Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :(Bölüm - 5)
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
CEMAL PAşA KABİNE ADINA MİLLİ
İRADEYE AYKIRI HAREKETLERDEN
KAÇINILACAĞINA SÖZ VERİYOR
Mustafa
Kemal paşa Hazretleri'ne İimdiye kadar yapılan haberleşmelerin özeti :
1
- Kabine sizinle aynı düşüncededir,
millî iradenin hâkimiyetini kabul eder. Ancak, bir öç alma kabinesi olmaktan
çekinir. Suçluların cezalandırılmasını kanuni yollarla yerine getirmeyi de
uygun buluyor.
2
- Zarara uğramış valilerin
uğradıkları haksızlıklara son verip durumlarını düzeltmeyi, yeterli olanlarını
seçip özellikle atamayı, ordunun şeref ve disiplinini de iade etmeyi tamamen
üstlenir.
3
- Devlet, dışarıda karşı şeref ve
haysiyetini yeniden kazanabilmek için millî iradeye ve Hey'et-i Temsiliye'ye
dayanacaktır.
4
- Hey'et i Temsiliye'nin bir
temsilcisi olarak, bütün içtenliğimle ve saygılı bir duygu ile arz ediyorum ki,
kabine, Hey'et-i Temsiliye'nin hem dışa hem de içe karşı, hâkim oluyor anlamını
vermeksizin kendisine yardımcı durumda kalmasını ister ve bu büyük gücün
yararını takdir eder. Herşeyden önce, telgrafların karşılıklı olarak ve
serbestçe çekilmesini, yerinde bırakılacak veya yeniden tayin edilecek vali ve
komutanların hemen hareket edebilmesini, özellikle, kabul edilen yeni Milletvekilleri
Seçimi Kanunu'nun her yere dağıtılarak duyurulabilmesini pek yararlı
görür.
5
- Millî iradeye aykırı
davranışlardan kaçınılacağına söz verirsem, geriye yalnız, ayrıntılarının şekil
ve zamanı kalır ki, bunun da pek kolay olabileceğine inancım vardır. Vatanın
kurtanlmasını hedef alan gayenin gerçekleşmesine, hemen elbirliği ile
çalışabilmek için, ayrıntılar üzerinde ısrar edilmemesini, zâtıdevletlerinin
yardımlarını bekler , pek rica eder, saygıdeğer arkadaşların hepsine de
saygılarımı sunarım.
Harbiye Nâzırı
Cemal
Bu telgrafa hemen olumlu ve samimî
olan şu cevabımızı verdik :
İifre Sıvas, 7.10.1919
Harbiye Nâzırı Cemal paşa
Hazretleri'ne
İlgi : Zâtıdevletlerinin telgrafta
belirttikleri hususlara, madde madde, sırayla aşağıdaki cevap arz olunur :
1
- Kabinenin bizimle tam bir birlik
ve beraberlik içinde, millî iradenin hakimiyeti ilkesini kabul buyurmasına,
millet adına teşekkürlerimizi arz ederiz. Kabinenin, Hey'et-i Temsiliye'nin ve
bütün millî teşkilâtımızın öç alıcılıkla lekelenmesi, bizce de son derecede
sakınılacak ve çekinilecek bir husustur. Bu noktada ve suçlulann kanunî
yollarla cezalandınlmaları gereğinde de kabine ile bir görüş birlibi içindeyiz.
2
- İkinci maddede yazılanlar için de
özellikle teşekkür ederiz. Bundan önce arz edilmiş olan hususlarda, bu noktanın
üzerinde durulmasının sebebi şuydu :
Milli dâvâya ve Milli Mücadele'ye
karşı tutumlarından dolayı, millet tarafından reddedilen bazı vali ve
komutanlar, şekle uyma düşüncesi ile, geçici bir süre için de olsa, görevlerine
iade edildikleri takdirde, gittikleri yerlerde kabullerine imkân
görülmediğinden, hükûmet otoritesine karşı saygısızlık doğabilir endişesi
idi.
3
- Üçüncü madde, özellikle şükranla
karşılanmaya değer. İnşallalı birlik ve beraberlik içinde, vatan ve
milletimizin kurtuluş ve mutluluğunu sağlamamız kısmet olur.
4
- Tam bir içtenlikle ve büyük bir
güvence ile arz ederiz ki, kabinenin gösterdiği ciddiyet ve samimiyete
karşılık, Hey'et-i Temsiliye ne içeriye ne de dışarıya karşı hiçbir vakit bir
hâkim olma durumu almayacak, aksine tam bir görüş birliği ile kabul buyurulan
esaslar çerçevesinde, hükûmetin güç ve otoritesini artırıp sağlamlaştırmayı
vatan ve milletin selameti için görev sayacaktır. Bu konuda asla şüphe ve
tereddüt buyurulmamasını arz ve rica ederiz.
Özellikle zâtıdevIetlerinin, tüzüğümüzün sekizinci maddesi gereğince, doğrudan doğruya Hey'et-i Temsiliye'miz üyesi sıfatıyla kabinede temsilci olarak bulunmaları her iki tarafın da işlerinde ve kararlannda anlaşmaya varmaları bakımından bir güvence sağlayacağı için sevindiricidir.
Özellikle zâtıdevIetlerinin, tüzüğümüzün sekizinci maddesi gereğince, doğrudan doğruya Hey'et-i Temsiliye'miz üyesi sıfatıyla kabinede temsilci olarak bulunmaları her iki tarafın da işlerinde ve kararlannda anlaşmaya varmaları bakımından bir güvence sağlayacağı için sevindiricidir.
Artık kabine ile milli teşkilâtımız
arasında, her noktada görüş birliği ve uzlaşmaya varıldığı anlaşıldığına göre,
elbette, haberleşme konusundaki kayıtlar da kaldırılacaktır. Ancak, Hey'et-i
Temsiliye, bütün Anadolu ve Rumeli'deki teşkilât merkezleri ile bağlantısını
devam ettirmek zorunda olduğundan, özel telgraflar şeklinde yapılmakta olan
telgraf haberleşmelerimizin eskiden olduğu gibi devamına müsaade buyurulmasını
özellikle istirham ederiz.
Burada şunu da arz edelim ki, hükûmet, emirlerini tebliğe başladığı dakikada, hiçbir tarafta herhangi bir engelle karşılaşmamak ve en küçük bir otorite sarsılmasına uğramamak gerektiğinden, bu hususun sağlanması ve Hey'et-i Temsiliye tarafından gerekenlere gerekli tebligatın yapılabilmesi için, kırk sekiz saat kadar zaman bırakılmasını rica ederiz. Hey'et-i Temsiliye tarafindan yapılacak tebligata esas olmak ve millete güven vermek üzere yayınlanmasını rica ettiğimiz kabine bildirisinin gizli olarak yayınlanmadan önce, bu suretinin hey'etimize lütuf buyurulmasını özellikle istirham ederiz.
Burada şunu da arz edelim ki, hükûmet, emirlerini tebliğe başladığı dakikada, hiçbir tarafta herhangi bir engelle karşılaşmamak ve en küçük bir otorite sarsılmasına uğramamak gerektiğinden, bu hususun sağlanması ve Hey'et-i Temsiliye tarafından gerekenlere gerekli tebligatın yapılabilmesi için, kırk sekiz saat kadar zaman bırakılmasını rica ederiz. Hey'et-i Temsiliye tarafindan yapılacak tebligata esas olmak ve millete güven vermek üzere yayınlanmasını rica ettiğimiz kabine bildirisinin gizli olarak yayınlanmadan önce, bu suretinin hey'etimize lütuf buyurulmasını özellikle istirham ederiz.
Çünkü bu
bildiride, bir kelimenin bile milletçe yanlış anlamalanın devamına yol
açabileceğini ve Hey'et-i Temsiliye'yi de millete karşı pek güç bir durumda
bırakabileceğini bütün samimiyetimizle arz ederiz.
Hey'et-i Temsiliye tarafından
Zâtışâhâne'ye takdim edilecek bir teşekkür yazısı ile millete yapılacak tebliğ
suretini gerekli yerlere göndermeden önce, zâtıdevletlerine şimdi arz edeceğiz
ve bunların metinine dair kabinece ileri sûrülecek düşünceler saygıyla dikkate
alınacaktır.
Yeni MilletvekilIeri Seçimi Kanunu
üzerindeki görüşümüzü daha sonra arz etmek üzere, söz konusu kanunun hangi
görüşle hazırlanmış olduğunu lûtfen bildirmenizi rica ederiz.
5 - Temel noktalarda tam bir uzlaşma
doğduktan sonra, zâtıdevletleriyle saygıdeğer arkadaşlannızın samimiyetlerinden
şüphe edilemeyeceğinden, konunun aynntıları üzerinde kendiliğinden görüş
birliğine varılabileceği tabiidir. Bendenizin ve bütün çalışma arkadaşlarımın,
en bûyük saygı ve samimiyetlerimizle, zâtıdevletinizin ve içinde bulunduğunuz
kabinenin başarıya ulaşmasına ve bu sayede vatanın kurtanlmasını hedef alan
gayenin bir an önce gerçekleşmesine bütün varlığımızla çalışacağımıza emniyet
buyurmanızı arz ve burada hazır olan bütün arkadaşlarımın selâzrı ve
saygılarını sunanm.
Mustafa Kemal
CemaI Paşa,bu telgrafımıza o gece
cevap verdi. Bunda "bildirinin hemen yayınlanmasının zarurî olduğunu,
ancak, gerekli noktalara dikkat ediIdiğini" bildiriyordu. Biz de aynı
gece, nezaket gereği olmak üzere cevap verdik.
Fakat Efendiler, hükûmetin,
bildirisini yayınlamadan önce bize göstermek istemediği anlaşılınca, biz de
millete olan bildirimizi hükûmete danışmadan yayınladık; Padişah'a olan
telgrafı da aynı şekilde çektik.
Efendiler, 7 Ekim 1919 tarihini
taşıyan bildirimiz; milleti, tutulan yolun isabetli ve başarılı olduğu, bu
yolda millî birliği koruyarak bugüne kadar olduğu gibi devam edilmesi
konusunda, dolayısıyla aydınlatmaya, uyarmaya ve milletin manevî gücünü
kuvvetlendirmeye yardımcı olmak maksatlarını dile getirmekte idi.
Padişah'a yazılan telgraf da millet
adına teşekkürü içine alıyordu.
Efendiler, bu arada küçük bir bilgi
arz edeceğim. Hey'etimiz, bütün memlekete milletin ortak isteğinin gereğini
yerine getirtmeye çalıştığı sırada, işgal altında bulunan İzmir'e de doğrudan
doğruya tebligatta bu lunuyordu. Ali Rıza Paşa Kabinesi'yle anlaşmakta
olduğumuz 7 Ekim 1919 tarihinde, İzmir'e de şu telgrafı çekiyorduk :
İvedi Sıvas, 7.10.1919
İzmir Valiliği Yüksek
Katına
İimdiye kadar gönderilen tebligat ve yazılarımız size ulaştıysa, gereklerinin
yapılmakta olup olmadığının, ulaşmamış ise, engelleyici sebeplerinin acele
bildirilmesi rica olunur.
Anadolu ve Rumeli
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Hey'et-i Temsiliyesi adına
Mustafa Kemal
İzmir'in ve İzmir valisinin ne durum
ve şartlar içinde bulunduğunu şüphesiz biliyorduk. Tebliğlerimizi alıp
alamayacağı şüpheli olmakla birlikte, uygulayamayacağı tabiî idi. Fakat, biz,
bütün memleketin kaderiyle meşgul ve işgal tanımayan bir kuwet merkezinin
bulunduğunu düşmanlarımıza da bildirmekte yarar görüyorduk.
KAZIM KARABEKİR PAşA'NIN BENİM
HÜKÜMETİN İşLERİNE KARIşMAM KONUSU'NDAKİ
DÜşÜNCESİ
Efendiler, içinde bulunduğumuz
günlere ait olaylara ve konulara dokunmuşken, burada küçük bir noktayı daha
açıklamama müsaadenizi rica edeceğim. Kâzım Karabekir Paşa'dan gelen 8 Ekim
1919 tarihli bir telgrafta, şöyle bir görüş ileri sürülüyordu :
"Hey'et-i Temsiliye'den yüksek
şahsiyetleri ile, Rauf Beyefendi' nin ve bu gibi önemli şahsiyetlerin,
milletvekili olduktan sonra da hiçbir şekilde hükûmete karışmayarak Meclis'teki
grubun başında daima söz sahibi olarak bulunulmasını, kabinenin şekli ve kuruluş
tarzı, üyelerinin değer ve kişiliği ne olursa olsun Meclis-i Millî içinde hep
denetleyici bir mevkide kalınmasını başarının önemli şartı ve uygulanması
zarurî biz karar sayarım."
"Bir dâvânın ve bir grubun en
yüksek ve güçlü tanınmış olan şahsiyetleri, kendi yetki çerçevelerini aşıp da
hükûmet işine karışınca, Meclis-i Milll daima zayıf kalmış ve akımlar
karşısında ya sürüklenmiş yahut da parçalanmıştır."
"Vatan ve milIetin bir bütün
olarak kurtuluşunun şiddetle söz konusu olduğu bu devrede, arz ettiğim bu
hususlar üzerinde kesin bir karara varmanızı derin saygılarımla istirham
ederim."
Efendiler, gerçekten de Erzurum'da
bulunduğum zamanlarda, Kâzım Karabekir Paşa, karşılıklı olarak yaptığımız
konuşmalarda da buna benzer görüşler ileri sürmüştür. Benim ileri sürdüğüm
görüşler de aşağı yukarı şöyleydi : "Her şeyden önce, memlekette, milletin
varlık ve iradesini ortaya koymak ve bunu sarsılmaz bir şekilde Millî Meclis'te
temsil etmek gerekir.
Bu da, memlekette millî bir ülkü etrafında kuvvetli bir teşkilât kurmak ve Meclis'te bu teşkilâta dayalı bir grup bulundurmakla mümkündür. En güçlü şahsiyetlerin gayesi bu olmalıdır. Oysa, şimdiye kadar görüldüğü üzere, asıl olan bu noktaya önem verilmeksizin, kendilerinde azçok Iiyakat görenler, hemen hükûmete geçmek heves ve hırsına kapılıyorlar. Bu gibi insanlar, Meclis'te kendilerine dayanak olarak milli teşkilâta bağlı güçIü bir grup oluşturamayınca, geride yalnız saltanat ve hilâfet makamı kalıyor. Bu yüzden millî meclisler, millî şeref ve kudreti temsiI edemiyor.
Millî istekler ortaya konamıyor ve gerekleri yerine getirilemiyor. Bu bakımdan bizim için başta gelen en önemli ilke önce memlekette millî teşkilâtı kurmak, sonra da bu teşkilâttan kuvvet alan bir grubun başında, Meclis'te çalışmak olmalıdır. Hükûmet kurmaya veya kurulacak herhangi bir hükûmete girmeye kalkışmakta yarar yoktur. Çünkü, bu nitelikte bir hükûmet, vatana ve millete hiçbir esaslı hizmet veremeden hemen düşmeye yahut da padişaha dayanarak Meclis'e karşı ve dolayısıyla da millete karşı düşen bir durum almaya mecbur olacaktır.
Böyle olunca da, birincisinde istikrarsızlık gibi büyük bir sakınca sürüp gidecek; ikincisinde de millî hâkimiyetin yavaş yavaş yok derecesine getirilmesine hizmet edilmiş olacaktır. " Nitekim sizlerce bilindiği ve fiilî olarak da görüldüğü üzere biz memlekette önce millî teİkilât kurduk. Sonra Meclis'i topladık. Önce Meclis Hükûmeti kurduk. Ondan sonra da Cumhuriyet Hükûmeti'ni teşkil ettik.
Bu da, memlekette millî bir ülkü etrafında kuvvetli bir teşkilât kurmak ve Meclis'te bu teşkilâta dayalı bir grup bulundurmakla mümkündür. En güçlü şahsiyetlerin gayesi bu olmalıdır. Oysa, şimdiye kadar görüldüğü üzere, asıl olan bu noktaya önem verilmeksizin, kendilerinde azçok Iiyakat görenler, hemen hükûmete geçmek heves ve hırsına kapılıyorlar. Bu gibi insanlar, Meclis'te kendilerine dayanak olarak milli teşkilâta bağlı güçIü bir grup oluşturamayınca, geride yalnız saltanat ve hilâfet makamı kalıyor. Bu yüzden millî meclisler, millî şeref ve kudreti temsiI edemiyor.
Millî istekler ortaya konamıyor ve gerekleri yerine getirilemiyor. Bu bakımdan bizim için başta gelen en önemli ilke önce memlekette millî teşkilâtı kurmak, sonra da bu teşkilâttan kuvvet alan bir grubun başında, Meclis'te çalışmak olmalıdır. Hükûmet kurmaya veya kurulacak herhangi bir hükûmete girmeye kalkışmakta yarar yoktur. Çünkü, bu nitelikte bir hükûmet, vatana ve millete hiçbir esaslı hizmet veremeden hemen düşmeye yahut da padişaha dayanarak Meclis'e karşı ve dolayısıyla da millete karşı düşen bir durum almaya mecbur olacaktır.
Böyle olunca da, birincisinde istikrarsızlık gibi büyük bir sakınca sürüp gidecek; ikincisinde de millî hâkimiyetin yavaş yavaş yok derecesine getirilmesine hizmet edilmiş olacaktır. " Nitekim sizlerce bilindiği ve fiilî olarak da görüldüğü üzere biz memlekette önce millî teİkilât kurduk. Sonra Meclis'i topladık. Önce Meclis Hükûmeti kurduk. Ondan sonra da Cumhuriyet Hükûmeti'ni teşkil ettik.
Bundan başka, fırsat düştükçe
kabineye girilmeyeceği, yüksek makanı ve memuriyetler kabul edilmeyeceği ve
aslında büyük ve millî gayeden başka hiçbir maksadın peşinde olmadığımız ve
faaliyetimizin en büyük kısmının şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra da
Kuva-yı Milliye'nin bir denge unsuru olarak kalmasına çalışmaktan ibaret
bulunduğu noktalarında millete karşı demeç ve bildirilerimiz vardı. Kâzım
Karabekir Paşa, telgrafında, Erzurum'daki görüşlerimi ve bu görüşe bağlı olarak
yayınlanan bildiriılerimizi hatırlatarak takdirlerini ifade ettik ten sonra;
"ancak, bu güzel azim ve kararın, şimdiye kadar bizde yapılmış denemeleri
ve bunların verdiği sonuçlan göz önünde bulundurarak "daha geniş çaplı
olmasını düşündüğümü de özellikle arz ederim diyorlardı.
Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa' nın
bu görüş ve teklifi telgraflarının sonunda söyledikleri gibi, vatan ve milletin
kurtuluşunun söz konusu olduğu bir devirde ve benim de açıkladığım üzere, daha
memlekette hiçbir teşkilât ve Meclis yokken ve Meclis toplandığı zaman da
Meclis'te böyle bir teşkilâta ve millî kudrete güvenir ülkü sahibi bir grup
varlığını ispat edimemişken, her ne şekilde olursa olsun hükûmet kurmaya veya
kurulacak hükûmete girmeye heves etmek, elbette doğru olmazdı. Böyle bir
davranışı memleket ve millet yararına hizmet gayresinden çok şahsi hırs ve
menfaate yahut da hiç olmazsa bilgisizliğe vermekte, kanaatimce asla
isabetsizlik yoktur.
Ancak, Efendiler, Karabekir Paşa'nın
dediği gibi kabinenin ne şekilde ve nasıl kurulacağı, üyelerinin değer ve
kişiliği ne olursa olsun, Meclis'te şekil bulmuş siyasî bir grubun ön plânda
gelen şahsiyetlerinin Meclis içinde sürekli olarak söz sahibi ve denetleyici
bir mevkide kalması, en önemli başarı şartı ve uygulanması zaruri bir karar
sayılamaz.
Gerçekten de millî hakimiyet
ilkesine bağlı olarak idare edilen medenî devletlerde, kabul edilmiş olan ve
fiilen yürürlükte olan kural, milletin genel eğilimlerini en yüksek düzeyde
temsil eden ve bu eğilimlerin bağlı bulunduğu yararları en yüksek kudret ve
yetki ile gerçekleştirebilecek siyasî grubun, devlet işlerini üzerine alması ve
bunun sorumluluğunu en yüksek liderinin omuzlarına yüklemesi ilkesinden
ibarettir.
Zaten bu şartları taşımayan bir
Hükûmet görev yapamaz. Hükûmetin, kuvvetli grup üyeleri arasından ve fakat
birinci derecede oImayanlarından zayıf bir hükûmet kurmak, onu partinin birinci
derecedeki Iiderlerinin direktif ve tavsiyeleriyle yürütmeye kalkışmak
düşüncesi, elbette doğru değildir. Bunun feci sonuçları özellikle Osmanlı
Devleti'nin son günlerinde görülmüştür.
İttihat ve Terakkî liderlerinin
elinde oyuncak olan sadrazamlardan ve onların hükûmetlerinden millete gelen
zararlar sayılamayacak kadar çok değil midir?
Mecliste, hâkim olan partinin,
hükûmetin kurulmasını, muhalif ve azınlıkta bulunan bir partiye bırakması ise
asla söz konusu olamaz.
Kural ve yöntemlere göre, milletin
çoğunluğunu temsil eden, programı belli olan parti, hükûmeti kurma
sorumluluğunu üzerine alır, memIekette kendi gaye ve ilkelerini uygular.
KAZIM KARABEKİR PAşA'NIN KENDİSİ DE
HÜKÜMET İşLERİNE KARIşMAK İSTİYOR
Zaten herkesçe bilinen ve o yolda
hareket edilmekte olan bir gerçeği, burada açıklamaktan maksadın, vataseverlik,
ahlâk üstünlüğü, olgunluk ve buna benzer birtakım seçkin vasıflar gereği imiş
gibi gösterilmek istenen safsatalara karşı, milletin ve gelecek nesillerin
dikkatli ve uyanık bulunmalarını sağlamaktır. Bu düşüncelerine vesile teşkil
etmiş olan Kâzım Karabekir Paşa'nın da bu noktada, genellikle benimle aynı
düşünce ve görüşte bulunduğuna asla şüphem yoktur.
Çünkü Kâzım Karabekir Paşa'nın maksadı, elbette, yalnız benim veya Hey'et-i Temsiliye'de bulunan bazı arkadaşların hükûmet kurmamasını veyahut hükûmete girmemesini hedef almak değildi. Kâzım Karabekir Paşa , bu konuyla ilgili telgrafında, Rauf Bey'in ve benim adımı söylerken "bu gibi ön plândaki şahsiyetler" demiş olduğuna ve kendisini aynı sınıfta gördüğü tabiî bulunduğuna göre, elbette kendilerinin de prensiplerinin dışında kalamayacağı belli idi.
Oysa, Kâzım Karabekir Paşa, Hâtıramda yanılmıyorsam, milletivekili olarak, Meclis'te çalıştığı sırada, bir durumun gereği olarak yeni bir kabine kurulması söz konusu oldu. Ben bu hususta görüşmek üzere Fethi Bey, Fevzi Paşa, Fuat Paşa, Kâzım Paşa, Ali Bey, Celâl Bey, İhsan Bey ve Hükûmet'teki arkadaşlarla daha başka on onbeş arkadaşı ve bu arada Kâzım Karabekir Paşa'yı Çankaya'ya davet etmiştim. Kâzım Karabekir Paşa , bana gelmeden önce, Meclis'te, o tarihte parti genel sekreteri olan Recep Bey'in yanına giderek, kendisini davet ettiğimi ve büyük bir ihtimalle hükûmet başkanlığını teklif edeceğimi söyledikten sonra, şimdiden, kendisinin durum hakkında aydınlanmasına yardım edecek bilgileri varsa bildirilmesini söyIemiştir.
Çünkü Kâzım Karabekir Paşa'nın maksadı, elbette, yalnız benim veya Hey'et-i Temsiliye'de bulunan bazı arkadaşların hükûmet kurmamasını veyahut hükûmete girmemesini hedef almak değildi. Kâzım Karabekir Paşa , bu konuyla ilgili telgrafında, Rauf Bey'in ve benim adımı söylerken "bu gibi ön plândaki şahsiyetler" demiş olduğuna ve kendisini aynı sınıfta gördüğü tabiî bulunduğuna göre, elbette kendilerinin de prensiplerinin dışında kalamayacağı belli idi.
Oysa, Kâzım Karabekir Paşa, Hâtıramda yanılmıyorsam, milletivekili olarak, Meclis'te çalıştığı sırada, bir durumun gereği olarak yeni bir kabine kurulması söz konusu oldu. Ben bu hususta görüşmek üzere Fethi Bey, Fevzi Paşa, Fuat Paşa, Kâzım Paşa, Ali Bey, Celâl Bey, İhsan Bey ve Hükûmet'teki arkadaşlarla daha başka on onbeş arkadaşı ve bu arada Kâzım Karabekir Paşa'yı Çankaya'ya davet etmiştim. Kâzım Karabekir Paşa , bana gelmeden önce, Meclis'te, o tarihte parti genel sekreteri olan Recep Bey'in yanına giderek, kendisini davet ettiğimi ve büyük bir ihtimalle hükûmet başkanlığını teklif edeceğimi söyledikten sonra, şimdiden, kendisinin durum hakkında aydınlanmasına yardım edecek bilgileri varsa bildirilmesini söyIemiştir.
Kâzım Paşa'nın Çankaya'da, toplantı
ve görüşme sırasındaki tutumu da, orada hazır bulunanlar tarafından anlamlı
görülmüştü. Kâzım Karabekir Paşa , görüşme sırasında, bu şekilde de millete
hizmetten çekinmediğini pek haklı ve yerinde olarak ifade etmişti. Görüşmeler
bir noktaya saplandı. Hükûmet başkanı Fethi Bey mi, Karabekir Paşa mı olsun?
Bu nokta üzerinde tartışılırken Kâzım Karabekir Paşa, bana 8 Ekim 1919 tarihinde tavsiye ettiği gibi, "kabinenin şekli ve kuruluş tarzı, üyelerinin değer ve kişilikleri ne olursa olsun, Millî Meclis içinde daima söz sahibi ve denetleyici olarak kalmayı, uygulanması zarurî bir karar saydığını" söylemedi. Aksine, durumu, hükûmet kurmaya yetkili kılınmasını bekler nitelikte görülüyordu. Oysa, daha vatan ve milletin tam olarak kurtuluşunun söz konusu olduğu devrin korkunç ve karanlık bir safhasını daha yaşıyorduk.
Bu nokta üzerinde tartışılırken Kâzım Karabekir Paşa, bana 8 Ekim 1919 tarihinde tavsiye ettiği gibi, "kabinenin şekli ve kuruluş tarzı, üyelerinin değer ve kişilikleri ne olursa olsun, Millî Meclis içinde daima söz sahibi ve denetleyici olarak kalmayı, uygulanması zarurî bir karar saydığını" söylemedi. Aksine, durumu, hükûmet kurmaya yetkili kılınmasını bekler nitelikte görülüyordu. Oysa, daha vatan ve milletin tam olarak kurtuluşunun söz konusu olduğu devrin korkunç ve karanlık bir safhasını daha yaşıyorduk.
Görüşmeyi sonuca bağlamadım. Ara verdiğim
bir sırada, Fevzi Paşa Hazretleri'ni bahçeye götürdüm: Kendisine, Fethi Bey ve
Kâzım Karabekir Paşa'lardan birini hükûmet başkanlıgna seçmekte hakem olmasını
rica ettim. Fakat ikisini de aynı zamanda çağırıp konunun şahsî ve basit bir
konu olmadığını, sorumluluğun vatanla igili ve büyük olduğunu belirttikten
sonra, açıktan açığa kendilerine, bu görevi hangisinin daha iyi
yapabileceklerini, vicdanlarına başvurarak bizzat söylemeleri isteğinde
bulunacaktı.
Yeniden toplandık. "Hükûmeti ya
Fethi Bey yahut da Karabekir Paşa kuracaktır. Görüşmelerin sonucundan bunu
anlıyorum. Konunun çözüme bağlanmasında, Fevzi Paşa Hazretleri'ni hakem
yapalım" dedim. Kabul edildi. Mareşal, Fethi Bey'i ve Karabekir Paşa'yı
aldı.Bahçeye çıktılar. Belirttiğim şekilde hareket edilmiş. Fethi Bey,
"ben daha iyi yaparım" demiş. Mareşal da bu kanıda bulunmuş ve Fethi
Bey seçilmiştir. Böylece, Karebekir Paşa'nın hükûmeti kurmakla
görevlendirilmesine yardımcı olma fırsatı ortadan kalkmış bulundu.
PADİşAH KÖLELİĞİYLE ELDE EDİLEN
İKTİDAR MAKAMI İKTİDARSIZLIK ÖRNEĞİDİR
Efendiler, ,Ali Rıza Paşa
Kabinesi'yle başladığımız temas noktasına gelelim :
Arz etmiştim ki, hükûmet, bize
bildirisini yayınlanmadan önce vermediği için, biz de millete yapacağımız
bildiriyi hükûmetin görüşünü almaya gerek duymadan yayınlamıştık.
Bunun üzerine, hükûmet, Cemal Paşa
vasıtasıyla, daha dört maddenin çeşitli yollarla yayınlanmasını gerekli
bulmakta olduğunu 9 Ekimde bildirdi. Bu maddeler şunlardı :
1- İttihatçılarla bir ilişkinin
bulunmadığı ,
2
- Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya
Savaşı'na karışmasının doğru olmadığı, buna sebep olanlar aleyhinde adları da
açıklanarak bazı yayınlar yapılması ve haklarında kanunî kovuşturma açılarak
cezalandırılmaları,
3
- Bütün savaş suçlularının kanunî
cezadan kurtulamayacakları,
4
- Seçimlerin serbestçe
yapılacağı.
Cemal Paşa , bu maddeleri saydıktan
sonra, bunların açık bir şekilde belirtilerek yayınlanmasının, içeride ve
dışarıda birtakım yanlış anlamaların önüne geçeceğini ileri sürerek ve
memleketin yüksek çıkarlarının bir gereği olarak, özellikie olumlu
karşılanmasını rica ediyordu.
Efendiler, Ali Rıza Paşa Kabinesi'nin
ne kadar cılız düştüğünü ve gerçeği kavramaktaki görüş kıtlığını anlamak için
bu maddeler sanki birer ölçüdür. Devletin, içine düştüğü felâket uçurumunun
derinlik ve dehşetini görmekten âciz olan zavallılar, elbette ciddî ve gerçek
çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. Çünkü, o ciddî ve ,gerçek çare
kendilerini daha çok dehşete düşürür.
Akıl ve kavrayışlarındaki kısırlık,
tabiat ve ahlâklarındaki zayıflık ve soysuzlaşma gereği böyledirler.
Çoktandır, köle olduğuna şüphe
kalmamış olması gereken Padişah ve Halife'nin köleliği ile elde edilebilecek
iktidar makamının, iktidarsızlığa örnek olması tabiî değil miydi?
Ferit Paşa'nın yerine gelen Ali Rıza
Paşa iIe bir kısmı bundan önceki kabinede de görev almış bulunan yeni çalışma
arkadaşları, Ferit Paşa'nın bırakmış olduğu noktadan başlayarak, onun
sonuçlandıramadığı düşman emellerini takip ve sonuçlandırmaya çalışmaktan başka
zaten ne yapabilecekti?
Bu, bizce, açık olarak biliniyordu.
Fakat, tahmin ve takdir buyurulacak birçok düşünce ve sebeplerle, hazımlı ve
sabırlı davranmaktan başka çıkar yol yoktu.
Efendiler, uzlaşmış görünmeyi uygun
bulduğumuz bu yeni kabine ile bizim görüşlerimiz arasındaki ayrılığın beliren
ilk safhalarını görmek için, bu dört madde ile ilgili görüşlerimizi içine alan
cevabımızı, Büyük Millet Meclisi zabıtlarının ilk günlerine ait sayfalarında,
lûtfen bir daha gözden geçirirsiniz.
Efendiler, bugünlerde İstanbul'daki
basın mensupları bir dernek kurmuşlar. 9 Ekimde, Tasviır-i Efkâr; Vakit; Akşam,
Türk Dünyası ve İstiktâl gazeteleri adına bazı sorular soruyorlar ve yayına
esas olacak görüşlerimizi almak istiyorlardı. Bunlara, gereken açıklamalar
yapıldı ve bilgiler verildi.
Bu basın hey'etinin başkanı VeIit
Bey'in de kendi gazetesi adına iIgi çekici soruları içine alan bir telgrafı
vardı. Ona da yaverim vasıtasıyla karşılık verdirdim. Bunları belgeler arasında
okuyacaksınız.
DAMAT şERİF PAşA MİLLETİ
ZEHİRLİYOR
Efendiler, yeni kabine içinde yer
alan ve Hey'et-i Temsiliye'mizin elçisi durumunda olan Cemal Paşa iIe yapıIan
ve yapılmakta olan haberleşmelerimiz, yüce topluluğunuza Dahiliye Nezareti
makamını tutan Damat Mehmet İerif Paşa'dan söz etmemi geciktirdi.
Biz, yeni kabine ile uzlaşma yolu
ararken, İerif Paşa, çoktan milleti zehirlemeye başlamış bulunuyordu.
Nezarete geçtiğini bildiren 2 Ekim
tarihli genelgesinin metni hatırlanırsa, orada şu cümlelere rastlanır :
"Vatandaşların tam bir uyum ve
birlik içinde bulunmaları, devletin gerçek çıkarlarının bir gereği olduğu
halde, bir süredir memlekette bozgunculuk ve bölücülük belirtilerinin
görülmesi, güçlüklerin bir kat daha artmasına yol açacağından, pek çok üzüntü
vericidir.
"..... Başarı.... Hükûmet'in
gösterdiği yolda gitmekle ve memleket çıkarlarını ilgilendiren konularda
zararlı davranışlardan kaçınmakla elde edileceğinden, hemen merkezlere ve
merkeze bağlı olan yerler ve bu yolda tavsiyelerde bulununuz.
Efendiler, Damat Ferit Paşa'dan daha
akıllı olduğu söylenen Damat İerif Paşa , pek acemice işe başlamış oluyor. O
tarihlerde İstanbul'da, bizi âsî, anarşist, "simple soldat -basit
asker-" sayan bazı romancılar gibi, Damat Paşa da bizi; ancak ahmakları
aldatabilecek kendi kısa aklınca, gafil ve anlayışsız sanıyordu galiba! .
Oysa, biz, Nâzır Paşa' nın alçakça
niyetini hemen anlamış ve daha uyanık bir durum almış bulunuyorduk. İerif Paşa
, bizim tutum ve gidişimizi, Ferit Paşa Kabinesi'ni düşürmek için milletçe
yapılan teşebbüsleri, memlekette bozgunculuk ve bölücülük belirtileri olarak
gösteriyor ve pek çok esef ediyor.
Bir de, Efendiler, Hükûmet'in,
Dahiliye Nâzırı Mehmet İerif imzasıyla yayınlanan duyurusunun birkaç noktasına
hep birlikte göz gezdirelim.
"Bugünkü kabine tam bir uyum
içindedir." Çok doğrudur. Bu durum bütün çıplaklığı ile kendini
gösterecektir.
"Temel konularda görüş birliği
içindedir. Hiçbir partiye bağlı değildir.
Çeşitli siyasî grupların hiçbirine
de eğilimi yoktur. Hepsinden manevi destek bekliyor.
Bu cümlelerden çıkan anlam açıktır.
Hükûmet, millî teşkilât ve onu idare eden Hey'et-i Temsiliye ile beraber
değildir. Hattâ, ona karşı bir eğilimi bile yoktur. İtilâf ve Hürriyet
Partisi'nden, Muhipler Cemiyeti'nden, Kızıl Hançerliler'den, Nigehbancılar'dan
ve mevcut öteki derneklerden ne kadar destek bekliyorsa, bizden de ancak o
kadar. . . CemaI Paşa vasıtasıyla bizi oyalama ve aldatma gayesiyle çekilen
telgraflarda yazılanlar hep yalandır.
Sonra Efendiler, şu cümleyi okuyalım
: "Memleket kaderinin milletin vekilleri aracılığı ile belirlenmesi
başlıca emelimizdir." Bundan çıkan anlam da şudur : Sıvas'ta birkaç kişi
toplanmış, milIet adına söz söylüyor. Milletin kaderi ile ilgileniyor. Hey'et-i
Temsiliye diye bir de ünvan takınarak, üstlerine vazife olmadığı halde, millet
ve memleketin işlerine karışıyorlar. Bunların sözünü dinlemeyiniz. Çünkü bunlar
milletin vekilleri değildir!
Hükûmet, bu bildiride barış
konusundaki görüşünü de şöyle açıklıyor : "Wilson prensiplerinden hakkıyla
yararlanılarak, Osmanlı Devleti'nin bir bütün halinde ve Padişah'ının etrafında
toplanmış müstakil bir devlet olarak yaşamasını sağlayıcı hiçbir teşebbüsten
geri durulmayacaktır. "
Yeni kabine, bu görüşlerinde
başarıya ulaşacaklarını belirtmek üzere şu delilleri sürüyor : "Zaten
büyük devletlerin adalet duyguları ile gerçekten gittikçe açıklık kazanmakta
olan Avrupa ve Amerikan kamuoyunun ölçülü davranma isteği de bu konuda güven
verici olmaktadır."
Efendiler, bütün bu düşünceler,
Ferit Paşa Kabinesi'nin Padişahı ağzından yayınladığı bildiride yazılanların
harfi harfine aynı değil midir?
Bu türlü bildiriler yayınlamaktan
maksat ,milleti aldatmak ve miskinliğe sürüklemek değil midir?
Hangi adaletten söz ediliyor? Hangi
ölçülü davranma isteğinden dem vuruluyor? Bunların asılları var mıydı?
Memleketin hükûmet merkezinden başlayarak yabancılar tarafından her yerde
yapılageIenler gerçekten bunun aksini ispat edecek fiilî ve apaçık deliller
değil miydi?
Gerçekte, Wilson , prensipleriyle
birlikte sahneden çekilmiş ve Osmanlı ülkesine ait toprakların Suriye'de,
Filistin'de, Irak'ta, İzmir'de Adana'da ve her yerde işgaline seyirci bulunmuyor
muydu?
Bu kadar kesin yıkılış belirtileri
karşısında aklı, kavrayışı, vicdanı olan adamların kendi kendilerini
aldatmalarına ihtimal verilir mi? Bu gibi adamlar, aslında kendilerini
aldatacak kadar budala olurlarsa, onların memleket kaderini elde tutmalarına,
aklı eren ve korkunç gerçeği gören ler katlanabilirler mi? Eğer bu adamlar,
gerçeği biliyorlar ve kendilerini aldatmıyorlarsa, milleti kandırarak bir koyun
sürüsü halinde düşmanın pençesine teslim etmek için canla başla çalışmalarına
ne anlam verilebilir?
Bütün bu noktalar gözönünde
bulundurularak verilecek hükmü kamuoyuna bırakırım.
TEK KUSURUMUZ
Efendiler, hükûmetin bildirisinin
anlamsızlığına ve taşıdığı düşüncelerin sakatlığına rağmen, biz Hey'et-i
Temsiliye adına aynı tarihte, 7 Ekim günü, yeni kabineyi destekleme kararı
veriyoruz. Yeni hükûmet ile millî dâvâ arasında tam bir uzlaşma meydana
geldiğini millete müjdeliyoruz. Her yerde hükûmet işlerine asla karışılmamasını
sağlayarak, hükûmetin kuvvetini artıracak ve işlerini kolaylaştıracak tedbirler
alıyoruz. İçeride ve dışarıda tam bir birlik olduğunu fiilen ispat edecek bir
durum alıyoruz.
Özet olarak; memleketin kurtuluşunu sağlayabilmek için, dürüstlük ve içtenlikle düşünenlerin, akıl ve vicdan bakımından yapmaya mecbur oldukları - akla gelebilecek - her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Milletvekillerinin bir an önce seçilmesini sağlamak için teşvik ve tavsiyelerde bulunuyoruz. Yalnız bir şey yapmıyoruz. MiIIî teşkilâtı dağıtmıyoruz. Tek kabahatimiz budur.
Özet olarak; memleketin kurtuluşunu sağlayabilmek için, dürüstlük ve içtenlikle düşünenlerin, akıl ve vicdan bakımından yapmaya mecbur oldukları - akla gelebilecek - her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Milletvekillerinin bir an önce seçilmesini sağlamak için teşvik ve tavsiyelerde bulunuyoruz. Yalnız bir şey yapmıyoruz. MiIIî teşkilâtı dağıtmıyoruz. Tek kabahatimiz budur.
Damat Ferit Paşa'dan sonra, diğer
bir damat paşanın etrafında, sadrazam diye, nâzır diye toplanmış birtakım
kuşbeyinlileri, alçak bir padişahın alçakça düşüncelerini kolaylıkla
uyguIayabilsin diye serbest bırakmayacağımızı hissettiriyoruz.
Temsilcimiz Cemal Paşa , kabine
hakkında bizim olumlu kanaatımızı alabilmek ve güvenimizi kazanabilmek için her
çareye başvurmaktan geri durmuyor. Ahmet İzzet Paşa'ya da kabineyi övdürerek
varlığımızın silinmesi gereğine dair öğütler verdiriyordu.
AHMET İZZET PAşANIN ÖĞÜTLERİ
Ahmet İzzet Paşa'a Gerçekten de,
Ahmet İzzet Paşa'nın şifre içinde kalan imzasıyla, Cemal Paşa'dan 7/8 Ekim 1919
tarihli şöyle bir telgraf almıştık :
Harbiye, 7/8.10.1919
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne
Yeni kabinede, çoğunlukta olan eski
ve yakın arkadaşlarımı ziyaret ederek durumun ne merkezde olduğu konusunda bir
sohbet görüşmesi yapmış idim. Öğrendiğm bazı durumlar üzerine, millet ve
memleketin hayatî çıkarlarını düşünerek aramızda öteden beri süregelen dostça
ilişkilere askerlikten gelen kardeşçe duygulara güvenerek, aşağıdaki
düşünceleri hemen belirtmek istiyorum :
Birkaç aydan beri, memleketin
uğradığı istilâ ve yok olma tehlikesinin önüne geçilebilmek için şimdiye kadar,
Kuva-yı Milliye nin ve Millî Mücadele nin yaptığı yararlı etkiler herkesçe
kabul edilmiştir.
Yalnız, bu hizmetin sorumlarını
alabilenin,bundan sonra bilgi ve görüş , gerçeği görenlerce sahibi kanunî bir
yönetimin kurulmasına bağlı olduğu da kabul edilmektedir. Artık hükûmet ve
milletin ikilikten ayrılarak bir birlik manzarası göstermesine, âciz görüşüme
göre tezelden zaruret vardır. Kabineyi oluşturan şahısların iyi niyetli ve
tutarlı düşüncelerine herkesin güveni olduğu inancındayım.
Hiçbir kabinenin görevini sürekli olarak yapmasına imkân bırakmayacak iç meselerin, dış siyaset üzerindeki korkunç etkileri bir açıklamayı gerektirmeyececek kadar belirgindir. Milletvekillerinin bir an önce seçilmesi ve Meclis'in toplanması için Osmanlı Hükûmeti'nce âcil tedbirler alınmaktadır. Vatanın kurtarılması uğrunda gösterdikleri kahramanca azim ve niyetlerinin, hükûmet üyelerine nasıl karşılandığı, bugünkü bildirilen anlaşılacağından, samimiyetle bir görüş birliğine varılacağına güvenim tamdır.
Hiçbir kabinenin görevini sürekli olarak yapmasına imkân bırakmayacak iç meselerin, dış siyaset üzerindeki korkunç etkileri bir açıklamayı gerektirmeyececek kadar belirgindir. Milletvekillerinin bir an önce seçilmesi ve Meclis'in toplanması için Osmanlı Hükûmeti'nce âcil tedbirler alınmaktadır. Vatanın kurtarılması uğrunda gösterdikleri kahramanca azim ve niyetlerinin, hükûmet üyelerine nasıl karşılandığı, bugünkü bildirilen anlaşılacağından, samimiyetle bir görüş birliğine varılacağına güvenim tamdır.
Ancak bu sabah bendenizin yanına
gelen, duruma vakıf ve güvenilir bir zat, Kütahya ve, Bilecik taraflarında
istenmeyen bazı nahoş olayların çıktığını söylemiştir. Bizi, anlaşmazlık ve
çözülmeye sürüklemek için dışarıdan ve içeriden birçok teşvik ve kışkırtmalar
olacağını tahmin ve kabul etmek tabiîdir.
Öte yandan,zırlardan birinin gösterdiği, Kastamonu vali vekilinden gelmiş bir telgrafla da, bazı memurların tayini ve eezalandırılması gibi işlerde İstanbul Hükümeti'ne sanki emredilmek isteniyordu. Bu gibi durumlar, devletin bu kerteye indirmiş olan ve sizce de ne derecede kötülendi bi ldt retmek olacağından, böyle yetki tanıma belgelerinde memnuniyetle görülen kötü idareyi aynen taklit kimselere bu türlü davranma fırsatının verilmemesini, herkesçe bilinen zekâ ve zanlarınızdan beklerim. Özet olarak, artık memlekette birliğin sağlanmasını ve temel kanunlar çerçevesinde hükûmetle bağlantı kurulmasını içtenlikle tavsiye ve rica ederim (Ahmet İzzet) .
Öte yandan,zırlardan birinin gösterdiği, Kastamonu vali vekilinden gelmiş bir telgrafla da, bazı memurların tayini ve eezalandırılması gibi işlerde İstanbul Hükümeti'ne sanki emredilmek isteniyordu. Bu gibi durumlar, devletin bu kerteye indirmiş olan ve sizce de ne derecede kötülendi bi ldt retmek olacağından, böyle yetki tanıma belgelerinde memnuniyetle görülen kötü idareyi aynen taklit kimselere bu türlü davranma fırsatının verilmemesini, herkesçe bilinen zekâ ve zanlarınızdan beklerim. Özet olarak, artık memlekette birliğin sağlanmasını ve temel kanunlar çerçevesinde hükûmetle bağlantı kurulmasını içtenlikle tavsiye ve rica ederim (Ahmet İzzet) .
Harbiye Paşâ Cemal
Bu telgrafa, elden geldiği kadar
hiçbir şahsî duygu ve düşüncemizi belli etmemeye çalışarak yumuşak ve hattâ
inandırıcı bir karşılık vermek uygun görüldü. Cevap şudur :
İifre = Sıvas, 7/8.18.1919
I : 7/8.10.1919
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa
Hazretleri'ne
Ahmet İzzet Paşa Hazretleri'ne
Yüksek dûşünceleriniz değerine önemle
dikkate alındı. Millî Mücadele'nin etkileri ile ilgili olumlu kanaata teşekkür
edilir. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da, yapılan millî hizmetlerin
tutarlı ölçülerle devam ettirileceğine, kanun bir yönetimin tam olarak
kurulmasına bütün varlığımızla çalışılacağına güven buyurulmasını rica ederim.
Çünkü mücadelemiz kanunî bir devrenin açılmasını hedef almaktadır. Tanrı'ya şükürler olsun, hükûmet ile millet, tam bir görüş birliğine varmış olduklarından, bundan sonra da devam edeceğinden emin bulunduğumuz karşılıklı samimiyet ve olgunluk derecesine ulaşmış olan birlik, kendini, millet ve memleket çıkarlannı garanti edecek şekilde ortaya koyacaktır.
Çünkü mücadelemiz kanunî bir devrenin açılmasını hedef almaktadır. Tanrı'ya şükürler olsun, hükûmet ile millet, tam bir görüş birliğine varmış olduklarından, bundan sonra da devam edeceğinden emin bulunduğumuz karşılıklı samimiyet ve olgunluk derecesine ulaşmış olan birlik, kendini, millet ve memleket çıkarlannı garanti edecek şekilde ortaya koyacaktır.
Kötü icraat ve siyaseti herkesçe
bilinen Ferit Paşa Kabinesi'ne milletin uymaması, gaye ve hareketlerine
katılmamış olması, dış politikamız üzerinde hiçbir tehlikeli etki uyandırmamış;
aksine, Ferit Paşa Kabinesi'nin sebep olduğu bütün kötü etkileri ortadan
kaldırarak şükranla karşıladığımız bugünkü elverişli siyasi durumumuzu
sağlamıştır.
Milletin güvenini kazanmış olan
bugünkü kabineyle anlaşmış bulunmanın, içteki durumumuzu dış siyaset üzerinde
pek yararlı ve etkili kılacağına şüphe yoktur. Olağanüstü durumlarda, bazı
yerlerde istenmeyen bazı olayların çıkmış olması, kaçınılması imkânsız zarurî ve
olağan şeylerdir.
Özellikle Kütahya, Bilecik ve Eskişehir gibi yerlerdeki suçsuz, haksızlığa uğramış halkın karşılaştığı baskı ve kötülükler lûtfen ve biraz da insaflıca düşünülürse, şikâyet konusu olarak görülen olayların ne kadar haklı olduğu bir an üzerinde durmakla anlaşılır.
Buralardaki acıklı ve iç sızlatıcı duruma da, eski hükûmetin miskince davranışının sebep olduğu düşünülünce, bu olaylardan Millî Mücadele'yi sorumlu tutmaya kalkışmak haksızlık olur inancındayım. Kastamonu Vali Vekilinin, zâtıdevletlerince sözü edilen telgrafından dolayı kendisini de mazur görmenizi rica edeceğim.
Özellikle Kütahya, Bilecik ve Eskişehir gibi yerlerdeki suçsuz, haksızlığa uğramış halkın karşılaştığı baskı ve kötülükler lûtfen ve biraz da insaflıca düşünülürse, şikâyet konusu olarak görülen olayların ne kadar haklı olduğu bir an üzerinde durmakla anlaşılır.
Buralardaki acıklı ve iç sızlatıcı duruma da, eski hükûmetin miskince davranışının sebep olduğu düşünülünce, bu olaylardan Millî Mücadele'yi sorumlu tutmaya kalkışmak haksızlık olur inancındayım. Kastamonu Vali Vekilinin, zâtıdevletlerince sözü edilen telgrafından dolayı kendisini de mazur görmenizi rica edeceğim.
Çünkü, bu biçim müracaat yalnız
Kastamonu'dan değil, daha başka yerlerden de yapılmıştı, Beni kabinenin
kararsız gibi görünen başlangıçtaki tutumu bir iki gün daha devam etseydi, bu
türIü başvurular memleketin her köşesinden yağacaktı.
Bundan böyle, bu gibi hareketlere asla meydan verilmemesi için gereken her türlü tedbir alınacak, gerekli etkiler yapılacak ve zâtıdevletlerinin tavsiyelerine uyularak tam anlaşmanın gerçekleşmesi ve temel kanunlar çerçevesinde hükûmetle yakın işbirliği sağlanması için samimî olarak çaba harcanacaktır. Saygı ve tazim ile ellerinizden öperim efendim.
Bundan böyle, bu gibi hareketlere asla meydan verilmemesi için gereken her türlü tedbir alınacak, gerekli etkiler yapılacak ve zâtıdevletlerinin tavsiyelerine uyularak tam anlaşmanın gerçekleşmesi ve temel kanunlar çerçevesinde hükûmetle yakın işbirliği sağlanması için samimî olarak çaba harcanacaktır. Saygı ve tazim ile ellerinizden öperim efendim.
Mustafa Kemal
ALİ RIZA PAşA CUMHURİYET
KURULACAĞINI KEşFEDİYOR
Efendiler, Ahmet İzzet Paşa'nın
yazdığı nasihatnamenin ve buna verdiğimiz cevabın gözden geçirilmesi bir
hatıramı canlandırdı. Milletçe bilinmesi ve tarihe geçmesi için onu da söylemiş
olayım:
Ali Rıza Paşa, bir gün Ahmet İzzet
Paşa'yı ziyaret eder. Sohbet sırasında, aleyhimde olur olmaz bazı şeyler söyler
ve bu dedikodulara önemli bir keşfini de ekler : "Cumhuriyet kuracaklar,
Cumhuriyet! " diye bağırır. Doğrusunu isterseniz efendiler, Makedonya'da,
Osmanlı İmparatorluğu'nun Batı Orduları
Başkomutanı Ali Rıza Paşa'nın arslanlardan oluşmuş bulunan koskoca Türk
ordularını bozguna uğratıp yok ettirdikten ve verimli Makedonya topraklarını
düşmana terkedip bağışladıktan sonra; devletin en kritik anında;
Vahdettin'in emellerine hizmet için gereken vasıfları kazanmış olduğuna ve bu ünlü ordular başkomutanının bu defa da kendine en becerikli yardımcı olarak, eski Genelkurmay Başkanı'nı Harbiye Nezareti'ne getirmeyi düşüneceğine olağan gözüyle bakılabilirdi. Fakat Millî Mücadele'nin cumhuriyeti hedef aldığını bu kadar çabuk ve kolaylıkla sezip kavrayabileceğine hayran olmamak mümkün değildir.
Vahdettin'in emellerine hizmet için gereken vasıfları kazanmış olduğuna ve bu ünlü ordular başkomutanının bu defa da kendine en becerikli yardımcı olarak, eski Genelkurmay Başkanı'nı Harbiye Nezareti'ne getirmeyi düşüneceğine olağan gözüyle bakılabilirdi. Fakat Millî Mücadele'nin cumhuriyeti hedef aldığını bu kadar çabuk ve kolaylıkla sezip kavrayabileceğine hayran olmamak mümkün değildir.
Efendiler, bana bu bilgiyi veren,
hikâyeyi bizzat İzzet Paşa'nın ağzından işiten ve şimdi içinizde bulunan çok
değerli bir arkadaştır.
SALİH PAşA HEYET-İ TEMSİLİYE İLE
GÖRÜşMEK İÇİN GELİYOR
Efendiler, Cemal Paşa , 9 Ekim 1919
tarihli bir şifre ile, Hey et-i Temsiliye iIe yakından görüşmek üzere Bahriye
Nâzın Salih Paşa'nın yola çıkmasının uygun görülmekte olduğunu bildirdi. Fakat
Salih Paşa biraz rahatsız oldugu için, görüşme yerinin mümkün olduğu kadar
yakın olması ve İstanbul'dan deniz yoluyla hareketinin yerinde olacağının
düşürüldüğü belirtildikten sonra, Hey'et-i Temsiliye'den kimlerle ve nerede
görüşüleceğinin tasarlandığını sordu.
10
Ekimde verdiğimiz cevapta, görüşme
yeri olarak Amasya'yı tespit ettik. Görüşmek üzere, Hey'et-i Temsiliye'den
benimle birlikte Rauf ve Bekir Sami Bey'ler gidecekti. Bunu da bildirdik.
Salih Paşa'nın İstanbul'dan hangi
gün hareket edeceğinin ve Amasya' ya ne zaman gelebileceğinin gün ve saatinin
de bildirilmesini rica ettik.
Efendiler, memleketin her tarafında
millî teşkilâtın genişletilmesi ve köklendirilmesi çalışmalarına devam
ediyorduk. Aynı zamanda milletvekili seçimlerinin yapılmasını sağlamaya ve
çabuklaştırmaya çalışıyorduk. Bu konudaki görüşlerimizi gerekenlere de
bildirerek, bazı kimseleri tavsiye bile ediyorduk. Ancak, cemiyet adına aday
göstermemeyi prensip olarak kabul etmemekle birlikte, milletvekili olmak için
başvuranların Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin ilkelerini ve
kararlarını benimsemiş kimselerden olmasını yürekten istiyor ve bu gibi
kimselerin, cemiyet adına kendiliklerinden adaylıklarını koymaları gereğini de
ilân ediyorduk.
11
Ekim 19l9 tarihinde, bu arz ettiğim hususlarla
ilgili olarak yeniden bazı emirler verdik.
Millî dâvâya hizmet eden memurların
birer sebep uydurularak nakledilmesi ve yerlerinin değiştirilmesi, millî dâvâya
karşı olduklan için millet tarafından kovulan memurların da memurluk
sıfatlarının korunmaya devam edilmesi yüzünden, bazı yerlerden, yeni kabine ile
uyuşmanın ne demek olduğunun anlaşılamadığı yolunda sitem ve şikâyetler gelmeye
başladı. Bu hususu 11 Ekimde Cemal Paşa'ya yazarak, kabinenin dikkatini çekmek
istedik.
ASKERİ NİGEHBAN CEMİYETİ
Bir de, Efendiler, bilirsiniz ki,
İstanbul'da Askeri Nigehban Cemiyeti diye bir bozguncu grubu türemişti. O
zamanki bilgilere göre, bu grubun başında bulunanlar, Kiraz Hamdi Paşa,
hırsızlıktan dolayı ordudan kovulmuş Kurmay Albay Refik Bey ,eski Halaskâr
Grubu'ndan Binbaşı Kemal Bey,eski Bandırma Sevkiyat Başkanı Topçu
Binbaşılarından Hakkı Efendi ve daha bu dernekle ilişkisini kesip kesmediği
bilinmeyen ve ordudan atılmış bulunan Kurmay Binbaşı Nevres Bey gibi çeşitli
yolsuzlukları yüzünden ordudan atılmış yahut da emekli edilmiş bulunan
kimselerle, ahlâksızlıkları ile tanınmış az sayıdaki kimselerden ibaretti.
İşte bu dernek, İkdam gazetesinin 23
Eylül 1919 tarih ve 8123 sayılı nüshasında bir bildiri yayınlamıştı. Dernek, bu
bildirisiyle, kendilerine vatan ve milletin bekçisi süsünü vermek istiyordu.
Cevat Paşa'nın Harbiye Nâzırlığı
zamanında, bu dernek hakkında kovuşturmaya başlanmıştı. Değişikliklerden dolayı
arkası kesildi.
Böyle bir derneğin varlığı ve
faaliyeti ordu mensuplarının sinirlerini geriyordu. Hey'et-i Temsiliye'ye
müracaatlar başlamıştı.
12 Ekim 1919 tarihinde, Harbiye
Nâzırı Cemal Paşa' dan, kendi başarısı bakımından, bu fesat yuvasının kökünden
sökülüp atılmasını ve mensuplarının şiddetle cezalandırılmalarını ve bu yoldaki
işlemlerin orduya bildirilmesini rica ettim.
"Cemal Paşa'dan 14 Ekimde
aldığım "bu kesin olarak kararlaştırılmıştır" şeklindeki kısa ve
kesin dilli telgrafı 15 Ekimde bütün orduya özel olarak duyurdum.
Fakat, Cemal Paşa'nın bu kesin
kararının hiçbir zaman uygulandığını hatırlayamıyorum.
İşGALİ SUÇLAMAYAN BİR SİYASET
Efendiler, hatırlayacaksınız,
İngilizler Merzifon'u ve bir siyaset arkasından da Samsun'u boşaltmışlardı. Bu
münasebetle ve Ferit Paşa Kabinesi'nin düşmesi üzerine, Sıvas halkı fener alayı
düzenledi ve gösterilerde bulundu. Birtakım nutuklar verildi. Bu sırada halk da
"kahrolsun işgal" diye bağırdı. Sıvas'ta yayınlanan İrade-i Milliye
gazetesi, bu olayı olduğu gibi yazdı. Dahiliye Nâzırı Damat İerif Paşa,bu
gazetenin haberlerine dayanarak Sıvas iline yaptığı bir tebliğde
"kahrolsun işgaI" şeklindeki yazılar, hükûmetin bugünkü siyasetine
uygun değildir; diyordu.
Bu ne demektir, Efendiler? Hükûmet,
işgali suç saymayan bir politika mı güdüyordu? Yoksa, "kahrolsun
işgal" dedikçe, memleketi daha çok işgale mi yol açılacaktı? İşgal ve
saldırı karşısında, milletin sessizlik ve sükûnet içinde kalması, işgalden
tepkilenmiş görünmemesi mi akla ve politikaya uygundu?
Böyle sakat ve hayvanca bir düşünce,
çöküş ve yokoluş uçurumuna kadar tekmelenmiş bir devleti kurtarabilecek
siyasete temel olabilir miydi ?
İşte bu münasebetle, 12 Ekim 1919
tarihinde, Harbiye Nâzırı Cemal Paşa'ya yazdığım bir telgrafta : "Vatanın
bir kısmının boşaltıldığını gören milletin, bu şekilde, hattâ daha da belirgin
bir şekilde, duygularını açığa vurmuş olmasını pek uygun ve yerinde gördüğümüzü
ve "milletin gerçek duygularına dayanarak hükûmetin bu haksız işgaIleri
siyasî bir dille ve resmen reddetmesini, bu güne kadar Ateşkes Anlaşması'na
aykırı olarak yapılmış müdahaleleri protesto ederek, yapılanların
düzeltilmesini isteyeceğini beklemekteyiz" dedikten sonra, "bu
vesileyle, hükûmetin gütmekte olduğu politikada Hey'et-i Temsiliye'ce henüz
bilinmeyen noktalar varsa, aydınlatılmasını" rica ettim.
Temsilcimiz ve Harbiye Nâzırı Cemal
Paşa' nın cevabı pek ilgi çekicidir. 18 Ekim 1919 tarihli olan bu cevapta şu
cümlelerin taşıdığı anlam dikkate değer : "Milli dâvâ çerçevesi içinde
işleri yürütme sorumluluğunu yüklenmiş olan İstanbul Hükûmeti, tutumunda ve
işlerinde siyasî mecburiyetleri kollamak, yabancılara karşı daha konukseverce
ve yumuşakça hareket etmek zorundadır.
SÜNGÜLERİNİ MİLLETİN KALBİNE
SAPLAYAN YABANCILARI MİSAFİR SAYAN BİR
HARBİYE NAZIRI
Efendiler, Rıza Paşa Kabinesi ve o
kabinede Harbiye Nâzırı olan zat, aziz vatanımızı işgal eden, süngülerini
milletin canevine saplayan düşmanları misafir kabul ediyor ve onlara karşı
konukseverce ve yumuşakça harekette bir zaruret görüyor. Bu ne görüştür, bu ne
kafadır? Millî dâvâ bu muydu?
Harbiye Nâzırı, özellikle millî
teşebbüslerinin yanlış yorumlanması yolunda girişilen faaliyetlerin daha güçten
düşmediği şu sıralarda, işaret ettiğim ihtiyatlı davranışların yersiz olmadığı
kabul buyurulur inancında olduğunu söyleyerek, millî teşebbüslerden zarar
görülmüş olduğunu anlatmaya, bu yüzden meydana gelen kötülüğü tamir için
tedbirlerinin yersiz olmadığını bize de kabul ettirmek ustalığını göstermeye
çalışıyor.
Harbiye Nâzırı, telgrafını şu cümle
ile bitiriyor : "Olgunluğunu eserleri ile ispatlamış olan yüce milletin
güvenini kazanmış bulunan bugünkü hükûmetin, işlerinde serbest kaldıkça,
dışarıya karşı sözünü daha çok dinleteceği açık bir gerçek olduğuna göre,
saygıdeğer Hey'et-i Temsiliye'den hükûmetin yaptığı işleri daha çok
desteklemelerini rica ederim."
Efendiler, Cemal Paşa , gerçekten
önemli noktalara dokunuyor : Önce, milletin olgunluğunu ispat ettiğini söyleyerek,
bizim millet adına öne düşüp yol göstermemize ihtiyaç olmadığını dolaylı bir
şekilde hissettirerek, bizi millet nazarında gereksiz birtakım müdahaleciler
sayıyor. İkinci olarak, bizim, hükûmeti serbest bırakmadığımızı ve bu yüzden
dışarıya karşı sözünü dinletmeye engel olduğumuzu söylüyor.
Efendiler, yüce milletimizin
olgunluğunu ispat eden eserler, Erzurum, Sıvas Kongreleri ile bu kongrelerde
aldığı kararlar, bu kararların uygulanmasına çalışmak suretiyle birlik ve
dayanışma yaratılmaya başlanması ve Sıvas Kongresi'ni yapanları yok etmeye
kalkışan Damat Ferit Paşa Kabinesi'ni düşürmek gibi işler, davranışlar ve
uyanıklıktı.
Bu kadarla yetinmek, bütün bu
hareket ve faaliyetlerde olduğu gibi bundan sonra da millete önderlik etmek
gibi vicdanî bir görevden vazgeçerek hükûmeti serbest bırakabilmek, ancak bir
şartla mümkün olabilirdi. O da, serbest kalmaya lâyık olduğu anlaşılacak,
Millet Meclisi'ne dayalı millı bir kabinenin memleket ve millet mukadderatını
gerektiği şekilde üstlendiğine inanmaktı. Milletin, " kahrolsun işgal !
" şeklindeki protestosunu boğmaya çalışan duygu ve kavrayıştan yoksun
hayvanca insanlardan kurulu ve içinde hain bulunan bir hey'etin, ahmakça,
bilgisizce ve miskince hareketlerinin seyirci kalmak, akıl ve anlayış sahibi
vatansever kimselarden beklenebilir miydi?.
Bir de Efendiler, Cemal Paşa :
"Milletin güvenini kazanmış buIunan bugünkü hükûmeti sözüyle pek büyük ve
apaçık bir yalana başvuruyordu. Milletin hükûmete güven duyup duymadığı daha
belli değildi. Bu söz ancak ve hiç olmazsa, kabine Millet Meclisi huzurunda
güven oyu aldıktan sonra söylenebilirdi. Oysa, daha Millet Meclisi'nin üyeleri
bile seçilmiş değildi.
Harbiye Nâzırı bu sözü söylediği
dakikada, yalnız bir tek kişinin güvenini kazanmış bulunuyordu. O da devlet
başkanlığı makamını kirletmekte olan hain Vahdettin idi.Hey'et-i Temsiliye'nin
kendileri ile uyuşmaya ihtiyaç duymuş olmasını, millet adına güvene sahip
olmakmış gibi kabul etmek istiyordu. Eğer maksatları bu idiyse, milletin
kendilerine güven vasıtası olan bu hey'eti aradan çıkarma gereği nereden
doğuyordu?
MİLLİ TEşKİLAT GENİşLİYOR VE
GÜÇLENİYOR
Efendiler, Ferit Paşa Hükûmeti'nin
düşmesi,memlekette kararsızlık içinde bulunan bazı yerlerinde duyguları ve
maneviyatları üzerinde olumlu etki yaptı. Her tarafta sivil ve askerî âmirler
başta olmak üzere, teşkilâta hız verildi.
Ali Fuat Paşa,batıdaki illerin hemen
hepsi ile ilgilendi. Eskişehir, Bilecik ve arkasından Bursa bölgelerinde bizzat
dolaşmak ve gereken kimselerle haberleşmek suretiyle çalışıyordu.
Balıkesir'de bulunan Albay Kâzım Bey
(Meclis Başkanı Kâzım Paşa), o bölgenin miIlî teşkilât ve askerî
hazırlıklarıyla ilgileniyor ve uğraşıyordu.
Bursa'da bulunan Albay Bekir Sami
Bey , 8 Ekimde, Ferit Paşa'nın adamı olan valiyi İstanbul'a göndererek,
Kongre'nin kararlarını uygulatmaya başlatmış ve bir merkez hey'eti
oluşturmuştu.
Milli teşkilât ile uğraşıldığı
kadar, milletvekili seçimi ile de büyük bir ilgiyle uğraşılıyordu.
Memleketteki bütün millî
kuruluşların aynı ad altında, Hey'et-i Temsiliye'ye bağlı olması ilkesi
izleniyordu. Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar bölgelerinde teşkilâtın
kuvvetlendirilmesi için, Aydın, Konya, Bursa, Balıkesir bölgelerinde bağlantı
kolaylığı sağlayıcı tedbirler alınıyordu. Batı Cepheleri i,izerinde Harbiye
Nezareti'ne bilgi veriliyor, hükûmetçe ne gibi işler ve tedbirler düşünüldüğü
de sorularak hükûmetin ilgisi çekilmeye çalışılıyordu.
Efeler tarafından idare edilen Aydın
cephesindeki kuvvetlere bir komutan gönderme konusu düşünülmeye başlandı. İşgal
altındaki yerlerde gizli millî teşkilât kurulması için 14 Ekimde Ali Fuat
Paşa'ya ve Afyonkarahisar'daki 23' ü ncü Tümen Komutanı Ömer Lütfü Bey'e
yazıldı. Bununla birlikte, bu tarihlerde, daha bazı yerlerden amacın iyice
anlaşılamadığı görülüyordu. Örnek olarak, Redd-i İlhak Cemiyetleri'nin kendi
adlarına tebliğler yayınladıkları oluyordu.10 Ekim 1919 tarihinde Redd-i İlhak
Cemiyeti Başkanı'nın imzası iIe gönderilen bir yazıda, 20 Ekimde büyük bir
kongrenin toplanacağı, bu kongreye iki temsilci gönderilmesi illerden isteniyor
ve birtakım tedbirler alınması bildiriliyordu.
Öbür taraftan, Karakol Cemiyeti'nin
de İstanbul'dan başka Bursa yöresinde de faaliyette bulunduğu anlaşıldı.
Bu dağınıklığın önüne geçmek için
gereken tedbirler alındı. Özellikle, AIi Fuat Paşa'ya,
Balıkesir'de Kâzım Paşa'ya, Bursa'da
Bekir Sami Bey'e, Bıırsa Merkez Hey'eti'ne gerektiği şekilde yazıldı.
İtilâf ve Hürriyet Cemiyeti de
düşmanlarla birlikte Anadolu'da milli dâvâya karşı örgütlenmek üzere yetmiş beş
kişi kâdar göndermiş. Bu haber alındı. Kolorduların dikkati çekildi.
İstanbul'da gizli çalışmaya karar
verildi. Teşkilâtın genişletilmesi için Trakya'ya Cafer Tayyar Bey vasıtasıyla
talimat verildi.
MECLİS-İ MEBUSAN'IN TOPLANACAĞI
YER
Efendiler, bir yandan
milletvekillerinin seçilmesine çalışırken, bir yandan da Meclis-i Meb'usan'ın
nerede toplanabileceği düşüncesi kafamızı kurcalıyordu. Hatırlayacaksınız ki,
Erzurum'dan Refet Paşa'nın bu konu ile ilgili bir telgrafına cevap verirken Meclis
toplanmalı, fakat İstanbul'da değil, Anadolu'da demiştim.
Çünkü ben, Meclis'in İstanbul'da toplanması kadar mantıksız ve maksatsız bir davranış tasavvur edemiyordum. Ancak, bu hususta yetkili olanları ve kamuoyunu bu gerçeğe inandırmadıkça, düşüncemizin gerçekleşmesi mümkün değildi. İstanbul'da toplanmanın sakıncalarını olduğu gibi gözler önüne sermek gerekiyordu. Bu maksatla ve millî dâvâyı Rumlara ve yabancılara, Hristiyanlara karşıymış gibi göstermek için, Ali Kemal ve Mehmet Ali Bey'lerin gayretleriyle Ermeni Patrikhânesi'nde yapılan toplantılar ve Hürriyet ve İtilâf Partisi'nin teşebbüsleri üzerine, Harbiye Nâzırı vasıtasıyla, İstanbul Hükûmeti'nin dikkatini çektik.
Çünkü ben, Meclis'in İstanbul'da toplanması kadar mantıksız ve maksatsız bir davranış tasavvur edemiyordum. Ancak, bu hususta yetkili olanları ve kamuoyunu bu gerçeğe inandırmadıkça, düşüncemizin gerçekleşmesi mümkün değildi. İstanbul'da toplanmanın sakıncalarını olduğu gibi gözler önüne sermek gerekiyordu. Bu maksatla ve millî dâvâyı Rumlara ve yabancılara, Hristiyanlara karşıymış gibi göstermek için, Ali Kemal ve Mehmet Ali Bey'lerin gayretleriyle Ermeni Patrikhânesi'nde yapılan toplantılar ve Hürriyet ve İtilâf Partisi'nin teşebbüsleri üzerine, Harbiye Nâzırı vasıtasıyla, İstanbul Hükûmeti'nin dikkatini çektik.
13 Ekim 1919 tarihinde, Meclis-i
Meb'usan'ın açılışından sonra Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin nasıl bir siyasî
durum alması gerektiği görüşünde bulunduğunu, Cemal Paşa vasıtasıyla hükûmetten
öğrenmeye çalışırken, Meclis-i Meb'usan'ın İstanbul'da toplanmasında ne gibi
siyasî bir güvence elde edileceğinin düşünüldüğünü de sorduk.
Aynı tarihte, Meclis-i Meb'usan'ın İstanbul'da korkusuzca toplanmasını sağlamak için hangi güvenlik ve korunma tedbirlerinin alınması düşünüldüğünü ve ne yapılmak gerektiğini, İstanbul'da teşkilâtımızın merkez hey'etinde bulunan ve Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı olan Albay İevket Bey'den sorduk.
Aynı tarihte, Meclis-i Meb'usan'ın İstanbul'da korkusuzca toplanmasını sağlamak için hangi güvenlik ve korunma tedbirlerinin alınması düşünüldüğünü ve ne yapılmak gerektiğini, İstanbul'da teşkilâtımızın merkez hey'etinde bulunan ve Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı olan Albay İevket Bey'den sorduk.
AMASYA MÜLAKATI
Efendiler, hatırınızdadır ki,
Bahriye Nâzırı Salih Paşa ile, Amasya'da bir görüşme kararlaştırılmıştı. Nazır
Paşa ile, hükûmetin dış politikası, iç idaresi ve ordunun geleceği ile ilgili
konular üzerinde görüşülme ihtimali vardı. Bu nedenle, kolordu komutanlarının
düşünce ve görüşlerini önceden bilmek, bence pek yararlı idi.
l4 Ekim 1919 tarihli şifremde,
kolordu komutanlarının bu üç nokta üzerindeki görüşlerini rica ettim.
Komutanların raporlarını belgeler arasında okursunuz.
Salih Paşa, 15 Ekimde İstanbul'dan
hareket etti. Biz de, 16 Ekimde Sivas'tan hareket ettik. 18 Ekimde Amasya'da
bulunduk. Salih Paşa'ya, uğrayacağı iskelelerde, millî teşkilât tarafından
parlak karşılama törenleri yapılması ve tarafımızdan hoşgeldiniz denilmesi için
talimat verilmişti.
Biz de kendisini, Amasya'da büyük
bir törenle karşıladık.
Salih Paşa ile, Amasya'da, 20 Ekimde
başlayan görüşmelerimiz, 22 Ekimde son buldu. Üç gün süren görüşmelerin
sonunda, ikişer nüsha olmak üzere beş ayrı protokol düzenlendi. Bu beş ayrı
protokoldan üçü Salih Paşa'da kalanlar bizim tarafımızdan, bizde kalanlar Salih
Paşa tarafından imza edildi. İki protokol gizli sayılarak imza edilmedi.
Amasya Mülâkatı sonunda alınan
kararlar, kolordulara da bildirildi.
Efendiler, bu münasebetle, bir
noktayı belirtmek isterim. Bizce temel alınan husus, millî teşkilâtın ve
Hey'et-i Temsiliye'nin İstanbul Hükûmeti tarafından resmen tanınmış bir siyasî
varlık olduğunun, görüşmelerimizin resmî bir nitelik taşıdığının ve sonuçlarına
mutlaka uyulması gerektiğinin taraflarca resmen taahhüt edilmiş bulunduğunu
tasdik ettirmekti.
Bundan dolayı, görüşmelerin
sonuçlarını içine alan zabıtların protokol olduğunu kabul ettirmek ve İstanbul
Hükûmeti'nin temsilcisi olan Bahriye Nâzırına imza ettirmek önemliydi.
21
Ekim 1919 tarihli protokol metni,
denebilir ki, hemen bütünüyle Salih Paşa'nın teklifleri olup, kabulünde sakınca
görülmeyen birtakım maddelerden ibarettir.
22
Ekim 1919 tarihli ikinci protokol,
uzun süren tartışmalı bir görüşmenin zabıt şeklindeki özetidir.
Bu görüşmede, her iki tarafın,
Hilâfet ve Saltanat konusundaki karşılıklı güvenceleri ile ilgili geniş
açıklamaları içine alan bir girişten sonra, Sivas Kongresi'nin 11 Eylül 1919
tarihli bildirisindeki maddelerin görüşülmesine başlandı :
1
- Bildirinin birinci maddesinde,
tasarlanan ve kabul edilen sınırların en düşük düzeyde bir istek olmak üzere
elde edilmesinin sağlanması gereği ortaklaşa kabul edildi.
Görünüşte, Kürtlere bağımsızlık
kazandırmak gayesiyle yapılmakta olan bozguncu propagandaların önüne geçme
hususu uygun bulundu. Bugün için düşman işgali altında bulunan bölgelerden
Çukurova (Kilikya)'yı, Arabistan ile Türkiye arasında bir tampon devlet yapmak
üzere anavatandan ayırma isteğinde bulunulduğundan söz edildi.
Anadolu'nun, en koyu Türk çevresi, en bereketli ve zengin bir bölgesi olan bu parçasının hiçbir şekilde ayrılmasına razı olunmayacağı; Aydın ilinin de aynı kesinlikle (ve öncelikle) vatan topraklarından kopmasının mümkün olmadığı ilkesi genellikle kabul edildi.
Anadolu'nun, en koyu Türk çevresi, en bereketli ve zengin bir bölgesi olan bu parçasının hiçbir şekilde ayrılmasına razı olunmayacağı; Aydın ilinin de aynı kesinlikle (ve öncelikle) vatan topraklarından kopmasının mümkün olmadığı ilkesi genellikle kabul edildi.
Trakya konusuna gelince : Burada da,
görünüşte bağımsız bir hükûmet, gerçekte bir sömürge devlet kurulması, böyle
olduğu takdirde de Doğu Trakya'dan Midye-Enez çizgisine kadar olan bölgeyi
bizden ayırma isteğinin söz konusu olabileceği ihtimali göz önünde
bulunduruldu.
Ancak Edirne'nin ve Meriç sınırının bağımsız bir İslâm hükûmetine katılmak için bile olsa, hiçbir şekilde bırakılmasına rıza gosterilmemesi ilkesi ortaklaşa kabul edildi. Bununla birlikte, bütün bu maddede söz konusu edilen hususlar hakkında Meclis'in vereceği en son karara elbette uyulacaktır, dendi.
Ancak Edirne'nin ve Meriç sınırının bağımsız bir İslâm hükûmetine katılmak için bile olsa, hiçbir şekilde bırakılmasına rıza gosterilmemesi ilkesi ortaklaşa kabul edildi. Bununla birlikte, bütün bu maddede söz konusu edilen hususlar hakkında Meclis'in vereceği en son karara elbette uyulacaktır, dendi.
2
- Bildirinin dördüncü maddesindeki,
azınlıklara siyasi hakimiyet ve sosyal dengemizi bozacak nitelikte imtiyazlar
verilmesinin kabul edilmeyeceği konusundaki fıkra üzerinde önemle duruldu. Bu
kaydın, bağımsızlığımızı fiilen sağlamak için, elde edilmesi zarurî bir istek
olarak düşünülmesi ve bundan yapılacak en küçük bir fedakarlığın
bağımsızlığımızı derinden zedeleyeceği öne sürüldü.
Bu maddede söz konusu olan ve azınlıklara fazla imtiyazlar verilmemesine yönelmiş olan gaye, ulaşılması gerekli bir hedef olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte, gerek bu konuda, gerek yaşama hakkımızın savunulması konusundaki öteki isteklerimizle ilgili hususlarda birinci maddenin sonunda olduğu gibi burada da Milli Meclis'in oy ve kararlarının geçerli olacağı kaydı konuldu.
Bu maddede söz konusu olan ve azınlıklara fazla imtiyazlar verilmemesine yönelmiş olan gaye, ulaşılması gerekli bir hedef olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte, gerek bu konuda, gerek yaşama hakkımızın savunulması konusundaki öteki isteklerimizle ilgili hususlarda birinci maddenin sonunda olduğu gibi burada da Milli Meclis'in oy ve kararlarının geçerli olacağı kaydı konuldu.
3
- Bildirinin yedinci maddesi
gereğince, bağımsızlığımız tam olarak korunmak şartıyla, teknik, sanayi ve
ekonomi alanlarındaki ihtiyaçlarımızın nasıl giderilebileceği konusu
tartışıldı. Memleketimize pek çok sermaye dökecek olan bir devlet olursa, bunun
malî işlerimiz üzerinde gerektirebileceği bir kontrol hakkının genişlik
derecesi kestirilemeyeceğinden, bu hususun bağımsızlığımıza ve gerçek milli
çıkarlarımıza zarar vermeyecek biçimde, uzmanlarca esaslı bir şekilde
düşünülerek sınırlandırıldıktan sonra Millî Meclis'çe uygun bulunacak şeklin
kabulü görüşüldü.
4
- 11 Eylül 1919 tarihli Sıvas
Kongresi kararlarının öteki maddeleri de Meclis-i Meb'usan'ın kabulüne sunulmak
şartıyla uygun görüldü.
5
- Bundan sonra, Sivas Kongresi'nin 4
Eylül 1919 tarihli kararlarının teşkilât bölümü ile ilgili 11'inci maddesinde
yer alan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin durumu, bundan sonraki
çalışma şekli ve alanı üzerinde duruldu.
Bu maddede, millî iradeyi hâkim
kılacak olan Meclis-i Millî'nin yasama ve denetleme haklarına güvenlik ve
serbestlikle sahip olduktan, bu güvenlik Meclis-i Millî'ce de doğrulandıktan
sonra, cemiyetin şeklinin kongre kararı ile belirleneceği açıklanmıştır. Burada
söz konusu olan kongrenin, şimdiye kadar yapılan Erzurum ve Sivas Kongreleri
gibi İstanbul dışında ayrı bir kongre halinde olması şart değildir, dendi.
Cemiyetin programını kabul eden
milletvekilleri, cemiyetin tüzüğünde gösterilen temsilciler gibi kabul
edilerek, bunların yapacakları özel toplantı, kongre yerine geçebilir. Bundan
sonra, Meclis-i Millî'nin İstanbul'da tam bir güvenlik içinde, serbest olarak
görev yapabilmesi şarttır, dendi. Bunun bugünkü şartlara göre ne dereceye kadar
sağlanabileceği etraflı şekilde düşünüldü.
İstanbul'un düşman işgâli altında bulunması dolayısıyla, milletvekillerinin yasama görevlerini hakkıyla yerine getirmelerine pek elverişli olamayacağı düşüncesi ortaya atıldı. 1870 -1871 savaşında Fransızların Bordeaux (Bordo)'da ve daha sonra Almanların Weimar (Vaymar)'da yaptıkları gibi, barış anlaşması yapılıncaya kadar, geçici olarak, Meclis-i Millî'nin Anadolu'da, saltanat hükûmetinin kabul edeceği güvenilir başka bir yerde toplanması uygun görüldü.
İstanbul'un düşman işgâli altında bulunması dolayısıyla, milletvekillerinin yasama görevlerini hakkıyla yerine getirmelerine pek elverişli olamayacağı düşüncesi ortaya atıldı. 1870 -1871 savaşında Fransızların Bordeaux (Bordo)'da ve daha sonra Almanların Weimar (Vaymar)'da yaptıkları gibi, barış anlaşması yapılıncaya kadar, geçici olarak, Meclis-i Millî'nin Anadolu'da, saltanat hükûmetinin kabul edeceği güvenilir başka bir yerde toplanması uygun görüldü.
Meclis-i Millî'nin toplanmasından
sonra, çalışma şartları bakımından ne dereceye kadar güvenlik ve gizlilik
içinde bulunacağı belli olacağından, tam bir güvenlik görüldüğü takdirde,
Cemiyet, Hey'et-i Temsiliye'nin faaliyetine son vererek teşkilâtının çalışma
hedefinin, yukarıda bildirdiğim üzere, kongre yerini tutacak olan özel bir
toplantıda kararlaştırılacağı belirtildi.
Milletvekilleri seçiminde tam bir
serbestlik bulunması gerektiği hükümetçe emredilmiş olduğundan, seçimler
yapılırken Cemiyet Hey'et'i Temsiliyesi'nce müdahale edilmekte olduğu
belirtildi.
Milletvekilleri arasında, İttihat ve
Terakki üyesi ve orduda lekeli şahıslar bulunduğu takdirde, bunların
milletvekili seçilmesine meydan verilmemek için, Hey'et-i Temsiliye'ce yol
gösterme maksadıyla ve uygun şekilde bazı telkinler yapılmasının yerinde
olacağı hesaba katıldı. Hey'et-i Temsiliye'nin bu konudaki yardım şekli de,
ayrıca bir formül halinde Üçüncü protokol olarak tespit edildi.
Gizli sayıldığı için imza altına
alınmayan dördüncü protokol şuydu :
1
- Bazı komutanların ordudan atılması
ve bir kısım subayların Divan-ı Harb'e verilmeleri ile ilgili olarak çıkarılan
padişah iradeleri ile diğer emirlerin düzeltilmesi.
2
- Malta'ya sürülmüş olanların,
ilgili bulundukları kendi mahkemelerimizde kovuşturma yapılmak üzere İstanbul'a
getirtilmeleri çarelerinin araştırılması.
3
- Ermeni zulmü ile ilgili
görülenlerin de mahkemeye verilmesi (Millî Meclis'e bırakılacaktır).
4
- İzmir'in boşaltılmasının İstanbul
Hükûmeti tarafından yeniden protesto edilmesi ve gerekirse gizli tâlimatla
halka gösteri toplantıları yaptırılması.
5
- Jandarma Genel Komutanı, Merkez
Komutanı, Polis Müdürü ve İçişleri Müsteşarı'nın değiştirilmeleri (Harbiye ve
Dahiliye Nezaretlerince).
6
- İngiliz Muhipler Cemiyeti'nin
(kapı kapı dolaşıp) halka kâğıt mühürletmelerine engel olunması.
7
- Yabancı parasıyla satın alınmış
derneklerin faaliyetlerine ve bu gibi gazetelerin zararlı yayınlarına son
verilmesi (özellikle subay ve memurların bu gibi derneklere girmelerinin
kesinlikle yasaklanması).
8
- Aydın Kuva-yı Milliye'sinin
güçlendirilmesi ve beslenmelerinin kolaylıkla sağlanması (bu husus Harbiye
Nezareti'nce düzenlenir. Donanma Cemiyeti'nin 400.000 lirasından gerektiği
kadarı, hükümet tarafından bu maksat için ayrılabilir).
9
- Milli Mücadele'ye katılmış
memurların genel bir yatışma ve güvenlik sağlanıncaya kadar yerlerinden
alınmamaları ve millî dâvâya aykırı hareketlerinden dolayı millet tarafından
işten el çektirilmiş memurların yeni görevlere tayinlerinden önce durumun özel
olarak görüşülmesi.
10
- Batı Trakya göçmenlerinin
taşınmalarının sağlanması.
11- Acimî Sadun Paşa ve
adamlarırının uygun şekilde desteklenmesi.
İmzasız beşinci protokol da, Barış
Konferansı'na gidebilecek kimselerin adlarını içine alıyordu.
Bununla birlikte, hükümet bu konuda,
ana ilkelere uymak şartıyla serbest bulunacaktı. Delegeler : Tevfik Paşa
Hazretleri Başkan Ahmet İzzet Paşa Hazretleri Askerî temsilci Hariciye Nâzırı
Siyasî temsilci Reşat Hikmet Bey Siyasî temsilci Uzmanlar Hey'eti : Hâmit Bey
Maliye Albay İsmet Bey Askerlik Reşit Bey Siyasî işler Mühendis Muhtar Bey
Bayındırlık işleri Albay Ali Rıza Bey Deniz Albayı Refet Bey İstatistik Emirî
Efendi Tarih Münir Bey Hukuk Müşaviri Uzman bir şahıs Ticaret işleri Uzman bir
şahıs Çeşitli mezheplerin imtiyazlarını bilen Yazı Hey'eti : Reşit Saffet Bey
Maliye
Bakanlığı eski Özel Kalem Müdürü
İevki Bey SalihBey Orhan Bey Hüseyin Bey Robert Kolej Türkçe Öğretmeni
Efendiler, bu görüşmelerimizde
tespit edilen esaslar arasında, en önemli noktanın Meclis-i Millî'nin toplanma
yeri ile ilgili olduğunun yüksek dikkatlerinizi çekmiş olacağını sanırım.
Meclis'in, İstanbul'da toplanmasının
doğru olmadığı konusundaki eski görüş ve kanaatimizi Salih
Paşa'ya kabul ve tasdik ettirdik.
Ancak, Paşa, kendisi bu görüşe katılmakla birlikte, bu katılışın şahsına ait
olup kabine adına şimdiden söz veremeyeceği kaydını da eklemişti. Kendisi,
kabine üyelerini bu görüşe inandırmak ve katılmalarını sağlamak için elinden
geleni yapacağına söz vermiş, başaramadığı takdirde, kabineden çekilmekten
başka yapacak bir şey olmadığını söylemiştir.
Salih Paşa, bu konuda başarı
sağlayamamıştır.
Meclis-i Meb'usan'ın toplanma yeri
konusuna tekrar dönmek üzere Amasya Mülâkatı ile ilgili açıklamalarıma son
veriyorum.
SİVAS'TA BANA KARşI YAPILAN BİR
TEşEBBÜS: şEYH RECEP OLAYI
Yalnız, Efendiler, biz Amasya'ya
gelmek üzere Sivas'tan ayrılır ayrılmaz, Sivas'ta pek de hoşa gitmeyen bir olay
geçmiştir. Bu olay hakkında kısaca bilgi sunayım :
Amasya'ya vardıktan sonra, İtilâf ve
Hürriyet'çilerin yabancılarla birleşerek birtakım haince işlere giriştikleri
yolunda bilgiler almıştık. Bunu derhal bir genelge ile her yere bildirmiştim.
Sıvas'ta da, Padişah'a, aleyhimde telgraf çekilme gibi bir teşebbüs bulunduğunu
haber aldım, fakat inanmadım. Elbette, Hey'et-i Temsiliye'deki
arkadaşlarımızın, karargâhımıza bağlı şahısların, valinin ve daha başkalarının
dikkat ve uyanıklığı buna engeldir dedim.
Oysa, İeyh Recep ve arkadaşlarından
Ahmet Kemal ile Celâl adlarında üç kişi, bir gece telgrafhanede, kendilerine
bağlı bir telgrafçı vasıtasıyla istedikleri telgrafları çekmişler...
Gerçekten, Amasya telgrafhanesinden
Salih Paşa'ya ait şu telgrafı getirdiler :
l6613 K. Sivas,18.10.1919
Bahriye Nâzırı Devletli Salih Paşa
Hazretleri'ne
padişah Hazretleri'nin Yaveri
Saadetli Nari Bey Hazretlerine
Olaylardan beri memleketimizde olup
bitenleri anlamak ve bunların içyüzünü
öğrenmek üzere, il merkezine kadar
zahmet buyurup gelmenizi memleket ve millet
menfaatlari adına diler, yine
memleket ve millet adına makine başına teşriflerini
bütün bağlılığımızla istirham
ederiz.
İeyh İemsedin-i Sivasi Ulemâ Eşraf
torunlarından Recep Kamil, tûccar ve
esnaftan
Zaralı-zâde Celâl mührû vardır.
İlyas-zâde Ahmet Kemal
Bana da 19 Ekim 1919 tarihli olan şu
telgraf geldi :
Amasya'da Mustafa Kemal
Paşa'ya,
Halkımız, padişah'ın ve hûkümetin
görüşlerini Salih Paşa'nın kendisinden yahut da gûvenilir bir ağızdan
işitmedikçe, aradaki anlaşmazlığa çözülmüş gözüyle bakamayacaktır. Bu bakımdan
iki yoldan birini seçmek zorunda oldunuzu arz ederiz.
İlyas-zade Zaralı-zâde İeyh
şemseddin-i Sıvasi
Ahmet Kemal Celâl torunlarından
Recep Kâmil
Efendiler, biz bütün memleket için
doğru yolu göstermek ve halkı aydınlatmakla uğraşıyoruz. Fakat düşmanlarımız da
bize karşı, her yerde ve hattâ içinde bulunduğumuz Sivas şehrinde bile, alçakça
niyetlerini gerçekleştirebilecek aşağılık vasıtalar bulmakta başarılı
olabiliyorlar.
Bütün uyarılarımıza rağmen, ben
oradan ayrılır ayrılmaz, Sivas'taki şahısların dalgınlığı, her yerde ne kadar
çok ilgi gevşekliklerinin ve göz yummaların doğmuş olduğuna güzel bir örnek
oluşturuyor.
19 Ekim günü, Sıvas'taki arkadaşlar,
Hey'et-i Temsiliye imzasıyla şu telgrafı veriyorlardı :
Amasya'da
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne İeyh Recep ve arkadaşlarının Zâtıdevletlerine
çekilmek üzere telgrafhaneye şimdi verdikleri telgraf sureti, aşağıda aynen arz
olunur :
Bu konuda Topçu Binbaşısı Kemal Bey,
ayrıca soruşturma yapmaktadır.
Bu telgrafa, aldığımı arz ettiğim
telgrafın suretini de ekliyorlar.
Sıvas Telgraf Müdürü de aynı gün şu
bilgiyi veriyor :
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne,
İeyh İemseddîn-i Sıvasî
Torunlarından Recep, İlyas-zâde Ahmet Kemal ve Zaralı-zâde Celâl imzalarıyla
yazılan telgrafları takdim ederim. Bu telgraflar gece getirilmiş ve
memurlarımız tehdit edilerek yazdırılmıştır. Herkesin, kendi şartlan içinde
elbette telgraf yazma hakkı vardır.
Ancak, makine odasına önüne gelenin girmesi yasak olmak şöyle dursun, memurlara gözdağı verilerek korkutulmaları gibi hükümetin otorite ve haysiyetini zedeleyecek davranışlarda bulunmak, doğrusu isyan niteliğindedir. Durumu Valilik yüksek katına arz ettim. Memlekette sağlıklı bir düzenin kurulması için çalışmakta olan zâtıdevletlerine de arz ederim. Derin saygılarımın kabul buyurulması istirham olunur.
Ancak, makine odasına önüne gelenin girmesi yasak olmak şöyle dursun, memurlara gözdağı verilerek korkutulmaları gibi hükümetin otorite ve haysiyetini zedeleyecek davranışlarda bulunmak, doğrusu isyan niteliğindedir. Durumu Valilik yüksek katına arz ettim. Memlekette sağlıklı bir düzenin kurulması için çalışmakta olan zâtıdevletlerine de arz ederim. Derin saygılarımın kabul buyurulması istirham olunur.
19 Ekim 19l9 Başmüdür
Lütfû
İstanbul Merkez İefi Bey'e:
Halkın ağzından arz olunan, memleket
ve milletin selâmeti için takdimi istirham edilen telgraflarımızın yerine
ulaştırılmasına engel olan din ve devlet hainidir. Sonunda kan dökülmesine
sebep olacaktır. Padişah'a duyurmak için kararlılığımız kesindir. Cevap
bekliyoruz.
Mabeyn-i Hûmâyûn Başkitabeti Yüksek
Katına
Yüksek aracılığınızla Padişah
Efendimiz'e biz kullarınca takdim kılınan dilekçenin cevabını, vatan ve millet
adına makine başında bekliyoruz.
Mabeyn-i Hümayun Aracılığı İle
Halife Hazretleri'nin Yüce Katına
İlimiz Sivas'ta, Anadolu ve Rumeli
Mûdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla kurulan Kongre Hey'eti'nin başkanı Mustafa
Kemal Paşa, etrafa, siz Padişah Efendi'mizin güven belgelerini taşıdığı
haberini yayarak, memleketimizde kötülüklerini örtbas etmek isteyen küçük bir
grupla birlikte, kendilerini millî iradenin temsilcisi gibi gösteriyorlar.
Oysa, şanlı Halifemiz ve sevgili Padişahımız'a bu yönden bağlı olmamız ve mutlak olarak bağlanmamız dinimizin gereği olduğundan, Bahriye Nâzırı Salih Paşa ile Efendimiz Hazretleri'nin Başyaveri Naci Beyefendi'nin Amasya'ya gönderildiklerini haber aldık. Halk arasında kendini gösteren heyecanı yatıştırmak için, bilginlerden, şehrin ileri gelenlerinden ve tüccardan iki yüzü aşkın imzayı taşıyan davetiye telgrafımıza cevap alamadık.
Kamuoyunun ne durumda olduğunun bizzat yerinde görülmek üzere, kendilerinin Sivas'a kadar gönderilmesini bütün bağlılığımızla eşiğinize yüz sürerek yalvarır ve niyaz ederiz. Bu konuda ve her halde emir ve ferman Padişahımız Efendimiz Hazretleri'nindir.
Oysa, şanlı Halifemiz ve sevgili Padişahımız'a bu yönden bağlı olmamız ve mutlak olarak bağlanmamız dinimizin gereği olduğundan, Bahriye Nâzırı Salih Paşa ile Efendimiz Hazretleri'nin Başyaveri Naci Beyefendi'nin Amasya'ya gönderildiklerini haber aldık. Halk arasında kendini gösteren heyecanı yatıştırmak için, bilginlerden, şehrin ileri gelenlerinden ve tüccardan iki yüzü aşkın imzayı taşıyan davetiye telgrafımıza cevap alamadık.
Kamuoyunun ne durumda olduğunun bizzat yerinde görülmek üzere, kendilerinin Sivas'a kadar gönderilmesini bütün bağlılığımızla eşiğinize yüz sürerek yalvarır ve niyaz ederiz. Bu konuda ve her halde emir ve ferman Padişahımız Efendimiz Hazretleri'nindir.
Efendiler, düşmanlar, İeyh Recep'e
gerçekten önemli bir rol oynatmış bulunuyorlardı. Sırası gelince arz edeceğim
belgelerden, Sait Molla'nın Rahip Frew'a yazdığı 24 Ekim tarihli bir mektubunda
Molla, papaza " Sivas olayını nasıl buldunuz? Biraz düzensiz ama yavaş
yavaş düzelecek diyordu."
Bütün milletin birlik ve
dayanışmasından ve millî teşkilâtın memleketin her köşesine yayıldığından
bahseden, milletin ortak isteğine uyarak, askerî ve millî teşkilâta dayanarak
kabineyi düşüren, yeni kabine ile karşı karşıya geçen bir hey'etin başkanı
aleyhinde tam yeni kabine temsilcisiyle görüşmelere girişeceği bir sırada ve bu
maksatla Sivas'tan ayrıldığının hemen ertesi günü bütün Sivas halkı adına
ayaklanma çıktığını gösterir bir telgrafın, telgrafhane tehdit edilerek
çektirilebilmesi elbette anlamlı idi.
Bizzat içinde bulunduğu Sivas halkı,
böyle bir hey'etin aleyhinde olunca, bütün milletin, aynı duygu ve düşüncede
olmayacağını ispat etmek gerçekten güçtür. O halde, temsil yeteneği böyle olan
bir hey'etle başkanının dayandığı gücün de çürük olacağı yargısına varmak neden
doğru olmasın !
Sivas'tan yükseltilen bu sesin
düşmanlar için ne kadar kuvvetli ve önemli olduğu takdir buyurulur.
Efendiler, Salih Paşa'ya ait
telgrafı, Amasya'ya geldiğinde kendisine verdirdim. Ancak, İeyh Recep ve
arkadaşlarının hükûmetçe cezalandırılmalarını istedim. Sivas'taki Hey'et-i
Temsiliye üyelerine de telgraf başında 19 Ekimde şunları sordum :
1-İeyh Recep, Ahmet Kemal ve Celal
imzalarıyla Saray Genel Sekreterliği'ne çekilen telgrafı gördünüz mü?
2
- Telgrafhânede nöbetçi subayı yok
mu?
3
- Hepiniz orada olduğunuz halde
böyle bir küstahlık nasıl yapılabilir? Kaldı ki, bu çılgınların teşebbüsleri
hepinizce biliniyor. Salih Paşa'ya ve Naci Bey'e yazılmış üç imzalı telgraf
hazırladıklarını biz buradan işitmiştik.Sizin bundan haberiniz yok muydu?
4
- Yabancılarla birlikte itilâf ve
Hürriyet'çilerin birtakım haince hareketlere giriştikleri konusunda dün bir
genelgeyle yapılan tebligat alınmadı mı?
5
- Baskı yapılan ve kendilerine
gözdağı verilen telgraf memurlarının, hemen gereken kimseleri, Vali Paşa'yı ve
diğer ilgilileri haberdar etmemelerinin ve nöbetçi subayının bunda gaflet
göstermesinin sebebi nedir?
6
- Başmüdür Bey'in bilgi vermesi
üzerine alınmış olan tedbirler nelerdir?
Mustafa Kemal
Valiliğin, konuyu askeri makamlara
bıraktığının anlaşılması üzerine Kolordu Kurmay Başkanı Zeki Bey'e de şunu
yazdım :
Söz konusu olan olaya karışmış
olanların tutuklanıp cezalandırılmaları için valilikçe elde bulunan imkânlar
kullanılmış yahut yetersiz görülmüş de mi, iş kolorduya atılıyor? Yoksa, bu
küstahça hareketlere karşı da valilikçe tedbir alınmasında kararsızlık mı
gösteriliyor? Bu durum anlaşıldıktan sonra, konunun çözümü daha kolay ve esaslı
olur.
Mustafa Kemal
Daha sonra Sivas'ta bulunanlara şu
emri verdim :
1- Telgrafhâne tamamen kontrol
altına alınacaktır. Bir subay komutasında bir manga asker yerleştirilecektir.
Bundan önce olduğu gibi, telgrafhanevi işgal ve memurlara baskı yaparak
milletin meşru birliği aleyhinde zihinleri bulandırıcı ve güvenlik bozucu
teşebbüslerde bulunacak hainler kesinlikle engellenecektir. Bu gibi güvenlik
bozucu hareketlerde kanunî sınırlan aşan ve askere saldıranlara karşı,
duraklamadan her nerede olursa olsun silâh kullanılacaktır.
2
- Küstahça hareketlere yeltenenleri
yola getirme açısından Kurmay Başkanı'nın ileri sürdüğü sebeplere dayanılarak,
kaçmalarına fırsat verilmeksizin derhal gereği yapılacak ve sonucu bir iki
saate kadar bildirilecektir. Ancak, bu konuda karar vermek için orada bulunan
kimselerden hiçbirisinin teşebbüse geçmeyip de ne yapılacağının bizden
sorulmaya kalkışılması, gerçekten esef edilecek bir durumdur. Bu karar, bir
taburu Sivas'ta bulunan 5'inci Tümen Komutanı Cemil Cahit Bey tarafından tabur
komutanına emredilmiştir. Oraca bu kararın sür'atle uygulanmasına hiç olmazsa
yardım buyurulması istirham olunur.
3
- Sivas'ta disiplinin sağlanabilmesi
için, uyanıklıkla, bütün ilgililerle kesin ve şiddetli tedbirler ahnması
gereğini rica ederim.
Mustafa Kemal
Özel olarak Osman Tufan ve Recep
Zühtü Beyler'e, şu direktifi verdim :
Milli Mücadele aleyhinde kûstahlık
edenler için yapılacak işlemler ilgililere bildirilmiştir. Durumu takip ederek
gereğinin tam olarak yapılıp yapılmadığını ve gözyumulduğu takdirde bizzat
müdahale ederek bilinen şahısların tutuklanması ve yardakçılarının zararsız
duruma getirilmesi istenmektedir. Bu konuda, lüzum görülürse, her kime karşı
olursa olsun gereğini yapmakta çekingenliğe düşülmemelidir.
Mustafa Kemal
20 Ekimde Vali Reşit Paşa, konuyu
uzun uzadıya anlattıktan sonra, olayın genişlemesi ihtimali varken önüne
geçilmiş ve gösterilen sür'atli ve şiddetli müdahaleden dolayı, bundan sonra
benzer durumların ortaya çıkmayacağının anlaşılmış olduğunu yazıyordu.
Efendiler, İstanbul Hükûmeti'nin
İeyh Recep'i ve arkadaşlarını cezalandırmış olduğuna elbette ihtimal
vermediniz.
Sivaslı İeyh İemseddîn'in
torunlarından diye imza atan bu miskin ve âdî şeyhin, bundan sonra da
düşmanların elinde âlet olarak girişeceği alçaklıklara tesadüf edeceğiz.
ADAPAZARI DOLAYLARINDA KIşKIRTMALAR
Efendiler, daha Amasya'da iken
karşılaştığımız durum, yalnız, İeyh Recep olayı ile kalmadı.
Adapazarı dolaylaylarında da buna
benzer bir olay görüldü. Müsaade ederseniz onu da kısaca bilginize sunayım
:
Adapazarı ilçesinin Akyazı
taraflarında türeyen Talustan Bey, İstanbul'dan para ve direktifle gelerek,
süvari olacaklara 30, piyade yazılacaklara 15 lira vaadeden Bekir Bey ve
Sapanca'nın Avşar köyünden Beslân adında bir tahsildar birleşiyorlar. Bu
adamlar başlarına topladıkları atlı, yaya birtakım kimselerle Adapazarı
kasabasını basmaya karar veriyorlar.
Tahir Bey adındaki Adapazarı kaymakamı bunu haber alıyor. Tahir Bey, İzmit'ten gönderilen bir binbaşı ile kendi topladığı yirmi beş kadar atlıyı alarak, kasabayı basmaya gelenlere karşı hareket ediyor. Lâtife denilen bir köyde karşılaşıyorlar. Bu başıbozuk gruba hareketlerinin sebebi sorulmuş... Verdikleri cevap şuymuş: Padişah Hazretleri'nin hayatta ve yüce hilâfet makamlarında olup olmadığını öğrenmek için Adapazarı'na makine başına gelmek istiyoruz. Mustafa Kemal Paşa'yı, Padişah yerine koyamayız...
Tahir Bey adındaki Adapazarı kaymakamı bunu haber alıyor. Tahir Bey, İzmit'ten gönderilen bir binbaşı ile kendi topladığı yirmi beş kadar atlıyı alarak, kasabayı basmaya gelenlere karşı hareket ediyor. Lâtife denilen bir köyde karşılaşıyorlar. Bu başıbozuk gruba hareketlerinin sebebi sorulmuş... Verdikleri cevap şuymuş: Padişah Hazretleri'nin hayatta ve yüce hilâfet makamlarında olup olmadığını öğrenmek için Adapazarı'na makine başına gelmek istiyoruz. Mustafa Kemal Paşa'yı, Padişah yerine koyamayız...
Tahir Bey'in makina başında, İzmit
Mutasarrıfı'na verdiği bilgide, adı geçenlerin İstanbul'da önemli kimselerle
ilişkide olduğunu ve hattâ Padişah'ın da bu hareketlerinden haberli bulunduğunu
söyledikleri kaydediliyordu. Resmi olarak verilen bilgide: Bekir'in, orada
toplanan kimselere, bu iş için İstanbul'da bir hafta süre koydular, beş gün
geçti. İki günümüz kaldı. İşi çabucak bitirelim dediği de bildiriliyordu.
İzmit'teki Tümen Komutanı, Adapazarı
üzerine bir müfreze gönderecekti. Ali Fuat Paşa da, Düzce üzerine bir miktar
kuvvet sevk edecekti.
23 Ekim tarihinde, İzmit'teki Tümen
Komutanı'na, Bekir'in İtilâf ve Hürriyet'çilerle yabancı düşmanlar tarafından
gönderildiği ve bozguncu hareketlerinin önlenmesi gerektiği bildirildi.
Adapazarı kaymakamı Tahir Bey'e de,
23 Ekimde doğrudan doğruya, Bekir ve arkadaşları için uygulanacak sert ve
sür'atli tedbirlerde asla gevşek davranılmamasını, zararlarının önlenmesini ve
sonucun bildirilmesini emrettim.
Efendiler, 23 Ekim tarihli bir şifre
ile, Bekir ve yardakçılarının, yaptıkları işler ve kimlikleri hakkında elde
ettiğimiz bilgileri, Harbiye Nâzırı Cemal Paşa'ya bildirdik ve Saltanat
Hükümeti'nce bu gibi bozguncu eylem ve hareketlere karşı, zamanında etkin
tedbirler alındığı ve konu millî teşkilâta dokunduğu takdirde, en şiddetli
tedbirlere başvurmak zorunda kalacağımızı arz ederiz dedik.
İzmit'ten giden ve olay yerinde
takviye edilen millî ve askerî bir müfreze, pek çok sayıda toplanmış ve
toplanmakta olan fesatçıları dağıtmış, tahsildar Beslân ve kardeşi Hasan
Çavuş'u ele geçirmiş, asıl özel direktif ve para ile bir hafta önce
İstanbul'dan gelmiş olan Bekir, kaçmış. Bu
Bekir, subaylıktan kovulma ve
Manyaslıdır. Bundan sonra vermeye mecbur olduğumuz emirlerle, İzmit'te
kışkırtıcı ve tertipçi olanlardan, İngiliz İbrahim diye tanınan biri ve diğer
birtakımları hakkında kovuşturma başladı.
Bekir'in, olay yerinde alınan tedbirler
sonunda teşebbüsünün boşa çıktığını ve kaçtığını, ancak, İstanbul'a dönerek,
orada yeniden mel'unca teşebbüslerde bulunmasının kuvvetle muhtemel olduğunu,
hakkında özel kovuşturma yapılmasını Amasya'dan 26 Ekim 1919 tarihinde Harbiye
Nâzırı Cemal Paşa'ya yazdım.
27 Ekim 1919 tarihinde Bolu
Mutasarrıfı Haydar Bey'den gelen telgrafta : Bekir'in emrinde iki subay, kırk
silâhlı adam olduğu halde Abaza köylerinde halkı, bugünkü hükûmet adına, Millî
Mücadele aleyhine kıştırtarak birçok para sarfettiği ve Nezaret'e yazdığı
yazılarının kabul edilmediği bildiriliyordu.
Efendiler, bu gibi konularda,
hükûmeti uyarma ve görevini yapmaya davetten ibaret olan müracaatlarımız,
elbette, hükûmetin işine karışma gibi sayılmaz, inancındayım.
İstanbul'da hükûmetin gözü önünde
tertiplenen, içteki ve dıştaki düşmanların Padişah'ın bilgi ve rızası ile
olduğuna şüphe etmediğimiz teşebbüslerinin, fiilen başarıya ulaşacağı dakikaya
kadar beklemek ve elbette hükûmet tedbir alır, engel olur diyerek safça bir
boyun eğmeye kapılmak yerinde olamazdı.
Efendiler, Amasya'da görüşmelere
başladığımız 20 Ekim günü, alınan bilgilerin özeti şuydu : İstanbul'da,
Hürriyet ve İtilâf Partisi, Askeri Nigehban Cemiyeti ve Muhipler Cemiyeti bir
blok kurdular. Bu blokla, Ali Kemal ve Sait Molla gibi kimseler, azınlıkları
sürekli olarak Kuva-yı Milliye aleyhine kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni
patrikleri, Kuva-yı Milliye aleyhine İtilâf Devletleri temsilcilerine
başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi,Neologos gazetesinde yayınladığı bir
mektupla, son Millî Mücadele hareketinden dolayı Ermenilerin göç etmekte
olduklarını ilân etti.
İdam edilmiş bulunan Kâzım'ın
kardeşi Hikmet adında biri, İstanbul'dan aldığı direktifle Adapazarı çevresinde
başına birtakım silâhlı adamlar toplamaya başladı. Bu Hikmet'in adına önemli
bir belgede de rastlayacağız. Adapazarı yakınlarında, Değirmendere'de de para
ile adam toplanmaya başlandı. Çete halinde toplananların, Geyve hükûmet
binasını basmaya karar verdikleri haber alındı Karacabey'de de buna benzer ufak
tefek hareketler görüldü. Bursa'da, Gümülcüneli İsmail'in topladığı çetelerin,
Kuva-yı Milliye aleyhindeki hareketleri duyulmaya başladı. Nigehbancılardan
tutuklu bulunanların hepsi bir günde hapisten çıkarıldı.
Düşmanlar tarafından Kuva-yı Milliye
aleyhine kurulan çetelerin çatışmaya geçmeleri, karşı blokun açıktan açığa
hareketi, İstanbul polis müdürünün aleyhte faaliyeti, Ali Rıza Paşa
Kabinesi'nde bizim aleyhimizde nâzırların bulunması, bazı teşkilât
merkezlerimizi, özellikle İstanbul merkezimizi ümitsizliğe düşürmeye
başlamıştı.
Hükûmetin, bir maksat ve karar
sahibi olduğunu gösterecek hiçbir harekette bulunamaması ve yalnız Dahiliye
Nâzırı İerif Paşa'nın olumsuz ve aralıksız faaliyetini doğru bulan davranışı,
gerçekten düşünülecek ve endişe edilecek bir durumu sergiliyordu.
Efendiler, daha Amasya'da iken
karşılaştığımız durum, yalnız, İeyh Recep olayı ile kalmadı.
Adapazarı dolaylaylarında da buna
benzer bir olay görüldü. Müsaade ederseniz onu da kısaca bilginize sunayım :
Adapazarı ilçesinin Akyazı
taraflarında türeyen Talustan Bey, İstanbul'dan para ve direktifle gelerek,
süvari olacaklara 30, piyade yazılacaklara 15 lira vaadeden Bekir Bey ve
Sapanca'nın Avşar köyünden Beslân adında bir tahsildar birleşiyorlar. Bu adamlar
başlarına topladıkları atlı, yaya birtakım kimselerle Adapazarı kasabasını
basmaya karar veriyorlar. Tahir Bey adındaki Adapazarı kaymakamı bunu haber
alıyor. Tahir Bey, İzmit'ten gönderilen bir binbaşı ile kendi topladığı yirmi
beş kadar atlıyı alarak, kasabayı basmaya gelenlere karşı hareket ediyor.
Lâtife denilen bir köyde karşılaşıyorlar. Bu başıbozuk gruba hareketlerinin
sebebi sorulmuş... Verdikleri cevap şuymuş : Padişah Hazretleri'nin hayatta ve
yüce hilâfet makamlarında olup olmadığını öğrenmek için Adapazarı'na makine
başına gelmek istiyoruz. Mustafa Kemal Paşa'yı, Padişah yerine
koyamayız...
Tahir Bey'in makina başında, İzmit
Mutasarrıfı'na verdiği bilgide, adı geçenlerin İstanbul'da önemli kimselerle
ilişkide olduğunu ve hattâ Padişah'ın da bu hareketlerinden haberli bulunduğunu
söyledikleri kaydediliyordu. Resmi olarak verilen bilgide: Bekir'in, orada
toplanan kimselere, bu iş için İstanbul'da bir hafta süre koydular, beş gün
geçti. İki günümüz kaldı. İşi çabucak bitirelim dediği de bildiriliyordu.
İzmit'teki Tümen Komutanı, Adapazarı
üzerine bir müfreze gönderecekti. Ali Fuat Paşa'da, Düzce üzerine bir miktar
kuvvet sevk edecekti.
23 Ekim tarihinde, İzmit'teki Tümen
Komutanı'na, Bekir'in İtilâf ve Hürriyet'çilerle yabancı düşmanlar tarafından
gönderildiği ve bozguncu hareketlerinin önlenmesi gerektiği bildirildi.
Adapazarı kaymakamı Tahir Bey'e de,
23 Ekimde doğrudan doğruya, Bekir ve arkadaşları için uygulanacak sert ve
sür'atli tedbirlerde asla gevşek davranılmamasını, zararlarının önlenmesini ve
sonucun bildirilmesini emrettim.
Efendiler, 23 Ekim tarihli bir şifre
ile, Bekir ve yardakçılarının, yaptıkları işler ve kimlikleri hakkında elde
ettiğimiz bilgileri, Harbiye Nâzırı Cemal Paşa'ya bildirdik ve Saltanat
Hükümeti'nce bu gibi bozguncu eylem ve hareketlere karşı, zamanında etkin
tedbirler alındığı ve konu millî teşkilâta dokunduğu takdirde, en şiddetli
tedbirlere başvurmak zorunda kalacağımızı arz ederiz dedik.
İzmit'ten giden ve olay yerinde
takviye edilen millî ve askerî bir müfreze, pek çok sayıda toplanmış ve
toplanmakta olan fesatçıları dağıtmış, tahsildar Beslân ve kardeşi Hasan
Çavuş'u ele geçirmiş, asıl özel direktif ve para ile bir hafta önce
İstanbul'dan gelmiş olan Bekir, kaçmış. Bu
Bekir, subaylıktan kovuluna ve
Manyaslıdır. Bundan sonra vermeye mecbur olduğumuz emirlerle, İzmit'te
kışkırtıcı ve tertipçi olanlardan, İngiliz İbrahim diye tanınan biri ve diğer
birtakımları hakkında kovuşturma başladı.
Bekir'in, olay yerinde alınan tedbirler
sonunda teşebbüsünün boşa çıktığını ve kaçtiğını, ancak, İstanbul'a dönerek,
orada yeniden mel'unca teşebbüslerde bulunmasının kuvvetle muhtemel olduğunu,
hakkında özel kovuşturma yapılmasını Amasya'dan 26 Ekim 1919 tarihinde Harbiye
Nâzırı Cemal Paşa'ya yazdım.
27 Ekim 1919 tarihinde Bolu
Mutasarrıfı Haydar Bey'den gelen telgrafta : Bekir'in emrinde iki subay, kırk
silâhlı adam olduğu halde Abaza köylerinde halkı, bugünkü hükûmet adına, Millî
Mücadele aleyhine kıştırtarak birçok para sarfettiği ve Nezaret'e yazdığı
yazılarının kabul edilmediği bildiriliyordu.
Efendiler, bu gibi konularda,
hükûmeti uyarma ve görevini yapmaya davetten ibaret olan müracaatlarımız,
elbette, hükûmetin işine karışma gibi sayılmaz, inancındayım.
İstanbul'da hükûmetin gözü önünde
tertiplenen, içteki ve dıştaki düşmanların Padişah'ın bilgi ve rızası ile
olduğuna şüphe etmediğimiz teşebbüslerinin, fiilen başarıya ulaşacağı dakikaya
kadar beklemek ve elbette hükûmet tedbir alır, engel olur diyerek safça bir
boyun eğmeye kapılmak yerinde olamazdı.
Efendiler, Amasya'da görüşmelere
başladığımız 20 Ekim günü, alınan bilgilerin özeti şuydu : İstanbul'da,
Hürriyet ve İtilâf Partisi, Askeri Nigehban Cemiyeti ve Muhipler Cemiyeti bir
blok kurdular. Bu blokla,Ali Kemal ve Sait Molla gibi kimseler, azınlıkları
sürekli olarak Kuva-yı Milliye aleyhine kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni
patrikleri, Kuva-yı Milliye aleyhine İtilâf Devletleri temsilcilerine
başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Teologos gazetesinde yayınladığı bir
mektupla, son Millî Mücadele hareketinden dolayı Ermenilerin göç etmekte
olduklarını ilân etti.
İdam edilmiş bulunan Kâzım 'ın
kardeşi Hikmet adında biri, İstanbul'dan aldığı direktifle Adapazarı çevresinde
başına birtakım silâhlı adamlar toplamaya başladı. Bu Hikmet'in adına önemli
bir belgede de rastlayacağız. Adapazarı yakınlarında, Değirmendere'de de para
ile adam toplanmaya başlandı. Çete halinde toplananların, Geyve hükûmet
binasını basmaya karar verdikleri haber alındı Karacabey'de de buna benzer ufak
tefek hareketler görüldü. Bursa'da, Gümülcüneli İsmail'in topladığı çetelerin,
Kuva-yı Milliye aleyhindeki hareketleri duyulmaya başladı. Nigehbancılardan
tutuklu bulunanların hepsi bir günde hapisten çıkarıldı.
Düşmanlar tarafından Kuva-yı Milliye
aleyhine kurulan çetelerin çatışmaya geçmeleri, karşı blokun açıktan açığa
hareketi, İstanbul polis müdürünün aleyhte faaliyeti, Ali Rıza Paşa
Kabinesi'nde bizim aleyhimizde nâzırların bulunması, bazı teşkilât
merkezlerimizi, özellikle İstanbul merkezimizi ümitsizliğe düşürmeye
başlamıştı.
Hükûmetin, bir maksat ve karar
sahibi olduğunu gösterecek hiçbir harekette bulunamaması ve yalnız Dahiliye
Nâzırı İerif Paşa'nın olumsuz ve aralıksız faaliyetini doğru bulan davranışı,
gerçekten düşünülecek ve endişe edilecek bir durumu sergiliyordu.
İSTANBUL'DA KUVA-YI MİLLİYE'YE KARşI
KIşKIRTMALAR
Bu konuda, ilk defa, duyarlık
gösteren ve harekete geçme önceliği taşıyan Ankara oldu. Ankara Vali Vekili
Yahya Galip Bey'in Sivas'a çektiği 15 Ekim 1919 tarihli bir şifresini, rahmetli
Hayati Bey'in imzasıyla diğer bir şifre içinde 22 Ekimde Amasya'da aldım. O
şifre aynen şöyledir :
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'e
Paşa Hazretleri; biz kendi
kaderimizi ne böyle milletin kaderinden habersiz hükümete ne de rastgele
gönderilecek valilere bırakamayız, Birçok defa zâtıâlîlerine arz ettiğimiz
dûşünceler dikkate alınmadığından, İstanbul Hükümeti, Ferit Paşa Kabinesi'nin
atayıp da gönderemediği eski Bitlis Valisi Ziya Paşa' yı buraya ve bütün
görevlerinde hayatı boyunca hiçbir varlık gösterememiş olan Suphi Bey'i de
Konya'ya vali atamak suretiyle ilk adımını atmaya başladı. İşte bu gibi
durumlar dolayısıyla, Meclis-i Meb'usan kurulmadan önce, hiçbir göreve
dışarıdan kimsenin getirilmemesini geçenlerde arz etmiştik.
Madem ki şimdiki hükûmet, buraya yeniden vali göndermeye kalkışmıştır, şu halde, buradaki Milli Mücadele'nin söndürülmesi isteniyor demektir, Nasıl ki, zâtıâlîleri askerlikten ayrılarak milletin bir ferdi olarak çalışmaya karar verdiniz, bendeniz de buradan çekilerek aynı şekilde milletimin bana vermiş olduğu görevi yapmaya karar verdim. Vali gelinceye kadar vekâleti kime bırakacağımı lûtfen bildiriniz efendim.
Madem ki şimdiki hükûmet, buraya yeniden vali göndermeye kalkışmıştır, şu halde, buradaki Milli Mücadele'nin söndürülmesi isteniyor demektir, Nasıl ki, zâtıâlîleri askerlikten ayrılarak milletin bir ferdi olarak çalışmaya karar verdiniz, bendeniz de buradan çekilerek aynı şekilde milletimin bana vermiş olduğu görevi yapmaya karar verdim. Vali gelinceye kadar vekâleti kime bırakacağımı lûtfen bildiriniz efendim.
15 Ekim 1919 Ankara Vali Vekili
Yahya Galip
Bir gün sonra da, 23 Ekimde Cemal
Paşa'nın, 21 Ekim 1919 tarihli şu telgrafını aldım :
Sayı Kadıköy, 21.10.1919
419
Amasya'da Mustafa Kemal Paşa
Hazretleri'ne
Ankara'dan Belediye Başkanı ve Müftü
Efendi; dışarıdan gelecek valiyi kabul etmeyeceklerini; Ankara'ya, Ankara'dan
vali atanması gereğini kendi yetkilerine dayanarak ileri sürüyorlar. Böylece,
her taraftan ayrı ayrı isteklerin ileri sürülmesi, hükûmeti güç duruma
sokmaktadır. Kötü niyetliler ve azınlıklar bu gibi durumlan türlü türlü
yorumluyor. (...) Hükûmetin destekleneceğine söz verilmesi üzerine, bu gibi
hususların önlenmesi gereğini rica ederim. Atanması, Padişah'ın onayından geçen
valinin yola çıkması gerektiğini elbette kabul buyurursunuz.
Harbiye Nâzırı
Cemal
Gerçekten de, başta müftü efendi
olduğu halde (bugün Diyanet İşleri Başkanı bulunan sayın Rifat Efendi
Hazretleri idi), Ankaralılar, bu atamayı protesto etmek üzere, İstanbul'a başvurmuşlardı.
Ankara'yı yatıştırarak, hükûmet otoritesini kırmamak için telgraf başında
birçok nasihatlarda bulundum. Ancak, Ankara'nın haklı olduğunu teslim etmemek
mümkün değildi. Sonunda, Cemal Paşa vasıtasıyla hükûmete yazdığım telgraftan
söz ederek, alınacak cevaba kadar durumun iyi idare edilmesini Ankara'daki
Kolordu Komutan vekili Mahmut Bey'e yazdım.
Bu noktada, sırası gelmişken bir
gerçeği bilginize sunmak uygun olur. Hey'et-i Temsiliye olan bizler, hükûmetin
durumunu ve nasıl bir hükûmet olduğunu pekâlâ anlamıştık. Hükûmet üyelerinden
bazılarının hükûmette bulunmaktan pişmanlık duyduklarını ve çekilmek için
bahane aradıklarını da anlıyorduk. Bundan başka dış ve iç düşmanların ve
Padişah'ın el birliği ile, Ali Rıza Paşa Kabinesi yerine, kendi görüşlerini
açıktan açığa ve sür'atle uygulayacak diğer bir kabineyi iktidara getirmeye
kararlı olduklarından da habersiz değildik.
Bunun içindir ki, Ali Rıza Paşa Kabinesi'ni, en az zararlısı sayıyorduk. Bir de Ferit Paşa 'nın düşmesinden sonra, yeni kabine ile anlaşmak için geçen dört beş gün içinde, bazı taraflardan elden geldiği kadar çabuk anlaşma hususunda alınmış olan tavsiyeler de, bizce göz önünde tutulması gereken anlam ve nitelikte idi. Bu bakımdan, gayeye güvenli bir şekilde ulaşıncaya kadar, gerekirse, biraz da fedakârlık yapmak zaruretini duyuyorduk.
Bunun içindir ki, Ali Rıza Paşa Kabinesi'ni, en az zararlısı sayıyorduk. Bir de Ferit Paşa 'nın düşmesinden sonra, yeni kabine ile anlaşmak için geçen dört beş gün içinde, bazı taraflardan elden geldiği kadar çabuk anlaşma hususunda alınmış olan tavsiyeler de, bizce göz önünde tutulması gereken anlam ve nitelikte idi. Bu bakımdan, gayeye güvenli bir şekilde ulaşıncaya kadar, gerekirse, biraz da fedakârlık yapmak zaruretini duyuyorduk.
Mahmut Bey'e yazdığım şifrede kapalı
bir şekilde bu noktalar da belirtilmişti.
Cemal Paşa'ya verdiğim cevabı olduğu
gibi bilginize sunacağım :
İifre Amasya, 24.10.1919
Özel, İvedi
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa
Hazretleri'ne
İlgi : 21.10.1919 tarih ve 419
sayılı şifre :
Ankara'dan vali hakkında yapılmış
olan müracaat ve istirhamın aşağıdaki sebeplerden ileri geldiği anlaşılmıştır
:
İöyle ki : İstanbul'dan alınan
güvenilir haberlerde İngilizler iIe İngiliz Muhipler Cemiyeti'nin, İtilâf ve
Hürriyet ve Nigehbancıların, Hristiyan azınlıklar ile işbirliği yaptıkları,
Anadolu'ya birçok bozguncular göndererek millî teşkilâtı sakatlama ve İstanbul
Hükümeti'ni dağıtma teşebbüslerinde bulundukları, bu bozguncuların Adapazarı ve
Bursa'dan yola çıktıkları bildirildiği gibi, son günlerde Adapazarı'nda da bazı
olayların görülmesi endişe yaratmıştır. Konya'ya gönderilen Vali Suphi Bey'in, İngiliz Muhipler
Cemiyeti'nin İstanbul Yönetim Kurulu üyelerinden olduğunu Konya'da Refet Bey'e
söylemiş olduğu haberinin yayılmış olması, uyanan şûpheyi daha da artırmıştır.
Ankara valiliğine atanan Ziya Paşa'nın tutumu ve namusu hakkında bir şey denemezse de, kendisinin ehliyet ve iktidarı da şüpheli görüldüğünden, Ankara ili gibi millî teşkilât ve mücadelemizin en önemli merkezlerinden olan bir bölgede, daha durumlar açıklık kazanıp da tam bir sükunet ve güvenlik sağlanamadan, buradaki önemli işlerin başına, hiçbir tecrübesi bulunmayan âciz bir valinin getirilmesi tereddüt uyandırmıştır.
Ankara'da bulunan vali vekili ve komutan ile Hey'et-i Temsiliye arasında yapılan haberleşmeler üzerine, şimdiki hükûmetin, her ne şekilde olursa olsun emirlerine ve yaptıklarına uymak tabiî görülmüş ve o yolda hareket edilmiş ise de, doğrudan doğruya halkın kendisi, tasavvur ettikleri tehlikeye karşı verilen güvenceyi yeterli görmeyerek, tam bir güvenlik ortamı doğuncaya kadar, kendilerince millî dâvâya bağlılığı denenmiş bulunan vali vekilinin göreve devamını elzem sayarak doğrudan doğruya hükümete başvurmuşlardır.
Zâtıdevletlerinin son yazıları üzerine Ankara'da gereken kimselerle yeniden görüşülmüş, hatta sakıncaları bulunsa bile, sırf hükûmet otoritesini sarsmamak için Ziya Paşa'nın iyi karşılanmasının sağlanmasına çalışılmıştır. Ancak, karşılaştığı tehlikelerden ve fesatlıkların ağır bastığı gidişattan son derece ürkmüş olan halkı, bunu kabule inandırmak mümkün olamamıştır.
Ankara valiliğine atanan Ziya Paşa'nın tutumu ve namusu hakkında bir şey denemezse de, kendisinin ehliyet ve iktidarı da şüpheli görüldüğünden, Ankara ili gibi millî teşkilât ve mücadelemizin en önemli merkezlerinden olan bir bölgede, daha durumlar açıklık kazanıp da tam bir sükunet ve güvenlik sağlanamadan, buradaki önemli işlerin başına, hiçbir tecrübesi bulunmayan âciz bir valinin getirilmesi tereddüt uyandırmıştır.
Ankara'da bulunan vali vekili ve komutan ile Hey'et-i Temsiliye arasında yapılan haberleşmeler üzerine, şimdiki hükûmetin, her ne şekilde olursa olsun emirlerine ve yaptıklarına uymak tabiî görülmüş ve o yolda hareket edilmiş ise de, doğrudan doğruya halkın kendisi, tasavvur ettikleri tehlikeye karşı verilen güvenceyi yeterli görmeyerek, tam bir güvenlik ortamı doğuncaya kadar, kendilerince millî dâvâya bağlılığı denenmiş bulunan vali vekilinin göreve devamını elzem sayarak doğrudan doğruya hükümete başvurmuşlardır.
Zâtıdevletlerinin son yazıları üzerine Ankara'da gereken kimselerle yeniden görüşülmüş, hatta sakıncaları bulunsa bile, sırf hükûmet otoritesini sarsmamak için Ziya Paşa'nın iyi karşılanmasının sağlanmasına çalışılmıştır. Ancak, karşılaştığı tehlikelerden ve fesatlıkların ağır bastığı gidişattan son derece ürkmüş olan halkı, bunu kabule inandırmak mümkün olamamıştır.
Dahiliye Nâzırı Paşa Hazretleri'nin,
içinde bulunduğumuz durumun önem ve ciddiyetini, düşmanlarımızın durmadan ne
kadar iblisçe çalışmakta olduklarını takdir buyurduklan şüphesiz bulunduğuna
göre, Nezaret makamına yeni geçmiş olmaları yüzünden, çalıştırılmaya lâyık olan
memurları tanımakta mazur oldukları gibi, Âdil Bey' in bile mûsteşarlığını
yapmış olan Keşif Bey'in hâlâ, müsteşarlık yapmakta olduğu gözönünde
bulundurulunca, özellikle yüksek dereceli memurların atanmasında ne dereceye
kadar uzak görüşlü davranılmasının gerekeceği kendiliğinden anlaşılır. Bu
bakımdan Ziya Paşa'nın şimdilik gönderilmemesinin sağlanmasına yüksek
yardımları ve sonucun bir emirle bildirilmesi arz ve istirham olunur.
Mustafa Kemal
Efendiler, Ali Fuat Paşa, 28 Ekim
1919 tarihli bir şifresiyle, İstanbul'daki teşkilâtımızın, adıma gönderdikleri
bir telgrafı bildirdi. Bu telgrafta verilen bilgiler önemliydi.
Çerkez Bekir'in yarattığı, o bilinen
olay, Adapazarı ve çevresinde Kuva-yı Milliye'ye karşı isyan başlangıcı
sayılmış. Bundan nasıl yararlanılacağı konusunda Padişah, Ferit Paşa, Âdil Bey
ve Sait Molla ile Ali Kemal Bey'den kurulup bir hey'et, birtakım tasarlamalar
da bulunmuşlar.
Bu telgraf ta, yukarıda adı geçen
Hikmet hakkında da bilgi veriliyordu. Bu Hikmet, iki ay önce Amasya'dan Adapazarı'na
gelmiş. O çevrede öteden beri kendisine ve ailesine karşı olanların millî
teşkilâta girdiğini anlamış. Hikmet Bey, Amasya'dan geldiğini, beni tanıdığını
ve millî teşkilâtı kurmaya yalnız kendisinin yetkili olduğunu ileri sürerek,
Sivas'la haberleşmeye kalkışmak ister . Karşı taraf engel olur. Hikmet, karşı
teşkilât kurar. Bunu sezen Sait Molla, Hikmet'i elde edecek çareyi bulur.
Kendisini Hristiyanlara karşı bir isyan için ayartır.
Efendiler, Hikmet ile ve
düşmanlarımızın Hristiyanlar aleyhindeki tertipleri ile ilgili olan bilgiler,
daha sonra dokunacağımız bazı durumların kolaylıkla anlaşılmasına yarayacağı
için, bunların gereksiz sayılmamasını rica ederim.
Efendiler, bu bilgiler üzerine Cemal
Paşa'ya yazdığım telgrafa yüce meclisinizin de dikkatini çekmek isterim :
İifre Sivas, 31.10.1919
Harbiye Nazırı Cemal Paşa
Hazretleri'ne
Adapazarı dolaylarında, hükûmet ve
millî teşkilât aleyhinde geçen olay yüksek şahıslarınca bilinmektedir. Bu olay,
milli birlikteki kararlı tutum, İstanbul Hükûmeti'nin yerinde ve kesin
tedbirleri sayesinde bastırılmış ise de, daha oralarda bozgunculuk tohumu
tükenmiş değildir. Milletin birliği karşısında bunların tamamen ezilip yok
olacağına şüphe yoktur.
Ancak, bu bozgunculuk hareketlerinde Damat Ferit Paşa'nın, eski Dahiliye Nazırı Adil ve ondan önceki Ali Kemal Bey'lerle Sait Molla' nın teşvikçi ve tertipçi oldukları anlaşılmıştır. Adları bildirilen bu zatlar, kendi vatan hainliklerinin yanında, çok büyük ve tehlikeli bir hatâ daha işlemişlerdir. O da, mel'unca işlerinden sanki kutsal Padişah Hazretleri'nin de bilgisi bulunduğunu çevreye yaymak gibi büyük bir alçaklıktır. Kabinenin saygıdeğer hey'etinden büyük bir samimiyetle rica ederiz; şimdi vakit geçirmeden durumu uygun bir şekilde Padişah Hazretleri'nin tertemiz huzuruna arz etsinler.
Milletin ve teşkilâtın bu gibi uydurmalara elbette değer vermeyeceği açık bir gerçektir. Bozguncuların, yalanlarla millî birliği lekelemek istediklerini ileri sûrerek, Saltanat Hükümeti'nce, olayın geçtiği bölgede resmen yalanlanmak suretiyle, herhangi bir yanlış anlaşılmaya meydan verilmemesi ve bu zararlı şahıslar hakkında gerekli incelemelerin yapılarak kovuşturmaya geçilmesi hayatî bir konu sayılmaktadır, efendim.
Ancak, bu bozgunculuk hareketlerinde Damat Ferit Paşa'nın, eski Dahiliye Nazırı Adil ve ondan önceki Ali Kemal Bey'lerle Sait Molla' nın teşvikçi ve tertipçi oldukları anlaşılmıştır. Adları bildirilen bu zatlar, kendi vatan hainliklerinin yanında, çok büyük ve tehlikeli bir hatâ daha işlemişlerdir. O da, mel'unca işlerinden sanki kutsal Padişah Hazretleri'nin de bilgisi bulunduğunu çevreye yaymak gibi büyük bir alçaklıktır. Kabinenin saygıdeğer hey'etinden büyük bir samimiyetle rica ederiz; şimdi vakit geçirmeden durumu uygun bir şekilde Padişah Hazretleri'nin tertemiz huzuruna arz etsinler.
Milletin ve teşkilâtın bu gibi uydurmalara elbette değer vermeyeceği açık bir gerçektir. Bozguncuların, yalanlarla millî birliği lekelemek istediklerini ileri sûrerek, Saltanat Hükümeti'nce, olayın geçtiği bölgede resmen yalanlanmak suretiyle, herhangi bir yanlış anlaşılmaya meydan verilmemesi ve bu zararlı şahıslar hakkında gerekli incelemelerin yapılarak kovuşturmaya geçilmesi hayatî bir konu sayılmaktadır, efendim.
Hey'et-i Temsiliye adına
Mustafa Kemal
ALİ RIZA PAşA KABİNESİ'Nİ İKTİDARDA
TUTMA KARARI
Efendiler, Ali Rıza Paşa
Kabinesi'nin sizlerce de bilinen kuruluş tarzına rağmen, yerinde kalmasının ve
elden geldiği kadar desteklenmesinin neden gerekli görüldüğünü birazcık
belirtmiştim.
Amasya'dan Sivas'a döndükten sonra,
Hey'et-i Temsiliye ve orada bulunan öteki arkadaşlarla yaptığımız toplantıda,
Amasya Mülâkatı ve diğer konular üzerinde arkadaşlara uzun uzadıya bilgi
verdim. Bu toplantıda, Hey'et-i Temsiliye'ce alınan kararlara ait zabıtların 29
Ekim 1919 günü yapılan görüşmeyle ilgili sayfasında aynen kayda geçmiş olan şu
kararı tespit ettik :
Başta Sadrazam Ali Rıza Paşa olmak
üzere hepsinin âciz, Padişah gözünde bir mevki tutmak isteyen kimseler
oldukları, bir kısmının Millî Mücadele'nin yanında bir kısmının da karşısında
bulundukları, bununla birlikte, Zâtışâhane, ilk fırsatta bunları düşürerek
yerine istibdadı sürdürecek bir hey'et getirmek isteyeceğinden, Millî Meclis
kurulup da yasama görevine başlayıncaya kadar, Hey'et-i Temsiliye'nin bu
kabineyi desteklemesinin vatan ve millet için hayırlı bir iş olduğu kabul
edildi.
Gerçekten de bu kararımızı
uyguladık. Bunu doğrulayan bir durumu yeri gelmişken bilginize sunayım :
İstanbul'daki teşkilâtımız,
güvenilir kaynaklara dayandığını bildirdiği bazı bilgileri, 31 Ekim 1919
tarihinde bize gönderdi. O bilgiler şöyleydi :
İki günden beri Kiraz Hamdi Paşa,
Mabeyn'e gidiyor, iki üç saat huzurda (Padişah'ın yanında) kalıyor ve şu karar
alınıyor : Mareşal Zeki Paşa başkanlığında bir kabine kurulacak, Hamdi Paşa
Harbiye Nâzırı, Prens Sabahattin Bey Hariciye nâzırı olacak; Tevfik Hamdi Bey
Dahiliye, Eşref, Mahir Sait ve daha başkaları öteki nezaretleri alacaklardır.
Bunlardan Sabahattin ve Mahir Sait'e daha teklif yapılmamıştır. Zâtışâhâne, Ali Rıza Paşa'ya, uygun bir zamanda, belki bu günlerde istifa teklif edecektir. Bu konuda daha önce faaliyetinden söz edilen bir blok, bir gizli dernek vardır. Bu bilgiler üzerine, Cemal Paşa'ya 2 Kasım 1919'da, Sadrazam'a hiçbir sebep ve bahane ile mevkiini bırakmamasına kesin olarak ihtiyaç duyulduğunun bildirilmesi, istifa gerçekleştiği takdirde, bütün memleketin İstanbul ile kesinlikle ilgisini keseceği bildirildi.
Rumeli ve Anadolu'da bulunan bütün komutanlara da, bu durumla ve Cemal Paşa'ya yazılan telgrafla ilgili bilgi verildi. Ayrıca, ilişkide bulunulan Müdafaa-i Hukuk merkez hey'etlerinin de durumdan haberdar edilmesi gereği bildirildi.
Bunlardan Sabahattin ve Mahir Sait'e daha teklif yapılmamıştır. Zâtışâhâne, Ali Rıza Paşa'ya, uygun bir zamanda, belki bu günlerde istifa teklif edecektir. Bu konuda daha önce faaliyetinden söz edilen bir blok, bir gizli dernek vardır. Bu bilgiler üzerine, Cemal Paşa'ya 2 Kasım 1919'da, Sadrazam'a hiçbir sebep ve bahane ile mevkiini bırakmamasına kesin olarak ihtiyaç duyulduğunun bildirilmesi, istifa gerçekleştiği takdirde, bütün memleketin İstanbul ile kesinlikle ilgisini keseceği bildirildi.
Rumeli ve Anadolu'da bulunan bütün komutanlara da, bu durumla ve Cemal Paşa'ya yazılan telgrafla ilgili bilgi verildi. Ayrıca, ilişkide bulunulan Müdafaa-i Hukuk merkez hey'etlerinin de durumdan haberdar edilmesi gereği bildirildi.
Efendiler, Salih Paşa'nın İstanbul'a
dönmesi üzerine, 2l Ekim tarihli protokolda belirtilmiş bulunan ve önemli
olduğuna yaptığım sunuşlar sırasında işaret ettiğim nokta üzerinde, yani
Meclis-i Meb'usan'ın toplanacağı yer hakkında, hükûmetle aramızda tartışma
başladı. Hükûmetin Cemal Paşa vasıtasıyla yazdıkları ile bizim ileri sürdüğümüz
görüşler bir defa daha incelenmeye değer inancındayım.
Bu haberleşmemizin aslını Büyük Millet Meclisi'nin ilk toplantısına ait zabıtlarda görebileceğiniz için, burada ondan tekrar söz etmeyeceğim. Ancak Efendiler, bu konudaki haberleşme ve tartışmalar yalnız İstanbul Hükûmeti ve Cemal Paşa ile yapılmakla kalmıyor. Bütün memleketin ve özellikle İstanbul'daki teşkilâtımızın da bu konu ile ilgili görüşünü almak gerekiyordu. Burada, bu noktalar üzerinde bazı bilgiler sunacağım.
Bu haberleşmemizin aslını Büyük Millet Meclisi'nin ilk toplantısına ait zabıtlarda görebileceğiniz için, burada ondan tekrar söz etmeyeceğim. Ancak Efendiler, bu konudaki haberleşme ve tartışmalar yalnız İstanbul Hükûmeti ve Cemal Paşa ile yapılmakla kalmıyor. Bütün memleketin ve özellikle İstanbul'daki teşkilâtımızın da bu konu ile ilgili görüşünü almak gerekiyordu. Burada, bu noktalar üzerinde bazı bilgiler sunacağım.
BARIş ANLAşMASINA KADAR İSTANBUL'DA
AYAK BASMAMAMIZ VE MİLLETVEKİLİ
OLMAMAMIZ TAVSİYESİ
İstanbul teşkilâtımızdan, 13 Ekim
I919 tarihinde açıklanma istenmek üzere çekilen telgrafımıza verdikleri 20 Ekim
19l9 tarihli cevapta, "milletvekillerinin İstanbul'da toplanmasında bir
sakınca ve tehlike bulunmadığı, İtilâf Devletleri'nin herhangi bir davranışının
medeniyet dünyasına karşı kötü etki yapacağinın imkân dahilinde görüldüğü"
sözlerine yalnız "yasama gücü, şimdiki yetkisinin genişletilmesine
teşebbüs ederse, Zâtışâhâne'nin Meclis'i kapatmaya kalkışması ve muhaliflerin
tehlikeli durum almaları, İtilâf Devletleri'nin de bundan yararlanarak zâtı
devletleri gibi yüksek şahsiyetlere saldırma cesaretini göstermeleri
muhtemeldir" sözleri ekleniyordu. Bu telgrafın sonunda da bizim barış
anlaşması yapılıncaya kadar, İstanbul'a ayak basmamaklığımız ve milletvekili
olmamaklığımız tavsiye olunuyordu.
İstanbul'daki teşkilât merkezimizden
Kara Vasıf Bey'in gizli, İevket Bey'in açık imzasıyla aldığımız 30 Ekim 1919
tarihli şifrede, teşkilâtımızda bulunanların görüşleri, daha birçok kimsenin
görüşleri iIe destekleniyordu. Bu şifrenin birinci maddesi şöyle başlıyordu :
Ahmet İzzet Paşa, Sadrazam, Harbiye Nâzırı, Genelkurmay Başkanı, Nafıa Nâzırı
ve programlara gerçekten bağlı olan ve hizmet eden, bağlılığı ile birlikte
önemli bir kuvveti de bulunan göz doktoru Esat Paşa ile, ayrıca Rauf Ahmet Bey
ve diğer zatlarla gerek kendi istekleri üzerinde gerek ilişkimiz dolayısıyla
görüştüm. Bütün düşüncelerin birleştiği noktalar aşağıdadır :
Bundan sonra bütün düşüncelerin
birleştiği noktalar özetleniyordu :
1- Meclis-i Meb'usan'ın İstanbul'da
toplanması zarurîdir. Yalnız biz İstanbul'a gitmemeliyiz. Sadrazam Paşa,
meclisin İstanbul'da vicdan huzuru içinde kararlar alabileceğini yabancılardan
söz alarak vâdetti. Fahat, yalnız bizim için güvence sağlamak mümkün olamayacağından,
"milletvekili olurlarsa izinli
olarak veyahut milletvekili olmadan daha yüksekte ve milletin sevgilisi olarak
kalmaları uygun olur" deniliyordu.
Birinci maddenin (b) fıkrasında :
1Zaten hükûmet, yapılacak anlaşmada nisbî temsili, azınlıkların hakları
bakımından kabule mecburdur. İu halde, Millî Meclis'in, azınlıkların da yeniden
seçime katılmaları için dağılıp yeniden seçileceği bazı çevrelerce kesin olarak
ümit edilmektedir" şeklinde yeni bir bilgi veriliyordu.
Birinci maddenin (c) fıkrasında da :
"Hükûmet gerçekte iyi niyetlidir. Ancak isteksizlik içindedir"
güvencesi okunuyordu.
İkinci maddede de : "Elden
geldiği kadar sosyalist, birkaç temiz Hürriyet ve İtilâfçı v.b. çıkarmak gibi
bizim anlayamayacağımız çapraşık ve karışık bir anlayışın belirtisine
rastlıyorduk. Ondan sonra :
3' üncü maddeyi : " Hükûmeti
güç durumlara düşürmemek. "
4'üncü maddeyi de : "Bize
zararı dokunacakları, her şekilde inandırarak elde etmek istiyorum. Herkes de
bana bunu tavsiye ediyor. Örnek olarak, Refi Cevat, sosyalistler gibi"
görüşleri içine alıyordu.
1 ve 4 Ekim 1919 tarihlerinde,
İstanbul'daki teşkilâtımıza uzun düşünce ve yorumların yer aldığı cevaplar
verdik. Bu cevaplarımızda, özet olarak : "Milletvekillerinin İstanbul'da
toplanması her bakımdan tehlikeli va sakıncalıdır" dedik ve açıklamasını
yaptık. Cemal Paşa vasıtasıyla hükûmete bildirdiğimiz görüşleri özetledik.
"Bizim için var olan tehlikenin bütün milletvekilleri için söz konusu
olduğunu" ispata çalıştık. "Bizim seyirci durumunda kalmamız mutlaka
arzu buyuruluyorsa, gerekçeleriyle birlikte" bildirilmesini istedik.
Yalnız, Kara Vasıf Bey'e çekilen
telgrafta :
"Ahmet İzzet Paşa Hazretleri,
aslında Millî Mücadele'nin İstanbul'da katliama yol açabileceği zannında idi.
Sözlerinin ciddiye alınması öncelikle bu kanaatlarının değişip değişmediğini
bilmekle mümkündür. Harbiye Nâzırı Cemal Paşa Hazretleri'ne gelince : Onun da
kararsız olduğunu bilmez değilsiniz.
Abuk Paşa da aynı zihniyet ve ruh hali içindedir. Göz doktoru Esat Paşa hakkında kesin bir düşüncem yoktur. Yalnız, bazıları bu zatı son derece dar görüşlü, pek fazla şan ve şöhret düşkünü olarak gösteriyorlar. Sözün kısası, irade ve düşüncelerinde kararlılık ve isabet olmayan ve İstanbul'da düşman baskısı altında düşünen resmî ve özel şahısların tavsiyeleri incelenmeye değer" dedikten ve söz konusu olan toplantı yeri hakkında, yeniden, gelebilecek tehlike ve sakıncaları saydıktan sonra nasıl garip karşılanacak olan nokta, bizi, yani adları bilinen iki üç kişiyi korumakta güçsüzlüğe düşen hükûmetin, öteki milletvekillerini nasıl koruyacağı meselesidir.
Abuk Paşa da aynı zihniyet ve ruh hali içindedir. Göz doktoru Esat Paşa hakkında kesin bir düşüncem yoktur. Yalnız, bazıları bu zatı son derece dar görüşlü, pek fazla şan ve şöhret düşkünü olarak gösteriyorlar. Sözün kısası, irade ve düşüncelerinde kararlılık ve isabet olmayan ve İstanbul'da düşman baskısı altında düşünen resmî ve özel şahısların tavsiyeleri incelenmeye değer" dedikten ve söz konusu olan toplantı yeri hakkında, yeniden, gelebilecek tehlike ve sakıncaları saydıktan sonra nasıl garip karşılanacak olan nokta, bizi, yani adları bilinen iki üç kişiyi korumakta güçsüzlüğe düşen hükûmetin, öteki milletvekillerini nasıl koruyacağı meselesidir.
Bizde yavaş yavaş yer etmeye
başlayan görüş ve kanaat, ne yazık ki yabancılar değil, aksine belki onlardan
çok, şimdiki hükûmet üyeleri ile diğer şahıslardan bazılarının bizi tehlikeli
saymakta olmalarıdır" dedik.
Bundan sonra yer alan fıkralardan
birinde : "Nisbî temsili kabul etme zarureti karşısında Meclis'in
dağıtılmasını şimdiden düşünen bir çevrede, Meclis-i Meb'usan'ın toplanmaması
gereği tabiî görülmelidir" kanaatını belirttik.
Bir fıkrada da : "Hükûmetin istekli
olmadığı sözünden bir şey anlayamadığımıza işaret ederek, maksadı bizi güç
zamanlarda yalnız bırakmak mıdır?" sorusundan sonra, onların bir
düşüncelerine karşılık olarak da "muhaliflerin iktidara geçmesinden
korkmak yarar sağlamaz. Bundan dolayı politika ve tutum değiştirilemez"
dedik.
Efendiler, bu yazışmalardan ve bu
yazışmalarda ileri sürülen düşüncelderden kolaylıkla anlaşılmaktaydı ki, bizim
İstanbul'daki teşkilâtımızın ileri gelenleri, hükumet adamlarının, şunun bunun
görüşlerine tutsak olmuşlar ve artık onlara sözcülük etmekten öteye bir görev
yapmıyorlardı.
İşte, diğer bir şifre telgraf ki, 6
Kasım 1919 tarihinde yazılıyor, ancak şifrenin metninde Kara Vasıf
Bey'in görüş ve üslûbu hâkim oluyor
ve Harbiye Nâzırı Cemal Paşa imzasıyla geliyordu. Bu şifrede yine toplanma
yerinden söz edilerek, özellikle : "Önce siyasî sakıncalar var, sonra
idarî sakıncalar var, daha sonra toplanma imkânı yoktur...
Zaruret duyguya hâkim olmalıdır... Uygun karşılığınızı acele olarak kabineye bildiriniz" sözleriyle baskı yapılıyor ve "Japon Rıza Bey'le birlikte pek yakında iyi haberlerle sizin yanınızda olacağım" müjdesi veriliyordu. "Sulh ve Selâmet'i iyice kazandık demektir. Millî Türk de bizim. Milî Ahrâr'ı yıkıyoruz. Millî Kongre yola gelecek" cümleleriyle de iyi haberlerin nelere, ne gibi boş şeylere ait olduğunu belirtmekte acele ediliyordu.
Zaruret duyguya hâkim olmalıdır... Uygun karşılığınızı acele olarak kabineye bildiriniz" sözleriyle baskı yapılıyor ve "Japon Rıza Bey'le birlikte pek yakında iyi haberlerle sizin yanınızda olacağım" müjdesi veriliyordu. "Sulh ve Selâmet'i iyice kazandık demektir. Millî Türk de bizim. Milî Ahrâr'ı yıkıyoruz. Millî Kongre yola gelecek" cümleleriyle de iyi haberlerin nelere, ne gibi boş şeylere ait olduğunu belirtmekte acele ediliyordu.
Kara Vasıf Bey'e 7 Kasım 1919'da
hemen Sivas'a gelmesini yazdım.
Kara Vasıf Bey'in yine aynı konu ile
ilgili olarak gönderdiği, 19 Kasım 1919 tarihli şifresinde uzun düşüncelere
dayandırdığı muhakeme ve mantığını şu cümlede özetliyordu :
"Kuva-yı Milliye ile aynı
görüşte olan Meclis, Padişah'a karşı düşmanlık ilân ederse, Anadolu kimin
arkasından gider? !... Kuva-yı Milliye'ye mi tâbi olsun?!...
Meclisi Anadolu'da toplamak
düşüncesinden vazgeçmek, bir vatan borcudur..."
KOMUTANLARIN GÜRÜşLERİNİ AlMAK
Efendiler, çok önemli olan bu
Meclis'in toplanacağı yer konusunda kendi başına karar verip, bu kararı da
millete ve seçilen milletvekillerine uygulatmak, pek tehlikeli olurdu. Bu
sebeple, büyük bir dikkat ve incelikle bütün şahsî veya genel duygu ve düşünceleri
gözden geçirmek, gerçek eğilimi anlayarak uygulanabilecek kararı bulmak
zarureti ile karşı karşıya idim.
Gördüğünüz gibi, bir yandan
İstanbul'un ileri gelenleriyle haberleşirken, bir yandan da çeşitli yollarla
kamuoyunu yokluyordum. Vereceğim kararın uygulanmasını sağlamak için ordunun
görüşünü almak da pek önemliydi. Bu yüzden daha Ekimin 29'unda, 15'inci,
20'inci, I2'nci ve 3'üncü Kolordu Komutanları'nı Sıvas'ta bir toplantıya davet
ettim.
Diyarbakır'daki Kolordu Komutanı'na,
Edirne'deki Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey'e, Bursa'da Yusuf İzet Paşa'ya
Balıkesir'de Kâzım Paşa'ya, Bursa'da Bekir Sami Bey'e de "kendilerini,
aradaki yolun uzaklığı ve özel durumları dolayısıyla davet etmediğimi, alınan
kararları bildireceğimi" yazdım.
Efendiler, davet edilen
komutanlardan Salâhattin Bey zaten Sıvas'ta idi. Kâzım Karabekir Paşa
Erzurum'dan, Ali Fuat Paşa Ankara'dan ve Konya'daki Kolordu Komutanı'nın cephe
ile ilgili önemli işleri bizzat düzene sokması gerektiğinden, kendisine vekil
olarak Konya'dan da Kurmay Başkanı İemsettin Bey gelerek Sıvas'ta toplandılar.
Hey'et-i Temsiliye'den olan veya bu hey'etten olmayıp da toplantıda bulunmaları
yararlı görülen şahısların ve komutanların katılmasıyla, 16 Kasım 1919 günü
görüşmelere başladık. Toplantı gündemimiz şu üç noktadan ibaret olacaktı :
1- Meclis-i Meb'usan'ın toplanma
yeri,
2
- Meclis'in toplanmasından sonra
Hey'et-i Temsiliye'nin ve millî teşkilâtın alacağı şekil ve çalışma
yöntemi
3
- Paris Barış Konferansı'nın bizim
için olumlu veya olumsuz bir karar vermesi halinde tutulacak yol.
DÖRT AYKIRI GÖRÜş VE ALDIĞIMIZ
KARAR
Efendiler, bu tarihe kadar
cemiyetimizin merkez hey'etlerinden istediğimiz bilgilere gelen cevaplar dört
görüş etrafında toplanıyordu :
1
- Birinci görüşe göre, Meclis-i
Meb'usan'ın İstanbul dışında toplanması uygun görülüyordu.
2
- Başında Erzurum, Trabzon,
Balıkesir ve bütün Karesi, Saruhan hey'etlerinin bulunduğu ikinci görüşe göre
İstanbul'da, İstanbul'daki devlet adamları ile ileri gelenlerden hemen hepsinin
bu görüşte olduğunu biliyoruz. Padişah'ın isteği, hükûmetin ısrarı da
buydu.
3
- Trakya - Paşaeli'nden gelen üçüncü
görüşe göre, İstanbul yakınlarında...
4
- Bir kısım merkez hey'etleri de
Salih Paşa'nın şahsi görüşüne dayanarak, hükûmetin "olur" demesi
halinde, İstanbul dışında toplanmakta bir sakınca görmüyorlardı.
Efendiler, İstanbul Hükûmeti ile
yardakçılarının kamuoyunu ne kadar bulandırıp karıştırmış olduğunu, milletin
ortaya koyduğu bu farklı görüşlerden kolaylıkla anlamak mümkündür.
Artık bunun üzerine direnmenin kötü
sonuçlar vereceği yargısına varmak da güç değildir.
İimdi, 16 Kasım 1919'dan 29 Kasım
1919 tarihine kadar, günlerce süren görüşme ve tartışmalardan çıkan sonuçları
ve alınan kararları olduğu gibi yüksek bilgilerinize sunuyorum :
1- Millî Meclis'in lstanbul'da
toplanmasının sakınca ve tehlikelerine rağmen, Saltanat Hükûmeti İstanbul
dışında toplanmayı kabul etmediği ve memleketi bir bunalıma sürüklemekten
sakınıldığı için, Meclis'in İstanbul'da toplanması zarureti kabul edildi.
Ancak, aşağıdaki tedbirlerin alınnıası gereği de karara bağlandı :
a)
Bütün milletvekillerinin durum
hakkında aydınlatılarak teker teker görüşlerinin alınması,
b)
Millî Meclis İstanbul'da
toplanacağına göre, milletvekillerinin İstanbul'a gitmeden önce, Trabzon,
Samsun, İnebolu, Eskişehir ve Edirne gibi yerlerda kısım kısım toplanarak,
gerek İstanbul'da gerek İstanbul dışında alınması gereken güvenlik tedbirlerini
ve programımızın esaslarını savunacak kuvvetli bir grup oluşturma yolları
üzerinde görüşmeleri,
c)
Cemiyetin teşkilatını sür'atle
genişletmek ve güçlendirmek için, kolordu komutantanının, bölge komutanları ve
askere alma teşkilâtı başkanları vasıtasıyla vakit kaybetmeden fiili yardımda
bulunmaları,
d)
Bütün sivil idare âmirlerinden, her
ihtimale karşı, millî teşkilâta bağlı kalacaklarına dair söz alınması ve
kendilerinin eldeki imkânlarıyla cemiyetin teşkilâtını kurmaya sür'atle
girişmelerinin istenmesi,
2
- Millî Meclis İstanbul'da
toplandıktan sonra, milletvekillerinin, tam biz güvenlik ve serbestlik içinde
yaşama görevlerini yapmakta olduklarını açıklayacakları güne kadar, Hey'et-i
Temsiliye, şimdiye kadar olduğu gibi yine İstanbul dışında kalarak millî
görevine devam edecektir.
Ancak, bütün sancaklardan ve milletvekili olan kimseler arasından seçilmek üzere birer, illerden ve müstakil sancaklardan ikişer zatın, tüzüğün sekizinci maddesi gereğince Hey'et-i Temsiliye üyesi olarak Eskişehir yakınında toplantıya çağırılıp, durumun açıklanması ve Meclis-i Meb'usan'daki tutumun kararlaştırılması üzerinde görüşülecektir. Bu sebeple Hey'et-i Temsiliye de oraya gidecektir.
Bu toplantıdan sonra, Hey'et-i Tenısiliye de uygun şekilde yeni üyelerle desteklendikten sonra, öteki milletvekilleri de İstanbul'a Millî Meclis'e gideceklerdir. Hey'et-i Temsiliye göreve devam ettiği sürece, millî teşkilâtın şekli ve çalışma yöntemi tüzükte yazıldığı şekilde olacaktır.
Ancak, bütün sancaklardan ve milletvekili olan kimseler arasından seçilmek üzere birer, illerden ve müstakil sancaklardan ikişer zatın, tüzüğün sekizinci maddesi gereğince Hey'et-i Temsiliye üyesi olarak Eskişehir yakınında toplantıya çağırılıp, durumun açıklanması ve Meclis-i Meb'usan'daki tutumun kararlaştırılması üzerinde görüşülecektir. Bu sebeple Hey'et-i Temsiliye de oraya gidecektir.
Bu toplantıdan sonra, Hey'et-i Tenısiliye de uygun şekilde yeni üyelerle desteklendikten sonra, öteki milletvekilleri de İstanbul'a Millî Meclis'e gideceklerdir. Hey'et-i Temsiliye göreve devam ettiği sürece, millî teşkilâtın şekli ve çalışma yöntemi tüzükte yazıldığı şekilde olacaktır.
Meclis-i Meb'usan, tam bir güvenlik
içinde bulunduğunu açıkladığı zaman, Hey'et-i Temsiliye tüzükteki yetkisine
dayanarak, genel kongreyi toplantıya çağırıp on birinci madde uyarınca da
cemiyetin ileride alacağı şeklin belirlenmesini, kongrenin kararına
bırakacaktır. Kongrenin nerede ve nasıl toplanacağı o zamanki durum ve şartlara
göre ayarlanacaktır, Kongrenin toplantıya çağırıldığı zaman ile toplanması
arasında geçecek süre içinde, Hey'et-i Temsiliye, İstanbul Hükûmeti ve Meclis-i
Meb'usan Başkanlığı ile kesin bir zaruret görmedikçe resmî ilişkilerde
bulunmaz.
3
- Paris Barış Konferansı, bizim için
olumsuz bir karar verdiği ve bu karar hükûmet ve Millî Meclis'çe kabul edilip
onaylandığı takdirde, elverişli en kestirme yoldan millî iradeye başvurularak,
tüzükte açıklanmış olan esasların gerçekleştirilmesine çalışılacaktır.
Mustafa Kemal
Rüstem Mazhar Müfit Ali Fuat
Hüsrev Hüseyin Rauf Kâzım Karabekir
Hakkı Behiç
Hüseyin Selâhattin İbralıim Süreyya
Bekir Sami Ömer Mümtaz
Vâsıf
12'nci Kolordu Kurmay Başkanı
İemsettin
BÖLÜMLER - LİNKLER
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
Follow @AlpWebSite
Bizi Takip Edin
Tweetle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder