Türkiye Büyük Millet Meclisi Dönemi :(Bölüm - 6)
23.Nisan.1920 Tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
İçindekiler :
LOZAN BARIş ANTLAşMASI
MONDROS
ATEşKES ANTLAşMASINDAN SONRA TÜRKİYE'YE YAPILAN DÖRT BARIş TEKLİFİ ARASINDA BİR
KARşILAşTIRMA
TÜRK
DELEGELER HEYETİ BAşKANI İSMET PAşA İLE HÜKÜMET BAşKANI RAUF BEY ARASINDA ÇIKAN
ANLAşMAZLIK
İSMET PAşA'DA, HÜKÜMET BAşKANI RAUF BEY'E
KARşI GÜVENSİZLİK DUYGUSU BAşLAMIşTI
YUNANLILARDAN
İSTENEN SAVAş TAZMİNATINDAN DOLAYI İSMET PAşA İLE HÜKÜMET
ARASINDA ÇIKAN GÖRÜş AYRILIĞI VE GERGİNLİK
BEN, İSMET PAşA'NIN GÖRÜşÜNÜ BENİMSEDİM
MESELEYİ ÇÖZÜME BAĞLAMAK İÇİN BİR TARAFA
HAK VERERK ÖBÜR TARAFI SUSTURMA YOLUNU TUTMADIM
KUPONLAR VE
İMTİYAZLARLA İLGİLİ YAZIşMALAR İKİ TARAFI YENİDEN SİNİRLENDİRDİ
RAUF BEY'İN
ARADAKİ GÖRÜş AYRILIĞINI, KENDİSİ İLE İSMET PAşA ARASINDA BAşLI BAşINA BİR
MESELE SAYMASI DOGRU DEĞİLDİR
RAUF BEY,
GÖRÜşMELERİ BİTİRİP BARIşI HAZIRLAYAN İSMET PAşA'NIN SONUÇLA İLGİLİ OLARAK
HÜKÜMETİN GÖRÜşÜNÜ SORAN TELGRAFA CEVAP VERMEMİşTİ
İSMET PAşA'YA BARIş ANTLAşMASINI
İMZALAMASINI BİLDİRDİM
İSMET PAşANIN ÇEKTİĞİ IZDIRAP
LOZAN BARIş ANTLAşMASI'NI HAZIRLAYAN VE
İMZALAYANLARA TEşEKKÜR VE KENDİLERİNİ KUTLAMA
RAUF BEY KUTLAMAK İSTEMİYOR
RAUF BEY'İN YAZDIĞI VEYA YAZDIRDIĞI
TELGRAF
RAUF BEY, LOZAN ANTLAşMAS'NI YAPAN İSMET
PAşA'YI KUTLAMA VESİLESİYLE MONDROS ETEşKES ANLAşMASI'NI YAPAN KENDİSİNİ
SAVUMAYA ÇALIşIYOR YAPAN KENDİSİNİ SAVUNMAYA ÇALIşIYOR
RAUF BEY ZAFERLER KAZANMIş ORDUNUN BAşINDA
LOZAN'A GİDEN ZATA ZAFERDEN ZAFERE YÜRÜYEN ORDUNUN HİKAYESİNİ ANLATIYOR
RAUF BEY, İSMET PAşA İLE KARşI KARşIYA
GELEMEM ONUN KARşILANMASINDA BULUNAMAM DİYOR
RAUF BEY,
DEVLET BAşKANLIĞI MAKAMININ GÜÇLENDİRİLMESİNİ TEKLİF EDERKEN NE DÜşÜNÜYORDU
MEMLEKETE VE MİLLETE KİMLER HİZMET EDERSE
HAVARİ ONLARDIR
RAUF BEY'İN HÜKÜMET BAşKANLIĞI'NDAN, ALİ
FUAT PAşA'NIN BÜYÜK MİLLET MECLİSİ İKİNCİ BAşKANLIĞI'NDAN ÇEKİLMELERİ
YENİ TÜRKİYE
DEVLETİ'NİN BAşKENTİ:ANKARA
MECLİS'TE
FETHİ BEY'İN BAşKANLIĞINDAKİ HÜKÜMET'E VE FETHİ BEY'İN şAHSINA KARşI SATAşMALAR
VE TENKİTLER BAşLADI
UYGULANMASI İÇİN SIRASINI BEKLEDİĞİM BİR
DÜşÜNCENİN UYGULANMA ZAMANI GELMİşTİ
FETHİ BEY'İN BAşKANLIĞINDAKİ HÜKÜMET
İSTİFA EDİYOR
HÜKÜMET LİSTELERİ VE HÜKÜMET BAşKANLIĞI'NA
SEÇİLECEĞİ TAHMİN EDİLEN KİMSELER
MİLLİ HAKİMİYETİMİZİ HER şEYE VE HER şEYE
KARşI KORUYALIM DİYEN ZAT
PARTİ YÖNETİM KURULU KESİN BİR HÜKÜMET
LİSTESİ HAZIRLAYAMADI
CUMHURİYET'İN İLANI KARARINI NEREDE VE
KİMLERE SÖYLEDİM
CUMHURİYET'İN İLANI İLE İLGİLİ KANUN
TASARISINI İSMET PAşA'YLA BİRLİKTE HAZIRLADIK
29 EKİM 1923 GÜNÜ HALK PARTİSİ'NDE YAPILAN
GÖRÜşMELER
BEN GENEL BAşKAN OLARAK MESELENİN ÇÖZÜMÜNE
MEMUR EDİLDİM
28/29 EKİM GECESİ HAZIRLADIĞIM KANUN
MÜSVEDDESİNİ TEKLİF ETTİM
HÜKUMETİMİZİN şEKLİ MUTLAKA CUMHURİYET
OLACAKTIR
TEKLİFİM PARTİ GRUBU'NDA VE HEMEN
ARKASINDAN MECLİSTE GÖRÜşÜLDÜ VE "YAşASIN CUMHURİYET" SESLERİ
ARASINDA KABUL EDİLDİ
LOZAN BARIş ANTLAşMASI
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
ikinci seçim dönemi, yeni Türkiye Devleti'nin tarihinde, mutlu bir geçiş
devresine rastladı. Gerçekten de dört yıllık istiklâl mücadelemiz, milletimizin
şanına lâyık bir barış ile sonuçlanmış bulunuyordu.
24 Temmuz 1923'te, Lozan'da imza
edilen antlaşma, 24 Ağustos 1923'te Meclis'te onaylandı.
MONDROS ATEşKES ANTLAşMASINDAN SONRA
TÜRKİYE'YE YAPILAN DÖRT BARIş
TEKLİFİ ARASINDA BİR KARşILAşTIRMA
Efendiler, Mondros Ateşkes
Anlaşması'ndan sonra, düşman devletler tarafından Türkiye'ye dört defa barış
şartları teklif edilmiştir. Bunların birincisi, Sévres taslağıdır. Bu taslak
hiçbir görüşmenin ürünü olmayıp itilaf Devletleri tarafından Yunan Başvekili
Mösyö Vezinones'un da katılmasıyla düzenlenmiş ve Vahdettinn 'in hükümeti
tarafından 10 Ağustos 1920'de imza edilmiştir.
Bu taslak, Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nce tartışılmaya değer bile sayılmamıştır.
İkinci barış teklifleri, Birinci
İnönü Muharebesi'nden sonra toplanan Londra Konferansı'nın sonunda 12 Mart 1921
tarihinde yapılmıştır. Bu teklifler Sévres Antlaşması'na bazı değişiklikler
getiriyor ise de, üzerinde durulmamış olan meselelerde Sévres taslağındaki
maddelerin olduğu gibi bırakıldığını kabul etmek gerekir.
Bu teklifler, bizce tartışılmaya yol
açmadan İkinci İnönü Muharebesi'nin başlamasıyla sonuçsuz kalmıştır.
Üçüncü barış teklifleri, 22 Mart
1922'de, yani Sakarya zaferinden ve Fransızlarla imzalanan Ankara
Anlaşması'ndan sonra ve yakında yeni bir taarruzumuzun beklendiği sıralarda,
Paris'te toplanan İtilaf Devletleri Dışişleri Bakanları tarafından yapılmıştır.
Bu tekliflerde, artık işe Sévres taslağını temel olarak ele alma usulünden
vazgeçilmiş ise de, ana gayeleri ile milli gayemizi gerçekleştirmekten uzaktı.
Dördüncü teklif Lozan Antlaşması'nın imzalanmasıyla sonuçlanan
görüşmelerdir.
İtilaf Devletleri'nce Türkiye'ye
kabul ettirilmesi düşünülen esaslar ile, Milli Mücadele sayesinde ulaşılan
sonucu açıkça gözler önüne serebilmek için, bu dört türlü teklif arasında en
önemli noktaları içine alacak şekilde kısa bir karşılaştırma yapmayı yararlı
sayarım.
1. SINIRLAR
a
) Trakya sınırı :
Sévres'de : Çatalca hattından biraz
ileride bulunan Podima - Kalikratya hattı.
Mart 1921 teklifinde : Söz konusu
edilmemiştir.
Mart 1922 teklifinde : Tekirdağ
bize, Babaeski Kırkkilise (204) ve Edirne Yunanlılara kalacak şekilde bir
hat.
Lozan'da : Karaağaç'da bizde olmak
üzere Meriç hattı.
b
)İzmir bölgesi :
Sévres taslağında : Bu bölgenin sınırları
Kuşadası, Ödemiş, Salihli, Akhisar ve Kemer iskelesine azçok yakın yerlerden
geçmektedir.
Bu bölge, Türk hakimiyetinde
kalacak, fakat Türkiye, bu hakimiyetini kullanma hakkını Yunanistan'a
devredecek. Türk hakimiyetinin belirtisi oiarak,İzmir şehrinin dış
istihkamlarından birinde Türk bayrağı bulunacak. Bir bölge meclisi toplanacak
ve beş yıl sonra bu meclis, bu bölgenin sürekli olarak Yunanistan'a katılmasına
karar verebilecekti.
Mart 1921 teklifinde : İzmir şehri
Türk hakimiyetinde kalacak, İzmir şehrinde bir Yunan kuvveti bulunacak ve İzmir
bölgesinin geri kalan yerlerinde, çeşitli unsurların nüfus oranlarına göre
oluşturulacak bir jandarma birliği görev alacak ve buna İtilaf Devletleri'nin
subayları komuta edecek.
Yönetim işlerinde de yine aynı nüfus
oranı göz önünde bulundurulacak, bölgenin Milletler Cemiyeti'nce tayin edilecek
bir Hristiyan valisi olacak, bunun yanında seçim yoluyla kurulmuş bir meclis
ile bir danışma kurulu bulunacak. Valilikçe, Türkiye'ye gelir artışına göre
ayarlanacak bir vergi konacak; bu anlaşma beş yıl süre ile geçerli olup iki
taraftan birinin isteği üzerine Milletler Cemiyeti'nce değişikliğe
uğratılabilecek.
Mart l922 teklifinde : Bütün Anadolu
ve dolayısıyla İzmir de bize geri verilecek yolunda aldatıcı bir vaat. İzmir
Rumları'nın yönetime adaletli bir şekilde katılmasını sağlamak için ve aynı
hakkın Yunanistan'da kalacak Edirne Türklerine de verilmesi şartıyla bir usul
tespiti konusunda Ytilâf Devletleri, Türkiye ve Yunanistan ile
anlaşacaklardır.
Lozan'da : Elbette bu gibi meseleler
söz konusu bile edilmemiştir.
c)
Suriye sınırı :
Sévres'de : Akdeniz kıyısında aşağı
yukarı Karataş burnundan başlayarak Osmaniye, Bahçe, Gaziantep, Birecik, Urfa,
Mardin ve Nusaybin'i epey güneyde ve Suriye topraklarında bırakan bir
sınır.
Mart 1921'de : Aşağı yukarı şimdiki
sınır olmak üzere Fransızlarla ayrıca bir anlaşma imzalanmıştır.
Lozan'da : 20 Ekim 1921 tarihli
Ankara Anlaşması'ndaki sınır olduğu gibi bırakılmıştır.
d)
Irak sınırı :
Sévres'de : İmadiye bizde kalmak
şartıyla, Musul ilinin kuzey sınırı.
Mart 1921 teklifinde : Söz konusu
edilmemiştir.
Mart 1922 teklifinde : Söz konusu
edilmemiştir.
Lozan'da : çözümü daha sonraya
bırakılmıştır.
e)
Kafkas sınırı:
Sévres'de : Türk - Ermeni sınırının
tayini Amerika Cumhurbaşkanı W i l s o n 'a bırakılmıştır. W i l s o n, sınır
olarak Karadeniz kıyısında Giresun'un doğusundan başlayan, Erzincan'ın batı ve
güneyinden, Elmalı, Bitlis ve Van Gölünün güneyinden geçen ve birçok noktada
Birinci Dünya Savaşı'ndaki Türk - Rus Cephesini izleyen bir hattı
göstermiştir.
Mart 1921 teklifinde : Milletler
Cemiyeti bir Ermeni yurdu kurulması için doğu illerinden Ermenistan'a
bırakılacak toprakların tespiti için bir komisyon kuracak, Türkiye bu
komisyonun kararını kabul edecek.
Lozan'da : Bu konu ortadan
kaldırılmıştır.
f ) Boğazlar bölgesi :
Sévres'de : Rumeli'nin Türkiye'de
kalan bütün parçaları.
Anadolu'nun Adalar Denizi üzerinde
aşağı yukarı İzmir bölgesinin sınırından başlayarak Manyas
Gölünün güneyine, Bursa'nın ve
İznik'in biraz kuzeyinden ve Sapanca Gölünün batı ucundan Ahabadr (205)
deresinin göle döküşdüğü yere kadar uzanan bir hatla sınırlandırılmış bölge. Bu
bölgelerde asker bulundurmak ve askerî harekatta bulunmak hakkı yalnız İtilaf
Devletleri'ne aittir. Bu bölgedeki Türk jandarması da İtilaf Devletleri'nin
komutası altında olacaktır.
İtilaf Devletleri, bu bölge içinde,
askerî maksatlarla kullanılabilecek yol ve demiryolu yapımını yasaklayabileceği
gibi, yapılmış olan yollardan bu gayeyle kullanılacak olanları da tahrip
ettirebilecektir.
Mart l921 teklifinde : Çanakkale
güneyinde Bozcaada (206) karşısınndan Karabiga'ya çekilen hattın kuzeyi ile
Boğaziçi'nin her iki yakasında - 25 kilometrelik bir bölge.
Çanakkale boğazına hakim olan her
iki tarafındaki adalar .
İtilaf Devletleri yalnız
Yunanistan'a kalacak olan Gelibolu ve bize kalacak olan Çanakkale'de asker
bulunduracak böylece, İstanbul'u ve İzmit yarımadasını boşaItacak, Türkiye'nin
İstanbul'da asker bulundurmasına ve Anadolu'dan Rumeli'ye ve Rumeli'den
Anadolu'ya asker geçirmesine izin verecektir.
Mart 1922 teklifinde : Çanakkale'nin
güneyinde Erdek yarımadası dışarda kalmak üzere Çanakkale sancağı. Boğaziçinin
güneyinde o zaman tarafsız sayılan bölge, yani aşağı yukarı İzmit yarımadası
askersiz bölge olacaktır.
Bizde İtilaf Devletleri'nin işgal
kuvvetleri kalmayacaktır.
Lozan'da : Gelibolu yarımadası ile
Kumbağı, Baklaburnu hattının güney - doğusu, Çanakkale bölgesinde kıyıdan yirmi
kilometrelik bir yer ve Boğaziçi'nin iki yakasında kıyıdan on beş kilometrelik
birer bölge ve Marmara da da İmralı dışındaki adalarla İmroz ve Bozcaada
askerden arınmış bir duruma getirilecektir.
Hiç bir yerde İtilaf Devletleri'nin
işgal kuvvetleri kalmayacaktır.
2. KÜRDİSTAN
Sévres'de : Fırat'ın doğusunda ve
Ermenistan, Irak ve Suriye arasında kalan bölge için İtilaf Dcvletleri
temsilcilerinden kurulacak bir komisyon özerk bir yönetim şekli
hazırlayacaktır.
Antlaşmanın imzalanmasından bir yıl
sonra bu bölgenin Kürt halkı Milletler Cemiyeti Meclisi'ne başvurarak Kürtlerin
çoğunluğunun Türkiye'den ayrı bağımsız bir devlet kurmak istediklerini ispat
ederse ve MecIis de bunu kabul ederse, Türkiye bu bölgedeki her türlü
haklarından vazgeçecektir.
Mart l92l teklifinde : İtilaf
Devletleri,şimdiki durumu gözönünde bu konuda Sévres taslağında değişiklik
yapılmasını dikkate alma eğilimindedir. İu şartla ki, özerk yönetilen
bölgelerle Kürt ve Asuri - Geldani çıkarlarının yeterince korunması için
tarafımızdan kolaylıklar gösterilsin.
Mart l922 teklifinde : Söz konusu
edilmemiştir.
Lozan'da : Elbette söz konusu
ettirilmemiştir.
3. İKTİSADİ NÜFUZ BÖLGELERİ
Sévres AntIaşması'ndan sonra İtilaf
Devletleri'nin aralarında imza ettikleri üçlü anlaşmaya (207) göre :
a)Fransız nüfuz bölgesi :
Suriye sınırıyla aşağı yukarı Adana
ilinin batı ve kuzey sınırı, Kayseri ilie Sivas'ın kuzeyinden geçen Muş'u
dışarıda bırakarak bu kasabaya yaklaştıktan sonra Cizre'ye giden bir hattın
içinde kalan bölge.
b) İtalyan nüfuz bölgesi :
İzmit yarımadasından çıktıktan sonra
Afyonkarasihar'a kadar Anadolu demiryolu hattı ve oradan Kayseri yakınlarında
Erciyas dağı yöresine kadar giden hatla İzmir bölgesi, Adalar Denizi, Akdeniz
ve Fransız bölgesi arasında kalan bölge.
Mart l92l'de : Bekir Sami Bey ile
Fransız ve İtalyan Dışişleri Bakanları arasında imza olunup hükumetçe reddedilen
anlaşmalara göre:
a) Fransız nüfuz bölgesi :
O sırada Fransız işgali altında
bulunan yerlerle Sivas, Elazığ ve Diyarbakır illeri.
b) İtalyan nüfuz bölgesi:
Antalya, Burdur, Muğla, Isparta
sancaklarıyla Afyonkarahisar, Kütahya, Aydın ve Konya sancaklarının daha sonra
tayin edilecek kısımları.
Mart 1922 teklifinde: Söz konusu
edilmemiştir.
Lozan'da : Söz konusu
edilmemiştir.
4.İSTANBUL
Sévres'de : Antlaİma samimiyetle
uygulanmadIĞI takdirde İstanbul da bizden alınacaktır.
Mart 1921
teklifinde : Bu tehdidin kalkacağı, Türkiye'nin İstanbul'da asker
bulundurabileceği ve Boğaziçi'nin çevresindeki askerden arınmış bölgeden askerî
kuvvet geçirilmesine izin verileceği belirtilmiştir.
Mart 1922 teklifinde : İstanbul'dan
çıkarılacağımız tehdidinin kaldırılacağı ve İstanbul'da bulundurulabilecek Türk
kuvvetinin arttırılacağı vaad edilmektedir.
Lozan'da : Söz konusu
olmamıştır.
5.
VATANDAİLIK
Sévres'de : Gerek Yunanistan da
dahil olmak Üzere İtilaf Devletleri'nden gerek yeni kurulan devletlerden birinin
(Ermenistan v.b.) vatandaşlığına girmek isteyen Türk uyruklulardan hiç kimseye
Türk Hükümeti'nce engel olunmayacak ve bunların yeni vatandaşlığı kabul
edilecektir.
Mart 1921 teklifinde : Söz konusu
edilmemiştir.
Mart 1922 teklifinde : Söz konusu
edilmemiiştir.
Lozan Antlaşmasında : Söz konusu
edilmemiştir.
Ancak, görüşmeler sırasında, İtilaf
Devletleri, bir kimsenin vatandaşlığını tayin hususunda, Türkiye'deki yabancı
elçilik ve konsoloslukların verecekleri belgelerin yeterli sayılmasını
istemişlerdi. Bu teklif, Sévres taslağının yukarıda söz konusu olan 128' inci
maddesinin yeni bir şekliydi. Hiç şüphe yok ki tarafımızdan
reddedilmiştir.
6.
ADLİ KAPİTÜLASYONLAR
Sévres'de : İngiltere, Fransa,
İtalya ve Japonya'nın temsil edildikleri dört üyeden kurulu bir komisyon,
kapitülasyonlardan yararlanan diğer devletlerin uzmanlarıyla birlikte yeni bir
usul düzenleyecek ve Osmanlı Hükumeti'ne danıştıktan sonra bu usulü tavsiye
edebilecek.
Osmanlı Hükumeti bu usulü kabul
edeceğini şimdiden taahhüt edecek.
Mart 1921 teklifinde : Bu komisyonda
Türkiye'nin de temsil edilmesine İtilaf Devletleri razı olmaktadır.
Mart 1922 teklifinde : Aynı
teklif.
Lozan'da : Kapitülasyonlarla ilgili
hiçbir kayıt yoktur.
Danışma niteliğinde olmak üzere
birkaç yabancı uzmanı beş yıl için hizmetimize almayı kabul ettik.
7.
AZINLIKLARIN KORUNMASI
Sévres'de : 1918 Ateşkes
Antlaşmalarından sonra yapılan bütün antlaşmalarda yer alan hükümlerden başka,
Türkiye'ye, özellikle a?aşağıdaki hususlar kabul ettirilmek istenmiştir :
a)
Yerlerinden ayrılmış olan ve Türk
olmayan bütün halkın eski yerlerine gönderilmesi.
Başkanları Milletler Cemiyeti'nce
tayin edilecek olan hakem komisyonları vasıtasıyla bunların haklarının geri
verilmesi; bu komisyonlar istedikleri takdirde, Türk olmayan halkIn zarar
görmüş mal ve mülklerinin onarımı için de ücretleri hükumetçe ödenecek
işçilerin sağlanması, zorla göç ettirme ve buna benzer işlerde parmağı
bulunduğu, söz konusu komisyonlar tarafından iddia edilen bütün şahısların
sürgün edilmesi v.b.
b)
Türk Hükumeti, azınlıkların
parlamentoda kendi nüfusları oranında temsil edilmelerini sağlayan bir seçim
kanunu tasarısını, iki yıl içinde İtilaf Devletleri'ne sunacaktır.
c)
Patrikhaneler ile bunlara benzer
kuruluşlara tanınmış olan bütün imtiyazlar arttırılarak daha da
sağlamlaştırılmakta ve bunların idare ettikleri okul, yetimhane v.b. konusunda
ogüne kadar hükumetin sahip olduğu sınırlı denetleme hakkı da elinden alınmaktadır.
d)
İtilaf Devletleri, Milletler
Cemiyeti Meclisi'nin görüşünü aldıktan sonra, bu kararların uygulanmasını
sağlayacak gerekli tedbirleri tespit edecektir . Türkiye, bu konuda sonradan
alınacak her tedbiri kabul edeceğini şimdiden taahhüt edecektir.
Mart 1921 teklifinde : Azınlıklar
söz konusu edilmemiştir. Bu teklifte Sévres'de yapılacak değişiklikler
yeraldığı için, bundan, adı geçen antlaşmanın azınlıklarla ilgili bölümünün
değiştirilmeveceği sonucu çıkarılabilir.
Mart 1922 teklifinde : Türkiye ve
Yunanistan'daki azınlıklarIa ilgili bir sıra tedbirin teklif edileceği ve
bunların gereğince uygulanmasını kontrol için Milletler Cemiyeti'nce komiserler
tayin edileceği yazılıdır.
Bu bir sıra tedbirin neler olduğu
açıklanmamıştır.
Lozan'da : Misak-ı Milli'mizde kabul
etmiş olduğumuz üzere ve yaInız Müslüman olmayanlar için Birinci Dünya
Savaşı'ndan sonra yapılan bütün milletlerarası antlaşmalarda yer alan
hükumler.
8. ASKERLİKLE İLGİLİ HÜKÜMLER
Sévres'de :
a) Türkiye'nin silahlı kuwetleri şu
sayıları aşmayacaktır.
Saray Muhafız Birliği 700 Kişi
Jandarma 35.000 Kişi
Jandarmayı desteklemek üzere özel
birlikler 15.000 Kişi 50.700 Kişi
Bu sayıya Harp Akademisi ve askerî
okullar öğrencileri ile, depo birliklerinde ve çeşitli görevlerde çaly? an er
ve subaylar da dahildir.
Özel birliklerin 15 batarya dağ topu
bulunabilecek, sahra veya ağır top olmayacaktır.
Memleket, çeşitli bölgelere
ayrılacak ve her bölgede bir jandarma birliği (legion) bulunacaktır.
Jandarmanın topu ve teknik araçları
bulunmayacaktır.
Özel birlikler, kendi bölgelerinin
dışında kullanılamayacaktır.
Jandarma subayları arasında,
sayıları 1.500'ü geçmemek üzere yabancı subaylar bulunacaktır. Her bölgedeki
yabancı subaylar aynı milletten olacaktır. Özel birliklerin erleriyle,
jandarmalar hep paralı olup bunlar en az iki yıl askerlik yapacak ve mecburi askerlik
hizmeti kalkacaktır.
Her bölgedeki birliğe alınacak er ve
çeşitli unsurların birlikte temsil edilmesine mümkün olduğu kadar dikkat
edilecektir.
Deniz kuvvetlerimiz, yedi gambot ve
altı torpidoyu geçmeyecek, hiçbir uçağımız ve güdümlü balonumuz
olmayacaktır.
İtilaf Devletleri'nin kara, deniz ve
hava denetleme komisyonlarının memleketimiz içinde her türlü denetleme hakları
olacaktır. Özellikle Kara Denetleme Komisyonu :
Türkiye'nin kullanabileceği polis,
gümrükçü, orman korucusu v.b. görevlilerin sayısını tayin etme, artacak silah
ve cephanemizi teslim alma, memleketimizi bölgelere ayırma, her bölgede
bulunacak jandarma ve özel birlik sayısını tespit etme, bunların hangi işlerde
ve ne şekilde çalıştırıldıklarını denetleme, yabancı subayların sayılarını ve
oranlarını tayin etme ve hükümetle işbirliği yaparak yeni silahlı
kuvvetlerimizi düzenleme gibi işlerle görevli olacaktır.
Mart 1921 teklifinde :
Jandarma sayısı 45.000'e, özel
birliklerin sayısı 30.000'e çıkarılmıştır.
Jandarmanın memleket içindeki
dağıtım şekli, yukarıda sözü edilen İtilaf Devletleri temsilcilerinden kurulu
Denetleme Komisyonu ile hükümet arasında anlaşmaya varılarak tespit
edilecektir.
Jandarma subay ve astsubay oranı
arttırılacakır. Yabancı subayların sayısı azaltılacak ve bunların birliklere
dağıtılması Denetleme Komisyonu ile hükumet arasındaki anlaşmaya göre
kararlaştırılacaktır ( Bununla, belki de her bölgede aynı milletten yabancı
subayların bulunmayacağı kastedilmiştir).
Mart 1922 teklifinde : Paralı asker
usulünün devam ettirilmesi, Jandarmanın 45.000'e, özel birtiklerin 40.000' e
çıkarılması.
Jandarmada, yabancı subaylara görev
verilmesi Türkiye'ye tavsiye edilmekle birlikte, bu nokta şart olarak ileri
sürülmemektedir.
Lozan'da : Trakya ve Boğazlar'da
askerden arınmış duruma getirilen bölgelerle ilgili sınırlandırmalar dışında
hiçbir kayıt yoktur. Üstelik, Boğaziçi'nin iki yakasındaki askerden arınmış
bölgede, 12.000 asker bulundurabilme hakkını elde etmişizdir.
9. CEZA
Sévres projesinde: Türkiye harp
sırasında harp kurallarına aykırı şekilde hareket etmiş veya Türkiye içinde
zulüm yapmış, zorla sürgün etme v.b. işlere karışmış olan kimseleri,
istedikleri takdirde, İtilaf Devletleri'ne (Yunanistan dahil) ve Türkiye'den
toprak almış devletlere (Ermenistan v.b.) teslim edecektir. Bu gibi kimseler,
kendilerini isteyen devletin Divan-ı Harb'i tarafından yargılanıp
cezalandırılacaktır.
Mart 1921 teklifinde : İtilaf
Devletleri'nin teklifinde bundan söz edilmemiştir. Ancak, B e k i r S a m i B e
y 'in, İngilizlerle imza etmiş olduğu esirlerin geri verilmesi ile ilgili
sözleşmede, elimizdeki bütün İngilizleri serbest bırakarak bir kısım Türkleri
suçlu sayıp İngilizlerin elinde bırakmaya razı olması, Sévres taslağında yer
alan önceki hükümlerin daha hafifletilmiş şeklinden başka bir şey
değildir.
Mart 1922'de : Bu konu üzerinde
durulmamıştır.
Lozan'da : Bundan söz
edilmemiştir.
10. MALİ HÜKÜMLER
Sévres'de : İtilaf Devletleri,
Türkiye'ye yardım olsun diye, İngiliz , Fransız ve İtalyan temsilcilerinden
kurulu bir Maliye Komisyonu oluşturacaklar; bu komisyonda danışman olarak bir
Türk komiseri bulunacaktır.
Bu komisyonun görev ve yetkileri
aşağıdaki şekilde olacaktır:
a) Türkiye'nin gelirlerini korumak
ve artırmak için her türlü tedbiri alacaktır.
b ) Türk Meclis-i Mebusanı'na
sunulacak olan bütçe, daha önce Maliye Komisyonu'na verilecek ve onun kabul
ettiği şekilde Meclis'e gönderilecektir. Meclis'in yapacağı değişiklikler,
ancak komisyonca uygun görülürse yürürlüğe konabilecektir.
c)
Komisyon, mali kanun ve tüzüklerin
uygulanmasını, doğrudan doğruya kendisine bağlı bulunan ve üyeleri kendisinin
uygun bulacağı kimselerden seçililip tayin edilecek olan Türk Maliye Teftiş
Hey'eti vasıtasıyla denetleyecektir.
d)
Düyun-ı Umumiye (208) idaresi ve
Osmanlı Bankası ile anlaşarak Türkiye'nin para işlerini düzenleyecek ve
düzeltecektir.
e)
Türkiye'nin, Düyun-ı Umumiye'ye
ayrılan gelirleri dışındaki bütün gelirleri bu Maliye Komisyonu'nun emrine
verilecektir. Komisyon bunlarla :
Önce, kendisine ve Türkiye'de
kalacak olan İtilaf Devletleri işgal kuvvetlerine ait giderleri karşıladıktan
sonra, 30 Ekim 1918 tarihinden beri İtilaf Devletleri ordularının gerek bugünkü
Türkiye'de gerek Osmanlı İmparatorluğu'nun başka yerlerindeki giderlerini
ödeyecektir.
ikinci olarak, Türkiye yüzünden
zarar görmüş olan İtilaf Devletleri uyruklularının zarar ve ziyanını
ödeyecektir.
Türkiye'nin ihtiyaçları bundan sonra
dikkate alınacaktır.
f ) Hükumetçe verilecek her bir
imtiyaz için Maliye Komisyonu'nun uygun bulması şarttır.
g) Bugün yürürlükte olan ,bazı
gelirlerin doğrudan doğruya Düyun-ı Umumiye tarafından toplanması usulü,
Komisyon'un onayı ile mümkün olduğu kadar genişlemesine yaygınlaştırılacak ve
bütün Türkiye'ye uygulanacaktır.
Gümrükler, Maliye Komisyonu
tarafından tayin veya işten çıkarılabilecek ve kendisine karşı sorumlu olacak
bir genel müdürün yönetiminde bulunacaktır.
Mart 1921 teklifinde : Yukarıda sözü
edilen Maliye Komisyonu Türk Maliye Nazırının fahri başkanlığı altında
bulunacaktır. Komisyonda bir Türk temsilci bulunacak ve bunun, Türk maliyesi
ile ilgili konularda oyu olacaktır. İtilaf Devletleri'nin mali çıkarları ile
ilgili konularda ise, Türk temsilcinin yetkisi, ancak danışma niteliğinde
olacaktır.
Türk parlamentosu, Türk Maliye
Nazırı ile Maliye Komisyonu tarafından ortaklaşa hazırlanacak olan bütçede
değişiklik yapma yetkisini taşıyacaktır. Fakat bu değişiklik bütçenin
denkliğini bozacak şekilde ise, bütçe onaylanmak üzere yeniden Maliye
Komisyonu'na gönderilecektir.
Türk hükümeti, imtiyazlar verme
hakkını yine elde edecektir. Ancak, Türk Maliye Nazırı bu konudaki
sözleşmelerin, Türk hazinesinin çıkarlarına uygun olup olmadığını, Maliye
Komisyonu ile birlikte inceleyecektir ve bu konuda ortaklaşa bir karar
alacaktır.
Mart 1922 teklifinde : Maliye
Komisyonu kurulmasından vazgeçilmektedir. Fakat, İtilaf Devletleri'ne olan
savaştan önceki borçların ve aşırı olmayan bir tazminatın ödenmesi konusundaki
gerekli denetlemenin Türk hakimiyeti ilkesi ile bağdaştırılmasına
çalışılacaktır.
Savaştan önceki Düyun-ı Umumiye
komisyonu olduğu gibi bırakılacak, yukarıda belirtilen iş için İtilaf
Devletleri'nce bir tasfiye komisyonu kurulacaktır.
Lozan'da : Bu gibi bağlayıcı
hükümlerin hepsi kaldırılmıştır.
11. İKTİSADİ HÜKÜMLER
Sévres'de : Kapitülasyonlardan
yararlanma hakkı savaştan önce bunlardan yararlanan İtilaf Devletleri
uyruklularına geri verilecek; bu hak, bunlardan daha önce yararlanmamış olan
Yunanistan, Ermenistan v.b. devletler uyruklarına da tanınacaktır.
(Bu haklar arasında, birçok vergiden
muaf olma hakkının bulunuşu ve vatandaşlık bölümünde görüldüğü üzere, her Türk
vatandaşının, İtilaf Devletleri'nden birinin vatandaşlığına girmesine engel
olma hakkının bizden alındığı hesaba katılırsa, bu hükmün genişIiği daha iyi
anlaşılır).
Gümrük tarifeleri için 1907 tarifesi
( % 8 ) yeniden yürürlüğe konulmaktadır.
Türkiye, İtilaf Devletleri
gemilerine en azından Türk gemilerine verdiği hakkı tanıyacaktır.
Yabancı postalar yeniden
kurulacaktır.
Mart 1921 teklifinde: Bazı şartlara
bağlı olarak yalnız yabancı postaların kaldırılmasının düşünüleceği
söylendiğine göre, diğer hükümler olduğu gibi bırakılmaktadır.
Mart 1922 teklifinde : İngiliz,
Fransız, İtalyan, Japon ve Türk temsilcilerinden ve kapitülasyonlardan
yararlanan öteki devletlerin uzmanlarından oluşan bir komisyon, barışın
yürürlüğe girmesinden sonra geçecek üç ay içinde, İstanbul'da toplanıp
kapitülasyon sisteminin değiştirilmesiyle ilgili teklifler
hazırlayacaktır.
Bu teklifler, mali konularda,
yabancı uyrukluların Türklerle eşit vergi vermesini sağlayacaktır. Bu
tekliflerde, gümrük vergisinde gerekli görülecek değişikliklerin yapılmasına da
yer verilecektir.
Lozan'da : Kapitülasyonların her
türlüsü kökünden ve ebedi olarak kaldırılmıştır.
12. BOĞAZLAR KOMİSYONU
Sévres'de : Kendine has bayrağı,
bütçesi ve polis kuvveti bulunacak olan bu komisyon, gemilerin boğazlardan
geçmesi, fenerler, kılavuzluk v.b. işlerle uğraşacak ve daha önce Yüksek Sağlık
Kurulu'nun (209) yaptığı görevlerle, kurtarma işleri artık bir komisyonun
gözetimi altında ve onun vereceği talimat çerçevesinde yerine getirilecek ve
komisyon, Boğazlar'ın serbestliğini tehlikede sayınca İtilaf Devletleri'ne başvurabilecektir.
Komisyonda Amerika , İngiltere,
Fransa, İtalya, Japonya ve Rusya'nın temsilcileri ikişer oya sahip
olacaklardır.
Amerika istediği zaman, Rusya da
Milletler Cemiyeti'ne girdiği andan başlayarak bu komisyona
katılabileceklerdir.
Komisyon üyeleri, diplomatik
dokunulmazlıktan yararlanacaklardır. Komisyona sırayla ve ikişer yıl süreyle,
ikişer oya sahip devletlerin temsilcileri başkanlık edecektir.
Mart 1921 teklifinde : Türk
temsilcisi de iki oya sahip olacak ve Boğazlar Komisyonu'na başkanlık
edecektir.
Mart 1922 teklifinde : Aynı şekilde,
Türk temsilcisi komisyona başkanlık edecektir. Boğazlarla ilgili bütün
devletler komisyonda temsil edilecektir.
Lozan'da : Komisyonun başkanlığı
bize verilmiştir. Komisyonun görevi, gemilerin Boğazlar'dan geçişinin Boğazlar
Sözleşmesi hükümlerine uygunluğunu sağlamaktan ibarettir. Komisyon her yıl
Milletler Cemiyeti'ne rapor verecektir.
Yine bu anlaşmayla, İstanbul'daki
Milletlerarası Sağlık Kurulu (210) kaldırılarak, sağlık işleri Türk hükumetine
bırakılmıştır.
Saygıdeğer Efendiler, Lozan Barış
Antlaşması'ndaki hükümleri öteki barış teklifleriyle daha fazla
karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk milletine
karşı, yıllardan beri hazırlanmış ve Sévres Antlaşması ile tamamlandığı
sanılmış büyük bir suikastin sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı
tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir!
TÜRK DELEGELER HEYETİ BAşKANI İSMET
PAşA İLE HÜKÜMET BAşKANI RAUF BEY
ARASINDA ÇIKAN ANLAşMAZLIK
Etendiler, burada, Lozan barış
görüşmeleri sırasında çıkan ve barış imzalandıktan sonra açığa vurulup yayılan
bir konuyu ele alarak kamuoyunu aydınlatmak isterim. Açığa vurulan ve yayılan
konu, Türk Delegeler Hey'eti Başkanı İsmet Paşa ile Hükûmet Başkanı Rauf Bey
arasında çıkan anlaşmazlıktır.
Bu anlaşmazlığı, ilgili belgeleri
inceleyerek köklü ve ciddî sebeplere dayandırmak güçtür. Bu bakımdan,
anlaşmazlığı daha çok ruhî ve duygusal açıdan değerlendirmek gerektiği
görüşündeyim.
Çeşitli vesilelerle belirtmiştim ki,
Lozan Konferansı söz konusu olduğu zaman, Delegeler Hey'eti
Başkanlığı'na R a u f B e y 'in
getirilmesi eğilimi vardı. Gerçekten R a u f B e y de Delegeler Hey'eti Başkanı
olmak istiyordu. İ s m e t P a ş a'nın askerî danışman olarak kendisiyle
birlikte gönderilmesini de benden rica etmişti. Ben, R a u f Bey'e, İsmet Paşa
'dan yararlanmanın, ancak onun başkan olarak gönderilmesiyle mümkün olacağı
cevabını verdim. Sonra, bilindiği gibi, Rauf Bey 'i göndermedik, İsmet Paşa
ordunun başından alındı. Dışişleri Bakanlığı'na seçilerek Delegeler Hey'eti
Başkanlığı'na getirildi.
Lozan Konferansı'nın birinci dönemi
kapandıktan sonra, İ s m e t Paşa 'nın uğradığı hücum ve eleştirileri
anlatmıştım. Buna rağmen, ikinci defa Lozan'a gönderilen yine İsmet Paşa oldu.
İ s m e t Paşa, Lozan görüşmelerini büyük bir başarıyla idare ediyordu. Görüşme
safhalarını düzenli olarak Bakanlar Kurulu'na bildiriyordu. Bazı önemli
konularda Hükûmet'in düşünce ve görüşlerini soruyor veya talimat bekliyordu.
Çözüm bekleyen meseleler önemli, mücadele ciddî ve üzücü idi. Rauf Bey 'de,
İsmet Paşa'nın görüşmeleri İdare ediş tarzını beğenmezlik duygusu uyanmıştı. Bu
duygusunu Bakanlar Kurulu'ndaki arkadaşlarına da telkin etme isteğine
kapılmıştı. Bakanlar Kurulu'nda İsmet Paşa 'nın raporları okundukça, zaman
zaman, İsmet Paşa bu işi başaramayacak denmeye başlanmış. . . Hattâ bir aralık,
İsmet Paşa'yı geri çağırma teklifi ortaya atılmış. . . R a u f Bey, bu teklifi
derhal oylamaya kalkışmış. . . Bakanlar Kurulu'na Millî Savunma Bakanı olarak
katılan Kâzım Paşa'nın itirazı üzerine vazgeçilmiş...
İSMET PAşA'DA, HÜKÜMET BAşKANI RAUF
BEY'E KARşI GÜVENSİZLİK DUYGUSU
BAşLAMIşTI
Öte yandan, İsmet Paşa 'da da,
Hükûmet başkanı Rauf Bey'e karşı bir güvensizlik uygusu başlamış. . . Rauf
Bey'in imzasıyla aldığı Hükûmet'in görüşünü bildiren yazılardan, Rauf Bey 'in
beni haberdar etmeden talimat vermekte olduğu endişesine düşmüş...
Nihayet, İsmet Paşa, görüşmelerin
ciddî ve nazik safhalara girdiğinden söz ederek, benim durumu bizzat takip
etmemi yazdı.
Gerçi, ben, İsmet Paşa 'nın
raporlarından ve Hükûmet'in kararlarındarı haberdar ediliyordum. Fakat, Rauf
Bey'in, kararları İsmet Paşa'ya bildiren yazılarının ne şekilde yazıldığını
kontrol etmiyordum. İsmet Paşa ' nın dikkatimi çelmesi üzerine, Lozan
görüşmelerini Hükûmet toplantılarında doğrudan doğruya takip etme ve Hükûmet
kararlarını bazan kendim kaleme alma gereğini duydum.
Söz konusu ettiğimiz mesele üzerinde
açık ve kesin bir bilgi verebilmek için İsmet Paşa ile Rauf Bey arasında
çeşitli konularda yapılan yazışmalardan yalnız iki konu ile ilgili olanlarını,
huzurunuzda inceleyeceğim.
YUNANLILARDAN İSTENEN SAVAş
TAZMİNATINDAN DOLAYI İSMET PAşA İLE HÜKÜMET
ARASINDA ÇIKAN GÖRÜş AYRILIĞI VE
GERGİNLİK
Yunanlılardan istenen savaş
tazminatından dolayı Yunanistan gergin bir tavır takındı. İ s m e t p a ş a iIe
V e n i z e l o s arasında bu konu ile ilgili görüşme ve tartışmalar
kesildi.
İtilâf Devletleri'nin temsilcileri,
İ s m e t p a ş a' ya, Karaağaç'ın bize bırakılması ve tarafımızdan istenen
onarımdan vazgeçilmesi suretiyle Yunan tazminatı meselesinin çözüme bağlanması
teklifinde bulunurlar. İ s m e t P a ş a, Karaağaç'ın, istediğimiz haklı
tazminata bir karşılık tutulamayacağını, öte yandan, İtilâf Devletleri ile
aramızda bulunan ve daha önce çözümlenmiş olan tazminat konusunun, bu
konferansta yeniden ele alınıp tespit edilmediğini, her iki konuyu da Hükûmet'e
bildirmek zorunda olduğunu belirtir. İ s m e t P aş a, bu durumu 19 Mayıs 1923
tarihli şifresiyle Hükûmet Başkanlığı'na bildiriyor ve : " Hükûmet ka
rarının acele bildirilmesini istirham ederim " diyor.
İ s m e t P a ş a, bu telgrafına üç
gün gcçtiği halde cevap alamaz... 22 Mayıs 1923 tarihinde "ivedi"
kaydıyla. Hükîımet Başkanlığı'na şu şifreyi de çeker :
"Yunan tazminatına karşılık,
Türkiye'ye Karaağaç ve yöresinin bırakılması ile ilgili olarak İtilâf
Devletleri'nce yapılan teklif
konusunda hükûmet görüşünün bildirilmesini 19 Mayıs 1923 tarih ve 17 sayılı
telgrafla istirham etmiştim. Zâtıdevletlerinin emirlerinin çabuklaştırılması
istirham olunur.
"
R a u f B e y, İ s m e t P a ş a'nın
iki telgrafına, 23 Mayıs 1923 tarihinde cevap veriyor.
Cevabın birinci maddesi şöyledir
:
"Karaağaç'a karşılık tazminat
parasından vazgeçemeyiz."
Cevabın üçüncü maddesinde, bazı
düşünceler ileri sürüldükten sonra "Yunanlıların bunu veremeyeceklerini
İtilâf Devletlerinin söylemesi, şaşılacak şeydir ve kabul edilemez" deniliyor.
Cevabın beşinci maddesinde, yine
bazı düşünceler belirtildikten sonra, şu görüş ileri sürülüyor : "Bu işin
İtilâf Devletleri ile barışa engel olmaması için, bizi Yunanlılarla çözüm yolu
bulmakta serbest bırakarak kendilerinin barış imzalamaları yerinde
görülmüştür.
İ s m e t P a ş a, 24 Mayıs 1923
tarihinde R a u f B e y'e yazdığı sonraki dört raporunda düşüncelerini
açıklayarak şu bilgileri veriyor :
"Madde 1- Bugün, G e n e r a l
P e l l e geldi. Yunan hey'etinin, iki gün sonra, yani Cumartesi günü tazminat
konusunun resmen konferansta görüşülmesini teklif ettiğini ve o zamana kadar
tarafımızdan cevap verilmezse, Cumartesi günü konferanstan çekileceklerini
bildirdiklerini söyledi. Ben, tazminat konusunda daha cevabınızı almamıştım.
Hükûmetimden cevap gelmedikçe yapılacak bir şey olmadığını ve Yunanlılarca
yapılan bu tekliften üzüntü duymadığımı bildirmekle yetindim."
Durumun son devreye geldiği
görüşündeyim. Ortalığa sızan yaygın söylentiler ve gazete haberleri genellikle
kötümserdir.
Madde 2 - Çeşitli meseleler üzerinde
yüksek başkanlığınızın cevaplarını aldım. Dikkate değer bir husustur ki,
tazminat konusunda Ankara'nın red cevabı verdiği daha önce burada duyulmuştur.
Bizim çevrelerden sızması ihtimali yoktur. Çünkü, teklifi ve cevabı daha kimse
bilmiyor... "
İ s m et P a ş a , Yunan tazminat
konusu üzerindeki görüşünü şöyle bildiriyor : "Karaağaç ve yöresini bize
bırakan teklifi kabul ederek Yunan tazminatı konusunun kapatılması zaruretine
uymak yerinde olur. İtilaf Devletleri'nce, Yunanlılara para ödetmek imkânsız
denildiği gibi, bunların aradan çekilmesi halinde çıkabilecek bir savaşı
kazandıktan sonra bile, para almak için zorlama imkânları olmadığından, ödetme
ilkesinde ısrar etmek çıkmaz bir yoldur. Her memlekette denenmiş ve sonucu
görülmüştür... v.b."
İ s m e t P a ş a bu görüşünü pek
akla yatkın ve basiretli düşüncelerle açıkladıktan sonra : "Konferansın
bugünkü durumuna göre, iktisadî, ticarî ve yerleşim konuları ile ilgili
maddelerle, diğer bütün maddeler büyük bir çoğunlukla, iyi bir şekilde sonuca bağlanmıştır
ve bağlanmaktadır..."
"İşgal altındaki
topraklarımızın boşaltılması konusu daha, bir çözüme bağIanamadı. Fakat
istediğimiz gibi çözümlenmesi umulmaktadır ve öyle olması da gerekir"
diyor.
Öteki konuların vardığı ve
varabileceği sonuçları da bildirdikten sonra şunları yazıyor : "Düşüncem
özet olarak şudur ki, hükûmet bize verilen talimatta yer alan temel maddeler
içinde kaldığı ve Yunan tazminatı meselesi teklif ettiğim şekilde çözümlendiği
takdirde, barışı gerçekleştirme ümidi gerçekten kuvvetlenir. Eğer hükûmet,
görüşmelerin Yunan tazminatı yüzünden kesilmesini göze alırsa ve bize verilen
talimatta yer almayan beklenmedik şartlar ileri sürerek sabit düşüncelerinde
ısrar ederse, barışın imzalanması şüphelidir. "
"Kabotajın kayıtsız ve şartsız
olarak kaldırılmasını veya konunun barıştan sonraya bırakılmasını uygun gördük
ve istedik. Ancak, bu meseleyi belirli şartlar altında, iki yıllık özel bir
sözleşmeyle çözümlemek imkânını bulabildik. Oysa : bu konu üzerinde de yeniden
değişmez şartlar içinde ısrar edilmesini bildiriyorsunuz. Ondan sonra İ s m et
P a ş a şunu yazıyor :
"Kararımın özeti şudur : Millî
çıkarlarımıza uygun ve elde edilebilecek en iyi şartları içine alan bir barış
antlaşması hazırlanmaktadır. Gerek Yunan tazminatı konusunda gerek diğer
meselelerde, hükûmet, daha fazla menfaatler elde etme imkânını görmekte ve
görüşmelerin kesilmesini göze almakta kararlı ise, ben bu görüşe katılmıyorum.
Bu noktayı açıkça ve hemen bana bildirmesini Hükûmet Başkanı'ndan istiyorum.
Aramızda uyuşma olmadığı takdirde, görevim delegelerimizi burada bırakarak
memleketime dönmek ve Hükûmet'e durumu bir defa da sözlü olarak açıkladıktan
sonra, savaş ve barış alanında sorumluluk mevkimi sona erdirmektir. "
İ s m e t P a ş a'nın, telgraflarının
son maddesi şudur : "Düşüncelerimin aynen Büyük Millet
Meclisi Başkaııı'na ( yani bana )
bildirilmesini istirham ederim."
Efendiler, bu verdiğim bilgilerden
ortaya çıkan sonuç şudur : İ s m e t P a ş a, Karaağaç'a karşılık Yunan
tazminatı meselesini çözüme bağlamayı uygun görüyor; hazırlanmakta olan
antlaşmanın elde edilebilecek en iyi şartları içine aldığı görüşünü
belirtiyor.
R a u f B e y de, Karaağaç'a
karşılık tazminat parasından vazgeçemeyiz diyor.
BEN, İSMET PAşA'NIN GÖRÜşÜNÜ BENİMSEDİM
Ben R a u f B e y ile İ s m et P a ş
a arasında yapılmış olan bütün yazışmaları gözden geçirdikten sonra, esas
itibariyle İ s m e t P a ş a'nın görüşünü benimsedim. Fakat R a u f B e y de İ
s m e t P a ş a da kendi görüşlerinde ısrarlı görünüyorlar ve bu görüşlerin
ifadesinde her ikisi de pek keskin kelimeler kullanınış bulunuyorlardı. R a u f
B e y, Meclis ve millet kamuoyunda iyi karşılanabilecek, parlak bir propaganda
yolunda idi. "Memleketimizi yakıp yıkmış olan Yunanlılardan, kazandığımız
çok büyük zafere rağmen onarım bedeli olarak tazminat parası isteğinden
vazgeçemeyiz! Biz, onlarla hesabımızı görürüz! " görüşünün savunucusu
oluyor...
Barışı bir bütün olarak ele alan ve
büyük bir barışın esaslarını gözönünde bulunduran İ s m e t P a ş a ise,
Hükûmet Başkanı'yla olan bu anlaşmazlıkta, Yunanlılara karşı fedakârlık yapmayı
teklif etme durumunda bulunuyordu. Bu görüşün yerinde ve kabulünün zarurî
olduğunu kamuoyuna anlatmak, elbette ki o kadar kolay değildir.
Konuyu o yolda bir çözüme bağlamak
gerekirdi ki, hem İ s m et P a ş a'nın teklifi kabul edilerek barış yapılsın
hem de R a u f B e y ve başkanlık ettiği Hükûmet yerinde kalıp barış antlaşması
imzalanıncaya kadar çalışmalarına devam etsin!
MESELEYİ ÇÖZÜME BAĞLAMAK İÇİN BİR
TARAFA HAK VERERK ÖBÜR TARAFI
SUSTURMA YOLUNU TUTMADIM
Genellikle iki tarafa karşı aldığım
tavır yumuşak Bir tarafa hak vererek öbür tarafı susturma yolunu tutmadım.
Durumu nasıl gördüğümü ve görüşümü nasıl ortaya koyduğumu anlatmak için 25
Mayıs 1923 günü yapılan hükûmet toplantısından sonra, İsmet Paşa'ya yapılmış
olan tebligatı olduğu gibi bilginize sunacağım :
İsmet Paşa'ya iki şifreli telgraf
yazıldı. Biri hükûmetin kararı olarak Rauf Bey'in imzasıyla çekildi.
Bu telgrafı, ben Kâzım Paşa'ya
yazdırdım. Ötekini bizzat yazdım ve kendi imzamla gönderdim. Rauf Bey'in
imzasıyla çekilen telgraf şudur :
İsmet Paşa Hazretleri'ne 24 Mayıs
tarihli ve 141-144 sayılı telgraflarınız üzerine Gazi Paşa Hazretleri'nin
başkanlığında toplanan Hükûmet'in kararı aşağıda arz olunur : Barışa engel olan
önemli ve askıda kalmış meseleler, bizce bir bütün sayılmaktadır. Bu
meselelerden herhangi biri nazik bir şekil aldığı zaman fedakârlığa davet
edilir ve bu fedakârlığı zarurî görecek olursak, geride kalan meselelerin de
aynı şekilde zararımıza çözülmesi ihtimalini kuwetlendirmiş oluruz.
Yunan tazminatı konusunda fedakârlık
yapılacak olursa, bu fedakârlık hiç olmazsa daha askıda bulunan ve bizce çözümü
şart olan meselelerin lehimize sonuçlandınlması suretiyle barışa yardımcı
olmalıdır.
Bundan dolayı, ancak, Düyûn-ı
Umumiye faizleri, işgal altındaki topraklarımızın kısa zamanda boşaltılması,
adlî işlerle ilgili formül ve şirketler tazminatı konularının Yunan tazminatı
konularıyla birlikte ortaya konulması ve ancak lehimizde çözümü sağlanıp
garanti edildiği takdirde, karşılığında bu fedakârlığın göze alınması uygun
olabilir.
Bu formül çerçevesinde, en çok yarar
sağlayacak bir barış yapılmasının mümkün olduğu ve bunun dışında uzun görüşmeleriıı
iyi bir barış getirmeyeceği düşüncesinde olan kabine, konferansa son ve kesin
şekilde tekliflerde bulunarak verilecek cevabı beklemenizi rica
etmektedir.
Hüseyin Rauf
Benim yazdığım telgraf da şudur
:
25.5.1923
24 Mayıs tarihli ve 141-144 sayılı
telgraflarınızda yazılı olan hususlar Hükumet'te incelenrdi ve görüşüldü.
Hükûmet'çe alınan karar Hükûınet Başkanlığı'ndan bildirildi. Benim düşüncelerim
:
1
- Üzerinde durulması ve ısrar
edilmesi gereken mesele, Yunan tazminatı meselesinde Türkiye'nin göze alacağı
fedakârlık değildir. Belki bu fedakârlığa razı olunabilmesi için, barışın
imzalanmasına engel olan köklü ve önemli meselelerin daha çözümlenmemiş ve
beklendiği şekilde çözümlenebileceğini gösteren inandırıcı deliller bulunmamış
olmasıdır. Gerçekte, çözümlendiği veya çözümlenebileceği tahmin edilen iktisadî
meseleler, Ankara'da toplanmakta devam eden şirketlerle yapılacak görüşmelerin
sonucuna bağlıdır. Bu şirketlerin ise aşırı isteklerde bulundukları şimdiden anlaşılmıştır.
2
- İktisadî ve malî meseleler, İtilâf
Devletleri'nin görüşüne uygun olarak yani aleyhimizde çözümleninceye kadar,
İstanbul'un boşaltılmasını geciktirmede direnmelerinden duyulan endişe büyüktür
ve ciddîdir. Hattâ bu gecikmenin, Musul meselesinin İngiltere lehine çözüme
bağlanıncaya kadar devam ettirilmesi de kuvvetli bir ihtimaldir.
3
- Borçlularımızın hangi çeşit para
ile ödeneceği meselesinin de, Muharrem Kararnamesi'nin yürürlükte olduğunu
belirten bir blidiri yayınlanması isteğinde ısrar edildikçe, lehimize
çüzümlenemeyeceği görülüyor.
4
- Adlî işlerle ilgili çözüm formülü
İtilâf Devletleri'nin teklifi üzerine kabul edilmiş olduğu halde, sonradan
bundan vazgeçmeleri ve bu formülü tanımamakta direnmeleri dikkate değer.
5
- Bu bakımdan, Yunan tazminatı
meselesinde, bizi fedakârlığa zorlamalarının sebebini şu şekilde düşünüyorum
:
Yunanlılar, ordularını uzun süre
silâh altında tutmak ve yıpratmak istemiyorlar. Türkiye iIe aralarında çözüme
bağlanması gereken tazminat meselesini kendi isteklerine göre çözümletecek
güvenilir ve sakin bir duruma geçmek ihtiyacındadırlar. İtilâf Devletleri ise,
bizim hayatî saydığımız meseleleri lehimizde çözümleme kararında değillerdir.
Görüşmeleri mümkün olduğu kadar uzatarak ve her konu üzerinde bizi yıpratarak,
en sonunda kendi lehlerinde fedakârlığa mecbur etmek kararındadırIar.
Yunanlıların askerî harekât ile gayeye ulaşmalarına da razı olmadıklarından,
maksatlarını bize baskı yaparak gerçekleştirmekle. Yunanlılar sakin ve memnun
bir duruma sokmak istiyorlar. Biz bu direnme karşısında fedakârlık yapmakla
barışı sağlamaya hizmet etmiş olacağımızı sanmıyorum. Aksine, yine zaman
geçecek ve barışın elde edilebilmesi için sonuna kadar fedakârlık yapmak
mecburiyeti karşısında bırakılacağız. İzmir'in kurtarılışından bugüne kadar
dokuz ay geçti. Bu şekilde daha dokuz ay geçebilir.
Önemle gözönünde bulundurmak gerekir
ki, belirsiz bir zaman boyunca beklemek zorunda kalmayı kabul edemeyiz.
6
- Aleyhimize olan meselelerde
fedakârlık etmek, Iehimize çözümü zaruri olan meseleleri olumlu bir sonuca
götürememek bizi zayıf ve güç duruma sokar. Bunun için barışa temel olacak
meselelerin hepsini bir bütün olarak dikkate almak, bunu ciddiyetle, açık ve
kesin bir dille konferansın dikkatine sunmak ve kabulüne çalışmak; bu konuda
garanti elde etmedikçe fedakârlığı gerektiren meselelerin çözümüne yanaşmaktan
kesinlikle kaçınma zamanı gelmiştir.
7
- 24 Mayıs tarihli ve 144 sayılı
telgrafınızla bildirilen son kararımzı uygulamakta acele etmemenizi rica
ederim. Esası Meclis'ten gelen talimatın önemli noktası, malî iktisadî adlî ve
idarî konularda hayat ve bağımsızlık haklarımızın tam ve güvenilir olarak
kazanılmasıdır. Daha bu sonuç elde edilemediğine göre, fedakârlık noktasında
ısrar göstermeyiniz.
8
- İtilâf Devletleri, bize hayat ve
bağımsızlığımızla ilgili konularda ne yapıp yapıp aleyhimizde esaslı şartlar
kabul ettirmeye karar vermedikçe, tazminat konusunda göstereceğimiz ciddî tutum
üzerine, Yunan ordusunun hareketine izin veremezler; dolayısıyla kendilerinin
de fiilen savaş durumuna geçmelerini uygun göremezler. Eğer olumsuz görüşü
benimsemekteki kararları kesin ise, Yunan tazminatı konusunda olmasa bile,
İstanbul'un boşaltılması, borçların hangi tür para ile ödeneceği veya adlî
meseleler gibi bütün dünyayı ilgilendiren konularla ve elverişli bir ortam
içinde bize karşı fiili hareketlere girişirler. Böyle olunca da biz daha zayıf
bir duruma düşeriz.
9
- Yunanlıların Cumartesi günü
konferanstan çekilmelerini önleyebilmek için, isteklerini kabul etmek lehimizde
değildir. Böyle bir çekilmenin aynı harekete İtilâf Devletleri de katılmadıkça
hiçbir anlam ve etkisi olamaz. Eğer konferanstan çekileceklerini bildirmenin
anlamı, fiilen askerî harekâta geçeceklerini önceden haber vermek ise, bu
konuda İtilâf Devletleri'nden haklı olarak sorulacak noktalar vardır.
10
- Kısacası, böyle tepeden inme ve
ansızın yapılan bir tehdit karşısında ve başlıbaşına bir konuda fedakârlığı
kabul ettiğimizi söylemek, barışı uzaklaştırmak şeklinde anlaşılabilir. Tekrar
ediyorum : İtilâf Devletleri'ni ana meseleleri çözmeye davet ediniz,
efendim.
Mustafa Kemal
Bunlardan başka, İsmet Paşa'ya,
"kişiye özel" işaretiyle de ayrıca şu kısa şifreli telgrafı çektim
:
İifre : 25.5.l923
Kişiye özel
İsmet Paşa Hazretlerl'ne
Hükûmet Başkanlığı ile Delegeler
Hey'eti'nin bütün yazışmalarını bir defa daha karşılaştırarak inceleme gereğini
duydum. Bazı telgraflardaki ifade tarzından, arada yanlış anlamalar var gibi
bir anlam çıkardım. Onarımla ilgili tazminatı kabul etmek veya etmemek
konusunda ısrar yoktur Bunu açıklamak için, durumla ilgili düşünce ve
görüşlerimi ayrıca bildirdim. Hasretle gözlerinden öperim, kardeşim.
Mustafa Kemal
Bu telgrafların metinlerinden,
Karaağaç'a karşılık Yunan tazminatından vazgeçmeyi esas itibariyle kabul
ettiğimiz açıkça anlaşılmaktadır. Ancak ana meselelerde, zarurî ve hayatî
saydığımız hususların iyi bir sonuca bağlanması şartına da, İsmet Paşa'nın dikkati
çekilmiştir.
İsmet Paşa'nın da bu telgraflardan
çıkardığı anlam ve güttüğü maksat bu olmuştur.
İsmet Paşa, Rauf Bey'den,
düşüncelerinin bana aynen bildirilmesini istediği 24 Mayıs 1923 tarihinde,
doğrudan doğruya bana da bir telgraf çekmiş... 24 Mayısta çekilmiş olan bu
telgrafı ben 26 Mayısta aldım. Telgraf Dışişleri şifresiyle gelmiş ve Rauf Bey
tarafından görüldükten sonra bana gönderilmişti. Halbuki bu telgraf bir bakım
Rauf Bey'den şikâyet anlamı taşıyordu. İsmet Paşa'nın telgrafı şudur.
Lozan
Çekilişi : 24.5.1923
Alınışı : 26.5.1923
Gazi Mustafa Kemal Paşa
Hazretleri'ne
Dururnla
ilgili olarak Hükûmet Başkanlığı'na etraflı bir rapor sundum. Hükûmetle
aramızda esaslı anlaşmazlık vardır. Uyuşma olmazsa geri dönmek zorunda ve
kararındayım. Raporumun yüce Başkanlığınıza ulaştırılmasını açıkça belirttim ve
istirham ettim. Konferans son günlerinde ve durum gecikmeye tahammülü olmayan
bir andadır. Düşünceme göre, barış, ileri sürdüğüm görüşler çerçevesinde
gerçekleştirilebilir. Büyük Millet Meclisi Başkanı Zâtıdevletlerinin bu
olağanüstü zamanda genel dunzmu yakından takip buyurmalan istirham olunur. Diğerlerinden bir gün gecikmeyle gelen bu
telgraf; olduğu gibi Gazi Paşa Hazretleri'ne sunulacaktır.
Hüseyin Rauf
Aynı gün İsmet Paşa'ya şu cevabı
verdim :
İifre : Makine başında Ankara,
26.5.1923
İsmet Paşa Hazretleri'ne
24 Mayıs tarihli ve 145 sayılı
şifreyi 26 Mayısta aldım. Ondan önce kısa ve uzun iki şifre yazdım. Durumu
takip ediyorum. Geri dönme kararınızın nedeni, tazminat konusunda fedakârlık
olduğuna göre, doğru değildir. Bildirdiğim hususlar çerçevesinde teşebbüse
devam edildiği takdirde, daha elverişli bir safhaya geçe· ceğinizi umarım.
Hükûmet ile aranızda sezilen görüş ayrılığı giderilebilir. Gözlerinizden
öperim, efendim.
Gazi Mustafa Kemal
İsmet Paşa, 26 Mayıs 1923 tarihinde
Hükûmet Başkanlığı'na yazdığı raporlarda, Hükûmet Başkanlığı'nın yazılarını,
benim telgraflarımı ve delegelerimize verilmiş olan esas talimatı dikkate
aldığımı ve o yolda hareket ettiğimi açıkladıktan sonra, 26 Mayıs günü öğleden
sonra, İtilâf Devletleri delegelerinin, Yunan tazminatına karşılık Karaağaç'ın
kabul edilmesi yolundaki tekliflerini kabul ettiğini söylemiş olduğunu, diğer
meseleleri de birkaç gün içinde sonuçlandırabileceğini bildirmiş...
Rauf Bey, bu raporları bana 27 Mayıs
1923 tarihinde şu yazısına ilişik olarak gönderdi.
154/155 27.5.1923
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Yüce
Başkanlığı'na
İsmet Paşa Hazretleri'nden gelen 26
Mayıs 1923 tarihli telgraf sureti ilişik olarak yüce huzurlarına takdim
kılındı, efendim.
Hüseyin Rauf Dışişleri Bakanlığı
Vekili
Rauf Bey, aynı tarihte İsmet Paşa'ya
da şu tebligatta bulunmuş :
27.5.1993
İsmet Paşa Hazretleri'ne
İlgi : 26 Mayıs 1923 tarih ve 151
sayılı telgraf.
Delegeler Hey'eti'nin Yunan
tazminatı ile ilgili tutumu, Hükûmet'in talimatına açıkça aykırı görülmüştür.
Güç durumda kalan Hükûmet, millî çıkarları gözönünde tutarak, tarafınızdan
bildirildiği üzere, önemli meselelerin üç dört gün içinde sonuçlandırılacağı
yolundaki kanaatın gerçekleşmesini beklemekle birlikte, düşünce ve görüşlerini
değiştirmeyecektir. Önceki telgrafta belirtilen öteki temel meselelerle
fedakârlığın söz konusu olamayacağı kesinlikle bilinmelidir, efendim.
Hüseyin Rauf
İsmet Paşa'nın,
Karaağaç'a karşılık tazminattan vazgeçilmesini bildiren raporlarını gördükten
sonra, 25 Mayıs 1923 tarihli ve Rauf Bey imzalı talimat telgrafını açıklamak
üzere kendisine şu telgrafı yazdım :
27.5.1923
İsmet Paşa Hazretleri'ne
Hükûmet'in kararında başlıca üç ana
nokta vardı, Birincisi : Onarıınla ilgili tazminat meselesinde fedakârlık,
askıda kalan önemli meselelerin lehimize sonuçlandırılması karşılığında
yapılmalıdır. İkincisi : Düyûn-ı Umumiye faizleri, düşman işgalindeki
topraklarımızın boşaltılması, adlî meselelerle ilgili formül ve yabancı
şirketlere ödenecek tazminatı, yani on iki milyon liranın, şahısları ve
uyrukları hangi milletten olursa olsun, bütün şirketlere ait olduğu kabul
edilerek bunun dışında bir tazminatın söz konusu edilmemesi- meselelerinin,
tazminat meselesiyle birlikte ele alırıması ve bu dört meselenin lehimize
çözümü sağlanabildiği takdirde, tazminat meselesinde fedakârlık yapılabilir.
Üçüncüsü : Kvnferansa son ve kesin tekliflerde bulunarak cevap beklemek. Delegeler Hey'eti'nin tutum ve anlayışında
Hükûmet'in görüş ve talimatına uymayan noktalar şunlardır :
1
- Delegeler Hey'eti, yalnız askıda
kalan meseleleri bir bütün olarak kabul etmiş, tazminat meselesini bunun
dışında tutmuştur.
2
- Görüşmelerin, Yunanlıların
konferanstan çekilmesi üzerine kesilmesinde ve Mudanya sözleşmesinin Yunan
ordusunun yeniden saldırmasıyla bozulmasında sakınca görülerek, öteki
meselelerde anlaşmaya varılamazsa, görüşmelerin tarafımızdan kesilmesi tercih
edilmiştir. Bu nokta, üzerinde düşünülmeye değer.
3
- Yunan onarım tazminatı konusunda
fedakârlığı kabul ettikten sonra, öteki meseleleri birkaç gün içinde
sonuçlandırma yoluna gidilmesi de önemlidir. Bakanlar Kurulu'nda henüz böyle
bir kanaat oluşmuş değildir. Önemli meseleler gerçekten üç dört gün içinde
lehimize sonuçlandırılabilirse, tazminat meselesine öncelik verilmesinde
düşünülen sakıncalar giderilmiş olur. Muharrem Kararnamesi'nin (211) yürürlüktE
olduğu hususunun belirtilmesine önem verilmesinin, ancak çözümlenmesi ümidini
beslediğimiz meselelerden sonraya bağlı olduğu bildirilmektedir.
4
- Konferansın, kuponlanıı ödenmesi
meselesi yüzünden kesilmesinin içeriye ve dışarıya karşı bizi daha kuvvetli
bulunduracağı düşüncesi de üzerinde iyiden iyiye durmaya değer.
Bu konuda bütün yabancılar
aleyhimizdedir. İşin içyüzünü kamuoyuna açıklamak tazminat meselesi kadar kolay
değildir. Tazminat meselesinde yabancıların da bizi haklı görmesi için sebepler
vardır.
5
- Önemli meselelerde, görüşmelerin
kesilmesine bizim yol açmış olmamız, fiilî hareketlerle birlikte olmadıkça,
İtilaf Devletleri'nin isteğine uygun düşer. Bu sebeple, eğer görüşmeler
kesilecekse bunun Yunan saldırısı üzerine yapılması, bizi haklı durumda
gösterirdi görüşü vardır.
6
- Kısacası, Hükûmet ile Delegeler Hey'eti
arasındaki anlaşmazlık noktaIarı önemlidir. Hükûmet'te olupbittiler karşısında
bırakılma endişesi doğmuştur. Bunun için, bildirdiğiniz üzere, önemli
meselelerin birkaç gün içinde mutlaka sonuçlandırılmasına ağırlık vererek,
tazminat meselesine öncelik vermenin doğuracağı sakıncaların giderildiğini
göstermek lâzımdır. Daha şimdiden fedakârlıkta bulunmanın, öteki meselelerin
süratle ve Iehimizde çözüme bağlanacağı hususunda vez'ilen sözlere karşılık
olduğunu gerekenlere ciddî olarak söylemek ve eğer sonunda görüşmeler mutlaka
kesilecekse, bunun onların sebep olduğu ve saldırgan görünecekleri bir yolda
kesilmesini sağlamak gerekir.
7
- Bugünlerde en ince değişiklikleri
ve özellikle göstereceğiniz fedakârlıktan sonra İtilaf Dovletleri delegelerinde
beliren zihniyeti bildiriniz. Çünkü, bize gözdağı vererek başarıya ulaşmaktan
doğacak yeni ümitleriııden haklı olarak endişe ediliyor, efendim.
Gazi Mustafa Kemal
İsmet Paşa,28 Mayıs 1923
tarihinde,Rauf Bey'e yazdığı telgrafta diyor ki : "Usulde, yani bir
meseleyi önce veya sonra söz konusu etmek gibi esas direktifte değil ;uygulama
şekli üzerinde aramızda ayrılık belirmiştir. Yunan tazminatı meselesi daha
kesin bir çözüme bağlandığı gibi, öteki ana meseleler de bundan sonra
görüşüleceğinden Cuma ve Cumartesiye kadar bütün meselelerde konferansın kesin
tutumunun anlaşılacağı sanılmaktadır. Yunan tazminatı konusundaki fedakârlığı,
bizi ilgilendiren malî ve iktisadî konularda bu davıranışımızın dikkate
alınacağı kaydıyla yaptığımızı söylemiştim. Bu bakımdan, eğer öteki meselelerde
anlaşmazsak, Yunan tazminatı da alacağımız genel karara bağlı olur."
"Eğer esas talimatlara uymakla
birlikte, beklenmedik talimatlara, nihayet çeşitli meselelerin görüşülme ve
çözümlenmesinde verilecek kesin emirlere, önemli talimatlara bütünüyle ve harfi
harfine uyamadığımız kabul buyurulursa, bu durum, istemediğimizden değîl, fakat
gerçekten mümkün olmadığındandır
"Bendeniz aramızdaki bu görüş
ayrılığını zamanında görmüş ve açıkça ortaya konmasını istirham etmiştim. Henüz
hiçbir şey imza edilmemiş, hiçbir taahhüde girilmemiştir. Eğer bu tutumumuz
yanlış sayılıyorsa, onun görüşünüze göre düzeltilmesi imkânı vardır.
Kısacası, barış meselesinin yüzde
doksan beşi çözümlenmiştir. Üzerine benden sonra görev alacak kimse için
güçlükler azalmış ve basitleşmiştir.
"Öte yandan, eğer barış
yapılmaz da görüşmeler kesilirse, bizim tutumumuz bu kesilmeyi daha
elverişsiz bir duruma sokmayacaktır.
Herhalde emir ve karar Hükûmet'in ve yüce Başkanlığınızındır."
İsmet Paşa, aynı gün bana da cevap
verdi. Bu cevabı olduğu gibi bilginize sunayım :
Çekilişi : 28.5.1923
Gelişi : 29.5.1923
1/1016
Hükûmet Başkanlığı'na
Gazi Mustafa Kemal Paşa
Hazretleri'ne
Durum, Hükûmet'e gönderdiğim raporda
bildirilmiştir. Her gün birer mesele ele alınmak üzere, bütün meseleleri
önümüzdeki günlerde görüşeceğiz. Elbette Yunan tazminatını askıda kalan bütün
meselelerin çözümünde sürekli bir silâh olarak kullanacağız. Bu imkânı elde
tuttuk. Yunan tazminatı meselesini çözümledikten sonra diğerlerinde bize
gözdağı vererek bir sonuç alma ümidi besleyen olmadı. Aksine, tehdit vasıtası
ortadan kalktı. Durum sakinleşti. Eğer eninde sonunda görüşmeler kesilirse, ya
Yunan Ordusu kendisi için özel bir sebep bulunmadığından harekete geçmeyecek
veyahut da ötekilerle birlikte ve onların dâvâsı için ilerlediğini ortaya koyup
ispat edeceğiz. Her iki durum da maddî ve manevi bakımlardan, tazminat
bahanesiyle, Yunan ordusu ile çarpışmaya başlamaktan daha önemli ve uygun
görülmüştür. Hükûmeti oldubittiler karşısında bırakma endişesine yer yoktur.
Tutumumuz genel duruma göre değerlendirlirse, anlaşmazlığın uygulama yönteminde
olduğu kabul edilebilir. Daha önce bu anlaşmazlığı da arz etmiştim. Ana
konuların hepsinin birkaç güne kadar görüşüleceği arz olunur.
İsmet
İsmet Paşa'ya şu telgrafı çektim
:
29.5.1923
İsmet Paşa Hazretleri'ne
Zâtıdevletlerinin, barışla ilgili
konuların büyük ölçüde çözümlenmiş olduğu yolunda verdiği bilgi sevindirici
olmuştur. Tasarladığımız üzere, durumu birkaç gün içinde aydınlığa
kavuşturabilirseniz, çok rahatlayacağız. Başarılı olmanızı dilerim. Fevzi Paşa
Hazretleri de Ankara'dadır. Durum aydınlanıncaya kadar burada kalacaktır.
Gözlerinizden öperim.
Mustafa Kemal
İsmet Paşa, bu telgrafımdan sonra
çalışmalarına devam etti.Rauf Bey'in ve Bakanlar Kurulu'nun da bu konu üzerinde
daha fazla direnmesini önledim.
Bir aya yakın bir zaman her iki
taraf da yatışmış gibi göründü. Bu süre içinde, İsmet Paşa, çeşitli konular
üzerinde Bakanlar Kurulu Başkanlığı'nın görüşlerini soruyordu.
KUPONLAR VE İMTİYAZLARLA İLGİLİ
YAZIşMALAR İKİ TARAFI YENİDEN SİNİRLENDİRDİ
Kuponlar ve imtiyazlar konusunda
aralarında geçen bir yazışma iki tarafı yeniden sinirlendirmiş. İsmet Paşa'nın
26 Haziran 1923 tarihinde Rauf Bey'in bir yazısına verdiği cevapta şu cümleler
vardır :
Kuponlar meselesi çözümlenmeden
imtiyazlar meselesinin çözümlenmesine gitmeyeceğiz. Zaten sorduğumuz soru,
kuponlar meselesine bir çözüm yolu bulduktan sonra, takip edeceğimiz tutumla
ilgili talimat almak içindi. Hükûmet bu konuda suskunluk gösteriyor. Konferans
görüşmelerinde,
Delegeler Hey'eti'nin, ana talimattaki
kısıtlamalar dışında, bütün davranışlarının ayrıntılı olarak Ankara'dan idare
edilme istek ve eğilimi, görüşmelerin memleket için en yararlı bir şekilde
idaresini ve hayırlı bir barışa ulaşma gücünü, Delegeler Hey'eti'nin elinden
almaktadır. Hükûmetçe tercih buyurulan bu yolun, 93 Seferi'nin (212) saraydan
idaresinden farkı yoktur.
Bize karşı, güvensizlik duyulduğu ve
yetersiz olduğumuz hususunda durmadan ifade buyurulan kanaat süregeldikçe bizim
aracılığımızla barış yapılabileceği düşünülemez.
Hükûmetin görüşlerini, İtilâf
Devletleri'ne olduğu gibi kabul ettirebileceğine inanan bir hey'etin ve
tabiatiyle yüksek şahsiyetinizle olan ilgisi dolayısıyla Maliye Bakanı
Beyefendi'nin doğrudan doğruya sorumluluk yüklenerek konferansa hareket buyurmalarını
rica ediyoruz.
Maliye Bakanı Hasan Fehmi Bey'di. Bu
telgrafı okudum ve Rauf Bey'e cevap verdim.İsmet Paşa'ya da şunu yazdım :
Kişiye özel 26.6.1923
İsmet Paşa Hazretleri'ne
26.6.1923 tarihli cevap telgrafınızı
okudum. Çok sinirli olarak yazılmıştır. Bunu gerektirecek hiçbir duygu, düşünce
ve davranış yoktur, Sizi haksız buldum. İçinde bulunduğunuz güçlükler ve
çektiğiniz sıkıntılar takdir edilmektedir. Bundan sonra belki, daha da
artacaktır. Bu kırgınlığın sebebi Ankara değil, orada her gün yeni bir hile
yaratanlardır. Çalışmalarınızı yılmadan ve soğukkanlılıkla olumlu bir şekilde
sonuçlandırmaya himmet ediniz. Arada
yanlış anlaşılmayı gerektirecek bir
durum görmüyorum. Çalışma alanınız sınırlı değildir. Fakat yapılacak işler
sınırlı olduğu ve pek önemli meselelerle karşı karşıya bulunduğunuz için, durum
kendiliğinden sıkıntılı olmuştur. Gözlerinizden öperim.
Gazi Mustafa Kemal
RAUF BEY'İN ARADAKİ GÖRÜş AYRILIĞINI,
KENDİSİ İLE İSMET PAşA ARASINDA BAşLI
BAşINA BİR MESELE SAYMASI DOGRU
DEĞİLDİR
Saygıdeğer Efendiler, görülüyor
ki,İsmet Paşa ile olan yazışmalarımda, onu incitebilecek sözler de vardır.
Sonuna kadar da buna benzer ciddî emirlerim olmuştur.İsmet Paşa'nın da bana
aynı şekilde ifadeler kullandığı olmuştur.
Bakanlar Kurulu kararlarında benim
görüşlerimin de yer aldığını, İsmet Paşa 'ya gerektikçe bildiriyordum. Buna
göre; İsmet Paşa'nın Bakanlar Kurulu Başkanlığı'nı hedef alan bazı şikâyetleri,
yalnız Rauf Bey'in şahsıyla ilgili sayılmazdı. Bütün bakanlarla ilgiliydi.
Hattâ bana da dokunuyordu.
Rauf Bey'in bu görüş ayrılığını,
kendisi ile İsmet Paşa arasında başlıbaşına bir mesele sayması ve öyle
saydırmaya kalkışması doğru değildir. Her durumda ve her konuda talimat
verenler o talimatı, uzakta ve özellikle talimat verenin içinde bulunmadığı
şartlar altında uygulayan kimse arasında görüş ayrılığı olabilir. Esasta bir
değişiklik yapılmamak şartıyla, durum gereğine göre idare edilir.
İsmet Paşa'nın, durumun izlenmesi
için benim dikkatimi çekmesi de mazur görülmelidir. çünkü, konu gerçekten ciddî
ve hayatî idi.
RAUF BEY, GÖRÜşMELERİ BİTİRİP BARIşI
HAZIRLAYAN İSMET PAşA'NIN SONUÇLA
İLGİLİ OLARAK HÜKÜMETİN GÖRÜşÜNÜ SORAN
TELGRAFA CEVAP VERMEMİşTİ
GÖRÜşÜNÜ SORAN TELGRAFINA CEVAP
VERMEMİşTİ
Nihayet, Efendiler, Temmuz
ortalarında konferans sona erdi.İsmet Paşa, barış antlaşması imzalanmadan önce
Bakanlar Kurulu Başkanı Rauf Bey'e, konferansın son bulduğunu ve meselelerin ne
şekilde çözüme bağlandığını bildirmiş. . . Rauf Bey'e olumlu veya olumsuz
hiçbir cevap vermemiş... İsmet Paşa, bekleyiş içinde geçirdiği bu günlerde çok
üzülmüş. Hükûmetin hiçbir cevap vermeyişini, Ankara'da bir kararsızlığın hüküm
sürmekte olduğuna bağ lamış. . .
Rauf Bey'e yazdıktan üç gün sonra 18
Temmuz 1923 tari hinde durumu bana da bildirdi. Telgrafında, Hükûmet'i
kararsızlığa dü şürebileceğini tahmin ettiği noktaları birer birer sayıp
açıkladıktan son ra, düşüncelerine şu sözlerle son veriyordu :
Eğer hükûzrıet kabul ettiğimiz
noktalardan geri dönmemiz hıısıısunda kesin likle ısrar ediyorsa, bunu bizim
yapmaklığımıza imkân yoktur. Benim düşüne düşüne bulduğum yol, İstanbııl'daki
İstilâ Devletleri komiserlerine, imza yetkisinin bizden alındığını
bildirmelctir. Gerçi, bu durum, bizim için yer yüzünde görülme miş bir skandal
olur. Fakat vatanın yüksek çıkarları, şahsî düşüncelerin üstünde olduğundan,
Millî Hükûmet istediği gibi hareket eder. Hükûmetten teşekkür bek lemiyoruz.
Yaptıklarımızın muhasebesi milletin ve tarihin yargısına bırakılmış tır.
Efendiler, İsmet Paşa'nın yürüttüğü
ve sonuçlandırdığı işin ne kadar önemli olduğunu açıklamaya gerek yoktur. Bu
işin sonuçlandırıl dığı, son günün, imza gününün geldiğini bildiren telgrafa
sevinçle ve can atarak cevap verileceğini kabul etmek tabiîdir. Ankara i1e
Lozan ara sında, bir veya iki günde haberleşmek mümkündü. 'Üç gün geçtiği
halde, hiçbir cevap verilmemiş olması, en basit bir anlayışla, Hükûmet Başka
nı'nın işi önemsemediğini ve aldırmazlıkla karşıladığını gösterir. Yapılan işin
hükûmetçe noksan görülerek, kabul edilmemesi yoluna gidildiği ve bundan dolayı
da cevap verilmemekte olduğu zannına da düşülebilir. Bu durum karşısında, işi
bitirmek için büyük ve tarihî svrumluluk yüklene rek imza kullanacak olan zatın
ne kadar güç bir durumda kalacağı düşü nülürse, İsmet Paşa'nın üzüntü ve
ıztırap çekmesini haklı görmek gerekir.
İSMET PAşA'YA BARIş ANTLAşMASINI
İMZALAMASINI BİLDİRDİM
İsmet Paşa'nın telgrafına hemen şu
cevabı verdim :
Ankara, 19.T.1923
İsmet Paşa Hazretleri'ne
18 Temmuz 1923 tarihli telgrafınızı
aldım. Hiç kimsede kararsızlık yoktur. Elde ettiğiniz başarıyı en sıcak ve
içten duygularımızla tebrik etmek için, antlaşmanın usulüne göre imza
edildiğinin bildirilmesini bekliyoruz, kardeşim.
Gazi Mustafa Kemal Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Başkomutan
İSMET PAşANIN ÇEKTİĞİ IZDIRAP
İsmet Paşa, bu telgrafıma cevap
verdi. İsmet Paşa'nın ızdırabının derecesini gösteren bu cevabı, aynı zamanda
temiz kalpliliğini, içtenliğini ve özellikle alçak gönüllülüğünü de gösteren
bir belge olduğu için, aynen bilginize sunuyorum :
Lozan, 20.7.1923
Gazi Mustafa Kemal Paşa
HazretIeri'ne
Her dar zamanımda Hızır gibi
yetişirsin. Dört beş gündür çektiğim azabı bir düşün. Bizyük işler yapmış ve
yaptırmış adamsın. Sana bağlılığım bir kat daha artmıştır. Gözlerinden öperim
pek sevgili kardeşim, aziz şefim.
İsmet
LOZAN BARIş ANTLAşMASI'NI HAZIRLAYAN
VE İMZALAYANLARA TEşEKKÜR VE
KENDİLERİNİ KUTLAMA
Efendiler,İsmet Paşa, 24 Temmuz 1923
günü antlaşmayı imzaladı. Kendisini tebrik etme zamanı gelmişti. Aynı gün şu
telgrafı çektim :
Lozan'da Delegeler Hey'eti
Başkanı
Dışişleri Bakanı İsmet Paşa
Hazretleri'ne
Millet ve hükûmetin zâtıâlilerine
vermiş olduğu yeni görevi başarıyla sona erdirdiniz. Memlekete biribiri ardınca
yaptığınız yararlı hizmetlerle dolu ömrünüzü bu defa da tarihî bir başarıyla
taçlandırdınız. Uzun çarpışmalardan sonra vatanımızın barış ve istiklâle
kavuştuğu bu günde, parlak hizmetiniz dolayısıyla zâtıâlinizi, pek sayın
arkadaşlarımız Rıza Nur ve Hasan Bey'leri ve çalışmalarınızda size yardım eden
bütün Delegeler Hey'eti üyelerini şükran duygularımla kutlarım.
Gazi Mustafa Kemal Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Başkomutan
RAUF BEY KUTLAMAK İSTEMİYOR
Efendiler, Bakanlar Kurulu Başkanı
Rauf Bey'in İsmet Paşa'ya kutlama telgrafı çekmediğini anladım. Kendisine bunun
gerekli olduğunu hatırlattım. Rauf Bey'e bu konuda diğer bazı arkadaşlar da
uyarıda bulunmuşlar.
Daha sonra öğrendim ki,Rauf Bey,
İsmet Paşa'yı kutlamayı ve ona yaptığı bu önemli ve tarihî görevden dolayı
teşekkürü gerekli görmüyormuş. Yapılan uyarı üzerine Kâzım Paşa'ya bir mektup
yazarak, ondan kendi adına, İsmet Paşa'ya bir kutlama telgrafı yazmasını rica
etmiş. Bunun anlamı nedir?
Kâzım Paşa, bu mektubu Bahriye
Vekili (213) İhsan Bey'in evinde bulunduğu bir sırada almış. Maliye Bakanı
Hasan Fehmi Bey de orada imiş...
RAUF BEY'İN YAZDIĞI VEYA YAZDIRDIĞI
TELGRAF
Hep birlikte, Rauf Bey 'in ağzından uygun
bir telgraf müsveddesi yaparak İsmet Paşa 'yı kutlamışlar ve ona teşekkür
etmişler. Bu müsveddeyi bir zarfa koyup Rauf Bey'e göndermişler. Fakat Rauf Bey
müsveddeyi beğenmemiş.İsmet Paşa'ya başka bir telgraf yazmış veya yazdırmış.
Rauf Bey, Kâzım Paşa 'yı gördüğü zaman demiş ki : " Sizin yaptığınız
müsveddede sanki her işi yapan İsmet Paşa imiş gibi gösteriliyor. Biz burada
bir şey yapmadık mı?"
Efendiler, Rauf Bey'in yazdığı veya
yazdırdığı telgraf metni . kendisinin duygu ve düşüncelerini gizlememektedir.
Arzu buyurursanız o telgrafı da olduğu gibi bilginize sunayım :
İifre 27.7.1923
Lozan'da Delegeler Hey'eti
Bakanlığına
İlgi : 20 ve 24 Temmuz, 347 ve 348
sayılı telgraflar :
Birinci Dünya Savaşı'nın sonsuz
ıztıraplarından kurtulmak ve milletimizin dünya barışını kurmakta ne büyük bir
rolü olduğunu fiilen ispat etmek üzere imzaladığımız Mondros Ateşkes
Anlaşmasına rağmen, en fecî ve insafsız saldırılara uğramış; bunun arkasından
yaşama hakkımızı ve istiklâlimizi ayaklar altına alan Sévres Antlaşması
yapılmıştı. Yüzyıllar boyunca hür ve bağımsız olarak yaşamış olan aziz
Türkıye'nin asil halkı, uğradığı haksız ve feci saldırılar karşısında bütün
şuuru ve bütün varlığıyla yaşama hakkını ve istiklâlini kurtarmak için
ayaklanarak kurduğu yılmaz
ve yenilmez millî ordusuyla Büyük
Önderimiz ve Başkomutanımızın ve kahraman komutanlarımızın sevk ve idaresiyle
zaferden zafere yürüdü.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve
Hükûmeti'nin milletten aldığı kudret ve kuvvetle ve ordularının pek yüksek savaş
kabiliyetiyle elde ettiği bu başarı ve zaferlerin, Lozan'da aylardan beri
süregelen barış görüşmeleri sonunda, milletlerarası bir belge ile belgelenmiş
olması, milletimize yeni bir çalışma ve huzur dönemi hazırlamıştır. Bakanlar
Kurulu, azimli ve fedakâr milletimizin yaşama hakkını ve istiklâlini güven
altına alan bir antlaşmanın yapılmasındaki çalışmalardan dolayı başta
zâtıdevletleri olmak üzere, delegelerimiz Rıza Nur ve Hasan Beyefendi ' lere ve
müşavirlerimize tebriklerini sunar, efendim.
Hüseyin Rauf Bakanlar Kurulu Başkanı
RAUF BEY, LOZAN ANTLAşMAS'NI YAPAN
İSMET PAşA'YI KUTLAMA VESİLESİYLE
MONDROS ETEşKES ANLAşMASI'NI YAPAN
KENDİSİNİ SAVUMAYA ÇALIşIYOR YAPAN
KENDİSİNİ SAVUNMAYA ÇALIşIYOR
Efendiler,Rauf Bey, Lozan
Antlaşması'nı yapan ve ona imzasını koyan İsmet Paşa'yı tebrik vesilesiyle,
kandisinin yaptığı ve imzasını koyduğu Mondros Ateşkes Anlaşması'ndan
bahsetmeyi ise onu ne kadar önemli ve yüksek amaçlarla imza ettiğini söyleyerek
kendisini savunmayı gerekli görüyor.
Mondros Ateşkes Anlaşması, Osmanlı
Devleti'nin müttefikleriyle birlikte uğradığı acı yenilginin yüz kızartacak bir
sonucudur. O anlaşma hükümleridir ki, Türk topraklarını yabancıların işgaline
sundu. O anlaşmada kabul edilen maddelerdir ki, Sevres Antlaşması hükümlerinin
de kolaylıkla kabul ettirilebileceği düşüncesini yabancılara mümkün ve akla
yatkınmış gibi gösterdi.
Rauf Bey, o ateşkes anlaşmasını
"milletimizin dünya barışını sağlamakta ne büyük bir âmil olduğunu fülî
olarak ispat etmek amacıyla" imzaladığını, söylüyorsa da, bu hayalî cümle
ile kendinden başka kimseyi avutmaz. Çünkü böyle bir amaç yoktu.
Rauf Bey 'in, telgrafına Mondros
Ateşkes Anlaşması ile başladığına bakılırsa, bu anlaşmanın
Lozan Konferansı için bir başlangıç
olduğunu ve Lozan barışının da Rauf Bey 'in yaptığı Mondros Ateşkes
Anlaşması'nın sonucu olduğunu söylemek eğiliminde bulunduğuna hükmedilebilir.
RAUF BEY ZAFERLER KAZANMIş ORDUNUN
BAşINDA LOZAN'A GİDEN ZATA
ZAFERDEN ZAFERE YÜRÜYEN ORDUNUN HİKAYESİNİ
ANLATIYOR
R a u f B e y, telgrafında Sevres
Antlaşması yüzünden Türk milletinin uğradığı saldırıları, buna karşı milletin
nasıl ayaklandığını,nasıl yılmaz ve yenilmez bir ordu kurduğunu ve kahraman
komutanlarımızın sevk ve idaresi ile nasıl zaferden zafere yürüdüğünü hikâye
ediyor. R a u f B e y, bu hikâyeyi İ s m e t P a ş a ' ya, o zaferler kazanmış
ordunun başından Lozan'a gitmiş olan zata anlatıyor. R a u f B e y, bu başarı
ve zaferleri hükûmetin kazandığını anlatabilmek için de parlak bir cümle
bulmuştur : Lozan barış görüşmelerinin aylardan beri devam ettiğine de işaret
ederek üstü kapalı bir şekilde işin uzatıldığını belirtmekten kendini
alamamıştır. R a u f B e y, "Antlaşmanın yapılmasındaki çalışmalarından
dolayı Delegeler Hey'eti'ni tebrik ederken,Mondros
Ateşkes Antlaşması'ndan başlayarak,
bütün inkılâbımızın bir özetini yapmak suretiyle, Delegeler Hey'eti'ne
yaptıkları antlaşmanın nasıl ve ne olduğunu da anlatmak gayretine düşmüştür.
Bir tek teşekkür kelimesini bile içine almayan bu yazıların ne anlama geldiğini
kavramak, dikkatli ve incelikleri görebilen kimselerce elbette güç değildir.
RAUF BEY, İSMET PAşA İLE KARşI KARşIYA
GELEMEM ONUN KARşILANMASINDA
BULUNAMAM DİYOR
Efendiler, Delegeler Hey'etimiz
görevini tamamladıktan sonra, Ankara'ya dönmek üzere yolda bulunuyordu. Herkes
Delegeler Hey'eti'ni yakından alkışlamak için can atıyordu. O günlerdeydi.
Hükûmet Başkanı R a u f B e y, Meclis ikinci Başkanı bulunan A l i F u a t P a
ş a ile birlikte, Çankaya'da bana geldiler.
R a u f B e y; ben, dedi İ s m e t P
a ş a ile karşı karşıya gelemem. Onun karşılanmasında bulunamam. Müsaade
ederseniz, o geldiği zaman Ankara'da bulunmak için, seçim bölgemde dolaşmak
üzere Sıvas'a doğru bir geziye çıkayım.
R a u f B e y'e bu şekilde
davranmasına bir sebep olmadığını,burada bulunan İ s m e t P a ş a 'yı bir
Hükûmet Başkanı'na yaraşırcasına karşılamasının ve görevini başarı ile sona
erdirdiği için onu sözle de takdir ve tebrik etmesinin uygun olacağını
söyledim.
R a u f B e y, "kendime hâkim
değilim; yapamayacağım" dedi ve geziye çıkma hususunda ısrar etti. Hükûmet
Başkanlığı'ndan ayrılması şartıyla çıkmasını kabul ettim.
RAUF BEY, DEVLET BAşKANLIĞI MAKAMININ
GÜÇLENDİRİLMESİNİ TEKLİF EDERKEN
NE DÜşÜNÜYORDU
Ondan sonra, R a u f B e y 'le
aramızda şu konuşma geçti :
R a u f B e y, "Hükûmet
Başkanlığı'ndan çekilirken, sizden çok rica ederim" dedi "Devlet
Başkanlığı makamını güçlendiriniz."
R a u f B e y'e : "Dediğinizi
yapacağıma kesin olarak güveniniz! " cevabını verdim.
R a u f B e y 'in ne demek
istediğini ben pek güzel anlamıştım.
R a u f B e y, Devlet Başkanlığı
makamı olarak, hilâfet makamını düşünüyor, o makama kuvvet ve yetki sağlamamı
benden rica ediyordu.
R a u f B e y'in, benim olumlu
cevabımla ne demek istediğimi anlayıp anlamadığı belli değildir. Daha ileriki
bir tarihte, Cumhuriyet'in ilânından sonra, kendisiyle Ankara'da yaptığım bir
görüşmede, Cumhuriyet'e niçin karşı olduğunu sorduğum ve yapılmış olan şeyin,
Ankara'dan ayrılırken, benden yapılmasını rica ettiği ve benim söz verdiğim
işten başka bir şey olmadığını söylediğim zaman : "Ben, demişti, Devlet
Başkanlığı makamını güçlendiriniz derken, asla Cumhuriyet ilânını düşünmüş ve
kastetmiş değildim."
Oysa, Efendiler, benim verdiğim
cevabın anlamı tamamen o idi. Gerçekten de, millî hükûmetimizin niteliği
Cumhuriyet Hükûmeti olduğu halde, bence onu kesin olarak ifade ve ilân etmemek
ve Devlet Başkanlığı makamı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi makamını bir tek
makam halinde bulundurmak bir zayıflık teşkil ediyordu. İlk fırsatta
Cumhuriyeti resmen ilân etmek ve Devlet Başkanlığı'nı Cumhurbaşkanlığı
makamında temsil ederek kuvvetli bir durum yaratmak şarttı. R a u f B e y 'e
bunu yapacağıma kesin olarak söz vermiştim. Eğer ne demek istediğimi
kavrayamamışsa, sanırım ki eksiklik bende değildir.
MEMLEKETE VE MİLLETE KİMLER HİZMET
EDERSE HAVARİ ONLARDIR
A l i F u a t P a ş a ile de kısa
bir görüşme yapıldı. F u a t P a ş a, bana şöyle bir soru sordu : "Senin
şimdi "havari"lerin kimlerdir? Bunu anlayabilir miyiz?"
Ben bu sorudan bir şey
anlayamadığımı söyledim. Paşa, ne demek istediğini açıkladı. O zaman ben de
şunları söyledim :
Benim "havari" lerim
yoktur. Memleket ve millete kimler hizmet eder, bu hizmete lâyık ve muktedir
olduğunu gösterirse, "havari" onlardır.
RAUF BEY'İN HÜKÜMET BAşKANLIĞI'NDAN,
ALİ FUAT PAşA'NIN BÜYÜK MİLLET
MECLİSİ İKİNCİ BAşKANLIĞI'NDAN
ÇEKİLMELERİ
R a u f B e y, Hükûmet
Başkanlığı'ndan çekildi. İçişleri Bakanı olan A l i F e t h i B e y, aynı
zamanda Hükumet Başkanlığı'na seçildi ( 13 Ağustos 1923 )
Bir süre sonra, 24 Ekim 1923
tarihinde, A l i F u a t P a ş a da Meclis İkinci Başkanlığı'ndan çekilerek,
ordu müfettişliğine, tayinini rica etti. F u a t P a ş a 'ya ünvanı İkinci
Başkan olmakla birlikte, mevkinin ve görevinin pek önemli olan Meclis
Başkanlığı olduğunu söyleyerek, görevine devam etmesini tavsiye ettim. F u a t
P a ş a, politikadan hoşlanmadığını, hayatının bundan sonrasını askerlik
mesleğine vermek istediğini ileri sürerek, isteğinin yerine getirilmesi
ricasında ısrar etti.F u a t P a ş a'nın rütbesi tümgeneral idi. Komuta edeceği
orduda korgeneral rütbesinde kolordu komutanları vardı. Geçmiş hizmetlerini göz
önünde bulundurarak kendisini korgeneralliğe yükselttik ve karargâhı Konya'da
bulunan İkinci Ordu Müfettişliği'ne tayin ettik.
K â z ı m K a r a b e k i r P a ş a
da, daha önce aynı düşüncelerle Meclis'ten ayrılmış ve ordu müfettişi olarak
Birinci Ordunun başına geçmiş bulunuyordu.
YENİ TÜRKİYE DEVLETİ'NİN BAşKENTİ:ANKARA
Efendiler, Lozan Antlaşması'nın
eklerinden olan düşman işgali altındaki topraklarımızı boşaltma protokolu
uygulandıktan sonra, yabancı işgalinden tamamen kurtulan Türkiye'nin toprak
bütünlüğü fiilî olarak sağlanmıştı. Artık yeni Türkiye Devleti'nin başkentini
bir kanunla tespit etmek gerekiyordu. Bütün düşünceler, Yeni Türkiye'nin
başkenti Anadolu'da ve Ankara şehri olarak seçme lüzumunda birleşiyordu.
Bu seçimde, coğrafî durum ve askerî
strateji en büyük önemi taşıyordu. Devletin başkentini bir an önce tespit
ederek, içten ve dıştan gelen kararsızlıklara bir son vermek şarttı. Gerçekten
de, bilindiği üzere, başkentin İstanbul olarak kalacağı veya Ankara olacağı
konusunda öteden beri içeride ve dışarıda kararsızlıklar görülüyor, basında
demeçlere ve tartışmalara rastlanıyordu. Bu arada İstanbul'un yeni
milletvekillerinden bazıları, R e f e t P a ş a başta olmak üzere, İstanbul'un
hükûmet merkezi olarak kalması gereğini bazı örneklere dayanarak ispat etmeye çalışıyorlardı.
Ankara'nın gerek iklim, gerek ulaştırma araçları ve gelişme kabiliyet ve
istidadı ve gerekse mevcut tessisler ve kuruluşlar bakımından hiç de uygun ve
elverişli olmadığını söylüyorlar; İstanbul'un "payitaht" olması
lâzımdır ve mutlaka olacaktır, diyorlardı. Bu ifadeye dikkat edilirse, bizim
"başkent" deyimiyle kastettiğimiz anlam ile, bu ifadelerdeki
"payitaht"deyimini kullananların görüşleri arasında bir fark bulmamak
mümkün değildir. Bundan dolayı, bu konuda zaten kesinleşmiş bulunan kararımızı
resmen ve kanunî yoldan ilân ettirerek,"payitaht" sözünün de yeni
Türkiye Devleti'nde kullanılmasına gerek kalmadığını göstermek lâzım, geldi.
Dışişleri bakanı İ s m e t P a ş a,9 Ekim 1923 tarihli tek maddelik bir kanun
tasarısını Meclis'e teklif etti. Altında daha on dört kadar zatın imzası
bulunan bu kanun teklifi,13 Ekim 1923 tarihinde uzun görüşme ve tartışmalardan
sonra çok büyük bir çoğunlukla kabul edildi. Kabul edilen kanun maddesi şudur :
"Türkiye Devleti'nin başkenti Ankara şehridir."
MECLİS'TE FETHİ BEY'İN BAşKANLIĞINDAKİ
HÜKÜMET'E VE FETHİ BEY'İN şAHSINA
KARşI SATAşMALAR VE TENKİTLER
BAşLADI
Efendiler, çok geçmeden, Meclis'te,
F e t h i B e y'in başkanlığındaki hükûmete ve özellikle F e t h i B e y in
şahsına karşı sataşmalar ve tenkitler başladı. Anlaşıldığına göre,
milletvekillerinde bakan olma istek ve hevesi çoğalmıştır. İşbaşında bulunan
bakanları beğenmiyorlardı.
Yeni seçimde, partimiz adına
milletvekillikleri sağlanmış olan birtakımları da Hükûmet aleyhindeki
cereyanları körükleyerek kendi maksatlarına göre yararlanma fırsatları
hazırlamaya çalışıyorlardı.
Muhalefete geçecekleri sezilen
milletvekillerinin meclis çoğunluğunu aldatarak Hükümet'e ve Meclis'e karşı
hâkim bir duruma geçmek maksadını güttükleri anlaşılıyordu.
F e t h i B e y, dikkatini ve
çalışma gücünü Hükûmet Başkanlığı görevinde yoğunlaştırabilmek için
İçişleri Bakanlığı'ndan istifa etti.
Aynı tarihte, A l i F u a t P a ş a 'nın çekilmesi ile Meclis İkinci Başkanlığı
da boşaldı (24 Ekim 1923).
Bizimle görüşte ve yapılan
çalışmalarda uzlaşma ve işbirliği aramayı gerekli bulmaksızın bağımsız ve gizli
çalışan bir grup belirdi. Bu grup, iyi niyetli ve hakkı tutar gibi görünerek
bütün parti üyelerini kendi görüşlerine çekmekte başarılı olmaya başladı. Örnek
olarak, bir parti toplantısında, İçişleri Bakanlığı'na Erzincan milletvekili
bulunan S a b i t B e y 'in, Meclis İkinci Başkanlığına da İstanbul'da bulunan
R a u f B e y' in Meclis'ce seçilmesini karar altına aldırdı (25 Ekim 1923).
Oysa, ben, S a b i t B e y'in
İçişleri Bakanı olmasını uygun görmemiştim. S a b i t B e y 'in bazı illerin
valiliklerinde bulunmuş olmasını, yeni Türkiye'nin yeni şartlara bağlı iç
işlerini idare edebileceğine yeterli bir delil sayamıyordum.
R a u f B e y 'in de Meclis İkinci
Başkanlığı'na seçilmesini doğru bulmuyordum. Çünkü, R a u f B e y, daha dün
Hükûmet Başkanı idi.O makamı, ne gibi duyguların etkisinde kalarak hareket
ettiği için terke mecbur edildiği bilinmekteydi. Buna rağmen, onu Meclis'in
İkinci Başkanlığı'na getirmekle, bütün Meclis'in onunla aynı görüşte olduğunu
yani bütün Meclis'in, Lozan Barış Antlaşması'nı yapan ve Hükûmet'te Dışişleri
Bakanı olarak bulunan İ s m e t P a ş a 'nın aleyhine olduğunu göstermek
maksadı güdülüyordu.
Efendiler, yeni Meclis, ilk
döneminde, gizli bir muhalefet grubunun tuzağına düşme durumuyla karşı karşıya
kaldı. F e t h i B e y ve arkadaşları, Hükûmet işlerini sükûnetle yürütemeyecek
bir duruma getirildi. F e t h i B e y bu durumdan bana defalarca şikâyet etti
ve kendisi Hükûmet'ten çekilmek istedi. Öteki bakanlar da aynı şekilde
şikâyetlerde bulunuyorlardı.
Kötülük, Hükûmet'in Meclis'ce
seçilmesinden ileri geliyordu. Bu gerçeği çoktan görmüştüm.
UYGULANMASI İÇİN SIRASINI BEKLEDİĞİM
BİR DÜşÜNCENİN UYGULANMA ZAMANI
GELMİşTİ
Ben, Meclis'te, gizli ve muhalif bir
grubun bulunduğunu farkettikten, Meclis çalışmalarında duyguların hâkim duruma
geçtiğini gördükten ve Bakanlar Kurulu'nun çalışma düzeninin her gün olur olmaz
birtakım sebeplerle altüst edilmekte olduğuna kanaat getirdikten sonra,
uygulanması için sırasını beklediğim bir düşüncenin uygulanma anının geldiğine
hükmetmiştim.Bunu itiraf etmeliyim. Buna göre, şimdi vereceğim bilgileri ve
yapacağım açıklamaları anlamak daha kolay olacaktır.
Efendiler, Halk Partisi'nin R a u f
B e y 'i kendisi toplantıda buIunmadığı halde Meclis İkinci Başkanlığı'na, S a
b i t B e y 'i de İçişleri Bakanlığı'na aday seçtiği tarih 25 Ekim 1923
Perşembe günüdür. Aynı gün ve ertesi Cuma günü Hükûmet üyeleri Çankaya'da benim
başkanlığımda toplandı.
Gerek Hükûmet Başkanı F e t h i B e
y'in ve gerek diğer bakanların istifa etmeleri zamanının geldiğini ve bunun
gerekli olduğunu bildirdim.Meclis'ce yeni hükûmet seçildiğinde, şimdiki
hükûmette bulunan üyelerden yeniden seçilenler olursa, onlar bu seçimden sonra
da istifa ederek yeni hükûmete katılmayacaklardır, esasını da kabul ettik.
Yalnız, o zamanlar, bakanlar gibi seçilen ve kabineye dahil bulunan Genelkurmay
Başkanı F e v z i P a ş a, bu kararın dışında bırakıldı. Çünkü ordu yönetim ve
komutasının rastgele birisine verilmesi doğru görülmedi.
Efendiler, bu türlü hareketin ve
alınan kararın nasıl bir maksada dayandığı incelenirse, şu sonuca varılır :
İhtiraslı grubu, hükûmet kurmakta tamamen serbest bırakıyoruz. İimdiki kabinede
bulunan bakanlardan hiçbiri katılmaksızın, tamamen istedikleri kimselerden
oluşan,istedikleri gibi bir kabine kurarak memleket mukadderatına hâkim
oImalarında bir sakınca görmüyoruz. Fakat ne hükûmet kurmaya ve ne de kursalar
bile memleketi yönetme iktidarı göstereceklerine emin bulunuyoruz.
Meclis'i aldatmaya çalışan ihtiraslı
grup, şu veya bu tarzda bir hükûmet kurmayı başarabildiği takdirde, bir müddet
bu hükûmetin idare şeklini ve idaredeki iktidarını takip etmenin ve hattâ ona
yardımcı olmanın doğru olacağını düşündük. Fakat bu şekilde kurulacak bir
hükûmet, memleket yönetiminde ve yeni gayelerimizi gerçekleştirmekte
beceriksizlik gösterir ve başka maksatlara yönelirse, bunu Meclis'te
açıklayarak, Meclis'i aydınlatma yolunu tercih ettik. Hükûmet kurmayı
başaramadıkları takdirde, doğacak karışıklığın Meclis'i uyandıracağı tabiî idi.
Bunalım ve karışıklığın devamına seyirci kalınamayacağından,işte o zaman,
bizzat müdahale ederek ve tasarladığım şekli açıkça ortaya koyarak işi kökünden
halledebileceğimi düşünmüştüm.
FETHİ BEY'İN BAşKANLIĞINDAKİ HÜKÜMET
İSTİFA EDİYOR
Hükûmet üyeleri ile Çankaya'da
yaptığımız toplantı sonunda, bakanların hep birlikte imzalayarak bana
verdikleri istifa yazısı şuydu :
Yüksek Başkanlığa
Türkiye Devleti'nin, karşı karşıya
bulunduğu önemli ve güç, iç ve dış meseleleri kolaylıkla çözebilmesi için
mutlaka çok kuvvetli ve Meclis'in tam desteğini kazanmış bir hükûmete ihtiyacı
olduğu kanaatindeyiz. Bu bakımdan yüce Meclis'in her bakımdan güven ve
desteğine dayanan bir hükûmetin kurulmasına yardımcı olmak maksadıyla, istifa
ettiğimizi derin saygılarımızla arz ederiz,efendim.
Efendiler, bu istifa yazısı, 27 Ekim
1923 Cumartesi günü saat 13.00'de başkanlığımda toplanan Parti Genel Kurulu'na
bildirildikten sonra,saat 17.00'ye doğru açılan Meclis oturumunda resmen
okunmuştur.
HÜKÜMET LİSTELERİ VE HÜKÜMET
BAşKANLIĞI'NA SEÇİLECEĞİ TAHMİN EDİLEN
KİMSELER
Hükûmet'in istifası belli olduğu
dakikadan itibaren,Meclis üyeleri, Meclis odalarında,evlerinde grup grup
toplanarak yeni hükûmet, listeleri düzenlemeye başladılar. Bu durum Ekimin 28
inci günü geç vakte kadar sürdü. Hiçbir grup bütün Meclis'çe kabul edilebilecek
ve millet kamuoyuna iyi karşılanacak isimleri içine alan bir alay listesi
tespit edemiyordu. Özellikle bakanlıklara aday düşünülürken o kadar çok hevesli
ve isteklilerle karşı karşıya kalıyorlardı ki, herhangi birinin diğerlerine
tercihi şeklinde tespit edilecek bir listeyi kabul ettirmekteki güçlük, liste
hazırlığı ile uğraşanları ümitsizlik ve endişeye düşürdü. Gerçi İstanbul'un
bazı gazeteleri, bazı kimselerin resimlerini basarak Hükûmet Başkanlığı'na
seçileceği umulan "sayın sima"ları hatırlatarak dikkati çekmekte
kusur etmedi. Gerçi gayretli bazı gazeteciler, 28 Ekim günü erkenden
"İstanbul'un yüzünü örten sabah sisinin ördüğü tül henüz sıyrılırken,deniz
gökyüzünden, kıyılardan akseden renklerle boyanmış, hareketsiz duruyorken"
Marmara'nın durgun sularını yararak ilerleyen Deniz Yollarının vapuruyla
Kalamış iskelesine çıkıyor... Yolda R a u f B e y 'e rastlıyor... Ondan sonra
"büyük bir bahçenin içindeki güzel Kalamış köşkünün pek mükemmel döşenmiş
süslü salonuna" giriyor ve köşkte oturanın çeşitli meselelerle ilgili
görüşlerini ve özellikle "millî hâkimiyetimizi her şeye ve her şeye ( ! )
karşı koruyalım..." nasihatını yayınlayarak kamuoyunu aydınlatma
hizmetinden geri kalmıyor.Fakat bu uyarma ve yol göstermeler Ankara'ya tesir
edemiyordu.
MİLLİ HAKİMİYETİMİZİ HER şEYE VE HER
şEYE KARşI KORUYALIM DİYEN ZAT
Efendiler, her şeye ve her şeye
karşı millî hâkimiyetin korunması tavsiyesinde bulunan zat, Halife'nin
kendisine olan iltifatını Allahın lûtfu olarak kabul eden zattır.
Bazı gazetelerin, Konya'da ordu
müfettişliğine tayin edilen Fuat Paşa'nın 28 Ekimde İstanbul'a gelişinden, Rauf
Bey, Refet Paşa, Adnan Bey ve diğer birçok kimse tarafından karşılandığını
bildiren telgraflarını ve Rauf Bey'le Kâzım Karabekir Paşa'nın resimlerini
basarak Mondros Ateşkes Anlaşmasını ve Kars'ın kurtarılışını hatırlatmak için yazdıkları
yazıları bile yeterince dikkati çekmeye yaramadı.
PARTİ YÖNETİM KURULU KESİN BİR HÜKÜMET
LİSTESİ HAZIRLAYAMADI
28 Ekim günü geç saatlerde, toplantı
halinde bulunan Parti Yönetim Kurulu tarafından davet edildim. Parti Yönetim
Kurulu Başkanı Fethi Bey'di. Fethi Bey, parti adına Yönetim Kurulu'nca bir aday
listesi hazırlandığını ve bu konuda Parti Genel Başkanı olarak benim de
görüşümün alınması uygun görüldüğü için toplantılarına davet ettiklerini
bildirdi. Hazırlanan listeye göz gezdirdim. Bence uygun olduğunu, ancak, bu
listede adları bulunan kimselerin de görüşlerinin alınması, kabul edip
etmeyeceklerinin sorulması gerektiğini söyledim. Bu teklifim uygun görüldü. Söz
gelişi, Dışişleri Bakanlığı için söz konusu edilen Yusuf Kemal Bey'i davet
ettik. Yusuf Kemal
Bey, bu listeye giremeyeceğini
bildirdi. Bundan ve buna benzer bazı durumlardan anladım ki,
Parti Yönetim Kurızlu da kabul
edilebilir kesin bir aday listesi hazırlayamamaktadır. Yönetim Kurulu
üyelerine, gereken kimselerle daha sıkı temas kurarak kesin bir liste tespit
etmelerini tavsiye ettikten sonra yanlarından ayrıldım. Gece olmuştu Çankaya'ya
gitmek üzere Meclis binasından ayrılırken, koridorlarda beni beklemekte olan
Kemâlettin Sami ve Hâlit Paşa'lara rastladım. Ali Fuat Paşa Ankara'dan hareket
ederken bunların Ankara'ya geldiklerini o günkü gazetede "Bir uğurlama ve
bir karşılama" başlığı altında okumuştum. Daha kendileriyle görüşmemiştim.
Benimle konuşmak üzere geç vakte kadar orada beklediklerini anlayınca, akşam
yemeğine gelmelerini, Millî Savunma Bakanı Kâzım Paşa vasıtasıyla kendilerine
bildirdim. İsmet Paşa ile Kâzım Paşa'ya ve Fethi Bey'e de Çankaya'ya benimle
birlikte gelmelerini söyledim. Çankaya'ya gittiğim zaman, orada, beni görmek
üzere gelmiş bulunan Rize Milletvekili Fuat, Afyonkarahisar Milletvekili Ruşen
Eşref Bey'lerle karşılaştım. Onları da yemeğe alıkoydum.
CUMHURİYET'İN İLANI KARARINI NEREDE VE
KİMLERE SÖYLEDİM
Yemek sırasında : "Yarın
Cumhuriyet ilân edeceğiz" dedim. Orada bulunan arkadaşlar, derhal
düşünceme katıldılar. Yemegi bıraktık. O dakikadan itibaren, nasıl hareket
edileceği konusunda kısa bir program yaparak arkadaşlar ı görevlendirdim.
Yaptığım programın ve verdiğim
talimatın uygulanışını göreceksiniz!
Efendiler, görüyorsunuz ki,
Cumhuriyet ilânına karar vermek için Ankara'da bulunan bütün arkadaşlarımı
davet ederek onlarla görüşüp tartışmaya asla lüzum ve ihtiyaç görmedim. Çünkü,
onların da aslında ve tabiî olarak benim gibi düşündüklerinden şüphe
etmiyordum. Halbuki, o sırada Ankara'da bulunmayan bazı kişiler, yetkileri
olmadığı halde, kendilerine haber verilmeden, düşünce ve rızaları alınmadan
Cumhuriyetin ilân edilmiş olmasını bize gücenme ve bizden ayrılma sebebi
saydılar.
CUMHURİYET'İN İLANI İLE İLGİLİ KANUN
TASARISINI İSMET PAşA'YLA BİRLİKTE
HAZIRLADIK
O gece birlikte olduğumuz arkadaşlar
erkenden ayrıldılar. Yalnız İsmet Paşa Çankaya'da misafirdi. Onunla yalnız
kaldıktan sonra, bir kanun tasarısı müsveddesi hazırladık. Bu müsveddede 20
Ocak 1921 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (Anayasa)'nun devlet şeklini tespit
eden maddelerini şu şekilde değiştirmiştim : Birinci maddenin sonuna "Türkiye
Devleti'nin hükûmet şekli Cumhuriyettir" cümlesini ekledim. Üçüncü maddeyi
şu yolda değiştirdim : "Türkiye
Devleti Büyük Millet Meclisi
tarafından idare olunur. Meclis, hükûmetin ayrıldığı idare kollarını
Bakanlar vasıtasıyla
yönetir."
Bundan başka Teşkilât-ı Esasiye
Kanunu'nun temel madelerinden olan sekizinci ve dokuzuncu maddelerle de
değiştirilerek ve açıklığa kavuşturularak şu maddeler yazıldı :
"Madde - Türkiye Cumhurbaşkanı
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu tarafından ve kendi üyeleri arasından
bir seçim dönemi için seçilir. Cumhurbaşkanlığı görevi yeni Cumhurbaşkanının
seçilmesine kadar devam eder. Görev süresi biten Cumhurbaşkanı yeniden
seçilebilir."
"Madde - Türkiye Cumhurbaşkanı
devletin başkanıdır. Bu sıfatla lüzum gördükçe Meclis'e ve Bakanlar Kurulu'na
başkanlık eder."
"Madde - Başbakan,
Cumhurbaşkanı tarafından ve Meclis üyeleri arasından seçilir. Diğer bakanlar,
Başbakan tarafından ve yine Meclis üyeleri arasından seçildikten sonra
Cumhurbaşkanı tarafından hepsi birden Meclis'in onayına sunulur. Meclis,
toplantı halinde değilse, onaylama, Meclis'in toplantısına
bırakılır."
Bu mûddelere, komisyonda ve
Meclis'te din ve dil ile ilgili bildiğiniz bir madde de eklenmiştir.
29 EKİM 1923 GÜNÜ HALK PARTİSİ'NDE
YAPILAN GÖRÜşMELER
Saygıdeğer Efendiler, şimdi
isterseniz yüksek hey'etinize 29 Ekim 1923 Pazartesi günü Ankara'da geçen olayı
kısaca anlatmaya çalışayım.
Pazartesi günü saat 10.00'da Halk
Partisi grubu, Grup Yönetim Kurulu Başkanı Fethi Bey'in başkanlığında toplandı.
Bakanlar Kurulu üyelerinin seçimi görüşmelerine başlandı.
Başkan - Yönetim Kurulu, hazırlık
niteliğinde olmak üzere, Genel Kurul'a sunulmak üzere bir Bakanlar Kurulu
listesi hazırladı. Yönetim Kurulu, kesin bir şey tespit etmiş değildir. Karar
saygıdeğer kurulumuzundur. Kabul ederseniz okunsun, sözleriyle, Genel Kurul'a,
Başkanlığında Fuat Paşa'nın bulunduğu bir hükümet listesi sunar. Okunan bu
listede İktisat Bakanlığına aday gösterilen Celâl Bey (İzmir) söz alarak Bakanlar
Kurulu'nun önemini belirtmiş ve kendisinin seçilmesini teklif etmiş. Özellikle
"bu listede adları görülen kimseler çekilenlerden daha kuvvetli değildir.
Bizden refah ve ıslahat isteyen bir millet vardır. Herhalde yeniler eskilerden
daha kuvvetli olmalıdır. Seçimde acele etmeyelim. Hele Hükûmet Başkanı'nı
seçerken iyi düşünelim" görüşünü ileri sürmüş.
Saip Bey (Kozan) - Meclis
Başkanlığı'na Fethi Bey, Başbakanlığa İsmet Paşa seçilmelidir, demiş.
Ekrem Bey (Rize) - Yeni hükûmet eski
hükûmetin boşluğunu doldurabilecek mi? Reis Paşa Hazretleri, mümkünse bu
konudaki düşüncelerini ifade buyursunlar; aydınlanalım (ben o sırada Meelis'te
bulunmuyordum) şeklinde kontışmuş.
Zülfü Bey (Diyarbakır) - Yetki Parti
Meclisi'nindir. Bu hak, grup Yönetim Kurulu'nun değildir. Parti Meclisi
toplansın! .. isteğinde bulunmuş...
Mehmet Efendi (Bolu) - Seçilecek
hükûmet ancak bir ay dayanabilir. Hükûmetin böyle sık sık değişmesi, memleket
ve milleti kötü ve güç bir duruma sürükler. Hükûmet istifa sebebini açıkça
anlatmazsa herhangi bir hükûmet seçimine katılmam. Önce sebebi anlayalım sonra
seçim yapalım.
Faik Bey (Tekirdağ) - Listede
gösterilen isimler öncekilerden daha kuvvetli değildir. Parti Meclisi toplanıp
bu meseleyi halletsin.
Vasıf Bey ( Saruhan ) - ( İsmet
Paşa'nın hizmetlerinden bahsettikten sonra) Memleketi, milleti niçin bırakıyor?
Liderlerimiz bizi aydınlatmamıştır. Sayın Başkanınız (beni kastetmiş olacak)
bizi niçin aydınlatmıyor, demiş ve uzun bir konuşma yapmış.
Necati Bey (İzmir) - Memleketin
güvendiği kimselerin bizi bırakıp aynlmalarını kabul edemeyiz. Sayın Başkanımız
bizi aydınlatsın ve uyarsın. İçeriye ve dışanya karşı kuwetli bir hükûmete
kesinlikte ihtiyacımız vardır.
Başkan Fethi Bey - Yönetim
Kurulu'nun yaptığı bu liste ne Paşa'nın ve ne de Yönetim Kurulu'nundur,
şeklinde bir açıklama yapmayı gerekli bulmuş.
Doktor Fikri Bey ( Ertuğrul ) ( 215
) - Vasıf v Necati Bey'lerin düşüncelerine katılınm. Memleket sütliman değildir.
Memleket idaresi gelişigüzel yapılacak bir seçime terk edilemez. Kuvvetli
şahıslardan kurulu bir hükûmet seçilmelidir.
Recep Bey (Kütahya) - Arkadaşlar
sözlerini bitirsinler, sonra Gazi Paşa Hazretleri söylesinler (Henüz toplantıda
değildir).
İlyas Sami Bey (Muş) - Sayın
Başkanımız Gazi Paşa Hazretleri düşüncelerini ifade buyursunlar. Bunalımın
doğduğu gün giderilmesi daha yararhdır. Erteleme şiddetlenmesine yol açar. Bir
Hükûmet Başkanı seçelim. Yirmi dört saatlik bir süre tanıyalım. Arkadaşlarını
bulsun. Kuvvetli bir hükûmet kurulsun.
Abdurrahman İeref Bey ( rahmetli
İstanbul Milletvekili) - Bazı arkadaşlar telâş ediyorlar. Bu her memelekette
görülen bir şeydir. Hepimizin amacı vatanın saadetidir. Bir makine kurup tıkır
tıkır işletemiyoruz. Bu da doğru. Kuwetli bir hükûmeti nasıl bulmalı hastalığı
nasıl keşfetmeli? Teşkilâtı Esasiye Kanunu'muzu göz önüne alalım. Hükûmetin
görevini belli edelim. Meclis, göri.işlerini söylesin. Ondan sonra Reis Paşamız
da görüşlerini ifade buyursunlar. Bir sonuca varalım. Herkes bir işe yarar.
Herkesi yaradığı işte kullanmalı. İahıslardan söz etmeyelim. Vatanın yüksek
çıkarlarında birlikteyiz. Reis Paşa Hazretleri görüşlerini ifade
buyursunlar.
Eyüp Sabri Efendi (Konya) - Ne
olursa olsun bir seçim zarureti ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bundan önceki
Hükûmet üyelerinin, yeniden seçilmiş olsalar bile kabul etmeyeceklerine karar
verdiklerini işitiyoruz. Yüce Meclis bu kararı kaldırmalıdır.
Recep Bey (Kütahya) - Üç esaslı
noktaya dokunacağım. Birincisi şekil, ikincisi çalışma eksikliği, üçüncüsü
manevî birliğimizde açılan gediktir. İekillerde eksiklik olursa iyi bir sonuç
vermez. Eldeki listede yer alan değerli arkadaşlar hangi zamanda hangi şartlar
altında çalışacaklardır; belli değil. Kuvvetli bir şahsın kencii arkadaşlarını
bularak bir hükûmet kurması gerekir. Recep Bey, özellikle bu son nokta üzerinde
uzun bir konuşma yapmış ve açıklamalarda bulunmuş.
Talât Bey (Ardahan) - Recep ve
Abdurrahman İeref Bey'ler pek güzel açıkladılar. Hükûmet Başkanı'nın görevi
nedir? Görev ve yetki Kanununu hâlâ çıkarmadık. Gazi Paşa Hazretleri bizi
aydınlatmak lûtfunda bulunsunlar, demiş.
BEN GENEL BAşKAN OLARAK MESELENİN
ÇÖZÜMÜNE MEMUR EDİLDİM
Başkan bundan sonra görüşmenin
yeterliğini oya koymuş. Görüşme yeterli görüldükten sonra birtakım önergeler
okunmuş. Bunlardan Kemalettin Sami Paşa'nın önerisi kabul edilmiş. Bu
önergeyle, ben Genel Başkan sıfatıyla meselenin çözüme bağlanması için Parti Meclisi
tarafından görevlendiriliyordum.
Görüşmeler sırasında Çankaya'da
evimde bulunuyordum. Kemalettin Sami Paşa'nın önergesinin kabul edilmesi
üzerine, toplantıya davet edildim. Toplantı salonuna girer girmez doğruca
kürsüye çıktım ve kısaca şu görüş ve teklifi ortaya attım.
"Efendiler! dedim, Hükûmet
üyelerinin seçiminde görüş birliği sağlanamadığı anlaşılmıştır. Bana bir saat
kadar müsaade buyurun. Bulacağım çözüm yolunu arz ederim."
Başkan Fethi Bey, teklifi oya koydu.
Kabul edildi.
Efendiler, bu bir saat içinde,
gereken kimseleri Meclis'teki odama davet ederek onlara 28/29 Ekim gecesi
hazırladığım kanun tasarısını gösterdim ve kendileri ile görüştüm.
28/29 EKİM GECESİ HAZIRLADIĞIM KANUN
MÜSVEDDESİNİ TEKLİF ETTİM
Saat 13.30'da Parti Genel Kurulu
yeniden Fethi Bey'in başkanlığında toplandı. İlk söz bendeydi. Kürsüye çıktım
ve şu konuşmayı yaptım :
"Saygıdeğer arkadaşlar,
üzerinde durduğumuz meselenin çözümünde karşılaşılan güçlüklerin sebebi, bütün
arkadaşlarca anlaşılmıştır sanırım. Eksiklik ve yanlışlık uygulamakta olduğumuz
usul ve şekildedir. Gerçekten de, yürürlükteki Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'na
göre, bir hükümet kurmaya teşebbüs ettiğimiz zaman, bütün arkadaşların her biri
bakanları ve hükûmeti seçmek mecburiyeti ile karşı karşıya kalıyor. Hepinizin
birden hükûmet üyelerini seçmek zorıında kalmanızda görülen güçlüğün
giderilmesi zamanı gelmiştir. Geçen dönemde de aynı şekilde güçlükle
karşılaşılıyordu. Görülüyor ki, bu usul bazan birçok karışıklıklara yol açıyor.
Yüksek hey'etiniz bu güçlüğün çözülmesi için beni görevlendirdi. Ben de
bilginize sunduğum bu görüşten hareket ederek düşündüğüm şekli tespit ettim.
Onu teklif edeceğim. Teklifim kabul edilirse kuvvetli ve kendi içinde uyumlu
bir hükûmet kurmak mümkün olacak tır. Devletimizin şekil ve niteliğini tespit
eden ve hepimiz için bir gaye olan Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'muzun bazı
noktalarına açıklık kazandırmak gerekir. Teklif şudur dedikten sonra, bilinen
tasarıyı okutmak üzere kâtip beylerden birine uzatarak kürsüden ayrıldım.
Teklifimin niteliği anlaşıldıktan
sonra tartışmalar başladı.
Sabit Bey (Erzincan) - Hükûmetin bu
şekilde kurulması usulünün lehindeyim. Ancak, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nda
değişiklik yapılması teklifi ile bugünkü bunalımı çözmek mümkün değildir. Biz
şimdi bir Başbakan seçelim. Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun değiştirilmesini
sonra düşünürüz, dedi.
Hâzım Bey (Niğde) - İu görüşü ileri
sürdü : Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nu biz yapabilir miyiz? Sanırım ki yapamayız.
Yetkimiz varsa, bu partide olmaz. Partide görüşüldükten sonra açık oturumda
kimse söz söyleyemiyor. Millet varlığını ilgilendiren kanunların burada kesin
bir şekilde tespit edilmesine taraftar değilim. Bu gibi kanunlar açık oturumda
ve serbestçe görüşülmelidir. Biz, her şeyden önce hükûmet bunalımına bir çare
bulalım.
Yunus Nadi Bey, Hâzım Bey'e şu yolda
cevap verdi : Hangi memleket ilk defa Teşkilât-ı Esasiye Kanunu yaparsa, o iş
için bir kurucu meclis kurmuştur. Bizde ise bu gibi meselelerde ayrıca bir
kurucu meclis kurulacağı açıkça belirtilmemiştir. Bizde her zaman bu gibi
değişiklikler olmuştur. Bizden önceki Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu yolda
yürümüştür. Buna yetkimiz vardır.
Kararsızlık gösterilmesin. İimdi
biz, hükûmet bunalımının çözümünü Reis Paşa Hazıretleri'ne bıraktık. O da bize
bu teklifi getirdi. Bu teklifte yer alan usulü bütün arkadaşlar ayrı ayrı düvünmüştür.
İimdi buna kesin bir şekil vermek gerekir. Teklif edilen şekil, zaten vardır.
Buna bir açıklık verip daha belirli şekilde tespit edeceğiz.
Vehbi Bey (Balıkesir) - Bizim,
şimdiye kadar görüşüldüğünü işittiğimiz Teşkilât-ı Esasiye Kanunu hakkında bir
bilgimiz yoktur. Gerçi gazetelerde gördük, ama bu yeter mi? Bu bakımdan biz, bu
konuyu bir bütün olarak görüşmek üzere daha sonraya bırakıp önce bunalıma bir
çare bulalım.
Halil Bey - Teşkilât-ı Esasiye
Kanunu'nun değiştirilerek yeniden yapılmasına yetkimiz vardır.
Fakat yapılacak bu değişiklikler,
gerçekten vatan ve milletimizin saadetini sağlayabilecek midir?
Bunu söylemek gerekir. Bunu,
hukukçu, hukuk bilgini olan arkadaşlarımız gelip açıklasınlar. Açıklama
yapılmadıkça bu meselenin derhal halledilmesine taraftar değilim.
Üyelerden biri - Teşkilât-ı Esasiye
Kanunu öyle gelişi güzel düzeltilemez.
Hamdullah Suphi (İstanbul) - Dört
yıl önce, bakanların ayrı ayrı seçilmelerinin zararlarını söylemiştim. Bugün de
aynı durum başgösterdi. Gazi Paşa'nın teklifine gelince, bu yeni değildir. Dört
yıl önce yapılan bir kanunun daha açık olarak ifadesinden ibarettir. Durum
böyle olunca, değişiklik aleyhinde söz söyleyecekler gelsinler düşüncelerini
açıklasınlar. Fakat zamanımızın uzun uzadıya beklemeve tahammülü voktur.
Ragıp Bey (Kütahya) - Kanunların en
iyisi şartlardan ve ihtiyaçtan doğmuş olanıdır. İhtiyaç ise meydandadır.
Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun tamamlanması ve açıklığa kavuşturulması gerekir.
Teklifin derhal görüşülmesine geçelim.
Adalet Bakanı rahmetli Seyit Bey -
Teklif edileıı şekil yeni bir şey değildir. Yürürlükteki Teşkilât-ı Esasiye
Kanunu'nun, açıklığa kavuşturulması ve buna göre tespitidir. Kanunlar
ihtiyaçtan doğar teorik görüşlerden kaynaklanmaz. Zaman ve olaylar her şeye
hâkimdi. Gelişme kanunu, değişmez kesin bir kuraldır. Teklif edilen şekilde bir
yenilik yoktur. Yürürlükteki şekli daha açık ve belirli bir şekilde ifade
edersek, elbette millet ve memleketimizin yararına daha uygun olarak hareket
etmiş oluruz.
HÜKUMETİMİZİN şEKLİ MUTLAKA CUMHURİYET
OLACAKTIR
Rahmetli Seyit Bey'in görüşüne
Abidin Cumhuriyet Bey (Manisa) şu cevabı verdi : - Önce hükûmet bunalımına
çözüm getirelim.
Eyüp Sabri Efendi (Konya)'nın görüşü
şöyleydi : Biz Gazi Paşa Hazretleri'ni hakem yaptık. Bizim Teşkilât-ı Esasiye
Kanunu'nu değiştirmeye yetkimiz yok demek, gayrimeşru olduğumuzu kabul etmek
demektir. Meclisin Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nu değiştirme yetkisi meydandadır.
Hükûmetimizin şekli mutlaka Cumhuriyet olacaktır.
Bundan sonra İsmet Paşa söz alarak
şu yolda bir konuşma yaptı :
Parti Başkanı'nın teklifini kabule
ihtiyaç kesindir. Bütün dünya, bizim bir hükûmet şekli görüştüğümüzü biliyor.
Bu görüşlerimizi bir sonuca bağlayıp açıklamamak, güçsüzlüğü ve karışıklığı
sürdürmekten başka bir şey değildir. Bir tacrübemden söz edeyim. Avrupa
diplomatları bu konuda beni uyardılar. Devletin başkanı yoktur, dediler.
İimdiki idare şeklinize göre başkan, Meclis Başkanı'dır. Demek ki siz, bir
başka başkan bekliyorsunuz. Avrupa'nın düşüncesi işte budur. Oysa, biz böyle
düşünmüyoruz. Millet, hâkimiyetini ve mukadderatını fülî olarak eline almıştır.
O halde bunu hukukî olarak dile getirmekten neden çekiniyoruz. Cumhurbaşkanı
olmadan Başbakan seçilmesini teklif etmek kanunsuz olur. Bunda şüpheye yer
yoktur.
Başbakanın seçilebilmesi için, Gazi
Paşa Hazretleri'nin teklifinin kanunlaşması gerekir.
Genelleşmiş olan bir zaafın
sürdürülmesinin anlamı yoktur. Partinin bütün millete karşı yüklendiği
sorumluluğun gereklerine uygun olarak hareket etmek zarurîdir
İsmet Paşa'dan sonra, rahmetli
Abdurrahman İeref Bey'in konuşmasında şu sözler yer alıyordu :
Hükûmet şekillerinin teker teker
sayılmasına gerek yoktur. Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir, dedikten
sonra kime sorarsanız sorunuz, bu Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu
ad, bazılaruıa hoş gelmezmiş, varsın gelmesin.
Bundan sonra Yusuf Kemal Bey,
teklifin kabul edilmesi gerektiği hususunda uzun bilgiler verdi ve bunun derhal
kanunlaşması için gerekli işlemin tamamlanmasını teklif ederim dedi.
TEKLİFİM PARTİ GRUBU'NDA VE HEMEN
ARKASINDAN MECLİSTE GÖRÜşÜLDÜ VE
"YAşASIN CUMHURİYET" SESLERİ
ARASINDA KABUL EDİLDİ
Abdullah Azmi Efendî'nin,
"meselenin önemi meydandadır. Görüşme devam etsin" diye yükselen
itirazına rağmen yeterlik teklifi kabul edildi. Ondan sonra teklifimin bütünü
ve arkasından da maddeler birer birer okunarak görüşüldü ve kabul edildi.
Efendiler, Parti Grubu toplantısına
son verildi ve hemen Meclis toplantısı açıldı. Saat 18.00 idi. Kanun teklifi,
Kanun-ı Esasî Encümeni tarafından usulen incelenip tutanağı hazırlanırken,
Meclis diğer bazı işlerle meşgul oldu. Sonunda, Başkanlık kürsüsünde oturan
Başkan Vekili İsmet Bey (Paşa) Meclis'e şu bilgiyi verdi :
"Kanun-ı Esasî Encümeni,
Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nda değişiklikler yapılması ile ilgili tasarının
öncelikle ve derhal görüşülmesini teklif ediyor. "Kabul!" sesleri
üzerine, tutanak okundu. Teklif edildiği gibi öncelikle görüşüldü. Nihayet,
kanun, birçok konuşmacının "Yaşasın Cumhuriyet!" sesleriyle alkışlanan
konuşmalarıyla kabul edildi.
BÖLÜMLER - LİNKLER
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
1. Kuva-i Milliye (Ulusal Güçler) Dönemi :
Atatürk'ün 19.Mayıs.1919 tarihinde Samsun'a çıkışından başlayan ve Anadolu'ya hareketi ile devam eden, kongreler, ön çalışmalar, ordu müfettişliği zamanı, geri çağrılması, idam fermanı, sivil yaşama geçişi, tarihi belge niteliğini taşılan telgraf teatileri, ortu kumandanları ile vilayet mutasarraflarının durumları, görüşleri, payitahtın ne pahasına olursa olsun yeni bir devlet kuruluşunu engelleme çalışmaları, meclisin toplanma aşamasına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Ata'mızın Samsun'a çıkışından itibaren, Kavak, Havza üzerinden Amasya, ardından Tokat üzerinden Sivas ve kongre için hazırlıklar. Sayfaya Git
2.Bölüm : Erzurum Kogresi hazırlıkları ve yapılması, arkasından önemli kararların alınacağı Sivas Kongresi. 1 ve 2 nci Bölümler Atamızın en tehlikeli günleridir, görevinden ayrılmış, her an yakalanma durumu, valiler ve askeri komutanların bazıları tereddüt içinde ve telgraflar-Mektuplar... Sayfaya Git
3.Bölüm : Sivas kogresi karşıtları, manda yönetimi tartışmaları, Ali Galip diye birisi ve telgraflar. Nutuk okunmaya devam edildikçe, özellikle TCDD da benim bulunduğum görev olduğu için değinmek isterim: Posta İdaresinin Telgraf sistemleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasında en önemli yeri işgal eden bu sistem aynen demiryollarında da mevcuttu ve sistemin devamlı faal durumda olması, Telgraf hatlarından alın, makina ve enerji kaynaklarına bakan teknik elemanları ile telgraf makina operatörlerine kadar tüm personelin gece-gündüz, bayram-tatil demeden fedakarlıkla görev başında bulunmasına bağlıdır. Sayfaya Git
4.Bölüm : İstanbul ile tamamen iplerin kopması, İst. hükümet değişiklikleri, Konya eski valisinin ihaneti ve telgraflar...Sayfaya Git
5.Bölüm : Milli teşkilak genişliyor, halk tarafından benimseniyor, Atamızın önemli paşalarla bizzat veya tlegrafla görüşmesi.Sayfaya Git
6.Bölüm : Yeni seçilen milletvekillerine verilen direktif, İst.Meclis-i mebusanın İst. dışında toplanması gerektiği, mevcut hükümetin resmen işgal kuvvetleri emrine girmesi ve telgraflar...Sayfaya Git
7.Bölüm : Sivas'dan Ankara'ya hareket, Bayburt'ta yalancı peygamber, Genç subaylara cephe alan Dahiliye Nazırı, Ankara'ya gelen yeni milletvekilleri, Misak-ı milli hazırlıkları ve telgraflar...
Sayfaya Git
8.Bölüm : Anadolu'daki yabancı subayların tutuklanma girişimi, İst. hükümetinin düşürülmesi gerektiği, Atamızın millete yayınladığı bildiri, Büyük Millet Meclisinin toplanması, Ankara Hükümetinin kurulma çalışmaları.Sayfaya Git
M.Kemal Paşa Samsun'da Bandırma Vapurundan inmiş, sandalda.
2. Türkiye Büyük millet Meclisi Dönemi :
23.Nisan.1920 Tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin resmen açılışı yapıldıktan sonra, ülke yönetim sistemi için yapılan çalışmalar, kanunlar, istiklal savaşlarının galibiyetle sonuçlanması, anlaşmalar ve Cumhuriyetin kurulma aşamalarına kadar geçen dönem.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın TBMM başkanlığına seçilmesi ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Çerkez Etem olayları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
3.Bölüm : Hilafet konusu, Londra konferansı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
4.Bölüm : Anadolu'da çıkan isyanlar, Merkez Ordusu kurulması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
5.Bölüm : Saltanatın kaldırılması kararı, Vahdettin'in kaçırılması ve diğerleri İçindekilerde.
Sayfaya Git
6.Bölüm : Lozan -Mondros, İsmet Paşa ile bazı paşaların anlaşmazlığı ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
TBMM nin açılış töreni
3. Cumhuriyet Dönemi :
29.Ekim.1923 Taürihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin resmen ilan edilmesinin ardından, Nutuk söylevinin mecliste okunduğu tarih olan 15.Ekim.1927 e kadar geçen dönemde yapılan köklü çalışmalar, alınan kararlar, çıkartılan kanunlar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin geri dönülmez biçimde dünyaya duyurulması ile tanınması.
Bölümleri :
1.Bölüm : Atamızın C.Başkanı seçilmesi, Halifelik yorumları ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
2.Bölüm : Kazım Karabekir olayı, Rauf Bey ve Cumhuriyet ve diğerleri İçindekilerde.Sayfaya Git
Ana Sayfaya Git
Follow @AlpWebSite
Bizi Takip Edin
Tweetle