlerin kendi şahıslarının da dokunulmazlığı iIe ilgili tedbirlerin alınması yollarını görüşme maksadına dayandığına göre, bu efendileri bu kadar aceleye sürüklemeli miydi? Hiçbir tedbir ve karar almadan, bir an önce, hakaret ve rezalete uğramakta acele etmek neden ileri geliyordu?
Hele bu gecikme, büyük bir gayenin gerçekleştirilmesi, özellikle İstanbul'da toplanmak gafletini gösterenlerin kendi şahıslarının da dokunulmazlığı iIe ilgili tedbirlerin alınması yollarını görüşme maksadına dayandığına göre, bu efendileri bu kadar aceleye sürüklemeli miydi? Hiçbir tedbir ve karar almadan, bir an önce, hakaret ve rezalete uğramakta acele etmek neden ileri geliyordu?
Üçüncüsü, Efendiler, tertemiz ve
lekesiz arkadaşlarını aldatarak, İstanbul'da kendilerinin içinde bulundukları
tehlike ve hakaret çemberine çabucak sokmak isteyen bu efendiler, Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nden değiller miydi? Bu millî cemiyetin üyeIeri
bulunmuyorlar mıydı? Bir cemiyetin üyeleri, milletvekili oldukları halde bile,
cemivetin önderleri ile görüşerek, sonunda tespit edilecek program çercevesinde
harekete mecbur değiller miydi? Dünyanın her tarafında, bütün medenî
toplumlarda bu böyle değil midir?
Bir grubun, bir partinin
liderleriyle görüşüp ilişki kurmasından, yasama gücünün başka kuwetlerin etkisi
altında hareket etmiş olduğu zannını doğuracağı kuruntusuna neden düşülüyor ve
bunun, düşmanların dikkatini çekeceğinden neden korkuluyordu? Bu efendiler,
seçimlerin yenilenmesini ve milletvekillerinin seçilmesini sağlamış olan
teşkilâtın etkisi altında kalmış görülmeyi yüksek şeref ve onurlarına
yakıştıramıyorlar mıydı?
Bu efendiler, milletvekillerinin
memleket içinde güçlü bir millî teşkilâta bağlı olduklarını, o teşkilâtın
tespit ettiği belirli gayelerden ayrılamayacaklarını ve her ihtimale karşı o
teşkilâtın etkisi altında bulunduklarını açık bir vicdan ve açık bir alınla
ilân etmenin, asıl bunun, içeride ve dışarıda en büyük güven ve saygı
kazandırabileceğini takdir edemiyorlar mıydı?
Ve asıl böyle bir vicdan ve inanç
gücüne sahip olarak, belirli millî gayeyi gerçekleştirme yolunda her tehlikeye
göğüs germeye hazır bir tavır ve durum alınmadıkça, Meclis'in kendisinden
beklenen hizmetleri yerine getirebilmesine imkân olamayacağını anlamak,
kâhinliğe mi, yoksa görüldüğü gibi saldırı ve hakarete miskince boyun eğmeye mi
bağlıydı?
Bu efendiler, benim milletvekilleri
ile şahsen görüşmemi istemiyorlar. Yine, hükûmet ve bazı efendiler, benim
İstanbul'a da gitmemi uygun görmüyorlar. Ancak, geniş yetkilerle bir delegenin
gönderilmesini tavsiye ediyorlar. Doğrusu bu noktadaki akıl ve kavrayışlarına
diyecek yok! Gönderdiğimiz temsilciler değil miydi ki, milletvekillerinin
düşman pençesine düşmelerinde birinci derecede etkili olmuşlar ve en sonunda
kendi şahıslarını bile korumanın tedbir ve çaresini bulmaktan âciz olduklarını
ispat etmişlerdir.
Milletvekilerini kimseye sormadan
İstanbul'a çağırma konusunda, onları aldatmayı ve oldubittiye getirmeyi
başaramayınca, bu defa, bizim tarafımızdan duyuru yapılmasını istemekte
gösterilen nezaket pek ince değil midir, Efendiler?
Saygıdeğer Efendiler, bu sözünü
ettiğim telgrafa cevap olarak şu kısa şifreyi yazdım :
5.1.1924
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa
Hazretleri'ne
Önergeyi veren milletvekillerinin
adlarının ve bu önergeyi kime hitaben verdiklerinin bildirilmesini bekliyoruz,
efendim.
Hey'et i Temsilıye adına
Mustafa Kemal
Harbiye (Nezareti), 6.1.1920
Ankara'da 20' nci Kolordu
Kornutanlığı'na
İlgi : 5 Ocak 1920
Mustafa Kemai Paşa Hazretlerine özel
:
Milletvekillerinin adları şunlardır
: Hüseyin Kâzım, Tahsin, Celâlettin Arif, Hâmit... ve başkalarıdır. Bana
getirenler baştaki iki kişidir.
Harbiye Nâzırı
Cemal
Efendiler, sonradan bize verilen
bilgilere göre, bana telgraf çeken kimseler, milletvekillerinden oluşmuş bir
grup değildi. Sadrazam, Siverek milletvekili olduğunu öğrendiği ve kendisinin
şahsen tanıdığı Hakkı Bey adında bir zatı ve Hüseyin Kâzım Bey'i yanına
çağırarak, bana çekilmek üzere
kısa bir telgraf yazdırmış. Bu
telgrafı bazı kimselere elden imza ettirmişler. İifre olarak gönderilmek üzere,
Hakkı ve Hüseyin Kâzım Bey'ler Cemal Paşa'ya götürmüşlerdir.
Demek ki, beş maddelik olan ve
önerge adı verilen telgraf sonradan uydurulmuştur. Zaten, önergeden söz
edildiği halde, henüz bu önergenin sunulmuş olduğu makamın belli olmaması da bu
işte bir dolap döndüğünü ve özel bir maksadın bulunduğunu göstermeye yeterdi.
Daha Meclis açılmış ve Meclis Başkanlığı göreve başlamış değildi. Bununla
birlikte, Cemal Paşa'nın bu telgrafını aldıktan sonra, şu şifreli telgrafı
yazdim :
Ankara, 9.1.1920
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa
Hazretleri'ne
Hüseyin Kâzım, Tahsin, Celâlettin
Arif, Hâmit Beyefendilere özel :
Ankara'ya gelmenin kötü yorumlara
yol açacağını, Harbiye Nâzırı Paşa Hazretleri vasıtasıyla bildiren
görüşlerinizi öğrendik. Konu, vatan ve milletin varlığı ile ilgilidir. Millî
Meclis'te millî teşkilâta dayalı kuvvetli bir grup kurulmaz ve Sıvas Genel
Kongresi ile milletin bütün dünyaya ilân ettiği kararlar, Meclisin büyük
çoğunluğu tarafından bir inanç ve ilke olarak benimsenmezse, millî hizmetimizin
sağlayacağı başan boşa çıkar. Memleket bir felâkete uğrayabilir.
Bundan dolayı, birtakım vatansız ve dinsizlerin propagandalarının bizim için uyulacak bir değeri olamaz. Gaye, vatan ve milletin kurtuluşudur. Bir iki gün için teşrifiniz ve karşılıklı görüşme ile bir ülkü birliğine varılması bizce pek önemlidir. Buna göre tutulacak yolun seçilmesi, yüksek görüşünüze bağlıdır. Saygılarımızı sunarız efendim.
Bundan dolayı, birtakım vatansız ve dinsizlerin propagandalarının bizim için uyulacak bir değeri olamaz. Gaye, vatan ve milletin kurtuluşudur. Bir iki gün için teşrifiniz ve karşılıklı görüşme ile bir ülkü birliğine varılması bizce pek önemlidir. Buna göre tutulacak yolun seçilmesi, yüksek görüşünüze bağlıdır. Saygılarımızı sunarız efendim.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
BAYBURT'TA BİR YALANCI PEYGAMBER
Saygıdeğer Efendiler, İstanbul'un
dokunduğumuz ve açıklamasını yaptığımız bu can sıkıcı durumu ile uğraşırken,
memleketin doğu ucunda da bir yalancı peygamberin yarattığı oldukça önemli ve
kanlı bir olay geçiyordu. Bununla ilgili olarak 15'inci Kolordu
Komutanlığı'ndan birçok raporlar geliyordu. Bayburt'a dört saat uzaklıkta Hart
karyesi vardır. Bu karyede oturan Eşref adında bir şeyh, şiîlik telkinlerinde
bulunuyormuş.
Bundan üzüntüye kapılan Bayburt müftüsü ve din adamları, şeyhi getirerek sorguya çekmek için kurdukları bir hey'eti Hart'a göndermişler ve mahallî hükûmet adına şeyhi davet etmişler... İeyh bu davete uymamış... Mahallî hükûmet 5O kişilik bir birlik göndermiş. Buna büsbütün öfkelenen şeyh, müritleriyle birlikte birliğe saldırmış; silâhlarını ve cephanesini almış; er ve subaylarını esir, bazılarını da şehit etmiş... Bunun üzerine, çevredeki bazı birlikler Bayburt'a gönderilmekle birlikte, işin kan dökülmeksizin barış yolu ile çözüme bağlanması tercih edilmiş... İeyhe din adamları ve yüksek rütbeli subaylardan kurulu birkaç hey'et gönderilmiş...
Hükûmete boyun eğmesi için öğütler verilmiş... Böylece, boşu boşuna on altı gün kaybedilmiş. En son giden Erzurum kadısı başkanlığındaki hey'etin ricası da İeyh Eşref üzerinde etkili olamamış. Aksine, şeyh bunlara : "Hepiniz kâfirsiniz! Kimseyi tanımam ve boyun eğmem. Savaşacağım. Allah bana, buyruğumu kullarıma duyurmakla görevlisin" dedi yolunda bir ültimatom vermekle birlikte, bir yandan da köylere "Sahib-i İeriat" ve "Mehdî-i Muntazar" imzalarıyla birtakım bildiriler göndererek halkı kandırmış ve kendisine katılmalarını sağlayarak başkaldırmış...
Bunun üzerine, bizzat Bayburt'a gelip 9'uncu Tümen'in komutasını ele alan Yarbay Hâlit Bey, 25 Aralık 1919 günü, yeterince kuwetle Hart'a hareket eder. İeyh başına topladığı âsîlerle karşı koymaya karar verdiğinden, topçu ve piyade birliklerinin şeyhle çatışması ve çarpışması gerekir. Bu sırada, şeyhin müritlerinden birtakımları da Hart'a yardım etmek üzere, çevre köylerde toplanırlar.
Nihayet, Yarbay Hâlit Bey' in doğrudan doğruya Bayburt'tan bana gönderdiği 1 Ocak 1920 tarihli şifresinde bildirdiği gibi, "Hart olayı, yalancı peygamberle oğullarının ve kendisine bağlı adamlarından bazılarının öldürülmesi ve Hart'ın teslim alınmasıyla sonuçlanmıştır.
Bundan üzüntüye kapılan Bayburt müftüsü ve din adamları, şeyhi getirerek sorguya çekmek için kurdukları bir hey'eti Hart'a göndermişler ve mahallî hükûmet adına şeyhi davet etmişler... İeyh bu davete uymamış... Mahallî hükûmet 5O kişilik bir birlik göndermiş. Buna büsbütün öfkelenen şeyh, müritleriyle birlikte birliğe saldırmış; silâhlarını ve cephanesini almış; er ve subaylarını esir, bazılarını da şehit etmiş... Bunun üzerine, çevredeki bazı birlikler Bayburt'a gönderilmekle birlikte, işin kan dökülmeksizin barış yolu ile çözüme bağlanması tercih edilmiş... İeyhe din adamları ve yüksek rütbeli subaylardan kurulu birkaç hey'et gönderilmiş...
Hükûmete boyun eğmesi için öğütler verilmiş... Böylece, boşu boşuna on altı gün kaybedilmiş. En son giden Erzurum kadısı başkanlığındaki hey'etin ricası da İeyh Eşref üzerinde etkili olamamış. Aksine, şeyh bunlara : "Hepiniz kâfirsiniz! Kimseyi tanımam ve boyun eğmem. Savaşacağım. Allah bana, buyruğumu kullarıma duyurmakla görevlisin" dedi yolunda bir ültimatom vermekle birlikte, bir yandan da köylere "Sahib-i İeriat" ve "Mehdî-i Muntazar" imzalarıyla birtakım bildiriler göndererek halkı kandırmış ve kendisine katılmalarını sağlayarak başkaldırmış...
Bunun üzerine, bizzat Bayburt'a gelip 9'uncu Tümen'in komutasını ele alan Yarbay Hâlit Bey, 25 Aralık 1919 günü, yeterince kuwetle Hart'a hareket eder. İeyh başına topladığı âsîlerle karşı koymaya karar verdiğinden, topçu ve piyade birliklerinin şeyhle çatışması ve çarpışması gerekir. Bu sırada, şeyhin müritlerinden birtakımları da Hart'a yardım etmek üzere, çevre köylerde toplanırlar.
Nihayet, Yarbay Hâlit Bey' in doğrudan doğruya Bayburt'tan bana gönderdiği 1 Ocak 1920 tarihli şifresinde bildirdiği gibi, "Hart olayı, yalancı peygamberle oğullarının ve kendisine bağlı adamlarından bazılarının öldürülmesi ve Hart'ın teslim alınmasıyla sonuçlanmıştır.
Halit Bey, bu şifresinde,
milletvekilleri ile ilgili bazı bilgiler de verdiğinden, kendisine 1/2 Ocak
1920 tarihinde şu şifreli telgrafı yazdım :
Hart olayında siz kardeşimin elde
ettiği başarıyı kutlar, milletvekillerinin Ankara'ya gelmeleri yolundaki
çalışmalarınıza teşekkür ederim.
Mustafa Kemal
HARBİYE NAZIRI CEMAL PAşA GENÇ
KOMUTANLARI BAşINDAN UZAKLAşTIRMAK İSTİYOR
Efendiler, Harbiye Nezareti ile
Hey'et-i Temsiliye arasında bir türlü çözüme bağlanamamış bir konu vardı. Nâzır
Paşa, İstanbul'da bulunan generalleri kolorduların ve albay rütbesindeki
komutanları tümenlerin başına geçirmek istiyordu. Öteki komutan ve subayları da
Anadolu'daki birliklere göndereceğinden söz ediyordu. Bu isteği bir ilke olarak
ileri sürmüş ve uygulamasını da;
Harbiye Nezareti eski Müsteşarı
Ahmet Fevzi Paşa' yı, Ankara'da Ali Fuat Paşa'nın yerine 20'nci Kolordu
Komutanlığı'na, Nurettin Paşa'yı da Konya'da Albay Fahrettin Bey' in yerine
l2'nci Kolordu Komutanlığı'na atamak suretiyle bir oldubittiye getirmek
istemişti.
Bu sisteme uyulup uygulandığı
takdirde, Birinci Dünya Savaşı'nda yetişmiş, kolordu ve tümen komutanlıklarına
yükselmiş ne kadar genç general ve komutan varsa, şüphesiz bunların hepsi de bu
görevlerden uzaklaştırılmış olacaklardı. Çünkü, İstanbul'da toplanmış bulunan
eski general ve komutanlar, kıdem ve rütbe bakımından, büyük ordu birliklerinin
başında bulunan genç komutanlardan önde geliyorlardı.
Biz asla bu prensipten yana
olamazdık.Özellikle, içinde bulundumuz şartlar unutularak girişilen böyle sakat
işlere, elbette olur diyemezdik. Bundan dolayı, Cemal Paşa' ya, her zaman
görüşümüze ve atanan yeni kolordu komutanlarının gönderilmemeleri gereğini
bildiriyorduk.
Fahrettin
Paşa , kolordusunun başında bulunarak Aydın cephesine yardım ve destek
sağlamaya çalışıyordu. Ali Fuat Paşa , Ferit Paşa zamanında görevden alınmıştı.
Cemal Paşa, o haksız işlemi düzeltmek istememişti.
20'nci Kolordu'ya, Ankara'da bulunan
24'üncü Tümen Komutanı Yarbay Rahmetli Mahmut Bey, vekil olarak komuta
ediyordu. Ali Fuat Paşa hem Kuva-yı Milliye Komutanlığını yapıyor hem de
gerçekte kolordusuna hâkim bulunuyordu.
Biz, kolordu ve tümen birliklerinde
komuta değişikliğini kabul etmemeye, özellikle millî gayenin emrine girmiş ve o
yolda çalışmakta olan, şahsiyetleri bizce bilinen komutanları, böyle boş ve
kimbilir nasıl özel bir maksat güttüğü de bilinmeyen bir prensibe feda etmemeye
kesinlikle karar verdik. Yalnız, İstanbul'da bulunan genç ve fedakâr subaylarla
doktorların bir an önce Anadolu'ya, ordu birliklerine gönderilmelerini yararlı
buluyor ve istiyorduk.
Cemal Paşa , Ankara'ya geldiğimiz
günlerde bu iş üzerinde daha ısrarlı durmaya ve acele etmeye başladı. Konuyu
haysiyet meselesi yaptı. İstifa edeceğini bildirerek gözdağı vermeye başladı.
Makine başında cevap verilmesi için yaptığı ısrar üzerine, Harbiye Nâzırı'na 29
Aralık 1919 tarihinde yazdığım şifreli telgrafta :
"Ali Fuat Paşa' nın
komutanlıktan ayrılmasını, biz aslında hiçbir vakit devamlı olarak kabul
etmedik. Ahmet Fevzi Paşa'nın komutanlığa asıl olarak atanması söz konusu
olamaz, Barışın gerçekleşmesinden önce tasarlanan ve uygun bulunan esasların
uygulanması çok büyük sakıncalar doğurur, Savaşta yararlık göstererek makam ve
mevki kazanmış kimseleri ast durumuna düşürmek olmaz. Bu zamansız teşebbüsler
millî teşkilât için çalışmakta olan kimselerin iş başından ayrılmalarına ve
böylece millî birliğin sarsılmasına yol açar.
Açıkta kalmış, yetenekli subaylar,
kolordulara bağlı birliklere, kolordulann emrindeki bölge ve mevki
komutanlıklarına ve askerlik şubelerine, bulundukları rütbelerle atanarak
tatmin edilebilirler.
Küçük rütbeli subay ve doktorların
ise bir an önce gönderilmesi gerekir. 12' nci Kolordu'ya gelince, bu kolordu,
savaşmakta olan Kuva-yı Milliye ile işbirliği etmiş ve iki taraf arasında fiilî
ve karşılıklı bir güven doğmuştur. Değişiklik kesinlikle doğru değildir.
Oradaki durumun da böyle bir şeye asla tahammülü yok yoktur" dedim.
Efendiler, bu konu üzerinde Anadolu
ve Rumeli'de bulunan bütün komutanlarla yazışmalar yaparak dikkatlerini
çekmiştim. Ocak ayı başında, Ankara'da bulunan Fuat Paşa'ya olduğu gibi,
Konya'da bulunan Fahrettin Paşa'ya da: "Nurettin Paşa atanacak olursa,
komutayı bırakmayarak eskisi gibi millî ve vatanî görevinize devam etmeniz
gerekmektedir. Bu bakımdan, bu konuda yapılacak tebligattan bizi zamanında
haberdar ediniz" emrini verdim.
HARBİYE NAZIRI CEMAL PAşA,
DEDİKLERİM YAPILMAZSA GÖREVDEN ÇEKİLİRİM VE MİLLET MECLİSİNİN AÇILMASI
GERÇEKLEşEMEYECEK BİR HAYAL OLUR, DİYOR
Cemal Paşa , Ocak ayı başlarında, o
tarihte Harbiye Nezareti başyaveri bulunan Salih Bey' i 8'inci
Kolordu Komutanı Salih Paşa ' dır,
kendisinin iki mektubu, bu mektuplara ekli oiarak, İtilaf Devletleri olağanüstü
temsilcilerinin 24-Aralık 1919 tarihli ortak bir notası ve bu notaya hükumetin
verdiği cevap sureti ile birlikte Ankara'ya gönderdi.
Cemal Paşa, bu mektuplarında da komuta değişikliği ve görevden alma düzenlemeleriyle ilgili prensibinden, komutanlığa atadığı Ahmet Fevzi ve Nurettin Paşa'ların görevleri başına gitmelerini sağlama gereğinden söz ediyor ve özellikle : "Ordunun önemli komuta mevkilerinde, son Millî Mücadele'ye açıkça katılmış olan kimselerin bizzat ve resmen bulunmaları, dışarıya ve özellikle yabancılara lara karşı, orduda siyasetin hâkim olduğu görünümünü verir ve bu da herhalde kötü etki yapar;
Nezaret doğrudan doğruya bu etkilerin fiilî baskısı ile karşı karşıyadır" diyordu. Görevinden çekileceğini yine tekrarlıyor ve bu defa, bu durumda artık Millet Meclisi'nin toplanmasının gerçekleşemeyecek bir hayal olacağını haber veriyordu .
Cemal Paşa, bu mektuplarında da komuta değişikliği ve görevden alma düzenlemeleriyle ilgili prensibinden, komutanlığa atadığı Ahmet Fevzi ve Nurettin Paşa'ların görevleri başına gitmelerini sağlama gereğinden söz ediyor ve özellikle : "Ordunun önemli komuta mevkilerinde, son Millî Mücadele'ye açıkça katılmış olan kimselerin bizzat ve resmen bulunmaları, dışarıya ve özellikle yabancılara lara karşı, orduda siyasetin hâkim olduğu görünümünü verir ve bu da herhalde kötü etki yapar;
Nezaret doğrudan doğruya bu etkilerin fiilî baskısı ile karşı karşıyadır" diyordu. Görevinden çekileceğini yine tekrarlıyor ve bu defa, bu durumda artık Millet Meclisi'nin toplanmasının gerçekleşemeyecek bir hayal olacağını haber veriyordu .
Efendiler, bu konu ile ilgili olarak
verdiğim cevapları şöylece özetleyebilirim : "Görüşlerimizde isabet
bulunduğu yolundaki inancımızı tekrarlarız. Ferit Paşa'nın kötü yönetiminin
mirası olan Aydın cephesinin ve bölgesinin ve oralardaki Kuva-yı Milliye'nin
şimdiki ve gelecekteki durumunu, büyük bir ilgi ile dikkate alıyoruz. Gelecek
için ümit verici bir durumun yaratılmasını düşünüyoruz.
Ali Fuat Paşa'nın devlet ve millet
gözünde, her türlü eleştirinin dışında bulunduğu inancının korunması ana
şarttır. Millî Mücadele sırasında her ne şekilde olursa olsun ileri atılmış
olanların, görevlerinden uzaklaştırılmaları ve durumlarının değiştirilmesi,
fedakârlıklarının suç sayıldığı şeklinde yorumlanır. Bu durum, bizim sonuna
kadar değişmeyecek olan görüşümüze göre, asla uygun sayılamaz."
Hükûmetçe söz konusu olan siyasî
sakıncaları ortadan kaldırmak için yapılacak her şey yapılmıştır.
Ahmet Fevzi Paşa , bizimle işbirliği
yapabilme kabiliyetine sahip değildir. Ahmet Fevzi Paşa'nın özel görevle gezip
dolaşır ken, gittiği yerlerde söylediği mantıksız sözleri bildirmiştik. Bunu
kendisinden beklemem diye buyurmuştunuz. Ahmet Fevzi Paşa'nın arkadaşlara
yazdığı özel bir şifreli telgrafta : "Ordu bugünkü anarşik durumunda
kaldıkça memleket için felâket kaçınılmazdır" diyor. Bu zat, ordunun millî
teşkilâtı desteklemesini anarşi olarak kabul ediyor. Oysa, bilmek gerekir ki,
ordu millî teşkilât kadrosunun dışında değil, belki onun ruhunu ve temelini
oluşturmaktadır.
Ahmet Fevzi Paşa'nın, Gönen'de ilk
iş olarak yaptığı marifet, Anzavur olayından dolayı bin güçlükle ele geçirilen
haydutların serbest bırakılmasını istemek olmuştur. Bizimle görüşmeden tayin
ettiğiniz iki zatın kabul edilemeyeceği yolundaki zarurî ve haklı
düşünceleriınize karşı, ortaya bir haysiyet meselesi çıkarmayınız. Bu, vatan ve
millete bağlılıkla bağdaştırılamaz.
"Görevden çekilirseniz,
Meclis-i Meb'usan'ın toplanmasının gerçekleşemeyecek bir hayal olacağı,
yolundaki kaydınızdan, Sadrazam da dahil olduğu halde bütün kabinenin
meşrutiyet idaresine karşı olduğu anlaşılmaktadır. Pek önemli olan bu noktanın
tam olarak açıklanması ve belirtilmesi rica olunur."(Belge : 217).
İTİLAF DEVLETLERİ FEVKALADE
TEMSİLCİLERİNİ ALİ RIZA PAşA KABİNESİ'NE
VERDİKLERİ ORTAK NOTA
Efendiler, şimdi Başyaver Salih Bey
aracılığı ile gönderildiğini bilginize sunduğum İtilâf Devletleri olağanüstü
temsilcilerinin Ali Rıza Paşa Kabinesi'ne verdikleri ortak notadan da biraz söz
edeyim
:
Fransa, Büyük Britanya ve İtalya
olağanüstü komiserleri, Karadeniz Ordusu ve Başkomutanı Sir
George Milne ( Sör Corç Miln ) ile
Osmanlı Harbiye Nâzırı arasında geçen birtakım yazışmalara
Osmanlı Hükûmeti'nin dikkatini
çektikten sonra, bu yazışmalardan açıkça anlaşılıyor ki, Harbiye Nâzırı Cemal
Paşa, Karedeniz Ordusu Başkomutanı'nın, Paris Konferansı kararlarına uyarak
verdiği talimatı uygulayacak yerde, yüksek görevinin gerektirdiği sorumluluktan
kaçınarak, birtakım kabulü imkânsız mazeretler ve sebepler ileri sürmüştür.
Olağanüstü komiserler, Harbiye
Nâzırı'nın takındığı tavrın yol açacağı tehlikeli sonuçlar üzerine Osmanlı
Devleti'nin dikkatini çekmekle birlikte, Karadeniz Ordusu Başkomutanı
tarafından bildirilen Konferans kararlarının uygulanması için ne gibi tedbirler
almayı düşündüğünü öğrenmek ister.
Olağanüstü komiserler, "olayı
öğrenen İtilâf Devletleri Yüksek Meclisi'ni aydınlatmak üzere, Yüksek Meclis
adına verilen emirlerin Harbiye Nâzırı tarafından yerine getirilmemiş olmasını,
Osmanlı, Hükûmeti'nin nasıl karşıladığını hemen bildirmesini ister"
diyorlar.
Efendiler, Osmanlı Hükûmeti, bu
notaya verdiği cevapta : "İzmir'in işgalinin nasıl başladığını; karma
komisyonun nasıl soruşturma yaptığını ve soruşturmaya kadar geçen zaman içinde,
Yunan yırtıcılığı karşısında halkın nasıl can ve namusunu koruma kaygısına
düştüğünü; hükûmetle ordunun daima araştırma komisyonunun adalet ve insafına
güvendiğini; yalnız, akan kanları, hiç değilse şimdilik dindirmek için, Osmanlı
Harbiye Nezareti'nin,General Milne Cenapları'na,23 Ağustos 1919 tarihli bir
yazı ile teklifte bulunmuş olduğunu bildiriyor.
Bu teklifin, Yunan birlikleriyle Kuva-yı Milliye arasına Osmanlı birliklerinin yerleştirilmesinden ibaret olduğunu; ancak, bu teklifin kabul edilmediğini" ifade ediyor.
Bu teklifin, Yunan birlikleriyle Kuva-yı Milliye arasına Osmanlı birliklerinin yerleştirilmesinden ibaret olduğunu; ancak, bu teklifin kabul edilmediğini" ifade ediyor.
Sonra; "İşgal bölgesinin Yunan
birliklerinden başka, İtilâf birlikleri tarafından da işgali teklifiyle ilgili
20 ve 27 Ağustos 1919 tarihli iki yazıya ve bunların da karşılıksız
kaldığına" işaret olunuyor.
Bundan sonra da, " General
Milne Cenapları'nın sınır tespitini gösterir yazılarının (3 Kasım 1919),
Harbiye Nezareti'ne gönderildiği noktasına temas edilerek, Harbiye Nâzırı'nın
böyle bir yazının hükümlerini uygulamaya tek başına yetkili bulunmaması dolayısıyla,
hükümete başvurduğundan ve hükûmetçe de durumun komiserlere
bildirildiğinden" söz ediliyor.
Daha sonra, geçici sınır çizgisine
kadar Yunanlıların işgaline engel olan kuvvetin, halk kitlesinden ibaret
olduğunu söylüyor. Hükumetin ve ordunun halka sözünü geçirmekte güçsüz olduğunu
belirterek, konuya adaletli bir çözüm yolu bulunmasını bir daha rica ettikten
sonra "gerek hükûmet ve gerek Harbiye Nezareti sanki Paris Konferansı
kararlarını uygulamıyormuş gibi bir suçlamadan vazgeçilerek, lûtfedip kurtarmaya
yardımcı olunması" yolundaki yalvarmalara yüksek saygıları da eklenerek,
cevap yazısına son veriliyor.
Saygıdeğer Efendiler, şimdi de Cemal
Paşa'nın mektuplarında dokunduğu noktalara işaret edeceğim :
Harbiye Nâzırı, bize İtilâf
Devletleri komiserlerinin notasını okuturken bir taraftan da öteden beri
yaptırmak veya bizi yapmaktan alıkoymak istediği noktaları tekrarlıyor ve
pekiştiriyordu. Cemal Paşa'nın, bu defa isteklerini ileri sürer ve teklif ederken,
bu notayı da okutarak bizim ruh halimiz ve manevî gücümüz üzerinde etkili
olmayı düşünmüş bulunduğuna ihtimal vermek bilmem doğru olur mu?
Cemal Paşa , İtilâf Devletleri'nin
siyasî eğilimlerinden söz ettikten sonra, "Hükümet, Wilson prensipleri
çerçevesinde kabul edebilecekleri yeniliklere söz verir nitelikteki bir
bildiriyi yakında yayınlayacaktır. Dahiliye Nâzırı'nı gücendirmemelidir; çünkü
ayrılır. O takdirde hükûmet bunalımı olur. Meclis açılınca Dahiliye ve Hariciye
Nâzırları'nın değiştirileceği kesindir. Düşmanlar, Meclis'i açtırmamak
istiyorlar. Hattâ Muhipler Cemiyeti'nin, Zâtışâhâne'ye başvurarak ve bu Meclis
in meşru olmadığını bildirerek, dağıtılmasını isteyecekleri haber alındı"
, diyor ve milletvekillerinin Ankara'ya gelmesi işinden söz ediyor.
İTİLAF DEVLETLERİNİN KARADENİZ
BAşKOMUTANI, OSMANLI DEVLETİ'NİN HARBİYE
NAZIRI'NA DOĞRUDAN DOĞRUYA TALİMAT
VE EMİR VERMEKTEDİR
İimdi Efendiler, bu üç belge metnini
göz önünde bulundurarak hep birlikte kısa bir yorumlama yapalım: Komiserlerin
notasından anlıyoruz ki, İtilâf Devletleri'nin Karadeniz Başkomutanı M r. G e o
r g e M i I n e, Osmanlı Devleti nin Harbiye Nâzırı'na, C e m a l P a ş a 'ya
doğrudan doğruya kendi emri altındaymış gibi talimat ve emirler vermektedir. C
e m a 1 P a ş a , şimdiye kadar bize bunu bildirmedi.
Ve yine anlı oruz ki, Osmanlı
Devleti'nin Harbiye Nâzırı, atdığı talimat ve emirleri yerine getirememekten ve
kabulü imkânsız özürler ve sebepler ileri sürmüş olmaktan dolayı
suçlanıyor.
Harbiye Nâzırı'nın aldığı emirlerin
ne olduğunu kestiriyor ve ne için yapamamakta olduğıınu da anlıyoruz. Çünkü,
Kuva-yı Milliye engeldir... Kuva-yı Milliye, Harbiye Nâzırı'nın ve hükûmetin,
Başkomutan Mr. G e o r g e M i 1 n e'in emirlerine ve talimatına uyarak verdiği
veya vereceği emirlere boyun eğmiyor.. İşte komiserler, Paris Konferansı adına,
bunu, kabul edilebilecek nitelikte bir özür ve sebep saymıyorlar. Demek
istiyorlar ki, hükûmet iseniz, Harbiye Nâzırı iseniz, memleketz, millete,
orduva hâkim olmalısınız! Hâkim iseniz, ileri sürülen özürler ve sebepler kabul
edilebilecek gibi değildir.
Efendiler, Ali Rıza Paşa Kabinesi, 2
Ekim 1919'da iş başına geçti. On dan önce Ferit Paşa Kabinesi vardı. Buna göre,
Kuva-yı Milliye ile Yunan birlikleri arasında, Osmanlı birliklerinin
yerleştirilmesiyle ilgili 23 Ağustos 1919 tarihindeki teklifi yapan Ferit Paşa
Kabinesi'dir.
Ali Rıza Paşa Kabinesi, daha bir
teklif ileri sürmüş değildir. Ancak, buna rağmen, Başkomutan M i l n e , 3
Kasım 1919 tarihinde düşmanların rın gireceği bölgenin sınırını çiziyor ve bu
sınıra kadar Yunanlıların gir melerinin sağlanmasını C e m a 1 P a ş a 'ya
emrediyor. İşte C e m a 1 P a ş a'nın yerine getiremediği emir bu oluyor.
Teşekküre değer bir durumdur ki, gerek kendisi gerek içinde bulunduğu kabine,
nihayet iş başına geçtikten bir ay sonra, Kuva-yı Milliye'ye karşı güçsüz
olduklarını yabancı komiserlere söyleyebilmişlerdir.
Efendiler, bu belgelerden
anlaşılması gereken en önemli ve en anlamlı nokta, bencc, kabinenin ortak
notaya vermiş olduğu karşılıkta, komiserlerin ileri sürdükleri noktalara büyük
bir alçak gönüllülük ve incelikle cevap verilirken, bir hususun asla dikkate
alınmamış olmasıdır.
O da, Efendiler; M r. G e o r g e M i 1 n e'in Osmanlı Devleti'nin Harbiye Nazırı'na doğrudan doğruya emir ve talimat vermekte oluşudur. Bu durum ne millî teşkilât'a karşı onur meseleleri çıkaran Harbiye Nâzırı'nın ne de Osmanlı Devleti'nin bağımsızlığını korumak sorumluluğunu yüklenmiş olan kabinenin şeref ve haysiyetine dokunmuyor. Bu durumun, kendilerinin haysiyetini ve devletin bağımsızlığını çoktan zedelemiş olduğunu farketmek istemiyorlar.
Hiç olmazsa protesto etmiyorlar. Hiç olmazsa, bağımsızlığıınıza darbe vuran bu saldırı ve tecavüze aracılık edemeyiz diye feryada cesaret edemiyorlar... Cesaret edemiyorlar Efendiler, çünkü korkuyorlar. Nitekim korktukları başlarına geldi. Bunu yakında göreceğiz. Korkmamak için, insan haysiyetini ve millî gururun saldıraya uğrayamayacağı çevre ve şartlar içinde bulunmak gerekir. Buna değer vermeyenlerin, aslında bir insan için, bir millet için, hiçbir saldırıya uğratılmaksızın korunabiImesi, en büyük namus borcu olan kutsal kavramlar üzerinde çoktan saygısız ve duygusuz oldukları yargısına hak kazandırmaktadır.
O da, Efendiler; M r. G e o r g e M i 1 n e'in Osmanlı Devleti'nin Harbiye Nazırı'na doğrudan doğruya emir ve talimat vermekte oluşudur. Bu durum ne millî teşkilât'a karşı onur meseleleri çıkaran Harbiye Nâzırı'nın ne de Osmanlı Devleti'nin bağımsızlığını korumak sorumluluğunu yüklenmiş olan kabinenin şeref ve haysiyetine dokunmuyor. Bu durumun, kendilerinin haysiyetini ve devletin bağımsızlığını çoktan zedelemiş olduğunu farketmek istemiyorlar.
Hiç olmazsa protesto etmiyorlar. Hiç olmazsa, bağımsızlığıınıza darbe vuran bu saldırı ve tecavüze aracılık edemeyiz diye feryada cesaret edemiyorlar... Cesaret edemiyorlar Efendiler, çünkü korkuyorlar. Nitekim korktukları başlarına geldi. Bunu yakında göreceğiz. Korkmamak için, insan haysiyetini ve millî gururun saldıraya uğrayamayacağı çevre ve şartlar içinde bulunmak gerekir. Buna değer vermeyenlerin, aslında bir insan için, bir millet için, hiçbir saldırıya uğratılmaksızın korunabiImesi, en büyük namus borcu olan kutsal kavramlar üzerinde çoktan saygısız ve duygusuz oldukları yargısına hak kazandırmaktadır.
İNSAF VE MERHAMET DİLENMEKLE MİLLET
İşLERİ, DEVLET İşLERİ GÖRÜLEMEZ
İnsaf ve merhamet dilenmekle millet
işleri, devlet işleri görülemez. Milletin ve devletin şeref ve bağımsızlığı
korunamaz...
"İnsaf ve merhamet dllenmek
gibi bir ilke yoktur. Türk milleti Türkiye'nin gelecekteki çocukları, bunu bir
an akıllarından çıkarmamalıdırlar".
Efendiler, C e m a l P a ş a'ya
komuta değişikliği ile ilgili noktalarda verdiğimiz cevabı bilginize
surımuİtum. Müsaade ederseniz, o cevabın baş tarafını oluşturan diğer noktalar
üzerindeki görüşlerimizi de özetleyeyim :
Temel noktalar üzerindeki
gÖrüşlerimiz şunlardı :
1- İtilâf Devletleri'nin her biri,
bütün Türkiye'den en büyük çıkarlarını sağlamak peşindedirler. Bu da,
Türkiye'de güvenilir bir dayanak noktasının elde edilmesini gerekli
kılmaktadır. Yabancılann açıktan açığa aleyhte görünmelerinin ve hoşnutsuz
olmalarının sebebini, kabinenin tarafsız tutumunda aramalıdır.
2
- Kabine bildiri yayınlamakta acele
etmemelidir. Bildiri, kabine durumunu sağlamlaştırdıktan sonra yayınlanmalıdır.
Kabinenin güçlü olması, her bakımdan Kuva-yı Milliye'ye dayandığı inancını
verecek bir davranış tarzını benimsemesiıve ve bunu bütün dünyaya göstermesine
bağlıdır.
Meclis toplandıktan ve orada
kuvvetli bir "Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu" meydana geldikten
sonra, bildiriye sıra gelebilir. Bildiri, her halde, Barış Konferansı'na
gidecek delegeler yola çıkmadan önce, fakat grupla görüş birliğine varılarak düzenlenmelidir.
Çünkü, böyle olmazsa hiçbir önem ve değeri olmayacaktır. Bir de, işe, kabul
edilecek yenilikleri duyurmakla başlamak doğru değildir. Aksine, bildiride
milletin bağımsızlığından ve ülkenin bütünlüğünden başlamak ve ancak bunun
sağlanması şartına bağlı olmak üzere, hükûmet işlerinin ana çizgilerini tespit
etmek yerinde olur.
Bu bildiriye temel olacak önemli
noktalar Sıvas Gene1 Kongresi'nin bildiri ve tüzüklerinde yer almıştır. Orada,
gelecekteki sınırlar, devlet ve milletin bağımsızlığı, azınlıklann haklan,
yabancı himayesinin milletçe nasıl karşılandığı gibi hususlar açıklanmıştır.
Böyle bir bildiri şimdiden hazırlanır ve Meclis'in açılışında çoğunluk grubuyla
görüşüldükten sonra ilan edilir. Uygun olanı budur.
3
- Dahiliye Nâzırı'nın çekilmesiyle kabinede
bir bunalım doğmasına sebep görülmemektedir. Böyle bir düşünceden, Dahiliye
Nazırı'nı sadrazam olarak kabul ettiğiniz anlamı çıkar. Bir kabinede bunalım
ancak hükûmet başkanının çekilmesiylo çıkabilir. Kabinenin Dahiliye Nazırı İ e
r i f P a ş a' ya, onun da F e r i t P a ş a'ya bağlı olduğu anlaşılıyor.
Meclis açıldıktan sonra, Dahiliye ve
Hariciye Nâzırlan'nın kesin olarak değiştirilecekleri yolundaki işareti
anlayamadık. Bu nâzırlar şim diden böyle bir söz verdiler mi?
Düşmanların Meclis'i açtırmak
istemeyecekleri tabiîdir. Yalnız, Padişah'ın, Meclis'i dağıtma ihtimali de
düşünülebilir mi? Eğer böyle bir ihtimal varsa, o halde Meclis'i, İstanbul'da
dağıtmak ve milleti Meclissiz bırakmak için mi topluyoruz? Bu bakımdan,
Padişah'ın bu konudaki görüşlerinin hey'etimizce kesin olarak şimdiden
bilinmesi gerekir ki, milletvekillerini İstanbul dışında güvenli bir yerde
toplamak için teşebbüslerde bulunalım. Aksi halde, Meclis İstanbul'da toplanmak
yüzünden yukarıda belirtilen durumlara düşerse, bunun sorumluluğu İstanbul'da
toplanmasını ısrarla isteyenlere ait olacaktır.
4
- Milletvekillerinin görüşmelerde
bulunmak üzere Ankara'ya gel- meleri yararlıdır.
ANKARA HALKI İLE YAKINDAN TANIşMAK
İÇİN VERDİĞİM KONFERANS
Efendiler, beni gerçekten samimî,
parlak ve güven verici duygularla karşılamış olan sayın Ankara halkı ile daha
yakından tanışmak ve onlarla börüşmek bir görev hükmünde idi. Onun için,
görüşmek üzere davet ettiğimiz milletvekillerinin gelınelerini beklediğimiz
günlerde, toplanmış olan sayın Ankaralılara, bir konferans vermiştim (Belge :
220).
Bu konferansın temel noktaları
üzerinde kısaca konuşayım :
W i l s o n prensipleri : Bu
prensiplerin 14 maddesinden Türkiye ile ilgili olanları vardı. Zaten yenilmiş
ve Ateşkes Anlaşması imzalamış Osmanlı Devleti, bu prensiplerin gönül okşayıcı
ve göz aldatıcı manzarasıyla bir süre oyalandı.
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan
Mondoros Mütarekesı'nin maddeleri ve bu maddeler arasında özellikle yedincisi,
beyni yakan ateşten bir zehirdi. Yalnız bu madde, vatanın geri kalan kısmını
düşmanların işgal ve istilâsına hazır bulundurmaya yeterdi.
İstanbul'da biribiri ardınca gelen
ve âciz kimselerden kurulmuş olan kabineler, şerefsiz, haysiyetsiz ve aşağılık
görünüşleriyle, suçsuz ve Tanrı'ya bel bağlamış olan milletin sembolü olarak
tanındı; değer vermeye lâyık görülmemeye başlandı. Bu yüzden dünyanın medenî
devletleri medeniyetin gereklerini unutacak kadar saygısız oldular. Öteden beri
Türk milleti aleyhinde bütün dünyada yapılan en mantıksız propagandalar, her
zamankinden çok kulak vermeye değer bulundu.
Dokuz aydan beri, başlayan milli
uyanış ve faaliyet, durumu ve görünüşü değiştirdi ve daha, çok değiştirecektir.
Millet kurulmuş olan birliği korur ve bağımsızlığı için fedakârlıktan
çekinmezse başarı muhakkaktır. Erzurum ve Sıvas Kongrelerinde alınmış olan
kararlar, milletin gerçekleştireceği amaçların temelini oluşturur.
Ferit Paşa Kabinesi'ni düşüren
millettir. Fakat Ali Rıza Paşa Kabinesi'ni iktidar mevkiine getirmiş olma
sorumluluğu millete ait değildir. Bununla birlikte anlaşma durumundavız.
ANKARA'YA GELEN MİLLETVEKİLLERİYLE
YAPTIĞIM TEMASLAR
Efendiler, şimdi Ankara ya gelen
milletvekilleriyle ya pılan temas ve görüşmelere gelelim :
Milletvekilleri, aynı günde veya
günlerde toplu olarak bulunamadılar. Teker teker veya küçük gruplar haünde
gelip gittiler. Bu zatların veya hey'etlerin hepsine, ayrı ayrı ve hemen hemen
aynı temel noktaları günlerce üst üste tekrarlamak zorunda kaldık.
Herşeyden önce, manevî gücün, kalp
ve vicdan gücünün yüksek tutulması şarttır. Bunu bilirsiniz. Biz de bu gücü
artırmak üzere :
Önce içteki ve dıştaki duzumun güven
ve ferahlık verici nitelikte gelişen noktalarını ve yönlerini araştırarak
açıklamaya ve ispata çalıştık. Snnra, belirli bir amaç etrafında bilinçli ve
azimli olarak birleşmenin sarsılmaz bir güç olduğu gerçeğini, yorulmaksızın
tekrar ettik.
Bir toplumun yaşamasının ve
mutluluğunun, ancak gayelerinde ve gayelerinin gerçekleştirilmesinde tam bir
birlik halinde bulunmasına bağlı olduğunu açıkladık. "Vatanın kurtuluşu,
istiklâlin kazanılması" hedefine yönelmiş bulunan millî birliğimizin,
köklü ve düzenli bir teşkilâtın varlığına ve bu teşkilâtı iyi yürütüp
yönetebilecek yetenekli kafaların ve enerjilerin, bir tek beyin ve bir tek
enerji halinde birleşmiş ve kaynaşmış olmasına bağlı bulunduğunu söyledik. Bu
münasebetle İstanbul'da açılacak Meclis-i Meb'usan'da güçlü ve dayanışmalı bir
grubun kurulması zaruretini ortaya koyduk.
Millet, tarihin, ancak devletlerin
yıkılış ve çöküş gibi bunalımlı zamanlarında kaydettiği çok önemli ve tehlikeli
anları yaşıyordu. Böyle anlarda, talih ve kaderini doğrudan doğruya kendi eline
almakta gaflet gösteren milletlerin, gelecekleri karanlık ve felâketlerle
doludur.
Türk milleti bu gerçeği anlamaya
başlamıştı. Bu kavrayış sonucuydu ki, kurtuluş ümidi vaadeden her samimî
işarete koşmaktaydı. Ancak , bir toplumun, uzun yüzyılların uyuşturucu yönetim
ve terbiyesinin etkisinden bir günde, bir yılda kurtulup serbest kalabileceğini
düşünmek ve kabul etmek doğru değildir.
Bu sebeple, durumu ve gerçeği
bilenler, ellerinden geldiği kadar, bağlı bulundukları millete ışık tutup yol
göstererek, ona kurtuluş hedefine yürümekte önderlik etmeyi en büyük insanlık
görevi bilmelidirler.
TÜRK MİLLETİNİN EN BELİRGİN İSTEK VE
İNANCI:KURTULUş
Türk milletinin kalbinden,
vicdanından doğan ve ilham alan en köklü en belirgin istek ve inancı belli
olmuştu : Kurtuluş...
Bu kurtuluş feryadı Türk vatanının
bütün ufuklarında yankılanmaktaydı. Milletten başka bir açıklama beklemeye
gerek yoktu. Artık bu isteği dile getirmek kolaydı. Nitekim, Erzurum ve Sıvas
Kongrelerinde millî istek açıkça ortaya konmuş ve dile getirilmişti.
Bu kongrelerde alınan kararlara
bağlı olduklarını bildirdikleri için milletçe vekil seçilen kimseler, her
şeyden önce, bu kararlara bağlı şahıslardan oluşan ve bu kararları ilân eden
dernekle ilişkili bulunduklarını gösterir ad taşıyan bir grup kuruculardı :
"Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu"... İşte bu grup, millî teşkilâta ve
dolayısıyla millete dayanarak, her nerede olursa olsun, milletin kutsal
gayelerini cesaretle dile getirecek ve savunacaktı.
MİSAK-I MİLLİ HAZIRLANIYOR
Efendiler, milletin emel ve
gayelerinin kısa bir programın temelini oluşturacak şekilde topluca ifadesi de
görüşüldü. Misak-ı Millî adı verilen bu programın ilk müsveddeleri de, bir
fikir vermek maksadıyla kaleme alındı. İstanbul Meclisi'nde bu ilkeler
gerçekten toplu bir şekilde yazılmış ve tespit olunmuştur.
Efendiler, görüştüğümüz her şahıs
veya bütün şahıslar, bizimle düşünce ve görüş birliği yaparak ayrılmışlardı.
Fakat, İstanbul Meclisi'nde, "Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Grubu" diye
bir grubun kurulduğunu işitmedik. dik. Niçin?! Evet, niçin? Buna bugün cevap
isterim!
Çünkü, Efendiler, bu grubu kurmayı
vicdan borcu, millet borcu bilmek durum ve kabiliyetinde bulunan efendiler
inançsız idiler... korkak idiler... cahil idiler...
İnançsız idiler; çünkü, millî
dâvânın ciddiliğine ve kesinliğine ve bu dâvanın dayanağı olan millî teşkilâtın
sağlamlığına inanmıyorlardı.
Korkak idiler; çünkü, millî
teşkilâttan olmayı tehlikeli görüyorlardı.
Cahil idiler; çünkü, tek kurtuluş
dayanağının millet olduğunu ve olacağını takdir edemiyorlardı. Padişah'a
dalkavukluk ederek, yabancılara hoş görünerek, yumuşak ve nazik davranarak
büyük gayelerin gerçekleşleştirebileceği gafletini gösteriyorlardı.
MİLLİ ÜLKÜ VE MİLLİ TEşKİLATIN KISA
BİR ZAMANDA SAĞLADIĞI şEREF VE VARLIĞI
KÜÇÜMSEYENLER
Bundan başka, Efendiler, nankör ve
bencil idiler.. Millî ülkü ve millî teşkilâtın kısa bir zamanda sağladığı şeref
ve varlığı küçümsüyorlarâı. Ortaya çıkmış olan durum ve varlığın kolayca elde
edilmiş olduğu zan ve vehmine kapılmakla çirkin gururlarını tatmin sevdasına
düşüyorlardı...
Erzurum'da, Sıvas'ta söylenmiş ve
tespit edilmiş bir adı, olduğu gibi kabul etmek küçüklük olmaz mıydı?! O addan
daha anlamlı bir ad mı yoktu?!
Evet, işittik Efendiler; varmış :
"Fellâh-ı Vatan Grubu"
Efendiler, geçmişe ait safhaları ve
olayları burada anlatabileceğim çerçeve içinde, gerçeğe uygun olarak tespit
etmek kararındayım. Bu sebeple, tam üzerinde durduğumuz noktayla ilgili bir
konuyu da büyük bir samimiyetle bilgilerinize sunacağım.
ANKARA'DA TOPLANMA DÜşÜNCESİ
Ben, Meclis-i Mebusan'ın,
İstanbul'da saldırıya uğrayacağını, dağılacağını, kesîn olarak
bekliyordum.Böyle bir durum karşısında alınacak tedbiri kararlaştırmıştım.
Hazırlığımız ve gerekli düzenlemelerimiz de başlamıştı : Ankara'da
toplanmak...
İşte bu görevi yaparken, milletçe
yanlış anlaşılmaya yol açmamak için, tedbir olarak da bir şey düşünmüştüm :
Meclis-i Mebusan Başkanlığına seçilmek. Bundan beklediğim, dağıtılan
milletvekillerini Meclis-i Mebusan Başkanı sıfat ve yetkisiyle yeniden davet
etmekti. Gerçi bu tedbir, ancak görünüşü kurtarmak için ve geçici olarak işe
yarayabilirdi. Fakat böyle bunalımlı zamanlarda, yararı geçici de olsa, her
türlü tedbirin alınmış olması her halde gereksiz sayılamazdı. . .
Gerçekte İstanbul'a gitmeyecektim.
Fakat bunu açığa vurmaksızın, zaman kazanacak ve durum bir süre için uzakta
bulunuyormuşum gibi ayarlanarak, Meclis, başkan vekilleri vasıtasıyla idare
olunacaktı.
Bu tedbirin uygulanması, elbette,
Meclis'e giden ve gerçek durumu kavramış olması gereken arkadaşların yardım ve
gayretleri ile mümkün olabilecekti.
Efendiler, bu konuyu gereken
kimselere açtım. Düşünce ve görüşlerimi uygun buldular. Bu yolda
çalışacaklarına söz ve güvence vererek İstanbul'a gittiler.
Ancak, pek az, belki bir veya iki
arkadaştan başkasının, bu düşüncenin sözünü bile etmediklerini öğrendim.
Bu konuda hâkim olan düşünce ve mantık
şuymuş : Bunca milletvekilleri içinde Meclis Başkanı olabilecek değerde bir
adam bile yok mudur ki, Meclis'te bulunmayan bir milletvekilini kendi yokken
başkan seçeceğiz... Meclisi oluşturan sayın üyeleri bu kadar yetersiz
göstermek, yabancılar üzerinde kötü etki yapmaz mı?
Bir başka mantık da, Meclis
Başkanlığı'na Kuva-yı Milliye Başkanı'nı seçmek, daha ilk günden, Meclis
üzerine şüphe ve saldırıyı çekme fırsatı vermektir. Bu da akıl kârı
olamaz.
Böyle düşünen ve mantık
yürütenlerin, bana pek de uzak insanlar olmadığını görenler, susmayı tercih
etmişler...
Efendiler, itiraf etmeliyim ki, bu
tedbirin alınmamış olması, Meclis dağıldıktan sonra beni küçük bir güçlükle
karşılaştırmıştır. Bu noktayı da sırası gelince bilginize sunacağım.
HARBİYE NAZIRI CEMAL PAşA'NIN İşTEN
UZAKLAşTIRILMASI TEKİFİ KARşISINDA ALİ
RIZA PAşA KABİNESİ
Efendiler, Meclis-i Mebusan 12 Ocak
1920 tarihinde açılmıştı. Aşağı yukarı on gün sonra, Harbiye Nâzırı'nın 21 Ocak
1920 tarihli telgrafını aldım. Olduğu gibi bilginize sunuyorum :
Geciktirilmesi sorumluluğu
gerektirir. Harbiye, 2l.l.1920
Ankara'da 20' nci Kolordu
Komutanlığı'na
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne
:
İngilizler, hükûmete verdikleri bir
notada, benimle Cevat Paşa Hazretleri'nin görevden çekilmemizi istediler.
Kabinece şiddetli bir ret cevabı verildiyse de,durum kabinenin yerinde kalmasını
ve yalnız benimle Cevat Paşa'nın çekilmemizi gerektirdi. Harbiye Nezareti'ne
Salih Paşa vekâlet edecektir. Kabineyi güç duruma sokacak bir davranışta
bulunulmamasını rica ederim. Aksi halde, durum, tasavvur buyurduğunuzdan daha
tehlikeli olur.
Harbiye Nazırı
Cemal
Bu telgraf 22 Ocakta elimize
geçmişti. Hemen telgraf başında, saat 11.30'da şu telgrafı yazdım :
Harbiye
Nâzırı Cemal Paşa Hazretleri'ne 22.1.1920
1 - Verilen notayı olduğu gibi lûtfeder misiniz?
2 - Yapılan teklifi yerine
getirmekte acele etmeyiniz. Notayı inceledikten sonra görüşlerimizi arz
edeceğim.
Mustafa Kemal
Cemal Paşa 'nın, imzasını gizleyerek
verdiği karşılık şuydu :
Çok ivedi Kadıköy, 22.1.1920
Ankara'da
20' nci Kolordu Komutanlığı'na Mustafa
Kemal Paşa Hazretleri'ne :
Notanın kısaltılmış sureti
aşağıdadır :
1
- Özel olarak seçilmiş subayların
Kuva-yı Milliye kurmaylıklarına göderilmeleri,
2
- 14' ûncü Kolordu'dan bir kısım
erleri ayırıp terhis etmek suretiyle Kuva-yı Milliye'ye asker
gönderilmesi,
3
- Top kaması ve diğer malzemenin
kaçırılması,
4
- Zonguldak'tan İstanbul'a gelen
taburun geri gönderilmesini geciktirmek,
5
- Afyonkarahisar'dan Alaşehir'e alay
nakletmek,
6
- Bursa'dan Bandırma'ya bir alay
nakletmek,
7
- Bu işlerde, Harbiye Nâzırı ile
Genelkurmay Başkanı'nın şahsen rolleri olduğu anlaşılmıştır. Kırk sekiz saat
içinde bu iki şahsın görevlerinden uzaklaştırılması.
Dikkat buyurulursa, Aydın cephesi
meselesi bu notada söz konusu bile değildir. Bu notaya cevap olarak :
"bir, iki, üçüncü maddeleri yalandır. Dördüncü maddenin konusu benim
zamanımda değildir. Ben, müracaatları üzerine geri gönderdim. Beşinci madde ile
ilgili konuda, türrıen komutanını değiştirdim. Altıncı maddedeki Ahmet Anzavur
konusu da güvenlikle ilgilidir. Bu konuda yazışmalarımız vardır. İimdi de
dosyalar incelenirse anlaşılır" denildi. Kabul etmediler.
Bunun üzerine üç şık üzerinde duruldu : Notaya birinci cevaptan sonra cevap vermemek ve hükümlerine kulak asmamak, kabinenin toptan görevden çekilmesi, benim görevden çekilmem. Birinci şık uygulanacak olursa, burada bir rezalet çıkmasından korkulurdu. İkinci şıkkın kabulü durumunda, zaten istediklerinin olacağı ve Ferit Paşa'nın kabinenin başına geleceği düşünüldü, Bu bakımdan benim görevden çekilmem ve Nezaret'in vekâletle idare edilmesi tercih edildi. Her halde, kararınızın önce bana bildirilmesini rica eder, sizlere üstün saygılarımı sunarım efendim (Ferik Cemal),
Bunun üzerine üç şık üzerinde duruldu : Notaya birinci cevaptan sonra cevap vermemek ve hükümlerine kulak asmamak, kabinenin toptan görevden çekilmesi, benim görevden çekilmem. Birinci şık uygulanacak olursa, burada bir rezalet çıkmasından korkulurdu. İkinci şıkkın kabulü durumunda, zaten istediklerinin olacağı ve Ferit Paşa'nın kabinenin başına geleceği düşünüldü, Bu bakımdan benim görevden çekilmem ve Nezaret'in vekâletle idare edilmesi tercih edildi. Her halde, kararınızın önce bana bildirilmesini rica eder, sizlere üstün saygılarımı sunarım efendim (Ferik Cemal),
Başyaver Salih
Cemal Paşa, bu notada, Aydın
cephesinin söz konusu edilmediğini diğini işaret etmekle bilmem ne demek
istiyor? İüphe yok ki, söz konusu olan Aydın cephesidir, ona yardımdır ve
Kuva-yı Milliye'dir. Yalnız, Cemal Paşa dolaylı yoldan bütün bunlara Hey'et-i
Temsiliye'nin sebep olduğunu anlatmak sevdasındadır.
Cemal Paşa'ya, bu telgrafına
karşılık olarak verdiğim cevapta, şu emri verdim :
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa
Hazretleri'ne 22.1.1920
Görevden çekilmek suretiyle İngilizlerin
isteğine uymanız, öyle tehlikeli bir durum yaratır ki, sizin görevden
çekilmemekle ortaya çıkacağını düşündüğünüz tehlikeden daha ağırdır. Bundan
başka, Hey'et-i Temsiliye'nin bir temsilcisi durumunda olan zâtıdevletlerinin,
haberi olmaksızm ve onun görüşüne uymayarak çekilmeniz kabul edilemez.
İngilizlerin, sizi zorla görevden ayırmaları ihtimali bile bizce hesaba katılmış ve hemen tedbirleri alınmıştır. Bu duruma göre önce notayı olduğu gibi bildiriniz sonra durum hakkında bligi vererek kararımızı beklemeniz ve sarsılmaz bir dayanıklılıkla göreviniz başında kalmanız kesin isteğiınizdir. Hey'et-i Temsiliye adına Mustafa Kemal Ali Rıza Paşa 'ya da şu telgrafı yazdım :
İngilizlerin, sizi zorla görevden ayırmaları ihtimali bile bizce hesaba katılmış ve hemen tedbirleri alınmıştır. Bu duruma göre önce notayı olduğu gibi bildiriniz sonra durum hakkında bligi vererek kararımızı beklemeniz ve sarsılmaz bir dayanıklılıkla göreviniz başında kalmanız kesin isteğiınizdir. Hey'et-i Temsiliye adına Mustafa Kemal Ali Rıza Paşa 'ya da şu telgrafı yazdım :
Ankara, 22.1.1920
Sadrazam Hazretleri'nin Yüksek
Katına
İngilizlerin, Harbiye Nâzırı'nın ve
Genelkurmay Başkanı'nın değiştirilmesini istemeleri, devletin siyasî
bağımsızlığına kesin bir tecavüzdür. Bu tecavüz, bir süreden beri vatanımızın
bölûşûlmesi ve siyasi varlığımızın yok edilmesi yolunda, dünya kamuoyunda
süregelen tartışmalann kesin bir karara bağlanmış olması sonucu mudur?
Yoksa, siyasî varlığımızı yok etme yolunda yapılacak teşebbüslerin ne sonuç vereceğini anlamak için yapılmış bir deneme midir? Yoksa, İtilâf Devletleri'nin alıştıkları gibi, birbirinin olurunu ve kararını alma gereğini duymaksızın, tek başına nüfuz kullanma yolunda bir davranış mıdır? Bunlan ayırt edebilecek bilgilere sahip değiliz ve sahip olamayız.
Yine, Yunanlıların Salihli cephesinde başlayan taarruzlannın, bu teşebbüslerle ilişki derecesini de kestiremeyiz. Ancak, siyasî bağımsızlığımıza karşı yapılan bu açık tecavüze devletçe ses çıkarmaz, milletçe susarsak, siyasî varlığımız aleyhindeki en kötü karar ve uygulamalara kendimizin yol açmış olacağına hiç şüphemiz yoktur.
Bu bakımdan, İngilizlerin İstanbul'da yapabilecekleri saldınlar ne şekil ve dereceye varacak olursa olsun, içeride ve 'dışarıda Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne dayandığı bilinen hükûmetin, bu teklifi şİddetle reddetmesini, Nâzır ile Genel Kurmay Başkanı'nı mutlaka yerlerinde bırakılmasını kesinlikle istiyoruz. Bunun dışında gösterilecek bir uysallık, yalnız milletin bağımsızlığına ve varlığına ters düşmez, aynı zamanda, hükûmeti millete karşı vermiş olduğu sözden dönmüş ve bağımsızlık uğrundaki millî mücadelemizi geciktirmiş ve gûçleştirmiş bir duruma da sokar.
Bu bakımdan Hükümet kabul etmiş olsa bile, biz Hükûmet'in Hey'etimize karşı üstlenmiş olduğu görevi yerine getirmemekle, milletten almış olduğu gücü tamamen kaybetmiş olduğunu ve bağımsızlığımızı tehlikeye düşüren tavır ve hareketlerinden dolayı Hükûmet'i sorumlu saydığımızı ilân etmek zorunda kalırız.
Hükûmetin direnmesi karşısında, İngilizler, Harbiye Nâzırı'nı zorla görevden uzaklaştınna ve bütün hükumeti düşürme yoluna bile başvursalar, bu durum, gerek dışarıya gerek içeriye karşı, onların emriyle Nâzır'ı feda etmekten daha elverişlidir. Durumun gelişme sathaları üzerine bir iki saate kadar siz Sadrazam Hazretleri'nin cevap vermelerini istirham ederiz.
İstanbul ile haberleşme İngilizler tarafından engellenirse, milli bağımsızlık uğruna millî ve dinî cihat ilân etme yolunda ilerleyeceğiz. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Yoksa, siyasî varlığımızı yok etme yolunda yapılacak teşebbüslerin ne sonuç vereceğini anlamak için yapılmış bir deneme midir? Yoksa, İtilâf Devletleri'nin alıştıkları gibi, birbirinin olurunu ve kararını alma gereğini duymaksızın, tek başına nüfuz kullanma yolunda bir davranış mıdır? Bunlan ayırt edebilecek bilgilere sahip değiliz ve sahip olamayız.
Yine, Yunanlıların Salihli cephesinde başlayan taarruzlannın, bu teşebbüslerle ilişki derecesini de kestiremeyiz. Ancak, siyasî bağımsızlığımıza karşı yapılan bu açık tecavüze devletçe ses çıkarmaz, milletçe susarsak, siyasî varlığımız aleyhindeki en kötü karar ve uygulamalara kendimizin yol açmış olacağına hiç şüphemiz yoktur.
Bu bakımdan, İngilizlerin İstanbul'da yapabilecekleri saldınlar ne şekil ve dereceye varacak olursa olsun, içeride ve 'dışarıda Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne dayandığı bilinen hükûmetin, bu teklifi şİddetle reddetmesini, Nâzır ile Genel Kurmay Başkanı'nı mutlaka yerlerinde bırakılmasını kesinlikle istiyoruz. Bunun dışında gösterilecek bir uysallık, yalnız milletin bağımsızlığına ve varlığına ters düşmez, aynı zamanda, hükûmeti millete karşı vermiş olduğu sözden dönmüş ve bağımsızlık uğrundaki millî mücadelemizi geciktirmiş ve gûçleştirmiş bir duruma da sokar.
Bu bakımdan Hükümet kabul etmiş olsa bile, biz Hükûmet'in Hey'etimize karşı üstlenmiş olduğu görevi yerine getirmemekle, milletten almış olduğu gücü tamamen kaybetmiş olduğunu ve bağımsızlığımızı tehlikeye düşüren tavır ve hareketlerinden dolayı Hükûmet'i sorumlu saydığımızı ilân etmek zorunda kalırız.
Hükûmetin direnmesi karşısında, İngilizler, Harbiye Nâzırı'nı zorla görevden uzaklaştınna ve bütün hükumeti düşürme yoluna bile başvursalar, bu durum, gerek dışarıya gerek içeriye karşı, onların emriyle Nâzır'ı feda etmekten daha elverişlidir. Durumun gelişme sathaları üzerine bir iki saate kadar siz Sadrazam Hazretleri'nin cevap vermelerini istirham ederiz.
İstanbul ile haberleşme İngilizler tarafından engellenirse, milli bağımsızlık uğruna millî ve dinî cihat ilân etme yolunda ilerleyeceğiz. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti Hey'et-i Temsiliyesi
adına
Mustafa Kemal
O gün C e m a 1 P a ş a 'ya da şu
telgrafı yazdım :
Kişiye özel, çok ivedi
22.1.1920
Harbiye Nazırı Cemal Paşa
Hazretleri'ne
İngilizlerin emri üzerine Harbiye
Nezareti görevinden ayrıldıkları anlaşılıyor. Devlet ve milletmizin
bağımsızlığını tehlikeye düşüren bu çekilme durumunu, ne olursa olsun, kabul
etmemek sizin ve bizim görevimiz gereğidir. Biz görevimizi sonuna kadar yerine
getirmek için her türlü tedbiri alıyoruz.
Sizi de, makamınıza oturup nâzırlığınızı yürütmek suretiyle görevinizi yerine getirmeye davet ediyoruz. Eğer şahsl bir sebep veya başka bir düşünceyle kalmak istemiyorsanız, İngilizlerin notası üzerine değil, hür bir milletin nâzırına yaraşır şekilde ayrılırsanız Konuyu, şahsi bir görüş açısından değil, bu müdahale, vatanımız için hatıra gelebilecek ağır felâketlerin başlangıcı olabilir, görüşünden hareket ederek değerlendirmenizi rica ederiz. Nezaret'ten bu şekilde çekilmeniz, İngilizlerin müdahalesini ve millî bağımsızlığın tehlikeye düşnıesini kolaylaştıracaktır.
Eğer görev başına gelmemekte ısrar ederseniz, İngilizlerin milletin bağımsızlığına tecavüz ettiklerini ilân ederken, Harbiye Nazırı'nın da vatanî görevini yerine getirınemek. ten sorumlu olduğunu ağır bir dille eklemek zorundayız. Notada yazılanları bir gün sonra bildirmeniz ve şimdi de Hey'et'imizle ilişki kuramayacak şekilde uzaklaşmanız, durumu ağırlaştırmaktadır. Cevap vermenizi diler ve rica ederiz.
Sizi de, makamınıza oturup nâzırlığınızı yürütmek suretiyle görevinizi yerine getirmeye davet ediyoruz. Eğer şahsl bir sebep veya başka bir düşünceyle kalmak istemiyorsanız, İngilizlerin notası üzerine değil, hür bir milletin nâzırına yaraşır şekilde ayrılırsanız Konuyu, şahsi bir görüş açısından değil, bu müdahale, vatanımız için hatıra gelebilecek ağır felâketlerin başlangıcı olabilir, görüşünden hareket ederek değerlendirmenizi rica ederiz. Nezaret'ten bu şekilde çekilmeniz, İngilizlerin müdahalesini ve millî bağımsızlığın tehlikeye düşnıesini kolaylaştıracaktır.
Eğer görev başına gelmemekte ısrar ederseniz, İngilizlerin milletin bağımsızlığına tecavüz ettiklerini ilân ederken, Harbiye Nazırı'nın da vatanî görevini yerine getirınemek. ten sorumlu olduğunu ağır bir dille eklemek zorundayız. Notada yazılanları bir gün sonra bildirmeniz ve şimdi de Hey'et'imizle ilişki kuramayacak şekilde uzaklaşmanız, durumu ağırlaştırmaktadır. Cevap vermenizi diler ve rica ederiz.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
Sadrazam ile telgraf başında şu
yazışmalar yapıldı :
Bâbıâli, 22.1.1920
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti
Hey'et-i Temsiliyesi'ne
Harbiye Nâzırı C e m a l P a ş a'nın
kabineden çekilmesi ve Genelkurmay Başkanı C e v a t P a ş a'nın
değiştirilmesi, yalnız İngilizler tarafından istenmiş değildir. İngiliz,
İtalyan ve Fransız temsilcileri, Bâbıâli'ye ortak bir ültimatom vererek ve gerekçe
göstererek, kırk sekiz saat içinde bu talebin yerine getirilmesini
istemişlerdir. Bu ağır teklif karşısında, kabinece durumu enine boyuna tartışan
uzun görüşmelerden sonra, toptan çekilmeye karar verildi. Meclis-i Meb'usan
toplanmış olsaydı, kabinece başka türlü hareket edilmek mümkündü. Tekliflerini
geri aldırmak üzere, üç devlet tezrısilcisi nezdinde, ileri sürdükleri
gerekçeler çürütülerek gerekli teşebbüslerde bulunuldu.
Temsilciler isteklerinde direndiler.
Kabinenin istifası kesinleşınişken, C e m a l P a ş a, Meclis-i Meb'usan'ın
daha görüşmelere başlayamadığı bir zamanda, kabinenin çekilmesinin vatanın
yüksek çıkarlarına akırı düşeceğini belirterek ve böyle bunalımlı bir zamanda
kabinenin istifasının, İstanbul'u Anadolu'dan ayırmaya kadar varan tehlikeli
sonuçlar doğuracağını ileri sürerek, kendisinin istifası ile işin çözüme
bağlanmasını tercih etmiştir.
Konunun gelişme safhaları bundan ibarettir, Meclis-i Meb'usan'ın en geç bir iki güne kadar çoğunluğu sağlayarak toplanması kesinleşmiş olduğundan, hükûmet bütün sorunları Meclis'in gözleri önüne serecektir, Tarafınızdan bu konuda hiçbir girişimde bulunulmaması gerekir.
Çünkü, söz sahibi Meclis-i Meb'usan'dır. Nâzırlar durumun ağırlığını kavradıklarından ve yaptıklarının doğru olduğuna inandıklarından, en az zararlı olanı seçmişlerdir. Müdahalelere son verileceği, Cumartesi sabahına kadar bildirilmediği takdirde, kabinenin iktidardan çekileceği ve bundan doğacak olayların
Konunun gelişme safhaları bundan ibarettir, Meclis-i Meb'usan'ın en geç bir iki güne kadar çoğunluğu sağlayarak toplanması kesinleşmiş olduğundan, hükûmet bütün sorunları Meclis'in gözleri önüne serecektir, Tarafınızdan bu konuda hiçbir girişimde bulunulmaması gerekir.
Çünkü, söz sahibi Meclis-i Meb'usan'dır. Nâzırlar durumun ağırlığını kavradıklarından ve yaptıklarının doğru olduğuna inandıklarından, en az zararlı olanı seçmişlerdir. Müdahalelere son verileceği, Cumartesi sabahına kadar bildirilmediği takdirde, kabinenin iktidardan çekileceği ve bundan doğacak olayların
sorumluluğunun kendisine ait
olazmayacağı bildirilir. (Sadrazam)
Efendiler, Sadrazam Paşa kendilerine
hakaret edene değil de bize dehşetli bir ültimatom veriyor.
Sadrazam Paşa Hazretleri'ne Kongre,
22.1.1920
Yüksek şahsiyetlerinin telgrafları
üzerine, Hey'et-i Temsiliye'ce bir karar alınmak için, öncelikle üıltimatom
suretinin olduğu gibi bilinmesine kesin bir ihtiyaç vardır. Bunun lûtfen
bildirilmesini arz ve rica ederim.
Hey'et-i Temsiliye adına Mustafa
Kemal
Erenköy, 22/23.l.1920
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti
Hey'et-i Temsiliyesi'ne
C : Görüşüldükten sonra
bildirilecektir.
Sadrazam Ali Rıza
Burada söylemeliyim ki, hükûmet bu
nota suretini bize olduğu gibi vermek istememiş ve vermemiştir.
Sadrazama verdiğim cevap şudur
:
Sadrazam HazretIeri'nin Yüksek
Katına 22.1.1920
Ültimatom suretini gördükten sonra
kesin kararı sınacağız. Ancak, durum değerlendirilirken dayanılan ilkelerde,
hükûmetle aramızda görüş ayrılığı vardır. Önce onu ortadan kaldırmak isteriz.
Hükûmet bizim arz ettiğimiz hususları kendi işlerine müdahale olarak kabul
etmiş, yani dıştan gelen müdahaleleri bir yana bırakarak, bir iç mes'ele
karşısında bulunduğunu sanmıştır.
Olayı, yalnızca, yabancıların bir nâzırı değiştirebilmesi açısından düşünmek gerekir. Üstelik, burada Harbiye Nâzırı'nın şahsı da söz konusu değildir. Aynı durumda başka bir nâzır veya herhangi bir şahıs bulunnıuş olsaydı, olay yine bu şekilde yorumlanacaktı.
Öte yandan, nâzırın değiştirilmesini emreden kuvvetin, Meclis-i Meb'usan'ın toplanmasına ve hükûmetin yapacağı açıklamadan sonra Meclis'in bir karar almasına müsaade edip etmeyeceği de şu anda belli değildir. Meclis-i Meb'usan söz sahibi olmadan önce, oldubittiler birbirini kovalar ve dış olayların niteliğine uygun
Olayı, yalnızca, yabancıların bir nâzırı değiştirebilmesi açısından düşünmek gerekir. Üstelik, burada Harbiye Nâzırı'nın şahsı da söz konusu değildir. Aynı durumda başka bir nâzır veya herhangi bir şahıs bulunnıuş olsaydı, olay yine bu şekilde yorumlanacaktı.
Öte yandan, nâzırın değiştirilmesini emreden kuvvetin, Meclis-i Meb'usan'ın toplanmasına ve hükûmetin yapacağı açıklamadan sonra Meclis'in bir karar almasına müsaade edip etmeyeceği de şu anda belli değildir. Meclis-i Meb'usan söz sahibi olmadan önce, oldubittiler birbirini kovalar ve dış olayların niteliğine uygun
tedbirlerin
alınması gecikirse, bundan doğacak sorumluluğun da hey'etimize ait olmayacağı
kabul buyurulur. Meclis-i Meb'usan gerçekten toplanır ve çalışmaya başlarsa,
hükûmete hiçbir şey için başvuramayacağımız tabiîdir. Notayı yalnız
İngilizlerin değil, İtilâf Devletleri'nin birlikte vermiş olmaları, bu konunun
önemini kavramak için ayn bir sebeptir.
Hey'et-i
Temsiliye adına Mustafa Kemal
C e m a l P
a ş a, son telgrafımıza, 23/24 Ocakta verdiği karşılıkta, çekilmesinin zaruri
olduğundan ve Millî Meclis'in nasıl bir davranış içinde olacağını beklemek
gereğinden söz ediyordu (Belge : 221 ).
Efendiler,
aynı gün öğle vakti, Ankara, Erzurum, Sıvas, Diyarbakır, Bandırma, Balıkesir,
Konya, Edirne, İstanbul ve Bursa'da bulunan komutânlara durum ve göri.işümüz
bildirilerek dikkatleri çekildi ve düşünceleri soruldu (Belge : 222).
İstanbul'daki
10'uncu Kafkas Tümeni Komutanı Kemalettin Sami Bey'e de (Berlin Büyükelçisi
Kemalettin Sami Paşa'dır), ayrıca şu emri verdim :
10' uncu
Kafkas Tümeni Komutanlığı'na 22.l.l920
Hemen R a u
f B e y'i bularak durumu birlikte ve güvenlik tedbiri alarak takip etmenizi
rica ederiz.
İngilizlerin
isteğini yerine getinnek kesinlikle doğru olmaz. Buraca o bakımdan âcil
tedbirler alındı.
İstanbul'daki
telgraf haberleşlerini güven altına almanız gerekir (Belge : 223).
Efendiler,
Rauf Bey, Bekir Sami, Cami Bey ve bütün tün milletvekillerine de Kafkas Tümeni
Komutanı K e m a l, Müstahkem kem Mevki Komutanı İ e v k e t ve Harbiye
Nezareti Başyaveri S a l i h B e y 'ler vasıtalarıyla ve şifreli telgrafla şu
tebliğde bulundum :
22.1.1920
İngilizler,
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa ile Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa'nın görevden
çekilmesini istemişlerdir. Bu teşebbüs, devletin bağımsızlığını ortadan
kaldırmaya yönelmiş kesin bir harekettir. O halde, bu teşebbüse karşı milletin
göstereceği tepki ve girişeceği hareketler, bağımsızlığın korunması için
yapılacak kutsal bir mücadele niteliğindedir.
Bu mücadelenin ilk basamağında görev, milletin vekillerinindir. Milletvekilleri, kabine üyelerinin durumlarına müdahale ve etkide bulunmak suretiyle, devletin siyasî bağımsızlığı aleyhine, İngilizlerin girişmiş oldukları tecavüzleri, içeriye ve dışanya karşı kesinlikle ve hemen reddetmek zorundadırlar.
Bunun nasıl yapılacağını kararlaştırarak buraya bildiriniz. Fakat, uygulamada şu noktaların mutlaka yerine getirilmesi gerekir :
Bu mücadelenin ilk basamağında görev, milletin vekillerinindir. Milletvekilleri, kabine üyelerinin durumlarına müdahale ve etkide bulunmak suretiyle, devletin siyasî bağımsızlığı aleyhine, İngilizlerin girişmiş oldukları tecavüzleri, içeriye ve dışanya karşı kesinlikle ve hemen reddetmek zorundadırlar.
Bunun nasıl yapılacağını kararlaştırarak buraya bildiriniz. Fakat, uygulamada şu noktaların mutlaka yerine getirilmesi gerekir :
Önce,
Meclis'in dağıtılması ile ilgili olarak, Meclis'te ansızın bir iradenin
okunması ihtimali ile karşı karşıya kalınmamalıdır. Eğer bu ihtimalin
gerçekleşmesi kesin olarak önlenemezse, milletvekillerinin çalışmalarını özel
toplantılar halinde devam ettirmeleri de yeterlidir. İkincisi, devletin siyasî
bağımsızlığı aleyhine kesin bir müdahalede bulunulduğunu,
Barış Konferansı'na, Avrupa milletlerine, İslâm dünyasına ve memleketin her bir yanına ilân etmek gerekir. İngilizlerin tecavüzü geri alınmadığı takdirde, Meclis'in görevi, Anadolu'ya geçmek ve milletin idaresini üzerine almaktır. Bu hareket, bütün milletin gücünü kendi varlığında toplamış olan Kuva-yı Milliye tarafından her bakımdan desteklenecek tir. Gerekli tedbirler şimdiden alınmıştır.
Barış Konferansı'na, Avrupa milletlerine, İslâm dünyasına ve memleketin her bir yanına ilân etmek gerekir. İngilizlerin tecavüzü geri alınmadığı takdirde, Meclis'in görevi, Anadolu'ya geçmek ve milletin idaresini üzerine almaktır. Bu hareket, bütün milletin gücünü kendi varlığında toplamış olan Kuva-yı Milliye tarafından her bakımdan desteklenecek tir. Gerekli tedbirler şimdiden alınmıştır.
Hey'et-i
Temsiliye adına Mustafa Kemal
Bu tebliğin
sureti olduğu gibi bütün komutanlara bildirildi.
Efendiler,
Ayrıca Rauf Bey'e de 23 Ocak 1920'de, 10'uncu Kafkas Tümeni Komutanı
vasıtasıyla yazdığım şifrede, "Harbiye Nâzırı'nın görevden çekilmesi bir
oldubitti olmakla birlikte, işin önemi devam etmektedir" dedim. İtilâf
Devletleri'nin temsilcileri, hükûmeti istedikleri gibi kurma yolunu tutmuş
oluyorlardı. Yarın, Meclis'in güvenoyu vereceği bir hükûmete karşı da aynı
şekilde davranmalarına böyle bir örnekle yol açılmış bulunuyordu.
Hükûmetin, millete ve basına bilgi vermeksizin ve toptan çekilme yoluna gitmeksizin buna boyun eğmesi, milletin bağımsızlığını tehlikeye düşürüyordu. Olayı kapatmamak, hükûmeti Meclis-i Meb'usan'da milletin bağımsızlığını koruyamadığı gerekçesi ile açıkça düşürmek gerekirdi. İşte, bütün bunları Rauf Bey'e yazdım (Belge : 224).
Hükûmetin, millete ve basına bilgi vermeksizin ve toptan çekilme yoluna gitmeksizin buna boyun eğmesi, milletin bağımsızlığını tehlikeye düşürüyordu. Olayı kapatmamak, hükûmeti Meclis-i Meb'usan'da milletin bağımsızlığını koruyamadığı gerekçesi ile açıkça düşürmek gerekirdi. İşte, bütün bunları Rauf Bey'e yazdım (Belge : 224).
Aynı
tarihte,10'uncu Kafkas Tümeni Komutanı ile Rauf Bey'e şu ortak talimatı
vermiştim :
Hükûmetin,
İtilâf Devletleri temsilcilerinin tekliflerini kabul etmemekte direnerek; Barış
Konferansı'nı, İtilâf Devletleri'nin Kuva-yı Milliye'den dolayı Türk hükûmetini
düşürmeye karar verdiğini, bütün dünyaya karşı ilâna mecbur etmesi gerekir.
Kabinenin önceki kabinelerde olduğu gibi millî bağımsızlıktan sezsizce fedakârlık etmesi, kendi yetkisi bakımından güçsüzlüğünü, anlayış ve kavrayış bakımından da asla güven verici olmadığını bir daha açıkca göstermiştir. Bu kadar çetin sorunları, karakter ve düşünce yapısı bakımından bu derece güçsüz olan kimselerle çözüme götürmeye çalışmak artık mümkün değildir. Bu bakımdan, kabinenin, son durum dolayısıyla düşürülmesi gerekir. Bütün milletin güvenine lâyık bir kabinenin iktidara gelmesi yolunda çalışınız (Belge 225) .
Kabinenin önceki kabinelerde olduğu gibi millî bağımsızlıktan sezsizce fedakârlık etmesi, kendi yetkisi bakımından güçsüzlüğünü, anlayış ve kavrayış bakımından da asla güven verici olmadığını bir daha açıkca göstermiştir. Bu kadar çetin sorunları, karakter ve düşünce yapısı bakımından bu derece güçsüz olan kimselerle çözüme götürmeye çalışmak artık mümkün değildir. Bu bakımdan, kabinenin, son durum dolayısıyla düşürülmesi gerekir. Bütün milletin güvenine lâyık bir kabinenin iktidara gelmesi yolunda çalışınız (Belge 225) .
BÖLÜMLER - LİNKLER
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder